Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AHMET Hamdi Tanpınar, ‘Huzur’ romanında insanların en tahammül edemediği duygunun saadet olduğunu söylüyor. Saadeti bir yük gibi taşıyıp ilk fırsatta üstümüzden attığımızı, oysa ıstırabın içinden sürünerek yavaş yavaş geçtiğimizi anlatıyor.

        Yıllar yıllar önce üç yanı sevdiklerimle çevrili, sakin bir koyda tatlı tatlı sallanan küçük bir kayıktı hayatım. Ve tek yüküm saadetti doğrusu...

        Bir gün açık denizlerin hayaliyle kayığın ipini çözüp koydan ayrılmaya karar verdiğimde ilk attığım şey de o oldu.

        Istırabın içinde kürek çekmeye giderken yanıma aldıklarım birkaç kitap bir de disk çalardı. Onlarsız yapamayacağımı düşündüğüm bir dolu şey ise kıyadan uzaklaşırken bana el sallıyordu.

        “Vazgeçemem” dediklerimle aramıza dağlar, ovalar, nehirler, krallar, krallıklar girdi, doğrusu bir tek gün yokluklarını hissetmedim. “Neden özlemiyorum?” diye kendi kendime sorduğumda da doğru dürüst bir cevap bulamadım doğrusu. Benimki gönüllü bir vazgeçişti!

        VAZGEÇEMEYECEĞİNİZ ŞEY NEDİR?

        Bir-iki hafta önce Twitter’da savaşın orta yerinde, sırtında taşıdığı beyaz kedisi Lulu ile Musul'daki kontrol noktasına doğru yürüyen kadının fotoğrafına bakarken, U2’nun ‘Walk On’ şarkısı dönüp durmaya başladı kafamın içinde: “Bütün geride bırakamadığın bu mu?”

        Şarkı önceki gün Yeni Zelanda’da yaşanan ‘bir geride bırakamama’ öyküsünü okurken yine çalmaya başladı aniden.

        Geçen hafta meydana gelen 7.8 büyüklüğündeki deprem sonrası çok ilginç bir ‘geride bırakamama’ öyküsü yaşanmış.

        Depremden etkilenen ülkenin güney adasının doğu kıyısındaki Kaikoura Kasabası sakinlerini kurtarmak için bölgeye giden ekipler, 900 kişiyi kurtarmak için çalışmalara başlamış. İnsanlara 'en çok ihtiyaçları' olan şeyleri yanlarına alıp kendilerini bekleyen gemiye gelmeleri söylenmiş.

        30 BİN ARISINDAN AYRILAMAYAN ADAM

        Ekibin komutanı Simon Rooke, “İnsanlar ‘vazgeçemedikleri’ şeyleri bir en fazla iki bavula koyup geldiler. Ancak bir kişi vardı ve geride bırakamayacağını söylediği şey(ler) pek alışık olmadığımız türden şeylerdi” diyor.

        Bir Kaikouralı kendilerini kurtarmaya gelen ekiplere ‘arıları’ olmadan kasabadan ayrılmayacağını söylemiş ve kararından geri adım atmamış.

        Ekip durumu çözmek için harekete geçmiş.

        Bir kovan yerine ahşap bir sandık bulunmuş ve tüm arılar içine konulduktan sonra gemi limandan ayrılmış.

        Komutan Rooke, o cumartesi günü Kaikoura’dan 192 insan, 2.3 ton bagaj, 1 kedi, 14 köpek ve yaklaşık 30 bin arıyla ayrıldıklarını belirtip ekliyor: “Gemiye ne koyarsak sayarız ancak o gün tam olarak sayamadığımız tek şey arılardı. Gemiye yüklenenlerin envanterini kontrol ederken ister istemez güldüm. Taşıdığımız kargo Nuh’un Gemisi’nin taşıdıklarıyla aynıydı neredeyse.”

        HERKES ‘GİTMEYİ’ DÜŞÜNÜYOR

        En başta da dedim ya benimki gönüllü bir vazgeçişti...

        Neden olduğunu bilmediği bir savaşın ortasında, Musul’da bir yol kenarında, her şeyini geride bırakıp sırtına bağladığı kedisi Lulu'yla yürüyen o kadın ya da hayatı 7.8 büyüklüğünde sallandığında 'yuvasını' terk ederken arılarından vazgeçmeyen adam gibi 'mecburiyetten' bir tercih yapma durumunda kalmadım.

        Çevremdeki bir sürü insanın 'gitmeyi' düşündüğü şu günlerde güç bela bir koya bağladığım kayığıma bakıyorum dönüp dönüp. Ve düşünüyorum: “Yeni bir yolculukta geride bırakamayacaklarım neler olurdu?”

        Diğer Yazılar