Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        16 OCAK 2015 FİLMLERİ

        Bir hacker’ın uluslararası banka ağlarından milyonlarca doları cebine indiren bir siber suçluyu yakalama çabası, aksiyon, stil, aşk ve gerilim yüküyle canlanıyor. “Hacker”, 80’lerden bu yana çektiği eserlerle Hollywood’un ‘auteur yönetmenleri’ arasına giren Michael Mann’in mükemmeliyetçi ritim duygusuyla yer yer kendini sergilemesine alan açıyor açmasına… Ama zamanı yakalayamayan bir siber gerilime dönüşmekten de kurtulamıyor. Film, kariyerinde “Ali” ve “Miami Vice” ile de aynı tanımı akla getiren yönetmen için ‘ısmarlama proje’ izlenimi yaratmakla kalıyor.

        Özellikle son 25 yılda hacker kavramı sinemaya iyiden iyiye sızdı. Bilimkurgu, gerilim, aksiyon fark etmeksizin 90’larda kullanılan bir motife, başvurulan bir seçeneğe dönüştü. 1983 tarihli “Wargames” ve 1982 tarihli “TRON” bu konuda iki belirleyici filmdi aslında. Zira o dönemin yapay gerçeklik, sanal gerçeklik gibi kavramlara açılan dünyasında bir tercih sundu bu iki film.

        YENİ MİLENYUMUN ‘WARGAMES’İ Mİ?

        İkincisinin atari oyunlarındaki önlenemez mücadeleyi karşımıza çıkarması, ‘sanal gerçeklik bilimkurgusu’ şablonunu doğurdu. Bir hacker’ın oraya çekilmesi ise aslında şimdi pespaye duran özgün efektlerle iz bırakan bir film doğurdu. “Wargames” ise aslında o dönemdeki ‘teknolojik gerilim’ melez türüne üyeydi, savaşa askeri bilgisayarla müdahale eden bir bilgisayar dehasının izini sürüyordu.

        “Looker” (1981) gibi örneklerini de gördüğümüz, genelde TV veya başka kollarla ilişkili uygulanan bu şablonun ucu “Parallax Esrarı” (“The Parallax View”, 1974) ve “Vahşetin Çocukları”na (“The Boys from Brazil”, 1978) uzanır. Bunların ilki “Kartal Göz” (“Eagle Eye”, 2008), ikincisi “Hanna” (2011) gibi başarılı ve belki zamanla klasikleşecek yeni milenyum temsillerine sebebiyet vermiştir.

        SON 20 YILDAKİ SİBER GERİLİM ÖRNEKLERİ

        Aslında mesele ya ‘Big Brother’ mantığıyla dışarıdan her şeyi yöneten bir teknolojik güç ya da bilimsel bir yaratımla ortaya çıkan melez askerlerdi bu eserlerde... Bu eğilimleri ‘Evrenin Askerleri’ (‘Universal Soldier’) gibi politik sömürüye dönüştüren seriler de çıkmadı değil. ‘Siber suç’tan beslenen ‘siber gerilim’ formülü ise ‘teknolojik gerilim’in alt-alt türü olarak ilerlemeye başladı. “İnternet’te Av” (“The Net”, 1995), “Kontrol Dışı” (“AntiTrust”, 2001) gibi belli seviyedeki eserler izledik aslında.

        Ama “Kod Adı Kılıçbalığı” (“Swordfish”, 2001) ile “Firewall” (2006) sayesinde bu formül ayaklara düştü. Michael Mann, burada Amerikan ve Çin hükümetlerinin yakalamaya çalıştığı bir siber teröristin etrafına kuruyor evrenini. Onu durdurmak için ise Nicholas Hathaway (Chris Hemsworth) gibi hapse düşmüş tecrübeli bir hacker’dan faydalanıyor. Bir bakıma “Kaya”da (“The Rock”, 1996) hapisten çıkarılan federal suçlu John Mason’ın (Sean Connery) katkısıyla canlanan aksiyon devreye giriyor.

