Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Her ne kadar İrem Derici gibi yemek yerine günde iki bira içmesem de beslenme konusunda en az Sabri Sarıoğlu’nun ortaları kadar kötüyüm. Bir bardak çay, bir dilim ekmek ve 3-5 zeytinle kahvaltı yapan, öğle yemeği yemeyen, akşamları pilav ya da makarnayla geçiştiren biriyim. Evet, hoşaftan da hiç anlamam!

        Daha önce de yazmıştım; bu ağzının tadını bilmez halime rağmen yemek programlarını izlemeye ve yemekle ilgili yazılan yazıları okumaya bayılırım...

        Geçenlerde defalarca dünyanın en iyi restoranı seçilen Noma’nın şefi Rene Redzepi’nin eşi Nadine Levy Redzepi’ye, “Dünyanın en iyi şefine evde ne pişiriyorsunuz?” diye sorulduğunu gördüğümde işte tam da bahsettiğim bu oburluğumla yazıya yumuldum...

        EKİBİYLE MEKSİKAYA GİTTİ

        2005’te henüz 19 yaşında bir aşçı yamağıyken, Noma’nın ‘çalışanlarla çıkmama’ kuralını çiğneyip patronu Rene’ye hazırladığı ilk yemek, domatesli ve acılı tavuk ciğermiş... Ama ‘çocukluğunun en favori yemeği’ni beğenmediğinden olsa gerek Rene, kafasına bir parça ekmek atıp kendi yaptığı spaghetti’yle geceyi kurtararak Nadine’in kalbini çalmaya başarmış...

        Noma 2009’da ‘dünyanın en iyi 50restoranı’ listesine üçüncü sıradan girdiğinde “10 bin feet’te bir uçakta gibiydim. Burası limit mi yoksa daha yükselecek miyiz diye merak ettim!” diyen Rene, daha da yükselmek için ocak ayında iki Michelin yıldızlı restoranını kapatıp ekibiyle birlikte Meksika’ya gitti...

        HUZUR İÇİNDE PİŞMEK!

        Rene Redzepi daha da yükselmek için uğraşırken Fransız şef Sebastien Bras bulutların üzerinde süzülen uçağından paraşütsüz atlamaya karar verdi geçenlerde. Herkesin “Büyüleyici” dediği yemekleriyle damakları çatlatan Bras, restoranı Le Suquet’ten üç Michelin yıldızının geri alınması için adeta yalvarıyor.

        20 yıldır Michelin listesinde oldu- ğunu ama artık müşteriye sunduğu her tabakta ‘mükemmellikle’ sınanmaktan yorulduğunu söylüyor: “Bugün 46 yaşındayım ve hayatıma yeni bir anlam vermek, benim için neyin vazgeçilmez olduğunu yeniden tanımlamak istiyorum. Yemeklerimi özgür bir ruhla yapmak istiyorum. Gerginlikten ve sıralamalardan uzakta huzur içinde yaşamama izin verin...”

        Yılda birkaç kez habersizce denetlendiğini, mutfağından her gün 500 tabaktan fazla yemek çıktığını ve bir tanesindeki küçücük bir hatanın her şeyi berbat edebileceğini, bunun da büyük bir baskı yarattığını anlatıyor Sebastien Bras: “Belki daha az ünlü olacağım ama bunu kabul ediyorum. Beni Michelin listesinden çıkarın!”

        2003’te üç Michelin yıldızını kaybedeceğinden korkup bunalıma giren ve intihar eden Bernard Loiseau hatırlatıldığında, “Yok yok o durumda değilim ben” dese de ‘mükemmel olma’ baskısının yemeklerinin olmasa da ‘hayatının tadını’ kaçırdığını gizlemiyor. Bras’ın öyküsünü okurken yıllardır bizim gastronomi camiamızda konuşulan “Bizim neden Michelin yıldızılı bir restoranımız yok?” muhabbeti geldi aklıma... Yemek yiyebilen herkesin gurme olup sosyal medyada hesap açtığı ülkemizde Michelin yıldızına çok gerek var mı? Bir süredir ‘100 yeme-içme ustası’ ‘Türkiye’nin ilk gastronomi rehberini’ hazırlamak için memleketin dörtbir yanında tadılmadık şey bırakmıyor... Bir başka grup‘gizlice’ Anadolu’yu dolaşıp restoranları ‘yıldızlamış’ bile! Her iki grupta da tanıdığım, sevdiğim insanlar var. Ancak böyle listelerin bizim ülkemizde pek sağlıklı yapılamayacağını, yıldızların hakkaniyetli dağıtılamayacağını düşünüyorum! Eminim magazin sayfalarında dön dolaş aynı 3-5 restoranın yazılmasından daha ciddi bir çalışmadır yaptıkları, ancak ben bu ‘en iyi’, ‘bilmem kaç yıldızlı’ listelerinin bizim restoranları bozacağına inanıyorum maalesef. Instagram’da ‘like avcısı gurmelerin’ 50-100 ‘like’ına meze olan ‘tarihi’ esnaf lokantalarının hali gözümün önüne geliyor ister istemez :(

        TV’deki yemek programlarında izleyiciyi ‘yemek yapmaya teşvik’ yerine kendi karınlarını doyuran ülkenin bazı kalburüstü şeflerinin hali ise başka bir yazı konusu...

        Neyse umarım doyurucu bir yazı olmuştur... Son olarak tatlı niyetine burdan şeflerimize sesleniyorum: Sebastien Bras’ın bıraktığı üç yıldız hazır boştayken birini kapabiliriz belki, daha ne duruyorsunuz buyrun sofraya...

        Diğer Yazılar