Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        20 ŞUBAT 2015 FİLMLERİ

        "Zoraki Kral" ve "Artist"in Toronto Film Festivali'ndeki prömiyerleriyle yakaladığı Oscar zaferleriyle bilinen The Weinstein Company, bu yıl bu misyonu "The Imitation Game"e yükledi. Eşcinsel olduğu sebebiyle köşeye sıkıştırılan, kod kırma uzmanı, teorisyen ve modern bilgisayarın öncüsü Alan Turing'in biyografisi, siyasi bir irade-başarı öyküsü olarak sivrilmeye çalışıyor. Akıcı anlatısına karşın eksikleriyle sadece temelindeki meselenin çekiciliğine, savaşı beklenenden iki yıl önce bitiren adamın vukuatlarına odaklanmakla kalıyor. Filmin 87. Oscar Ödülleri'nde 'En İyi Uyarlama Senaryo' dalında net favori olduğunu da eklemekte fayda var.

        2001'de Michael Apted imzalı "Enigma", Robert Harris'ın aynı adlı romanını Tom Stoppard'ın kaleminden sinemaya aktarmıştı. Bazı kaynaklarda Alan Turing'den esintiler taşıdığı, bazı kaynaklarda onun öğrencisi olduğu söylenen Tom Jericho'nun (Dougray Scott) içinden aşk da geçen hikayesine el almıştı. 1995 tarihli bir edebi eseri perdeye taşımıştı. Burada ise eşcinsel olduğu için dışlanan, mahkum edilen mucizevi bir adamın, Turing'in ta kendisinin biyografisine bakıyoruz.

        Film, Andrew Hodges'ın 1983'te yazdığı 'Alain Turing: The Enigma' romanından uyarlanmış. Bu resmiyet de ilk bakışta malzemeyi çekici kılıyor, en azından 'yedinci sanatta gerçek olay temsili'ne meraklı olanlar için... "The Imitation Game", günümüzdeki bilgisayarlara temel oluşturan 'Turing enigma makinesi'nin etrafında dönen oyunlara odaklanıyor. Bu kapışmayı, siyasi ya da teknolojik olarak algılayabilirsiniz.

        KOD KIRMA UZMANI VE BİLGİSAYAR DEHASI BİYOGRAFİSİ

        İngiliz ordusunun işe aldığı dahi bilgisayar uzmanının izinde flashbackler de kullanan bir biyografik film iskeleti kuruluyor. "Kafa Avcıları" ("Hodejegerne", 2011) ile bilinen Norveçli Morten Tyldum, burada ilk İngilizce eserinde karşımıza çıkıyor ve fazla es vermiyor. Bu durum onun 114 dakikada akıcı bir anlatıyla etliye sütlüye karışmamasını sağlıyor.

        Böylece Cumberbatch'in korkutucu mavi gözleri, kalın ses tonu ile egzotik sahne kimliğiyle Nazizme karşı verdiği mücadele ve öğrencisi Joan Clarke ile ilişkisi araya mesafe koymadan yansıtılıyor. 2. Dünya Savaşı'nda geçen hikaye, icat edilen makinenin vukuatlarıyla yol alıyor. Olaya siyasi olarak karşı cepheden bakmak esas oluyor. Naziler'den de enigma kodunu kıran önemli bir şahsın peşine düşülüyor.

        CUMBERBATCH'İN ALBENİSİ BELİRGİN

        Yönetmen kendini geriye çekip genelde kapalı mekanda geçen sahneleri Desplat'nın özgün besteleriyle izlemekle kalıyor. Yer yer dengeli bir şekilde canlanan arşiv görüntüleri de filmi besliyor. Ama sürenin nasıl geçebileceğine inanmakta zorlandığımız, montaj sekans ve zeki kurgu geçişlerine karşın yer yer koptuğumuz bir seyir süreci var. İki saati bulan süre, bizi tam olarak içine alamıyor. 'Sahte oyun' dışında, Cumberbatch'in albenisine tutunuyoruz.