        FİNAL SEKANSI YÖNETMENLİK HARİKASI

        Chicago, Los Angeles, Hong Kong ve Jakarta arasında gidip gelip global bir koşuşturmacaya açılan film, aşka da atlamayı ihmal etmiyor. Hemsworth daha ziyade yakışıklılığı ile kullanılıp “Hacker”a katkı vermiyor. Mann sevdiği kamerayı sallama geleneğini, açı ölçeklerini, kurgu geleneğini ve hipnotize eden ezgileri koreografiye dönüştürme algısını kısım kısım akla getiriyor. Çok sevdiği ‘spagetti suç filmi’ (‘stilize suç filmi’) formülüne yanaştığı görülüyor.

        İkili besteci ekibinin (biri Atticus Ross) senfonik müzikleri, dört kurgucunun plan bağlama akıcılığı dikkat çekiyor. Özellikle final sekansı bir yönetmenlik harikası. Fakat işin doğrusu Dante Spinotti’nin teknik ekipten ayrılması, bu uzun süre sonra gelen kopukluk yönetmenin sinemasındaki gerçekçi-stilize arası görsel dokuya, renk paletine zarar vermiş. Koreografinin bütünlenmesini, usta dokunuşunu engellemiş.

        Öte yandan Mann, “İnsan Avı” (“Manhunter”, 1986), “Büyük Hesaplaşma” (“Heat”, 1995), “Köstebek” (“The Insider”, 1999) ve “Halk Düşmanları”nda (“Public Enemies”, 2010) açtığı ‘ikili düello’ alanlarını burada bulamıyor. Geleneğindeki ‘spagetti western’den beslenen görsel estetik böylece topal kalıyor. “Ali” (2001) ve “Miami Vice”daki (2006) gibi köşeye sıkışmak şart hale geliyor.

        MANN’İN 2000’LERDEKİ ISMARLAMA PROJELERİNDEN

        Ismarlama proje izlenimi bırakan “Hacker”, Tony Scott’ın “Devlet Düşmanı” (“Enemy of the State”, 1998), D.J. Caruso’nun “Kartal Göz”ü gibi başarılı teknolojik gerilim/aksiyon örneklerini aratıyor. İnternet üzerinden yürüyen entrikanın bayat durması, açılıştaki bilgisayar içinden geçişlerin déjà vu hissiyatı yaratması, her şeyi baltalıyor. Filme dair heyecanımızı kısa sürede yitirince gerilime kapılmak ya da ipuçlarını çözümlemek istemiyoruz bile.

        Mann, Morgan Davis Foehl’un senaryosuna belki de harfi harfine uymuş. Özellikle sonlara doğru karşımıza çıkan üst kattaki düello sahnesinde ‘mı acaba?’ dedirtiyor. Ama polisiyeye sınıf atlattığı “İnsan Avı” ve “Büyük Hesaplaşma”, gangster filmini yukarı taşıdığı “Halk Düşmanları” veya TV ahlakına da el atan paranoyak siyasi dram “Köstebek” gibi üst düzey başarıları tekrarlayamıyor.

        Sanki Tony Scott’ın “Spy Game”i (2001) elinden kaçırmasının bir benzeri, ekip değişikliği ile canlanıyor. Dinamizme ihtiyaç duyan böyle bir konu için ise 135 dakika biraz fazla duruyor. “Hacker”, kelimenin tam anlamıyla zamanı yakalayamayan, 90’larda çekilmesi gereken bir siber gerilim... Genç İsviçreli yönetmen Baran Bo Odar’ın iyi çekilmiş biçimci “Ben Kimim?”inin (“Who Am I – Kein System Ist Sicher”, 2014) bu alanda hatırı sayılır bir işe dönüştüğü senenin içinde Mann’in hayal kırıklığı yaratması için ne diyebiliriz?

        FİLMİN NOTU: 4.4

        Künye:

        Hacker (Blackhat)

        Yönetmen: Michael Mann

        Oyuncular: Chris Hemsworth, Viola Davis, Wiang Te, William Mapother, Sara Finley, John Ortiz

        Süre: 135 dk.

        Yapım yılı: 2015

        ÇÖP KARA MURAT FİLMİ

        Üretimin artmasıyla seviyenin düştüğünü kanıtlayan ve Cüneyt Arkın’ın başrolünde oynadığı ‘Kara Murat’ filmlerinin bir tık ötesine geçemeyen bir eser… 2014 model “Fatih’in Fedaisi Kara Murat”, bu toprakların “300 Spartalı”sı olmak isterken beşinci sınıf bir dövüş filmi gibi hareket ediyor. Bunun da bedelini ağır ödeyerek dalga geçilerek anılacak bir trash (çöp) filme dönüşüyor.

