Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        "Şeytan", "Bir Rüya için Ağıt", "Alice Artık Burada Yaşamıyor", "Son Gösteri" gibi filmleriyle bilinen Ellen Burstyn, Gene Hackman'dan Martin Scorsese'ye kadar birçok isimle çalışmış özel bir oyuncu. Oscar, Emmy, Tony, Altın Küre ve BAFTA ödüllü olmasının yanı sıra Actors Studio'nun da ortak başkanlığını yürütüyor. 82 yaşındaki deneyimli isimle Yaşam Boyu Onur Ödülü aldığı 51. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde bir araya geldim.

        1932'te Detroit'te doğan Ellen Burstyn, Oscar, Emmy ve Tony'yi bir arada kazanan 12 aktristen biri. 2006'da basılan 'Lessons in Becoming Myself' adlı kitabının yanında, Katolik olmasına karşın sufi tarikatına üyeliğiyle de biliniyor. Gerçek bir din hayranı olan oyuncu 1964'te Ellen McRae takma adıyla sinemaya adım attı. Böylece 1957'de Broadway, 1958'de TV dizilerinde başlayan kariyerinin devamında bir başarı gelmişti.

        Aslında 60'larda şimdilerde Al Pacino ve Harvey Keitel ile birlikte başkanlığını yaptığı Actors Studio'ya kaydolup Lee Strasberg'in öğrencileri arasına girmek onun için bir onurdu. Oyuncu, 70'lerde ise "Son Gösteri" ("The Last Picture Show", 1971) ve "Şeytan"da ("The Exorcist", 1973) oynayarak tanınmaya, piyasasını yükseltmeye başladı. Scorsese imzalı "Alice Artık Burada Yaşamıyor" ("Alice Doesn't Live Here Anymore", 1975) ile En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar Ödülü'ne ulaştı.

        1986'da kendi TV şovunu sunan Burstyn, aktif bir Obama destekçisi. 70'lerden bugüne uzanan 50 yılı aşkın kariyerinde "Şeytan"dan 7 Kasım'da vizyona girecek "Yıldızlararası"na ("Interstellar", 2014) kadar birçok filmde rol alan Ellen Burstyn ile "Düşmanın Yolu" ("Two Men in Town", 2014) vesilesiyle konuk olduğu 51. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde görüştüm. Açılış gecesinde Yaşam Boyu Onur Ödülü alan, Pazar günü de bir master class düzenleyen oyuncuyu, Konya'da hayran olduğu Mevlana'yı ziyaret etmeden hemen önce yakaladım. Röportaj boyunca asaletinden taviz vermeyen oyuncu, adeta bir İngiliz kraliyet ailesi mensubu, bir azize ya da hiç yaşlanmayan bir diva gibiydi.

        'OYUNCULUK KONUSUNDA TEK PROFESYONEL İSİM MAZURSKY'

        Yaklaşık iki hafta önce New York'taydım. Coney Island'da "Bir Rüya İçin Ağıt"ın çekildiği iki meşhur mekanı görme olanağı yakaladım. Halüsinasyon sahnesine ev sahipliği yapan Steeplechase İskelesi ile sizin canlandırdığınız Sarah Goldfarb'ın evini gördüm. Evin bulunduğu mahalle ve sokak, filmdeki yaşlı kadınların ruh halini birebir yansıtıyor. Gerçekten de bir hediye kazanarak basmakalıp hayattan çıkma, gerekirse alışkanlıkla bunu aşma derdi hissediliyor. Hiçbir tehlike olmasa da, gerçek anlamda belli bir yaşa gelmenin yarattığı 'huzur' biraz korkutucu. Açıkçası bu gözlemden sonra Aronofsky'nin zekasını bir kez daha takdir ettim. O karakter için nasıl bir hazırlık yapmıştınız? Coney Island'a aşina mıydınız?

        Coney Island'ı daha öncesi hiç görmemiştim. Orası belli bir yaştaki insanlar için bir toplanma bölgesi. Benim için yeniydi. Darren Aronofsky'nin annesi setteydi. Müthiş bir kadındı. Her gün geldi. Her sabah onu konuşurken dinledim. Ardından onun aksanını ödünç aldım. Çok nazik, akıllı ve mükemmel bir kadın. Karakterin oradaki yaşamından ve varlığından beslendim.

        Filmdeki hap veya TV alışkanlığı sorunu onda da var mıydı yoksa?

        Hayır, hayır, sadece konuşma tonu ve karakterden bahsediyorum...

        Kariyerinizde sayısız film var. Resnais, Scorsese, Friedkin, Stone, Schumacher gibi kariyerli yönetmenlerle çalıştınız. Ama bunlardan sadece Paul Mazursky ve Darren Aronofsky ile ikişer film çektiniz. Neden böyle bir şey tercih ettiniz?

        Açıkçası... Hiç düşünmemiştim.

        Elbette ufak da olsa bir sebebi vardır.

        Onlara sormak lazım. Beraber çalışmayı seviyoruz. Paul, ben onunla çalışırken ikinci filmi yazıyordu. Bana da sordu. Çok büyük bir rol olmadığını söyledi, ben de onay verdim. Darren'ın yüzüne karşı 'yönettiğin her filmde oynamak istiyorum' dedim. "Şampiyon" ve "Nuh: Büyük Tufan"da oynamadım. Ama yapacak bir şey yok.

        İki yönetmen de oyuncu yönetmenliğine de yüklenen isimler. Onlarla en önemli çalışma sebebiniz bu mu?

        Mazursky zaten oyunculuktan gelme bir isim. Benim çalıştıklarım arasında oyunculuk sürecini tek bilen kişi oydu. Kendi kendine yaptığı için... Ama bu soruyu esas olarak Paul ve Darren'ın ta kendisine sormanız lazım.

