Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ADAM gibi bir ‘do’ sesi çıkarmayı bile beceremem! Bir enstrüman çalma konusundaki yeteneğim devenin hendek atlamasıyla bir. ‘Müzik kulağı’ dedikleri şeyin ne olduğu konusundaki bilgim, bilim insanlarının “Kara deliklerin arkasında ne var?” sorusuna verdikleri cevapla aynı: “Hiçbir fikrim yok!”

        Ama aklımı başımdan alan, her dinlediğimde ayaklarımı yerden kesen, kâh yüzümü güldüren kâh Karadeniz’de gemilerimi batıran şarkıların nasıl ortaya çıktığıyla ilgili yazılanları okumaya bayılıyorum.

        Şarkı nerede, ne zaman yazılmış? Sanatçı şarkıyı yazarken ne düşünmüş, kimin için yazmış? Bir dizenin ya da tüm şarkının anlamı ne? O şarkının ortaya çıkması için onu ne motive etmiş?

        Bizim tıpkı bir ‘fast food’ restoranı gibi çalışan ‘popçularımız’ değil bahsettiğim. Onların alabildiğine formül şarkıları da değil!

        Geçenlerde New York Times’ın ekinde ‘sanatsal yaratış ve önemi’yle ilgili Beck, Kendrick Lamar ve Tom Waits’le yapılmış bir söyleşi okudum. Üç sanatçı, ‘yaratıcı dürtünün’ kendileri için ne ifade ettiğini anlatmış.

        Yazının sonunda çok güzel bir şarkı dinlemiş gibiydim. Beck ve Kendrick Lamar’ın söyledikleri de önemliydi ama ben dünya durdukça durası, iki gözümün bebeği Tom Waits’e biraz daha fazla kulak kabarttım doğrusu.

        MELODİLER SIRAYA GİRER Mİ?

        25 yıl önce üniversitenin bahçesinde ilk sesini duyduğum günden beri şarkılarıyla ‘hayatımın soundtrack’ını söyleyen Tom Waits, “Enstrümanları bir kenara koyarsak müzik duygusaldır” diyor.

        “Sorular cevaplara beni affedebilecek misiniz diye yalvaracak” diye yanık yanık söyleyen Waits, o muhteşem melodilerin nasıl çıktığını şöyle anlatıyor:

        “Piyanonun başına oturmayı seviyorum. Bir şeylerin pencereden içeri girip, senin içinden geçip, piyanonun tuşları arasında dolaşıp diğer taraftaki pencereden çıkıp gitmesi fikrine bayılıyorum. Eğer bir şarkı yakalamaya çalışıyorsan bir şarkı gibi düşünmeye başlamalısın ve kendine onların tıpkı kuşlar ya da böcekler gibi gelip konması için ilginç bir yer bulmalısın. 1-2 melodi yakaladığın an diğerleri de toplanmaya başlar. Tıpkı bir sosisli sandviççinin önünde sıra oluşması gibi. 3-4 kişi sıraya girdi mi diğerleri de peşlerine takılır, çünkü orada bir sıra vardır...”

        TAVUKLAR VE ŞARKILAR

        Tom Waits, ‘yaratıcılıkla’ ilgili kendini yeterince ifade edemediğini düşündüğünden belki de röportajı yapan Wyatt Mason’a gecenin bir yarısı aşağıdaki öyküyü mail atmış...

        “19-20 yaşlarımda itfaiyeciydim. Saklanmak için güzel bir yer olduğunu düşünüyordum. Her gün büyük bir hazırlık ve antrenman yapıyorduk tıpkı bir konser öncesi provası gibi. Yangın tatbikatları, ateşle çevrelendiğinde nasıl çukur kazacağın falan... Bir gece sabaha karşı 03.00’te zil çaldı. Tatbikat değil gerçekti. İtfaiyeci kıyafetlerimle yatıyordum. Sadece çizmelerimi giydim ve demir çubuktan aşağıya kaydım. İtfaiye aracının arkasında merdivene tutunmuştum. Kalbim davul gibi atıyordu, nefes nefeseydim.

        Birden bire aracın içi kızarmış tavuk kokmaya başladı. Yavaşladık. Çıtırtılar ve boğuk sesler geliyordu. Karşımda bir tavuk çiftliği yanıyordu. Yaşlı çiftçiler Mom and Pop birbirlerine sarılmış yanan dünyalarını izliyordu. Yüzbaşı, ‘Waits’ diye bağırdı, ‘Hortumu al ve şu tavukları oradan çıkarmaya başla.’ Bağrışan ve havalarda uçan tavuklara doğru su tutmaya başladım. Daha önce hiç uçan tavuk görmemiştim. Uçabiliyorlarmış! Su ateşi söndürürken yüzlercesi yere düşmeye başladı. Düşünmeye ve hazırlık yapmaya vakit yoktu. Acil bir durumdu. Acil bir durumla karşı karşıya kaldığınızda düşünmez sadece karşılık verirsiniz. Hayal ettiğim ateş değildi. İçimdeki ateşti...”

        25 yıldır ‘horozuyla’ birlikte söylediği o muhteşem şarkıların ortaya çıkışını tavuklar ve ateş üzerinden anlatan Waits’in sözlerini okurken masamın yan tarafında küçük bir CD tepesi oluşturan bizim popçuların albümlerine baktım. Bir fast food restoranında kızartılmış tavuk kanatları gibi gözüktüler gözüme...

        Waits’in “Hey küçük kuş evine uç/ çocukların yalnız ve evin yanıyor” diye bağırdığı ‘Jockey Full of Bourbon’ı açtım... Ateşi yüzümde hissettim.

        Diğer Yazılar