Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SÜTTEN ağzı yandığı için yoğurdu üfleyerek yiyen var mıdır gerçekten! Sanmıyorum... En azından ben üflemiyorum; yaptığım hataları muntazaman tekrarlamamı da bu şapşallığıma bağlıyorum! Mesela arabayı her gün istisnasız aynı çukura düşürme konusundaki istikrarı hayatımdaki başka hiçbir alanda göstermemişimdir. Sorumluların o çukuru onarmamaları başka bir hikâye ama benim, yerini gözüm kapalı bulabileceğim, o sinsi deliğe arabanın sağ tekerini hiç sektirmeden her sabah denk getirmemi nasıl açıklayacağımı bilmiyorum. Hatalarından ders almama konusunda her daim sınıf birincisi olmuş biri olarak zaman içerisinde o ‘çukura’ düşmeyi kendi kendime bir zafer, büyük bir başarı olarak görmeye başladığımı da söylemeliyim: “Dünya çukura düşme şampiyonuyum ben!”

        Cumartesi akşamı Akhisar’ın teknik direktörü Okan Buruk’un “Vasıfsız insan... İkinci sınıf hoca...” diye hakaretler ettiği G.Saray’ın hocası İgor Tudor’un maç çıkışı elindeki kitaba dikkat çeken Yakup Çınar sayesinde hatırladım Matthew Syed’i...

        ‘DERS ALMAM, VERİRİM!’

        Birkaç yıl önce “Ulan ben bu yoğurdu niye üflemiyorum?” diyerek ağzımdaki yanıklarla kitapla ilgili yazıları okuyup alınacaklar listesine aldıktan sonra da unuttuğum, masa tenisçisi ve The Times yazarı Syed’in ‘Bazı insanlar hatalarından hiç ders almazken bazıları nasıl alır’ alt başlıklı ‘Kara Kutu Düşüncesi’ kitabını okuyormuş Tudor...

        Buruk’un ‘vasıfsız’ olduğunu söylediği, bazı ‘vasıflılar’ın da bu ifadeye coşkuyla katıldığı bir ortamda Tudor, “Yeni fikirler deneyip neyin yanlış olduğunu görmedikçe yeni teknolojiler geliştiremezsin. Mağlubiyet yeni buluşlar için en gerekli olan şeydir” diyen Syed’in kitabıyla gelmiş maça...

        Takımları her kaybettiğinde tüm suçu hakeme, bozuk zemine, uçan kuşa, yağan yağmura, ota, ona, buna, şuna yükleyenlerin, ‘ders almayan verenlerin’ dünyasında ‘hatalarından nasıl ders alıp daha iyiye’ gideceğini öğrenmeye çalışan bir meslektaşına ‘vasıfsız, ikinci sınıf’ diye laflar sıralayan bir adamın vasıflarını alt alta yazsak kaç madde çıkar acaba?

        ÖZBEK’İN İHTİYACI VAR!

        Okan Buruk üzülmesin, ‘meslektaşlarını’ vasıfsız ve ikinci sınıf gören’ bir tek o değil. Geçen hafta İngiltere’de açıklanan bir araştırmaya göre çalışanların yüzde 32’si ‘meslektaşları’nın yaptıkları iş için ‘vasıf’larının yeterli olmadığını düşünüyormuş. Bu oran ‘yönetici’ ve ‘müdür’ pozisyonlarında yüzde 42! Sadece sporda değil her alanda herkesin, kendisini ‘üstün vasıflı’, diğer meslektaşlarını ‘süzme salak’ olarak gördüğü bir ortamda Buruk Bey az bile söylemiş Tudor için!

        Östersunds’a elendikten sonra ‘G.Saray’ı çalıştırmaya yeterliliği (vasfı!) olup olmadığı’ sorulduğunda “Ne söylesem burada toz gibi kalacak...” diyen, Bursa maçında yaptığı değişiklikler sonrası ‘dâhi’likten çok ‘delilik’ tarafı ağır basan yorumlara maruz kalan Hırvat hoca, takımını şampiyon yapar mı bilmem. Çok umrumda da değil! Dün spor sayfalarında G.Saray yönetiminin ‘eski futbolcuları’ Okan Buruk’un hocaları için söylediği ‘vasıfsız’ sözüne bir tepkisi var mı diye baktım. Çünkü bence Buruk’un ifadesi Tudor’dan çok ‘hocalarının’ uzun süredir bu kadar ağır eleştirilmesine izin veren ‘yarım ağızla’ bir-iki kınama yapan yönetimi ilgilendiriyor. ‘Vasıfsız’ birini takımın başına getirdiklerine göre kendi ‘vasıfları’ da sorgulanıyor! Yönetici Burçin Aslan’ın attığı bir tweet’ten başka açıklama göremedim. Tudor kitabı bitirince başkan Dursun Özbek’e de versin çünkü bence onun ‘hatalarından ders almaya’ daha çok ihtiyacı var gibi!

        Matthew Syed, profesyonel buz patencilerinin bu işi amatör yapanlardan daha çok düştüğünü söylüyor. “Çünkü” diyor, “Onlar antrenmanlarda kendi sınırlarını zorlayıp yeni şeyler denerken tekrar tekrar düşerler. Daha alt düzeydekiler ise yapabildikleri bir hareketin etrafında rahatlarını bozmadan dönüp dururlar, böylece daha az düşerler. Japon Shizuka Arakawa olimpiyat şampiyonluğuna giden yolda yaptığı çalışmalarda o birkaç dakikalık mükemmel gösteri için 20 binden fazla düşmüş mesela...”

        Beckett’in dediği gibi, “Hep denedin hep yenildin. Olsun. Yine dene, yine yenil. Daha iyi yenil...”

        Yarın işe gelirken o çukura bir kez daha düşeceğim... Bu kez daha da iyi düşeceğim hem de... Netice de bu da bir vasıf!..

        Diğer Yazılar