Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ATOM Egoyan’ın 1915 olaylarını anlattığı ‘Ararat’ filmini 2003’te Londra’da bir Fransız arkadaşımla izlemiştim. O kadar yavandı ki salondan çıktıktan bir süre sonra zihnimde filmle ilgili hiçbir şey kalmamıştı. Tam da bu yüzden 2006’da Kanaltürk TV’nin filmi yayınlayıp yayınlamama konusunda yaptığı anketi, yaşanan tartışmaları garipsemiştim. ‘Altıüstü bir film hem de kötü bir filmdi’ o kadar. Kanal filmi yayınladı. Kıyamet de kopmadı. Yıllar sonra Fatih Akın’ın aynı konuyu Ermeni Tehciri’ni anlatan ‘The Cut’ı da (Kesik) benzer tartışmalara neden oldu. Film Türkiye’de vizyona girecek mi girmeyecek mi diye günlerce konuşuldu. Sonuçta bir filmdi. Akın çok istemesine rağmen Cannes Film Festivali seçicileri filmi yeterli bulmayıp yarışmalı bölüme almamışlardı. O da “Ben zaten Venedik’te göstereciğim” deyip Altın Aslan’a yolladı filmini. Ardından Türkiye’de gösterime girdi. Kıyamet kopmadı.

        KADRODA HOLLYWOOD YILDIZLARI VAR

        Önceki akşam Deadline.com’da Terry George’un yeni filmi ‘The Promise’ın (Söz) Toronto Film Festivali’nde gösterildiğini okurken yukarıdaki iki film geldi aklıma. Çünkü tıpkı yukarıdakiler gibi George’un yeni filmi de 1915 olaylarını ve Ermeni tehcirini konu alıyor.

        90’ların sıkı filmi ‘In The Name Of The Father’ın senaryosunu yazan, 2004’te Ruanda’da Hutuların 800 bine yakın Tutsi’yi katlettiği ‘Ruanda soykırımı’nı konu alan ‘Hotel Ruanda’nın yönetmenliğini yapan George, ‘The Promise’da ise 1915’te Osmanlı topraklarında bir tıp öğrencisi, bir sanatçı ve Amerikalı gazeteci arasındaki aşk üçgeni çevresinde Ermeni tehcirini anlatıyor. Filmin kadrosunda Hollywood’un güçlü yıldızlarından Christian Bale ve Oscar Isaac isimleri dikkat çekiyor.

        Deadline.com’da yayınlanan ve festival gösteriminin ardından yapılmış röportajda Terry George, uzun araştırmaları sonucunda insanların 1915’te yaşananlarla ilgili pek de bir şey bilmediğini gördüğünü anlatıyor.

        STALLONE FİLM YAPMAK İSTEDİ

        George, Hollywood’un yaklaşık 70 yıl boyunca çekmeye uğraştığı filmin kendisine gelmesini ise şöyle anlatıyor: “Franz Werfel’in yazdığı, Avrupa ve ABD’de çok satan kitaplar arasına giren ‘Forty Days of Musa Dagh’ı (Musa Dağ’da 40 Gün) romanını ilk olarak tehcirden ABD’ye kaçan bir Ermeni ailenin çocuğu olan MGM’in sahibi Kirk Kerkorian film yapmak istemiş. Ancak Türk hükümeti ABD hükümetine, onlar da Hollywood’daki yapımcıya baskı yapınca proje rafa kalkmış. 1970’lerde bu kez Sylvester Stallone kitabı film yapmak için kolları sıvamış. Ancak onun başına da aynı şey gelmiş. Türkiye, soğuk savaş yıllarındaki stratejik durumunu (ABD üzerinde) kullanarak filmin yapımını engellemiş.”

        YÖNETMEN DERSİNE ÇALIŞMIŞ

        Türkiye’nin daha önce iki kez hükümet bazında devreye girip engellediği filmi, kendisinin nasıl çektiğini ise şöyle anlatıyor Terry George: “Bizi engellemeye çalışmadılar. Çünkü biz radarın altında uçtuk! Filmi çektiğimize dair hiçbir PR çalışması yapmadık. Ortadoğu’dan uzak durup Portekiz, İspanya ve Malta’da çalıştık. Ekstra güvenlik uyguladık. Olağanüstü hassas bir konu...”

        Deadline’daki röportajda George, konuyla ilgili Talat Paşa’dan Atatürk’e kadar birçok ismi anarak birçok bilgi paylaşıyor: “Türkler büyük acıların yaşandığını söyleseler de ‘soykırım’ olduğunu kabul etmiyor. Her yıl 1915 olaylarının başladığı 24 Nisan geldiğinde internette büyük tartışmalar oluyor. Bizim film gösterime girdiğinde de eminim aynı tartışmalar yaşanacaktır.”

        BU FİLMİN ADINI ÇOK DUYACAĞIZ

        Terry George’un filmi, İskenderun yakınlarındaki Musa Dağ’da 53 gün boyunca Osmanlı askerleri tarafından kuşatılan Ermenilerin yaşadıklarına da değiniyor. George, filmin etrafında döndüğü aşk öyküsünü ‘Doktor Jivago’ ve ‘İngiliz Hasta’ filmlerindeki öykülere benzetiyor. ‘Hotel Ruanda’, ‘Some Mother’s Son’ gibi filmlerinin prömiyerlerini yaptığı Toronto’nun kendisine şans getirdiğini düşünen yönetmenin, adı şimdiden Oscar dedikoduları içinde anılan filmini önümüzdeki günlerde daha çok duyacağız gibi. Terry George

        Diğer Yazılar