        "The Imitation Game", bu önemli kişiliğin 2. Dünya Savaşı'nı nasıl öne çektiğini, kod kırarak nasıl çok önceleri bir yapay zeka ürettiğini gösteriyor. 2.35:1 Tyldum memuriyet sözü verirken, bazen tempoyu fazla düşürmek teatrale kayılmasını sağlıyor. Böylece aslında eldeki metinden zarar gören filmlerden biri canlanıyor.

        HOMOFOBİK BİR BİYOGRAFİK FİLM Mİ?

        Turing'in eşcinsel olması sebebiyle yargılanması, sahneden uzaklaştırılması ise 'muhafazakar' lobiye takılıp sondaki bir detay olarak gösteriliyor. Yani beyaz Amerikan toplumunun çok seveceği bir ideolojik yaklaşım beliriyor. Büyük oranda eşcinsellerin fikir özgürlüğünü umursamayıp, meseleye homofobik bakan bir senaryo canlanıyor.

        'Imitasyon oyunu' geçmişle kurulan bağlarla bir dehanın çıkışını anlamlandırıyor. Cumberbatch uyumlu. Ama filmdeki performansıyla akrabalık kurduğu bir başka İngiliz simgesinin Stephen Hawking'in biyografisi "Her Şeyin Teorisi"ndeki ("The Theory of Everything", 2014) Eddie Redmayne kadar kendini hırpalamıyor, fiziksel dönüşüm geçirmiyor. Bu sebeple akılda kalma şansını yitiriyor.

        FİLMİN NOTU: 5.3

        Künye:

        The Imitation Game

        Yönetmen: Morten Tyldum

        Oyuncular: Benedict Cumberbatch, Keira Knightley, Matthew Goode, Mark Strong, Rory Kinnear

        Süre: 114 dk.

        Yapım yılı: 2014

        KATİLDEN KAHRAMAN YARATMA SANATI

        Amerikan siyasi tarihinin en zalim askerini eski model süper kahraman iyimserliğinde, tozpembe bir anlayışla çizen, bir garip milliyetçilik, militarizm ve emperyalizm kutsaması... "Keskin Nişancı", Eastwood'un kariyerinin en altlarına yerleşmekte zorlanmazken, 2000'lerdeki Ortadoğu cephesine tarihsel bir ekleme yapıyor. "Ölümcül Tuzak"la ikizlik ilişkisi kurarken; katilliği, savaşı özendirmekle kalıyor.

        Ortadoğu cephesinde 160'ını Savunma Bakanlığı'nın tescillediği, totalde 255 kişiyi öldürmesiyle bilinen, Amerikan siyasi tarihinin en ölümcül keskin nişancısının öyküsü... Chris Kyle'ı burada dramatik rollerde de kendini kanıtlama çabasına girip, 'Oscar oyuncusu'na dönüşen Bradley Cooper canlandırıyor. Oyuncu 20-30 kilo alarak onun bedenine uyum sağlarken, bazen sakallı bazen sakalsız gözüküyor. Evine bağlı iyi bir aile babası olarak yansıtılıyor.

        CİNAYETİ, ŞOVENİZMİ MEŞRULAŞTIRAN BİR FİLM

        Clint Eastwood, "Atalarımızın Bayrakları" ("Flags of Our Fathers", 2006) ve "Iwo Jima'dan Mektuplar" ("Letters from Iwo Jima", 2007) ile Iwo Jima Savaşı'na iki taraftan bakmıştı. Böylece 2. Dünya Savaşı filmlerine, liberal eğilimli nevi şahsına münhasır bir eser eklemişti. "Keskin Nişancı" ("American Sniper", 2014) ise sinemacının özündeki milliyetçi duyguların hortlamasına yol açıyor.