        'HOLLYWOOD'UN ORTA DAMARI BAĞIMSIZ SİNEMAYA KAYDI'

        70'lerin Yeni Hollywood geleneğinin içinde de bulundunuz. Bob Rafelson, Peter Bogdanovich, Martin Scorsese gibi isimlerle çalıştınız. Ama günümüzde de "Yıldızlararası", "W.", "Kaynak" gibi filmlerle sistemin içine dahil oldunuz. Bu ikisinin arasındaki farklar size göre ne?

        70'lerden sonra uluslararası şirketler stüdyoları satın aldı. Film çekme süreci, sanatın bir şeyler söyleme kuralının dışına çıktı. Her şeyin stüdyoların gelire bakıp '... milyon dolar yapar veya yapmaz' demesine bağlı kaldı. Büyük stüdyo filmlerinde arzu ve hedef para kazanmaktı. Bağımsız film hareketi bugünlerde bir şeyleri anlatmak için değerli hale geldi. 70'lerin filmleri de bu noktaya kaydı.

        Bugün Hollywood'un orta kanadının çöktüğü söyleniyor. Scorsese, Spielberg, Coppola, Bogdanovich gibi hikaye anlatıcıları kalmadı ve bu çarkların içinde yer bulamıyor. Bağımsız yönetmenlerin öne çıkmasının dezavantajları nedir?

        Sanatçı olan yönetmenler, para kazanmak isteseler de istemeseler de bağımsız sinema örneği olarak hareket ediyor. Bu yaklaşım önemli. Önce parayı almak zorundasın. Önce oyuncuların, yönetmenin seçilip bunların paketlenmesi, ardından para insanlarına sunulması gerekiyor. Onlar da size para verip vermeyeceğine karar veriyor. Oyuncu seçimi bu insanları tatmin etmek için. Ben de şu sıralar bir filmin çekim aşamasındayım. Yapımcıyı ilgilendirmeyen oyunculara gidersem kimse memnun kalmaz.

        Yapımcınız var mı? Filmin prömiyerini Toronto Film Festivali'nde mi yapacaksınız?

        Evet. Erica Stainberg. Henüz oyuncu seçimini yapmadık. Film ismi "Bathing Flo".

        'SCORSESE'Yİ STÜDYOLARA BEN SOKTUM'

        Oscar'a altı kez aday olmanıza karşın bunlardan sadece birinde heykelciği evinize götürdünüz. "Alice Artık Burada Yaşamıyor"la, bir Scorsese filmiyle Akademi Ödülü'ne ulaşmak nasıl bir duygu?

        Martin'i stüdyolara ilk kez ben önermiştim. Bir film çekmişti o zamanlar ama henüz vizyona girmemişti: "Arka Sokaklar" ("Mean Streets"). Warner Bros. bana sordu, heyecan verici bir isim arıyorlardı. Önce Francis Ford Coppola dedim ama 'Arka Sokaklar'ı izle bakalım' cevabını aldım. İzledikten sonra Martin'e bu filmin bir kadının bakış açısını anlatması gerektiğini, bu konuda bir şey bilip bilmediğini sordum. O da 'hiçbir şey bilmiyorum ama keşfederim' dedi. Ben de kendisini bu yola sokmakta sakınca görmedim. Stüdyolar için Martin'e rehberlik yaptım.

        Ondan önce stüdyoyla bağı olmayan iki filmi daha vardı aslında: "Kapımı Çalan Kim?" ("Who's That Knocking At My Door", 1967) ve "Soygun ve Aşk" ("Boxcar Bertha", 1972).

        "Soygun ve Aşk"ı New York Üniversitesi'ndeyken çekmişti. "Arka Sokaklar" ise Warner Bros.'ın elindeydi, henüz vizyona girmemişti.

        '40 SENE ÖNCE SUFİ OLDUM'

        Geçen ay Al Pacino'yla da röportaj yaptım. Ona sorma imkanı bulamadım ama size sorayım. Pacino ve Keitel ile birlikte, daha önce bünyesinde ders alarak sektöre adım attığınız Actors Studio'nun başkanlığını yürütüyorsunuz. Bu görevde neler yapıyorsunuz?

        Ben aynı zamanda artistik direktörüm. Kişisel olarak oyunculuk derslerinde öğretmenlik yapıyorum her hafta. Böylece 60'larda katıldığım kurumda yüksek bir konumda bulunuyorum. Lee Strasberg'den öğrendiğim 'oyunculuk sanatı'nı, genç oyuncu adaylarına aktarıyorum.

        Hiçbir zaman sufi olduğunuzu saklamadınız, hatta bu konuda kendinizi geliştirdiniz. Aynı zamanda Mevlana hayranısınız. Açılış töreninde (10 Ekim'de) söylediğiniz özlem dolu '40 yıldır burayı görmek istiyordum' lafını, bugün Konya'ya geçerek telafi edeceksiniz. Bu konuları açar mısınız?

        İngiltere'de mutasavvıf hocası Pir Vilayet İnayet Han'ın tavsiyelerine uyarak büyüdüm. Mevlana hayranıyım. 1970'de sufi oldum ve ruhsal bir yola girdim. Aslında Müslümanlıkla net bir bağdan söz edemeyiz. Ama uluslararası bir ibadet etme servisi gibi bu. Bütün majör dinlerle ilgili kitaplarla, her kasabada bir gerçeklik arayan bir inanış... Esasen buna ve dinlerin birleştirilmesine ilgi duyuyorum. Benim Tanrım seninkinden iyidir gibi bir şey değil. Konya'ya Mevlana'yı ziyaret etmeye gideceğim.

        Diğer Yazılar