Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GENÇ Katon, kendini öldürmesine engel olmak isteyenlere, “Ben hayattan vakitsiz ayrıldı diye ayıplanacak bir yaşta değilim” diye itiraz etmiş. Ve bunu söylerken sadece 48 yaşındaymış.

        Benden 3 yaş büyük! Ya da bir başka deyişle; ben 3 yıl sonra ‘hayattan vakitsiz ayrıldı diye ayıplanmayacak bir yaşta’ olacağım!

        “Ölüm düşüncesinin acılığı bizim onu kurcalamamızdan geliyor” diyor Montaigne... Maalesef bir süredir bu ‘acılık’ damağımdan hiç gitmiyor.

        Bir orta yaş bunalımının orta yerinde, üstüm başım ‘ölüm’ debelenip duruyorum.

        Bir yere gittiğim yok! Yani en azından benim bildiğim kadarıyla ‘şimdilik her şey yolunda!’ Ölümü düşünmek beni yaşama daha da bağlıyor doğrusunu isterseniz. Ayda, yılda bir gelen küçük mutlulukları ıskalamamak için, hayatın benim sahama attığı her topun peşinde Roger Federer gibi koşup şöyle şık bir back-hand’le karşı tarafa geri yolluyorum. Bir çeşit mutluluk grand-slam’inde şampiyonluk için mücadele ediyorum.

        Günün sonunda mutluyum anlayacağınız...

        “Peki bütün bu ölüm saçmalığı nereden çıktı?” diye soracak olursanız sizi meraktan öldürmeden hemen cevap vereyim!

        *************

        BİR CÜMLENİN ETTİĞİ

        Geçenlerde ranini.tv internet sitesinde Mert Tanöz’ün, ölümle burun buruna buruna geldikten sonra ‘aslında hiç yaşamadığını’ fark edip bir vicdan muhasebesine girişen ve de geri kalan ‘sayılı’ günlerinde hayata dört elle sarılmak için çabalayan Mazhar Kozanlı’yı anlatan ‘Yol Ayrımı’ filmiyle ilgili yazısını okurken bir cümleye takıldım...

        Takılmasam ölür müydüm? Hayır ama bu da benim işte; ‘takıldığım şeyi söylemezsem ölürmüşüm gibi geliyor!’

        Her şeye rağmen ‘Yol Ayrımı’nın izlenmeyi hak ettiğini söyleyen Tanöz şöyle bir cümle kurmuş: “Şener Şen’i muhtemelen beyazperdede son defa izlediğimiz...”

        Mert Bey’in bir art niyeti olmadığına emin ama 75 yaşındaki Şener Şen’le ilgili böyle bir cümle şık olmamış bence! (Bu kadar net olmasa da Cengiz Semercioğlu da benzer bir imada bulundu hafta içi.) Neden Şen’i ‘muhtemelen beyazperdede son defa izlemiş’ olalım ki?

        Son filmiyle ‘Yol Ayrımı’ arasındaki 7 yıl yüzünden mi? Şener Şen 7 yıl sonra 82 yaşında olacak, o yaşa kadar ulaşamayacağı ümitsizliği mi Tanöz’ün ‘muhtemeleninin’ nedeni?

        Mert Tanöz, 80’li yaşları oyunculuk için çok yaşlı bulduğundan ve Şen’in o yaşlarda kamera karşısına geçemeyeceğini düşündüğünden böyle yazdı diyelim; bence o düşünce de pek şık değil!

        *************

        GEREKSİZ DERTLENMELER

        İşte 87 yaşındaki Clint Eastwood bugünlerde 2018’de gösterime girecek olan ‘The 15:17 to Paris’ filminin post prodüksiyonuyla uğraşıyor.

        80 yaşındaki Jack Nicholson, geçen yıl Almanya adına Oscar adayı olan Toni Erdmann’ın Hollywood versiyonu için kamera karşısında...

        84 yaşındaki Michael Caine, ‘Dear Dictator’ün çekimlerini yeni bitirdi...

        77 yaşındaki Al Pacino ile 74’ündeki Robert de Niro, 75 yaşındaki Martin Scorsese’nin yeni filmi ‘The Irishman’de racon kesiyor... Pacino’nun ve de Niro’nun 2 filmi daha yolda.

        83 yaşındaki Dame Judi Dench’in 3 filmi sırada bekliyor...

        88 yaşındaki James Ivory’nin senaryosunu yazdığı ‘Call Me By Your Name’ Oscar’a koşuyor...

        Emekli olduğunu açıklayan Japon animasyon ustası Hayao Miyazaki, 76 yaşında evde oturmaktan sıkılıp Boro the Caterpillar için boyalarını sandıktan çıkardı yeniden.

        79 yaşındaki Ridley Scott hâlâ yaratık peşinde koşuyor...

        Ve hiçbir sinema eleştirmeni bu sanatçılar için yazdıkları yazılarda “Muhtemelen beyazperdede son defa izlediğimiz...” diye bir cümle kurmuyor... “72 kitabım var, çoğunu 80 yaşından sonra yazdım” diyen ‘Tarihçilerin Kutbu’ Prof. Halil İnalcık 95’inde, 4 ayrı gruba ayırdığı evraklarını gösterip “Önümüzdeki 10 senede yazacağım kitaplar bunlar” dermiş...

        Kim ne derse desin Şener Şen’in önünde, tatlı canının istediği filmler yapacağı, daha uzun yıllar var...

        Belki de 3 yıl sonra ‘hayattan vakitsiz ayrıldı diye ayıplanmayacak bir yaşta’ olacağımdan bu kadar hassasiyet gösterdim o cümleye! Üstünde durmaya bile değmezdi, kimbilir!

        Neyse Seneca haklı galiba: “Gereğinden önce dertlenmek, gereğinden fazla dertlenmektir!”

        Diğer Yazılar