Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İÇİNDE yaşadığım hayat, benim hayatım, hiçbir şeyin kıpırdamadığı, kimselerin konuşmadığı, uzun çok uzun, tek plandan ibaret manasız bir film sahnesi gibi ne zamandır. Zihnimin içinde, bir Hollywood blockbuster’ında maceradan maceraya koşan ama sonunda hep kazanan, esas kızın kalbini çalan ‘esas oğlan’ olarak kameraya göz süzerken, gerçekte hayatım ‘Mayıs Sıkıntısı’nı kıskandıracak bir durağanlıkta akıyor aylardır. Geçenlerde Spotify’dan e-posta gelene kadar ne kadar uzun zamandır hayatımın soundtrack’ının da sustuğunu fark etmemiştim doğrusu.

        Spotify’ın 2016 raporuna göre 365 gün boyunca topu topu 6 bin 873 dakika müzik dinlemişim!

        Yani 114 saat... 365 günde ite kaka 5 gün eder... Ya da şöyle söyleyeyim günde 2-3 şarkı... 24 saatte 10 dakika topu topu...

        Belki size ‘çok’ gelebilir bu rakam ama dinlediği şarkıcılar ya da gruplarla Calvin’in kaplanı Hobbes’la kurduğu gibi bir ilişki kuran benim için küçük bir ölüm bu!

        SESSİZ SEDASIZ KOCA BİR YIL

        Sadece bana görünen, bana konuşan, ben neye benzetirsem ona benzeyen; bir çiçek, bir kuş, bir sincap; bazen tavşan, bazen de kel bir adam olan ‘arkadaşlarımdan’ uzakta geçip gitmiş koca bir yıl...

        6 yaşındaki Calvin’in oyuncak kaplanıyla karşılıklı oturup felsefe yapması kimselere garip gelmeyebilir ama şimdi siz benim gibi 45’ine sayılı günler kalmış bir adamın ‘insanların uçabileceğine inanan bir kızla tanıştığını’ söyleyen James’le dertleşmesini saçmalık olarak niteleyebilirsiniz... Öyle değil işte...

        Zaten sürekli boyumu aşıp duran bu mendebur hayatta başımı suyun üzerinde tutmama yardım eden, ne zaman dibe doğru gitsem elimden tutup yukarı çeken ‘arkadaşlarımdan’ uzakta ordan oraya sürüklenip durmuşum koca bir yıl boyunca... Ne sürüklendiğimden ne de nereye sürüklendiğimden haberim vardı üstelik...

        MARS’TA BİR BAŞIMA KALDIM

        “Bazı rüyalar bittiğinde daha güzeldir” diyerek beni rüyalardan uyandıran, “Kış bile hep aynı rüyayı görür, baharın gelmesini engelleyemezsin” diye beni hülyalara daldıran ‘arkadaşlarım’ı duymayalı ne kadar zaman olumuş kimbilir...

        Dev bir puzzle’ın kayıp parçası gibi hissettiğimde ya da aynaya bakıp yeni bir yüz görmek istediğimde yanıbaşımda bana gülümseyen ‘arkadaşlarım’ın ne yüzlerini ne de seslerini hatırlıyorum maalesef.

        Tutunacak dalı kalmayan sonbahar yaprakları gibi oradan oraya savrulurken, benim için bir hayal çalıp, gökkuşağı şarkıları söyleyen ‘arkadaşlarım’dan bahsediyorum size... Anlayın nasıl büyük bir boşlukta olduğumu. Calvin, Hobbes’unu kaybetse nasıl hissederse öyle hissediyorum işte... Mars’ta uçsuz bucaksız bir sessizliğin ortasında bir başıma durmuş Dünya’ya bakıyorum...

        ÇARŞAMBA FASIL GÜNÜMMÜŞ!

        Allah’ın belası Spotify! Gönderdiği e-postada ‘yekpare geniş bir an’ gibi hiçbir yere gitmeyen, hiçbir şey olmayan hayatımla yüzleştirdi beni durduk yere...

        “Hiç çabalamıyormuşum gibi görünmeye çabaladığım” günlerimi yüzüme çarptı boyu devrilesi yapay zekâsıyla...

        “İçinde dönüp durduğun rüyayı yaşayamazsın” dedi resmen bilmem kaç cigabaytlık boyuyla...

        Cumartesi pazarlarım ‘yere düşen bir un tanesi’ sessizliğinde geçerken gönül telimi en çok çarşambaları tıngırdatıyormuşum Spotify efendinin dediğine göre!

        O bir günde de kulağımdan içeri “bizi boğan yalanları” fısıldamış arkadaşlarım...

        Yaşadığımı sandığım şeyin bir hayat olduğu yalanını...

        Diğer Yazılar