Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        LONDRA’DA, ‘bulaşıkçılık yüksek okulunda’ İngilizcemi yıkayıp duruladığım yıllarda, en sevdiğim şey bulduğum her fırsatta Kraliçe’nin evine birkaç yüz metre ötede bir yeşilliğin üzerine oturup müzik dinleyip sincap beslemekti. Hyde Park benim Holland Park senin, kâh Greenwich’te kâh Regent’s Park’ta bir yaz öğleden sonrası ayakkabıları bir yana atıp çimlerin üstünde sandviç yiyip gökyüzünü seyrettiğim mütevazı pikniklerim her zaman ‘özlediğim şeyler listemin’ en tepelerinde yer alıyor doğrusu.

        Önceki akşam otomobille geçerken E-5 kenarında birkaç metrekarelik yeşilliğin ortasında ‘piknik’ kelimesini pikniklikten utandıracak bir mekânda, amcanın birinin elindeki gazeteyle mangalı yellediğini gördüğümde, Londra’daki anılarım ‘park’ ettikleri yerden çıkıp kafamın içinde drift atmaya başladı.

        YASAKLARA UYMAMAK HOBİMİZ

        Otoyolun kenarında ailesiyle yer sofrasına oturmuş, egzoz dumanı ve motor gürültüsü içinde piknik yapan insanlar görmek artık sıradan bir şey İstanbullular için. İnsanlar yeşil alansızlıktan mı yoksa ‘otoyol kenarındaki’ pikniğin tadı başka olduğundan mı nedir yaz gelince yasak masak dinlemeyip kendilerini buralara atıyorlar.

        Kimse de bir şey demiyor, garipsemiyor bu durumu.

        E5’in, TEM’in yanı başında piknik yapmak dünyanın en normal şeyiymiş gibi davranıyoruz. Otoyol kenarında gece yarılarına kadar mangalda tavuk kanat ve köfte pişirdikten sonra, küçük tüpte çay demleyip ‘eğlenmek’ bir nevi olimpik spor bizim için!

        Bu insanların ellerindeki malzemelerle o bölgelere nasıl ulaştığı ise çözülmeyi bekleyen apayrı bir muamma...

        Garip bir yasak anlayışımız var. Sanırım yasaklara uymamak en büyük hobimiz millet olarak.

        SİT ALANINDA PİKNİK KEYFİ

        Geçenlerde, her gittiğimde içimden “Alice Hanım gelsin de harikalar diyarı neymiş görsün” diye la geçirdiğim Akyaka’da, Azmak Nehri’nde ördek beslerken kıyıdaki piknikçilerin bu cenneti nasıl hoyratça talan ettiklerine bakıp kendi kendime kederlenmiştim.

        Anlaşılan yetkililer de benimle aynı hislere kapılmış.

        Piknik için kilometrelerce uzaktan bu saklı cennete gelen ama çocuğunun bezini nehrin kıyısına atmakta hiçbir sakınca görmeyen, kendisini uyaranlara da posta koyup piknikçi arkadaşlarına “Siz de atın” diyen küstahlardan illallah demişler.

        Piknik sezonu biterken de olsa koruma altındaki Azmak Nehri kıyısına çadır kuran, bütün çöplerini ormanın içine bırakanlara bir “Dur” demek gerektiğini düşünüp harekete geçmişler.

        Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aldığı muhteşem bir kararla Azmak Nehri kenarında piknik yapmayı ve çadır kurmayı yasaklamış. Ama maalesef aldıkları tedbir ağaç gövdelerine çaktıkları birkaç tabeladan ibaret kalmış. İki müşteri fazla gelsin diye bu muhteşem nehrin ortasına kadar platformlar kurup masalar atan restoranlarla, neredeyse otomobilleriyle nehre girecek piknikçiler el ele vermiş yavaş yavaş öldürüyorlar bu doğa harikasını!

        Piknik dendiği vakit otoyol kenarından Sit alanlarına kadar her yere, Matrix filminde Zion’a saldıran ‘makineler’ gibi hücum eden halkımız hiçbir şey yokmuş gibi aynen ‘pikniğine’ devam ediyor.

        İstanbul'da yeşillik diye otoyol kenarında pikniğe koşanlara mı şaşayım, Akyaka gibi bir cenneti piknik yapacağım diye çöpleriyle cehenneme çevirenlere mi, bilemiyorum.

        Bu insanlara yasak da kâr etmiyor maalesef...

        Korkarım yakın gelecekte ülkedeki tüm yeşillikler dev bir mangala dönüşecek!

        Diğer Yazılar