        Normal olarak da Amerikan askerinin Ortadoğu ile iletişimini ele alan aynı yıl çekilmiş "Fort Bliss" (2014), "Good Kill" (2014) gibi anti-militarist eserlerin seviyesine ulaşamıyor. Belki özüne bağlılık belki meseleyle duygusallaşma bir katilin hikayesini anlatırken cinayeti meşrulaştıran, dolaylı yoldan savaşı özendiren bir yapıta malzeme ediliyor.

        GERÇEKÇİLİK NEYİNE?

        "Keskin Nişancı", 11 Eylül bombalamalarının öncesinde başlıyor. Kyle'ın çocukluk dönemini kısaca gözlemleyip eşi Sienna Miller'la ilişkisini gösterdikten sonra çabucak sadede geliyor. O hüzünlü olayı TV'de izleyip şoka giren Kyle, Stern'ün ten rengi sinematografisine anlam katmaya çalışıyor. Ama bu eylem, "Ölümcül Tuzak" ("The Hurt Locker", 2008) gibi Irak Savaşı filmleriyle kan bağı kurmak dışında neye yarıyor tartışılır.

        Eastwood, "Jersey Boys"la (2014) birlikte bu yıl çektiği ikinci filmde de renk paleti ayarı konusunda sıkıntı çekmiş. Stern'ün "Sahtekar" ("Changeling", 2008) ve "J. Edgar"da (2012) farklı dönemlerin dokusunu uyumlu ve leziz bir görsellikle canlandıran detaycılığı burada yok. Aksine beyaz-gri arasındayken ten rengine meyleden renkler, bir anlamda karşımıza fazlasıyla gerçekçi olma peşinde, ama el-omuz kamerasını baz almayan bir savaş draması çıkarıyor.

        MÜSLÜMANLAR ÇİZGİ FİLM KÖTÜSÜ GİBİ

        "Ölümcül Tuzak"ta bir bomba imha timinin yaşadıkları ele alınırken burada keskin nişancıya kayıyoruz. Zalimlik ikiyle, üçle çarpılırken, ikiz filmler canlanıyor. Aslında Eastwood, senaryonun eksenini savaşın dışına kaydırıp, en azından 90 dakikaya çekerek ailenin ve kişisel meselelerin izini sürse, liberal ve savaş karşıtı bir yapıta imza atabilirmiş. Ama bu haliyle cephede doğrudan savaşa yönlendiren, oradaki kıyımları gösteren bir iş beliriyor.

        Fotoğraflardan kameranın gösterdiği açıya, ses ve müzik kullanımına kadar Araplar karikatürleştiriliyor. Sanki çizgi film kötülerine dönüşüyor. Kyle'ın çocuk öldürme meselesine tepkisinde dahi onlar suçlu ilan ediliyor. Bütün iyi kalplilerin Amerikalı, bütün çatık kaşlıların Müslüman olduğu bir süreçten söz edebiliriz. Irak Savaşı'nda 2003-2009 arasını odağına alan filmde, Stern-Eastwood ikilisi kamerayı Müslümanlara döndürmeyebilirdi. O zaman en azından böylesi bir ötekileştirme, ırkçılığa yönlendirme hamlesi olmazdı.

        EASTWOOD KENDİNİ KAYBETMİŞ

        Zira burada militarizm ve milliyetçilik için kendini hırpalayan Cooper, eski model bir süper kahraman kıvamında. Irak'a girişte onun ağzından duyduğumuz 'burası Vahşi Batı'ya benziyor Ortadoğu değil' gibisinden cümleler ise, en şovenist Kızılderili avını başlatıyor. Böylesi bir benzetme "Zero Dark Thirty"de (2012) kelle avı ile gösterilmişti. Orada bir tarihsel gerçeklik, tutarlılık vardı. Burada o yok.