        Erler Film’in 1972’de ürettiği “Fatih’in Fedaisi: Kara Murat”, devamında yedi filmlik bir seriye dönüşmüştü. Ama sonrasında alay edilen ve en fazla TV ekranında zaplarken Cüneyt Arkın’ın hoplayıp zıplamasını, attığı tokatları izleyerek deneyimlenecek kült bir tüketim aracı ortaya çıktı.

        UÇUK BİR ŞEY İSTEMEK YANLIŞ

        Es Yapım ise sektöre dış sermaye aktarıp oyuncu ve aksiyon yönetmeni Fatih Usta’nın arzusuyla, Cyril Rafaelli, Tony Jaa gibi dünya sinemasının egzotik dövüşçülerinin geleneğini örnek alıyor. İyi niyetli bakarsak birkaç sahnede dövüş koreografisi çözülmüş. Yavaş çekim, gri-beyaz arası dokuyla bir samimiyet aşılıyor.

        Ama Aytekin Birkon’un filmi mesele görsel efektlerle bir 15. yüzyıl portresi yaratmak olduğunda sınıfta kalıyor. Aynen “Karaoğlan” (2012) gibi tökezliyor. Parodi üreticilerine malzeme olacak, dalga geçilecek bir esere dönüşüyor. Bu zafiyetin temelinde ise “300 Spartalı” (“300”, 2006) kalibresinde, yani eldeki bütçenin çok yukarısında uçuk bir şey üretme arzusu var.

        PRODÜKSİYON AŞAMASINDA KALMIŞ VERSİYON MU?

        Sanki bu özgüven filmin “Şov Bizınıs” (2010) ve “Eş Ruhumun Eşzamanı” (2011) gibi trash (çöp) ürünlerinde 2000’lerin en kötü sinematografilerinden ikisine imza atan Aşkın Sağıroğlu’yla uçurumdan aşağı sürüklenmesini sağlıyor. Dış mekanlarda, savaşın arka planında duran tarihi karakterleri ve aksiyonu ayrı, önde açılan tuhaf olukları ayrı birer bilgisayar ekranı olarak görüyoruz sanki. İlkellikte son noktaya ulaşan kurguyla ilgili yorum yapmak bile abes kaçar.

        Eisenstein’ın ‘yaratıcı coğrafya’ tekniğiyle seyirciyi başka ortama taşıma ‘deney’i, burada sürekli karşımıza çıkan acemi bir hataya dönüşüyor. Bunun ötesinde devamlılık kurgusundaki ciddi sorunlar bir tarafa görüntü kalitesinin kötü ve işlenmemiş durmasına da anlam veremiyoruz. Sanki proje üç boyutlu çekilmek istenmiş de becerilemeyip prodüksiyon aşamasında kalmış gibi…

        CAYMAN ADAYLARI MAMULÜ TARİHİ-EPİK GİBİ

        Bir-iki dövüş sahnesine karşın Fatih Usta’nın tüm oyuncular gibi sonradan eklenen dublajla, bir dakikada yazılmış gülünç diyaloglarla eski filmlerden bir farkı kalmadığı ortaya çıkıyor. İç mekan sahnelerinin siyah perdenin önünde zamansız halledilmesi, görüntü bindirme gibi kitsch efektlerle de süslenince beceriksizlik ya da yönetmensizlik ortaya çıkıyor.

        2014 model “Fatih’in Fedaisi Kara Murat”, en iyimser yorumla Cayman Adaları ya da Jamaika mamulü bir tarih-epik olabilir. Öyle bir durumda da biz buradaki hatalar karşısında kahkaha atardık orası kesin! “Fetih 1453”ün (2012) “İstanbul’un Fethi”ne (1954) devrim yaşattığı ‘İstanbul’un Fethi filmi’nin ardından onun öncesine odaklanmak, Bizans dalavereleriyle bezenmek işe yaramıyor. Hatta bir yerde Kara Murat’ın rüyasının “Gladyatör”de (“Gladiator”, 2000) Russell Crowe’un öldürülen ailesini hatırladığı sahneyle ilişki kurduğunu görmek sinemanın gerçeklerini bilenleri şaşkınlığa uğratıyor.

