Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AYLESBURY’DE pizza restoranının mutfağında salata barı için kereviz sapı doğrarken işaret parmağımın ucunu götürdüm. Kesme tahtasına doğru akan kanı gördüm, sonra gözümü açtığımda ‘walking fridge’in kapısının önünde oturuyordum. Başımda hararetli bir şekilde bir şeyler konuşan Innes, Rod, Paul ve Agata’nın söylediklerinden anladığım tek şey “Ok?”di! Sızlayan parmağımı değil de, “Ne işim var benim burada?” diye düşünüyordum...

        Daha birkaç gün önce tek göz odamdaki yatağıma enlemesine uzanmış, yaklaşık 10 saat bulaşık yıkadıktan sonra kendime ödül olarak aldığım ‘Star Wars’ posterini astığım duvara dayadığım ayak tabanlarımın zonklamasını dinlerken de kafamın içinde dönüp duran soru buydu: “Ne işim var benim burada?”

        ‘Fuck’ı cümle içinde kullanamadığım günlerdi daha, yaşadığım sefalete anadilimde küfürler ediyordum.

        MY NAME IS KADİR!

        Eve yürüyerek 10 dakika mesafede bir ‘düz’ lisenin bahçesindeki paslı basket potasının altında Sema için pozdan poza giriyordum. Sema’nın haberi yok tabii! Her sabah ayna karşısında burnumun üstündeki sivilceyle göz göze geçen dakikaları da, bir avuç jöleyle ne yana yatıracağımı şaşırdığım saçlarımla girdiğim ölümcül mücadeleyi de bilmiyor doğal olarak... Hiçbir zaman da bilmedi. Neyse bu başka bir hikâye...

        Tembellikten ve haylazlıktan zayıf üstüne zayıf getirip annemin ısrarı, babamın merhametiyle liseyi bitirdiğimde İngilizce kurduğum cümle sayısı 3’tü: “What is your name?” “My name is Kadir!” ve -Sema sağolsun“I love you!” Ha bir de ne dediğini anlamadığım halde -yine Sema sağolsunezbere söyleyebildiğim Phil Collins’in ‘Groovy Kind of Love’ şarkısının sözleri...

        Yabancı bir dile o kadar yabancıydım ki üniversitede bile Türk Dili ve Edebiyatı okudum!

        3 YILDA 1 DİL ÖĞRENDİM

        Aylesbury’de pizza restoranının mutfağında salata barı için kereviz sapı doğrarken uçurduğum işaret parmağımın ucu’ yabancı dil öğrenme’ uğruna ödediğim küçük bir bedeldi sadece. Rod’un elinden tuttum, doğrulurken “I’m ok!” dedim. O günlerde kurabildiğim eli yüzü düzgün 2-3 cümleden biriydi bu zaten; başka ne diyebilirdim ki! P

        aul tezgâhın üzerini temizlerken, Innes ‘kaydedilmiş en iyi albüm’ olan Echo and the Bunnymen’in ‘Ocean Rain’den, ‘Killing Moon’u çalıyordu benim için...

        O günden sonra yaklaşık 3 yıl kaldım İngiltere’de. Beş parasız kaldığım günler de oldu, Royal Albert Hall’da konserlere gittiğim günlerde... Hyde Park’ta çimlerde de yuvarlandım, Crystal Palace deplasmanında Norwich City taraftarlarıyla tribünde “On the ball City, nevermind the danger...” diye şarkılar da söyledim. Sevgili Phil’in ‘Groovy Kind of Love’da ne dediğini de öğrendim tabii.

        GELECEK DE GELECEK

        Önceki gün Google’ın San Francisco’da tüm dünyaya duyurduğu 40 dile anında çeviri yapabilen kablosuz kulaklık haberini okurken, Aylesbury’de kereviz kestiğim günleri hatırladım. ‘Pixel Buds’ adlı bu geveze kulaklık tanıtım sırasında İsveççe konuşan bir çalışanın söylediklerini anında İngilizce’ye çevirmiş.

        İnternette ‘Pixel Buds’ı, Douglas Adams’ın bilimkurgu romanı ‘Otostopçunun Galaksi Rehberi’ndeki kulağına soktuğunda evrendeki bütün dilleri anlamanı sağlayan ‘Babil Balığı’na benzetmişler. Bazı teknoloji yazarları ‘burun kıvırmış’, “Çevirileri o kadar da iyi değil!” filan diyor...

        Onların bu sözlerini okurken parmağımın ucu sızladı yeniden... Belki bugün değil ama 10-20 yıl sonra bu gibi kulaklıklar ya da ‘şeyler’ sayesinde dil bilmek bir ayrıcalık olmaktan çıkacak. Dil öğrenmek için kimsenin benim gibi kereviz doğrarken parmağının ucunu koparmasına gerek kalmayacak.

        Her Allah’ın günü hayatımıza giren yeni teknolojik ‘şeyler’ sayesinde ne sınavlar kalacak ne başka bir şey belki de! Bilgi bir ‘tık’ uzağımızda olacak. TEOG’lar, ÖSS’ler, ÖYS’ler bütün o yabancı dil sınavları falan Google’ın derinliklerinde bir yerlerde ‘unutulmuş linkler’ olarak ‘tık’lanacakları günü bekleyecekler... Past perfect bir gelecek bekliyor bizi. ;)

        Bunu düşünmek bile beni heyecanlandırıyor doğrusu... Gençlerin yüzde 62’si ve de Fatih Abi (Altaylı) gibi ben de gelecekten umutluyum. O kadar ki 159 dolarlık bir kulaklıktan böyle sersem öyküler uyduruyorum işte: What can i do sometimes!

        Diğer Yazılar