        Klasik biyografik savaş draması, aslında Amerikan toplumunun hassasiyetini kullanmak için çaba sarf ediyor. Kimi sahnelerde kurgu, ses kurgusu başarılı. Kurşun, asker aracı ve kum seslerinin bitiştirilmesi, müzikle bir araya getirilmesi işliyor. Hatta patlama sahneleri de becerikli bir aksiyon tadı getiriyor. Yönetmen Ortadoğu cephesiyle ilgili filmlerdeki el-omuz kamerası furyasını yıkıp sabit kamera ağırlıklı çalışmak istemiş. Ama ikisini bir araya getirmek zorunda kalınca sıradanlaşmış.

        "Keskin Nişancı"ya cepheden bakınca bir şeyler alabilirsiniz. Ama Eastwood aksiyonun yükseldiği anlarda çok kusursuz durmasa da işi idare etmiş. Halkını nefrete, cinayete yönlendirmeye, katilliği bir ulusal kahramanlığa dönüştürmeye çalışmış. Milliyetçi ve ırkçı damarıyla 11 Eylül sonrası dönemde tehlikeli gözüken "Gran Torino"dan (2008) sonra bir kez daha sinirlenmiş, kendini kaybetmiş. Yakışıklı kimliğinden taviz verip çirkinleşerek Akademi'nin gözüne giren Bradley Cooper için ise 'bir emek var' demek mümkün.

        FİLMİN NOTU: 3.5

        Künye:

        Keskin Nişancı (American Sniper)

        Yönetmen: Clint Eastwood

        Oyuncular: Bradley Cooper, Sienna Miller, Kyle Gallner, Ben Reed

        Süre: 129 dk.

        Yapım yılı: 2014

        MASAL KOLAJINDAN MÜZİKAL TANIMI

        İçinden Kırmızı Başlıklı Kız, Rapunzel, Jack gibi masal kahramanları ile bu dünyalardan bildiğimiz cadı, dev, orman, lanet gibi motiflerin iç içe geçtiği özenli bir müzikal... "Sihirli Orman", Stephen Sondheim-James Lapine ikilisinin 1987 tarihli ödüllü Broadway müzikalinden Rob Marshall'ın alışkanlığıyla sinemaya uyarlanıyor. Bir "Chicago", bir "Nine" olmasa da 'peri masalı müzikali' alanında türün hayranlarını memnun edecek bir seyir süreci sunuyor.

        Müzikalde kendine özgü bir dil oluşturmasa da detaycı işleriyle hayran bırakan bir yönetmendir Rob Marshall. 70'lerdeki Bob Fosse gerçeğini anımsatan modern müzikal "Chicago" (2002) ile "Sekiz Buçuk"un ("Otto e Mezzo", 1963) "Bütün O Caz" ("All That Jazz", 1979) etkili versiyonu "Nine" (2009) eylemleriyle ağzımızı sulandırmıştı. İkincisinin her hikayeye farklı bir estetik yerleştirme arzusuyla yaratıcılık krizini 2000'lere transfer ettiği kesindi.

        GÖRKEMLİ OLMAYAN KOREOGRAFİLER KARAKTERLERE YÜKLENİYOR

        Burada ise olabildiğince klasik bir müzikal tanımı görüyoruz. Broadway'de başarısız olan "Sweeney Todd: Fleet Sokağının Şeytan Berberi"ndeki ("Sweeney Todd: Demon Barber of Fleet Street", 2007) sinemada tutan slasher (kesme-biçme) müzikali tanımının üzerine koymak pek mümkün olmuyor. "Sihirli Orman" ("Into the Woods", 2014), ortak paydası orman olan masalların karakterlerinden alternatif bir hikaye çıkarıyor. Rapunzel, Külkedisi, Kırmızı Başlıklı Kız, Jack gibi tiplemelerin etrafı lanetlerle, cadılarla, devlerle, kurtlarla donatılıyor. 1987 tarihli Broadway müzikalindeki Pamuk Prenses ve Uyuyan Güzel'in çıkartılması projenin ne kadar yararına olmuş bilinmez.