        SÜPER YAVAŞ ÇEKİM TEKNİĞİ İŞLEVSEL Mİ?

        Süper yavaş çekim tekniğinin “300 Spartalı”daki efekt teknolojisinden ziyade sanki bayağı bir yama olarak ilave edildiği, sahneleri kurtarmak için yapılan tuhaf genel plan seçimlerinin tutarsız durduğu ve ışık ayarının yapılmamasıyla ‘çamur gibi’ tanımını abartan bir tarihi-epik ya da fantastik avantür canlanıyor.

        Çizgi roman estetiği olgunluğuna ulaşamayarak da bu konuda “Son Osmanlı “Yandım Ali””nin (2007) ve “Büşra”nın (2010) seviyesini yakalayamıyor “Fatih’in Fedaisi Kara Murat”. Milliyetçi ve dini kahramanlık nutuklarını da gözümüze sokuyor. Arkadaki ordular bilgisayar teknolojisiyle halledilirken Fatih Sultan Mehmet’in ortam süsü ya da beşinci sınıf bir bilgisayar oyununun kahramanı gibi durması da bir başka detay. Bunun bazı kuşbakışı sahnelerde kurtarılması en iyimser yorumla ’20-30 dakikalık film’ izlenimi bırakıyor... Kabul ediyoruz, çok iyi niyetliyiz!

        FİLMİN NOTU: 1.3

        Künye:

        Fatih’in Fedaisi Kara Murat

        Yönetmen: Aytekin Birkon

        Oyuncular: Fatih Usta, Ömer Faruk Hakeri, Bahadır Sarı, Nefise Karatay, Nezih Işıtan, Korkmaz Polat

        Süre: 110 dk.

        Yapım yılı: 2014

        KIŞKIRTICI YÖNETMENLİK, YARIM BAŞARI

        Genç bir baterist ile gıcık bir öğretmenin iletişimine odaklanan “Whiplash”, Damien Chazelle gibi müzik-sinema ilişkisinden farklı bir estetik çıkarma, bir koreografi yaratma arzusundaki yönetmeniyle heyecan aşılıyor. Hedeflerine ulaşmak isterken film gramerinin en temel kurallarına sıkışsa da, ses miksajı-ses kurgusu birlikteliğinin bıraktığı lezzetli anlarla ve J.K. Simmons’ınkarakter kavrama becerisiyle ayakta kalıyor.

        Yedinci sanatta öğretmen-öğrenci ilişkisi filmlerini biliriz. Bu konuda genelde duygusal öğeler öne çıksa da, siyasi, romantik ve müzikle ilişkili denemeler de olmuştur. Amerikan bağımsız sinemasında Anna Boden-Ryan Fleck ikilisinin “Yarım Öğretmen”i (“Half Nelson”, 2006) bu alanda son yıllarda üretilmiş en başarılı filmdir. 2014’ün Sundance Film Festivali galibi “Whiplash” (2014) olabildiğince fiyakalı durarak bu tahta kurulmaya çalışıyor. Ama müzik-sinema ilişkisi söz konusu olduğunda “Kalbini Dinle” (“August Rush”, 2007) kadar becerikli bir güncel denemeye dönüşemiyor.

        Bir caz trompetçisinin siyah-beyaz çekilmiş olağandışı yolculuğunu perdeye taşıyan “Guy and Madeleine on a Parc Bench”in (2009) yönetmeni Damien Chazelle, ikinci uzun metrajında 2.35:1 oranında stilize bir denemeye imza atıyor. New York’taki bir konservatuvarda Miles Teller (Andrew) ile J.K. Simmons (Fletcher) arasındaki hırs, toyluk, güç, küçük düşürme, irade ve daha nicesini bulunduran psikolojik çekişmeye, eğitim sürecine bakıyor.

        ‘BÜTÜN O CAZ’LA AKRABALIK BAĞLARI

        Girizgahta müzik okulunun bir odasında bateristlik kariyerini icra edecek, özgüven eksikliği taşıyan Andrew’u görüyoruz. Uzaktan alınan genel planla beliren bir yalnızlık portresi bu sanki… Devamında içeriye girmemizle ‘halüsinasyon mu, gerçek mi?’ dedirten, söylediği şeylerin her hecesine dikkat eden ‘caz ustası öğretmen’ dikiliyor karşımıza. ‘Böyle yap, şöyle yap’ diyen, sonrasında ise kaybolup bir anda yeniden belirebilen bu ‘dediğim dedik’ adam sinir bozucu, herkesin tüylerini diken diken ediyor.

        Andrew ve Fletcher gerçek gibi duran bir usta-çırak ilişkisinin iki bireyiler. Yönetmen de onları kavrama adına aslında dramatik açıdan bildik sinema numaralarıyla yola çıkıyor. Elbette araya giren kararma-açılma efektleri, ‘sahne korkusu’nu yansıtırken, yavaş yavaş açılan ışıkları, karanlığı beyaza doğru götürme arzusunu besliyor. Hip hop kurgunun yer yer devreye girmesi Bob Fosse’un “Bütün O Caz”daki (“All That Jazz”, 1979) karamsarlığını ortaya koyuyor. Zaten “Whiplash”in dokusu, Fosse’un filminin perdelerle ilişki kuran iç mekan atmosferini ve renk paletini akla getiriyor.

        GRAMERİN EN TEMEL KURALLARINDA KALIYOR

        Ama film, 70’lerde çekilse anlayabiliriz. Andrew’u sınıfta herkesin ortasında rezil ederken bizi de sinir krizine sürüklemenin albenisi bütüne yayılamıyor. “Rififi” (“Du Rififi Chez Les Hommes”, 1950) izlemeye gidilen sekansın, onun devamında bir kız arkadaş edinme hamlesinin ve Nicole adlı karakterin yapaylığı gözlerden kaçmıyor.

        Chazelle, sanki ‘gergin olunca yakın plan alınır’, ‘yaralı olunca bakış açısı planı alınır’, ‘psikoloji bozulunca ara veya detay plan attırırız’ gibi çok basit şeylerin üzerine gidiyor bir yerden sonra. Sinema dilinin en temel kurallarında tıkanıp kalıyor. Gelenekselin dışına çıkacak esnekliği sergileyemiyor. Film gramerinden kendi payına olgun bir koreografi, bir kurgu bütünü, bir görsel yapı çıkartamıyor.

        STİLİZE ESTETİK AMACINA ULAŞIYOR MU?

        İlk kez film izlemiş kişileri hedeflerken Leone, Mann gibi benzer estetiği yapan yönetmenlerle yarışamıyor. Usta-çırak ya da öğretmen-öğrenci ilişkisinde açı-karşı açı tekniğini yansıtmak plan-ölçek kullanımı açısından değersiz değil. Detay ve ara planlar bir ahenge sahip. Ama bu temelin inşa süreci için çok uğraşılmamış. Böyle olunca da iyi niyetine karşın ana omurgasında sorunlar yaşayan ve kimi hamleleri basit durabilen bir eser ürüyor.

        Sözgelimi ‘ana karakterin başarı hikayesini anlatırken ‘öznel’ durma arzusuna karşın onun yer almadığı sınıf sahneleri nasıl açıklanabilir?’, ‘her şeyi bilinçli olarak dağınık hale getirmek bir çözüm olabilir mi?’ gibi sorular tartışmaya açık. “Whiplash”, bir şarkıdan yola çıkarken öğretmen-öğrenci ilişkisi filmleri arasına, bunların müzik okulu versiyonu olarak ekleniyor. Sanki “Trompetli Adam” (“Young Man With a Horn”, 1950), “Bird” (1988) gibi klasik caz müzisyeni biyografilerine başka bir şekil veriyor.

        J.K. SIMMONS VE SES ÇALIŞMASI

        J.K. Simmons, tecrübeli, gıcık ve rezil etme potansiyeline sahip öğretmeni ise ders verme adına her harfini, yaptığı her şeyi düşünerek perdeye yansıtıyor. Hiçbir es vermeden kalıcı monologlarla, ses tonuyla o sinir olunan suratıyla aklımıza kazıyor. Kellik bir yana ağlamaya kadar uzanan otoriter bakış, kendi başına gitseydi “Whiplash” daha tutarlı durabilirdi.

        Bu haliyle Miles Teller’ın üzerine kurulu ve seyirciyi hedefleyen geleneksel bir başarı-irade hikayesinin göstermelik samimiyetinin ötesine geçemiyor. Kulağımızı sağır etme potansiyeline sahip detaycı ses miksajı ve ses kurgusu çalışması ise enfes! Başta büyük prodüksiyonlarda çalışmış ses kurgucusu Lauren Hadaway olmak üzere bütün ses departmanı işine çok iyi çalışmış. Kurgucu da buna destek olmuş.

        FİLMİN NOTU: 4.9

        Künye:

        Whiplash

        Yönetmen: Damien Chazelle

        Oyuncular: Miles Teller, J.K. Simmons, Paul Reiser, Melissa Benoist, Austin Stowell

        Süre: 106 dk.

        Yapım yılı: 2014

        ROBOT TEKNOLOJİSİNDEN BESLENEN POSTMODERN ANİMASYON

        1998’de çizilen bir çizgi romanın animasyon uyarlamasında, bilimkurgu ile fantastiğin iç içe geçirildiği bir evrenin sözü veriliyor. “6 Süper Kahraman”, bir robot teknolojisi uzmanının süper kahraman ekibi ile sanal gerçeklik algısından beslenen serüvenlerine odaklanıyor. Profesyonel çizgileriyle günümüz Hollywood’una uygun bir seyir süreci sunuyor.

        Bilimkurgu ile fantastik üretiminin arttığı Hollywood semalarında bu konuda yeni bir açılım… “6 Süper Kahraman” (“Big Hero 6”, 2014), süper kahraman ekiplerinin birey adedini altıya çıkarıyor. Robot üreticisi Hiro Hamada, kardeşi Tadashi, Go-Go Tamaga, Wasabi No-Ginger, Honey Lemon ve Fred’den oluşuyor vurucu tim…

        JAPON ANİMELERİ VE TRANSFORMERS

        Elbette bir “Galaksinin Koruyucuları” (“Guardians of the Galaxy”, 2014) kıvamında taptaze bir evren yok. Fakat “Fantastik Dörtlü”yü (“Fantastic Four”, 2005) kolayca geride bırakan, “Yenilmezler” (“The Avengers”, 2012) ile de düelloya tutuşacak bir eser karşımızdaki… Bilimkurgunun ‘bilgisayar uzmanı’ ve ‘geek’ arayışına girdiği devirde, Japon animeleriyle akrabalık kurmasıyla önemli bir işlev üstleniyor. Sahici insan modellemelerinin yanında teknolojisiyle de...

        Şişirilip sönebilen robot Baymax çocukları tatmin ederken, biz siberpunk bilimkurgu mimarisinin arasında dolaşan süper kahramanlara dikkat kesiliyoruz. Bir bakıma Marvel süper kahraman ekibi, postmodern dünyaya adapte olmak istiyor. Ama “Oyunbozan Ralph”in (“Wreck-It Ralph”, 2012) ardından bir sanal gerçeklik vizyonu daha canlanıyor. Robot üretimi de ‘Transformers’ doğasından gelince bütün tamamlanıyor. Net bir “Matrix” (“The Matrix”, 1999) etkisi yok. Ama ona teğet geçildiği söylenebilir.

        AKSİYONA YÖNLENDİREN ANİMASYON

        Dünyaya karşı arkadaşlarıyla el ele veren Hiro Hamada’nın, yeni model bilim adamı olarak yaptığı keşifler hayran bırakmıyor ama bizi aksiyona yönlendiriyor. Don Hall ve Chris Williams’ın ilk kez bir araya gelmesi ise göze batmıyor. “6 Süper Kahraman”, “Transformers” (2007) tutmasıyla birlikte robot teknolojisiyle uğraşıp ‘tekno-çöplük’e yol açan kurmaca filmlerin zafiyetine kapılmıyor.

        Disney, Pixar’dan ayrılmasına karşın “Oyunbozan Ralph” gibi bir şaheser, “Karlar Ülkesi” (“Frozen”, 2013) gibi gişe şampiyonundan sonra bir kez daha seviyeyi düşürmeyeceğini kanıtlıyor. Bir bakıma ‘Yenilmezler’ ile ‘Matrix’in arasındaki ince çizgi ya da ‘Fantastik Dörtlü’ ile ‘Transformers’ın kurabileceği köprü canlanıyor.

        FİLMİN NOTU: 6.4

        Künye:

        6 Süper Kahraman (Big Hero 6)

        Yönetmen: Don Hall, Chris Williams

        Süre: 98 dk.

        Yapım yılı: 2014

        GENÇLİK İSTİSMAR FİLMİ SERİSİ

        A-tipi blockbuster algımıza sınıf atlatan “Fetih 1453”ün yapımcısı Faruk Aksoy, “Çılgın Dersane” gibi markalaşan bir gençlik istismar filmi örneğinden de para kazanmayı sürdürüyor. “Çılgın Dersane 4: Ada”da adaya taşınan süreç, basit kamera açılarıyla, tuhaf tuzaklarla, bayağı korku numaralarıyla ve mantıksızlıkta sınır tanımayan dramatik dönüşlerle ucuzlukta son noktaya ulaşıyor.

        2007’de başlayan ‘Çılgın Dersane’ aslında çok basit bir formülü izliyor: Yaz tatilinde dersaneye giden bir grup gencin, aşkla, seksle, şakalarla dolu şen şakrak dünyasını seyirciye yansıtmak. Her ülke sinemasında böyle eserler olabilir. Bunları onaylayabiliriz de… Ancak seviyenin yerlerde sürünmemesi şartıyla…

        BAYAĞILIKTA KENDİNİ AŞIYOR

        Faruk Aksoy’un yapımcılığını yaptığı bu seri zamanla görsel ve dramatik kaliteyi daha da düşürmeyi beceriyor. Her şeyi ucuza getirmek, yapay bir set kurmak, kitsch durmak için uğraşıyor. “Çılgın Dersane 4: Ada” (2015), denizden çıkarılan yapay kılıç balığından bayağılıkta zirve yapan hayalet gelin tanımına kadar kendini aşan bir eser.

        Serinin üçüncüsü halkasının kalite sorununu üzerine alıyor. Görüntü yönetmeni Kamil Çetin, ucuza iş bağlama konusunun zirve yapıyor. Bilgisayarla yapılmış gibi duran ‘üst açılar’, görünürde ‘Survivor’a atıfta bulunsa da bizi bir tatil adasının, bir otelin tanıtım videosuna kadar götürüyor. Basitlikte son noktaya dikkat çeken kamera açıları, kırılgan kurgu ve tutmayan espriler, bu ‘hava’ya ekleniyor.

        GENÇLİK İSTİSMAR FİLMİ NASIL OLUNUR?

        Açıkçası Russ Meyer ve Herschell Gordon Lewis’in 60’larda ‘cinsel istismar filmi’ (sexploitation film) ve ‘istismar filmi’ (splatter film) alanında seks ve şiddeti öne çıkararak yaptığı ucuz işlerin ‘gençlik filmi’ ayağı canlanıyor. Bu benzetme 90’larda, sonrasında değeri anlaşılan kimlik sahibi Harmony Korine ve Larry Clark için de kullanılmıştı. Ama burada onların saykodelik düşlerle tuhaf karakterleri, reşit olmayan insanların cinsel özgürlüğüyle ahlaki tartışmalarını bir araya getiren, cesaretli bağımsız film üretimleri akla gelmiyor.

        Aksine ucuzluğun tanımını yapan bir gençlik istismar filmi örneği beliriyor. Kameranın sallanmasıyla prodüksiyon kalitesinin göstermelik olduğu açığa çıkarken, adada girilen tuzakların inandırıcı durmadığı gerçeği sadece yaşanarak görülebilir. Üstelik burada son ‘Hababam Sınıfı’ filmlerinden birinde uygulanan numaranın, formülün canlanması da ‘çakmanın çakması’ hissi yaratmıyor mu? Ona siz karar verin.

        FİLMİN NOTU: 1.2

        Künye:

        Çılgın Dersane 4: Ada

        Yönetmen: Kamil Çetin

        Oyuncular: Okan Karacan, Hilmi Cem, Ozan Aydemir, Serkan Şengül, Barış Çelikkol, Deniz Akçan, Ferhat Yılmaz

        Süre: 94 dk.

        Yapım yılı: 2015

        LEVIATHAN’I DÜN YAZMIŞTIM

        Barent Denizi kıyısında mülkiyet sorununu inceleyen “Leviathan”, siyasi ve dini okumalarla da çeşitlenen iyi çekilmiş bir minimalist sinema örneği. Zvyaginstev’in dördüncü filmindeki olgunluğu şaşırtmazken, bizde de alışkanlığa dönüşen rant meselesinin ahlaki ve vicdani açılımları, faşist ve muhafazakar Putin rejimini eleştiri yağmuruna tutuyor. Kilisenin tek nefes alma alanına dönüştüğü bir kıyı kasabasının tasviri hüzünlü bir şekilde yapılıyor.

        Haftanın en öne çıkan filmi “Leviathan”ın dün yazdığım yazısı için tıklayın:

        FİLMİN NOTU: 6.5

        Künye:

        Leviathan (Leviafan)

        Yönetmen: Andrey Zvyagintsev

        Oyuncular: Aleksey Serebryakov, Elena Lyadova, Roman Madyanov, Vladimir Vdovichenkov

        Süre: 140 dk.

        Yapım yılı: 2014

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        Açlık Oyunları: Alaycı Kuş Bölüm 1 (The Hunger Games: Mockingjay - Part 1): 3.5

        Adalet (The Equalizer): 6.5

        Annabelle: 4.1

        Annemin Şarkısı: 3.6

        Asfalt Çiçekleri: 2.6

        Aşk ve Tutku (Miss Julie): 3

        Aşkın Halleri (The Disappearance of Eleanor Rigby: Them): 5.9

        Ayı Paddington (Paddington): 6.5

        Bana Masal Anlatma: 2.3

        Beyaz Tanrı (Féher Isten): 4.5

        Bir Gece: 3.3

        Bire Bir: 3

        Birleşen Gönüller: 4.5

        Çakallarla Dans 3: Sıfır Sıkıntı: 3

        Çalsın Sazlar: 2.9

        Çapkın Profesör (The Rewrite): 3.2

        Deliha: 2.2

        Deniz Seviyesi: 5.5

        Dönüş (The Turning): 5.5

        Evliya Çelebi: Ölümsüzlük Suyu: 5.5

        Exodus: Tanrılar ve Krallar (Exodus: Gods and Kings): 4.4

        Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku: 5.3

        Gece: 4.5

        Gece Vurgunu (Nightcrawler): 5.8

        Gittiler: Sair ve Mechul: 1.9

        Gizli Yüzler: 4.1

        Hadi İnşallah: 4.7

        Hobbit: Beş Ordunun Savaşı (The Hobbit: The Battle of The Five Armies): 6.5

        İki Gün ve Bir Gece (Deux Jours, Une Nuit): 6

        İncir Reçeli 2: 3.7

        İnsanları Seyreden Güvercin: 9.2

        Kanunun Ötesinde (A Walk Among the Tombstones): 3.5

        Karda Bir Beyaz Kuş (White Bird in a Blizzard): 7

        Karışık Kaset: 5.5

        Kayıp Çocuk (The Captive): 4.5

        Kesik (The Cut): 5.3

        Kırımlı: 6.1

        Kumun Tadı: 5.5

        Mısır Adası (Simindis Kundzuli): 7.5

        Mucize: 5.6

        Müzede Bir Gece 3: Lahitteki Sır (Night at the Museum: Secret of the Tomb): 3.9

        Nikahta Keramet Var mı?: 5.2

        Oflu Hoca’nın Şifresi: 3.8

        Olur Olur!: 5.5

        Ölüm Alfabesi (Ouija): 3

        Patrondan Kurtulma Sanatı 2 (Horrible Bosses 2): 3.2

        Rimolar ve Zimolar: Kasabada Barış: 4.5

        Salak ile Avanak Geri Dönüyor (Dumb and Dumber To): 6

        Seni Seviyorum Adamım: 2.5

        Serena: 6.5

        Sesime Gel: 4.2

        Sivas: 6.5

        Sivil: 1.5

        Son Umut (The Water Diviner): 3

        Şeflerin Savaşı (Comme Un Chef): 3.5

        Takip 3: Son Karşılaşma (Taken 3): 2.4

        Tut Sözünü: 3.9

        Uyuyana Kadar (Before I Go To Sleep): 4.2

        Uzun Yol: 1.8

        Ümmü Sibyan: Zifir: 4.7

        Ve Perde (Sils Maria): 4

        Vay Başıma Gelenler 2.5: 2

        Yağmur: Kıyamet Çiçeği: 4

        Yıldız Haritası (Maps to the Stars): 2.5

        Yıldızlararası (Interstellar): 4.5

        Yusuf & Yusuf: 4.5

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar