Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ‘Harika Kadın’ Gal Gadot, ‘tacizci çıkan’ yapımcı- yönetmen Brett Ratner işten atılmazsa gişede büyük başarı kazanan, ‘Oscar’ için bile adı telaffuz edilen ‘Wonder Woman’ filminin ikincisinde oynamayacağını açıkladı.

        Amazon, ‘tacizci’ Harvey Weinstein’ın kanal için hazırladığı Oscar’lı yönetmen David O’Russell’ın Robert De Niro ve Julianne Moore’lu ilk dizi projesini iptal etti.

        ‘Tacizciliği’ kabul eden Kevin Spacey’nin ‘House of Card’ının durumu malum...

        Tacizcilerin yarattığı ‘manevi’ yıkımın yanında iptal edilen ya da daha başlamadan çöpe giden projeler yüzünden Hollywood’un maddi kaybı belki de milyar dolarları bulacak.

        Son günlerde ‘tacizcilere’ tepkinin boyutu bugünden geçmişe uzandı! Hollywood’un bazı ‘tacizcileri’ aforoz edip Woody Allen gibi yıllardır üzerinde ‘taciz’ gölgesiyle dolaşan bir ‘ustayı’ görmezden gelmesine insanlar isyan ediyor. Bazı oyuncular, ‘Allen’ın filmlerinde iddiaları ‘bile bile’ oynadıkları için pişmanlığını dile getiriyor.

        Mesele iyice dallanıp budaklandı! Geçen hafta The Guardian’dan Xan Brooks, “Filmlerini izleyerek Hollywood’un bu zorbalarının yaptıklarına göz mü yumuyoruz?” diye soruyordu. Tacizci bir oyuncunun filmini izlemek, katil bir yazarın kitabını okumak onun davranışlarını olumlamak mıdır sahiden?..

        ESER BAŞKA SANATÇI BAŞKA

        Kayzer Söze’yi Lester Burnham’ı gördüğümüzde kanal değiştirip hayranlıkla izlediğimiz Annie Hall’a iğrenerek mi bakmalıyız yani? Louis C.K.’ye gülmeyecek miyiz? ‘Yağmur Adam’ı, ‘Maratoncu’yu, ‘Kramer Kramer’e Karşı’yı, ‘Geceyarısı Kovboy’unu falan hafızalarımızdan silecek miyiz?

        Tacizleriyle başrol oyuncusuna hayatı zindan eden Hitchcock’un dehasına hayran olmayacak mıyız, 13 yaşında bir kız çocuğuyla birlikte olan Chaplin’in ‘Şarlo’sunun yüzüne mi tüküreceğiz, Polanski’nin ‘Chinatown’ının önünden bile mi geçmeyeceğiz?

        Brooks, psikolog Prof. Peggy Drexler’in, sanatçıya bakışımızın onun sanatıyla ilgili görüşlerimiz üzerinde etkili olduğunu söylediğini belirtiyor.

        Drexler haklı sanki... Kurduğu düşlerle başımı döndüren Jorge Luis Borges’in 70’li yıllarda Arjantin’de cunta yönetimine destek verdiği gerçeği ne zaman aklıma gelse ağzımda kekremsi bir tat oluştuğunu söylemeliyim. Ne zaman bir ortamda Borges’i çok sevdiğimi söylediğimde birileri, “Faşistin teki o!” dese ben utanıyorum... Ama yine de Borges’i sevmekten vazgeçmiyorum...

        Prof. Peggy Drexler, bir film izlerken ya da kitap okurken bunu eğlenmek ve zenginleşmek için yaptığımızı, amacımızın o eserin yaratıcısının davranışlarını onaylamak olmadığını hatırlamanın önemli olduğunu söylüyor: “Sanat ve ahlak farklı faaliyetlerdir. Sanatı sanatçıdan ayırmak esastır. Her sanatçının özel hayatında sevmeyeceğimiz, hatta tiksinti duyacağımız bir şeyler bulabiliriz. Eğer böyle bakarsak belki de hayatımız boyunca bir daha film izleyemez, kitap okuyamayız.”

        EĞER PİSLİKSE PİSLİKTİR!

        Önceki gün Gazeteduvar’da Barış Yıldırım’ın, alkollü olarak araba kullanırken, kaza yapıp bir aileyi yok ettikten sonra yanındaki arkadaşını direksiyon başına oturtup, her şeyin ortaya çıkacağını anlayınca da birkaç gün sonra ‘vicdan’ azabıyla teslim olan yazar Emrah Serbes’i ‘savunan’ ‘Karakter kriz anında çıkar’ başlıklı yazısını okurken yukarıdaki tartışmayı düşündüm.

        Yıldırım, “Emrah, hayatının bir büyük kriz anında cebindeki vizeli pasaportunu herhangi bir Avrupa ülkesine kaçmak için kullanmak yerine, işlediği bir suçun cezasını çekmek üzere hapishaneye girmeyi tercih etti” diyor: “O çok kötü bir şeye neden olmuş çok iyi bir insan. Tanısaydınız bunu bilirdiniz...”

        Serbes’i tanımıyorum! İyi bir insan olabilir.... Ancak kazayı yaptıktan sonra arkadaşını direksiyona oturtup günler sonra teslim olmasındaki ve ‘cebinde pasaportu olmasına rağmen yurtdışına’ kaçmamasındaki erdemi de göremiyorum!..

        Yazar Mark Cousins, “Sanatçılar otobüs şoförleri, bankacılarla aynı sosyal ve ahlaki sorumluluklara sahiptir. Eğer pisliğin tekiyseler pisliğin tekidirler. Şu bu eseri yazmış, yapmış olmalarının bir önemi yoktur” diyor.

        Bu tartışmanın orta yerinde kafam karışık dolanıp duruyorum birkaç gündür...

        Kusura bakma Spacey, Hoffman, Louis C.K., Ratner, Weinstein ve Serbes, eserleriniz artık bizim ama sizler pisliğin tekisiniz demek istiyorum!

        Siz ne dersiniz?

        Diğer Yazılar