        Ama eldeki masal prototiplerinin hepsi de tepeden tırnağa, kostüm tasarımından makyaj efektlerine kadar çok iyi yansıtılıyor. Sinemaskop formatında koreografi becerisine de söyleyecek bir sözümüz olamaz. Ama eski müzikallerin bol figüranlı koreografilerinden görmüyoruz, modern anlayış harekete geçiyor. Beş kişinin üzerine çıkmayan müzikal sahneleri nokta atışı sözlere ve özgün karakter tanımlarına odaklanıyor.

        DEPP VE STREEP'İ HİÇ BÖYLE GÖRMEDİNİZ

        "Şrek"in ("Shrek", 2001) masal parçalarıyla oluşturduğu anti-kahraman odaklı postmodern modelini, "Manhattan'da Sihir" ("Enchanted", 2007) bambaşka bir şekle sokarak kalıcılığını ispatlamıştı. "Sihirli Orman", "Oz Büyücüsü" ("The Wizard of Oz", 1939) ile akraba bir peri masalı filmi/müzikal kırmasına dönüşüyor. Ama bizi klasikliğin ötesine geçmeyen özenli ve sorunsuz bir çalışmayla baş başa bırakmakla kalıyor. Marshall için bir "Chicago", bir "Nine" canlanmıyor. Bob Fosse hayranlığını bir kenara bırakmak, yönetmenin kariyerine ne kadar yarıyor tartışılır.

        Dev kadroda cadı Meryl Streep ve Kırmızı Başlıklı Kız masalının kurdu Johnny Depp alışılmadık suratlarıyla hatırlanacak gibiyken, Tracey Ullman az ama öz rolüyle fark yaratıyor. Stephen Sondheim'ın besteleri, klasik Broadway esintisi getiriyor. Şarkı performanslarının öne çıktığı anlarda bir es verildiği gözden kaçmıyor. Ormana girmek sanki tiyatro ile ilişkiyi film uzadıkça daha da belirgin hale getiriyor. Bizi sinema zevkinden koparıyor. 125 dakikanın esiri olan bir esere yol açıyor. Fantastik tarafa biraz muhafazakar bir yaklaşım var.

        FİLMİN NOTU: 6.5

        Künye:

        Sihirli Orman (Into the Woods)

        Yönetmen: Rob Marshall

        Oyuncular: Emily Blunt, Anna Kendrick, Meryl Streep, Johnny Depp, Tracey Uılman, Daniel Huttlestone, Chris Pine

        Süre: 127 dk.

        Yapım yılı: 2015

        BİRAZ ORADAN BİRAZ BURADAN BİYOGRAFİSİ

        Ünlü bir atletin içinden esir kampı, yaşamda kalma mizanseni ve uçak çatışmaları geçen, seyirciyi ayağa kaldırmaya açık biyografik filmi... Amerikan kahramanı Louis Zamperini'yi yavaş yavaş kalitesini ispatlayan Jack O'Connell sırtlayıp götürüyor. Ama "Boyun Eğmez", 'biraz oradan biraz buradan' filmine dönüşmekten kurtulamayıp Oscar projesi tanımının bedelini ağır ödüyor. Sadece müzikleri ve ses kurgusuyla anılacak bir yapıta dönüşüyor.

        1917 doğumlu, İtalyan asıllı Amerikalı Louis Zamperini, ülkenin unutamadığı milli kahramanlardan. Uzun mesafe koşucusu işleviyle 1936 Berlin Olimpiyatları'nda ulaştığı şöhret ve arkasına aldığı kitle bir tarafa, savaşa gönüllü olarak katılması, uzun süre ortadan kaybolması ve Japon esir kampında kötü muamele görmesi ile hatırlanır. Angelina Jolie burada "Kan ve Aşk"ın ("In The Land of Blood and Honey", 2011) ardından ikinci filminde de siyasi bir yaraya parmak basıyor. Orada Bosna Savaşı'nda Bosnalı-Sırp ilişkisiyle beliren ve zor sahnelerde Atıf Yılmaz filmlerine kayan 'cinsel suç' meselesi işlenmişti. Koşulsuz kıyıma yaklaşım, yönetmen Jolie'nin samimiyetiyle etkili olabiliyordu. Burada ise farklı dönemlerin ve engellerin üst üste geldiği bir ayağa kalkma çabası canlanıyor.

        SEKANSLAR ÇOK TANIDIK

        "Boyun Eğmez" ("Unbroken", 2014), "Zafer Yolu"nun ("Seabiscuit", 2003) kitabının yazarı Laura Hillenbrand'in eserinden uyarlanmış. Coen Kardeşler, Richard LaGravenese ve William Nicholson'ın kaleminden perdeye aktarılmış. Klasik bir başarı öyküsü, sevilen biyografik parçalarla canlandırılmış.

        Filmi deneyimlemek, "Forrest Gump" (1994), "Ateş Arabaları" ("Chariots of Fire", 1981), "Furyo" ("Merry Christmas Mr. Lawrence", 1983) ile "Yeni Hayat"tan ("Cast Away", 2000) görüntüleri peşi sıra izlemekle eşdeğer gibi. William Goldenberg-Tim Squyres ikilisinin kurgusu da bunları birbirine bağlamak için çok uğraşmış. Ama eğreti durma sorunu Roger Deakins'in temiz işçiliğine karşın çözülememiş.

        ESİR KAMPI BÖLÜMÜ TEK TARAFLI KALMIŞ

        Bir anda bütçe konusunda 10 milyon dolardan 65 milyon dolara fırlayan Angelina Jolie, her şeyi rastgele halletmiş, çok az plan almış ya da bolca hata yapmış. Zira eldeki malzeme azalınca da karelerin bağlanmasında hiçbir sihir göremiyoruz. Andrew DeCristofaro-Becky Sullivan ikilisinin ses kurgusu özellikle uçak çatışması sekansında müthiş. Berrak ses miksajı ise bütün dönemleri ve mekanları iyi kavrıyor, o tarihi anda yaşıyormuş etkisi bırakıyor.

        Jack O'Connell kendini hırpalayıp okyanustaki yaşam mücadelesinden esir kampındaki psikolojik çekişmeye kadar iyi iş çıkarıyor. En azından emek sarf ediyor. Miyavi'nin kötü Japon onbaşı tiplemesini kaldıramaması, filmin esir kampı bölümünü yaralıyor. İkisinin çatışmasına odaklı bir kısımda tek tarafın ayakta durmaması "Boyun Eğmez"in ana yapısına zarar veriyor.

        Roger Deakins kariyerinin idare etme rekoru kırdığı işine imza atarken, duygu yoğunluğu da zoraki 137 dakikada tıkanıp kalıyor. Universal'ın Oscar projesi hiçbir şekilde amacına ulaşamıyor. Klasik Amerikan kahramanı irade öyküsü göz boyuyor. Alexandre Desplat'nın 2014'teki üçüncü önemli işindeki müzisyenliği ise yine olağanüstü...

        FİLMİN NOTU: 3.5

        Künye:

        Boyun Eğmez (Unbroken)

        Yönetmen: Angelina Jolie

        Oyuncular: Jack O'Connell, Domhall Gleeson, Miyavi, Garrett Hedlund, Jai Courtney

        Süre: 137 dk.

        Yapım yılı: 2014

        HAFTANIN EN İYİSİNİ HAFTA İÇİ YAZMIŞTIM

        Bir çocuğun, annesi ve annesinin arkadaşıyla iletişimini, üçlü ilişki, saplantı ve ensest imasına da giden bir şekilde planlayan uçarı bir Xavier Dolan eseri. "Mommy", 1:1 akıllı telefon formatında çekilerek fazla üretimden başını kaldıramayan yönetmenin en olgun iki filminden birine dönüşüyor. Ele aldığı meseleye İngilizce şarkıların ve internetin desteğiyle enerji katıyor.

        Haftanın en iyisini kaleme aldığım yazı için tıklayın:

        FİLMİN NOTU: 7.5

        Künye:

        Mommy

        Yönetmen: Xavier Dolan

        Oyuncular: Antoine Olivier-Pilon, Anne Dorval, Suzanne Clément, Patrick Huard

        Süre: 139 dk.

        Yapım yılı: 2014

        HAYATIN KENDİSİ'Nİ GEÇEN HAFTA YAZMIŞTIM

        Sinema yazarları genelde nefret edilen figürlerdir. Deneyimli belgeselci Steve James, bizim mesleğimize adanmış "Hayatın Kendisi"nde, eleştirmenliğin gerçeklerine ve zorluklarına bakıyor. Birkaç şaşırtıcı sektör-sinema yazarı ilişkisini, beklenen mesleki rekabetleri ve hayatın ta kendisini yansıtıyor. Geçen yıl vefat eden ABD'nin Atilla Dorsay'ı Roger Ebert'a adanan belgesel, biyografik belgelerin dışına çıkmıyor.

        "Hayatın Kendisi"ni geçen hafta incelemiştim. O yazı için tıklayın:

        FİLMİN NOTU: 6.5

        Künye:

        Hayatın Kendisi (Life Itself)

        Yönetmen: Steve James

        Oyuncular: Roger Ebert, Gene Siskel, Chaz Ebert, Martin Scorsese, Ramin Bahrani

        Süre: 129 dk.

        Yapım yılı: 2014

        KEREM AKÇA'NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        Arayış (The Search): 3

        Aşk Sana Benzer: 3.2

        Ayı Paddington (Paddington): 6.5

        Bana Masal Anlatma: 2.3

        Bay Turner (Mr. Turner): 5.2

        Benim Komşum Bir Melek (St. Vincent): 4.5

        Bir Gece: 3.5

        Çılgın Dersane 4: Ada: 1.3

        Deliha: 2.2

        Exodus: Tanrılar ve Krallar (Exodus: Gods and Kings): 4.4

        Fatih'in Fedaisi Kara Murat: 1.3

        Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku: 5.3

        Foxcatcher Takımı (Foxcatcher): 6.3

        Gece: 4.5

        Gece Vurgunu (Nightcrawler): 5.8

        Grinin Elli Tonu (Fifty Shades of Grey): 5.7

        Hacker (Blackhat): 4.4

        Hobbit: Beş Ordunun Savaşı (The Hobbit: The Battle of The Five Armies): 6.5

        İçimdeki Ses: 3.4

        İki Gün ve Bir Gece (Deux Jours, Une Nuit): 6

        İnsanları Seyreden Güvercin: 9.2

        Jüpiter Yükseliyor (Jupiter Ascending): 4

        Karışık Kaset: 5.5

        Kayıp Çocuk (The Captive): 4.5

        Köstebekgiller: Perili Orman: 1.9

        Leviathan (Leviafan): 6.5

        Mazlum Kuzey: 1.8

        Mısır Adası (Simindis Kundzuli): 7.5

        Mucize: 5.6

        Müzede Bir Gece: Lahitteki Sır (Night at the Museum 3: Secret of the Tomb): 3.9

        Neden Tarkovski Olamıyorum...: 4

        Netekim Karakolu: 1

        Nikahta Keramet Var mı? (Peace After Marriage): 5.2

        Özgürlük Yürüyüşü (Selma): 4.2

        Rio Seni Seviyorum: 4

        Son Umut (The Water Diviner): 3

        SüngerBob Kare Pantolon: 3.2

        Timbuktu: 3.9

        Turist (Force Majeure): 7.3

        Tut Sözünü: 3.9

        Unutma Beni (Still Alice): 5.2

        Yedinci Oğul (Seventh Son): 3.5

        Whiplash: 4.9

        Yaban (Wild): 5.3

        Yağmur: Kıyamet Çiçeği: 4

        Yapışık Kardeşler: 1.5

        Yav He He: 0.6

        Yusuf & Yusuf: 4.5

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar