Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        18-20 MART FİLMLERİ

        Bir tayyare pilotu, bir hemşire, Çanakkale cephesi ve milliyetçi nidalar... "Son Mektup", artan Çanakkale Savaşı filmlerine yeni bir ekleme yaparken kendi eğilimini belirlemeyi ihmal etmiyor. Havada geçen uçuş, saldırı ve çatışma sahneleri, Uğur İçbak'ın emeği, detaycılığı ve Merih Öztaylan'ın görsel efektleriyle çıtayı yükseltiyor. Ama film, zayıf olduğu taraflarının farkına varmayıp iki saat sürmeyi tercih edince Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan oluyor. Yeni milenyumdaki Çanakkale Savaşı filmleri furyasının en başarılı ürünü "Çanakkale: Yolun Sonu"nu sollama şansını iyi değerlendiremiyor.

        1960'larda büyük prodüksiyon olarak lanse edilen "Çanakkale Arslanları"ndan (1964) bu yana perdede Çanakkale Savaşı'nı görme açlığımız var. Genelde kahramanlık destanlarıyla yüzleşmek istiyoruz. Halk olarak milletimizi seviyoruz, zaferlerimizi kucaklamak istiyoruz. Buna kimsenin itirazı olamaz. Nasıl A sınıfı tarihi-epik "Fetih 1453" (2012) tüylerimizi diken diken ederek 6.5 milyon kişiye ulaştıysa, bu damardan da üretim yapma derdindeyiz.

        'FETİH 1453' SONRASI BEŞİNCİ YERLİ ÇANAKKALE FİLMİ

        Onun ardından "Çanakkale Çocukları" (2012), "Çanakkale 1915" (2012), "Çanakkale: Yolun Sonu" (2013), "Sarı Siyah" (2013), "Son Umut ("The Water Diviner", 2014) ve "Son Mektup"la (2015) birlikte bu savaşı konu alan beş yerli, bir Avustralya yapımı film sinemalara konuk oldu. Bunların seyirci rakamları iki duvara çarpan işi saymazsak (ki üretim koşullarına göre normaldi bu) 650 binin altında kalmıyor.

        "Son Mektup" bu kaynaktan yepyeni bir damar yakalama peşinde. Bir tayyare pilotunun saldırıları, vukuatları, dramı, üstleriyle ilişkisi ve mektupla iletişime hapsolan acıklı aşkını bir çırpıda önümüze seriyor. Sinema tarihinde uçak savaşlarını da, destansı aşkları da konu alan savaş merkezli eserler vardır. Buradaki durumda hemşire kadın ile tayyare pilotunun romantizmi manidar bir konuma yerleşiyor.

        Biz diyelim "Aşkta ve Savaşta" ("In Love and War", 1996), siz deyin "The War Lover" (1953), gençler için belki 'Sky Captain', belki "Pearl Harbor" (2001)... Ama bazı filmlerin sahnelerini hatırlatan sekanslar olsa da, genel anlamda bir çalma çırpma yok. Besteci Özhan Eren, iyi bir tüccar, "120"de (2008) Yeşilçam kolaycılığına, kalıpçılığına karşın ağlatma becerisini gösterip bir milyon kişiyi salona çekmişti. Burada da benzer bir damar var.

        OYUNCU YÖNETİMİ VE KURGU NE DURUMDA?

        Filmde oyuncu yönetimi deseniz yerlerde sürünüyor. 70'lerin Yeşilçam'ının mizansen bilgisizliğinden farksız... Kitabi duran "Dinle Neyden" (2008) ve biraz prodüksiyon kalitesi içeren "120"nin kurgucusu Ali Üstündağ, flashback sahnelerine kitsch (bayağılık estetiği) bir hava katmış.

        Sanki bir korku filminden ya da üçüncü dünya ülkesi video klibinden fırlamış izlenimi yaratıyorlar. Ama montaj, tempoyu ayarlama, kimi saldırı, top atma ve çatışma sahnelerinin karelerini birleştirmekte becerikli olabiliyor. Özellikle mektupla yazışma bölümünde görüntü bindirmeyi iyi kullanıp olayı anlatan bir 'aşık bireyler' temsili var. Osmanlıca yazım aşamaları da inandırıcı duruyor.

        CEPHENİN DIŞINDA BİR TV DİZİSİ İŞÇİLİĞİ VAR

        Genel anlamda "Son Mektup", güçlü olan taraflarının üzerine gidince parlayan bir çalışma. Ne zaman Çanakkale cephesinin dışına çıkmaya, oyunculara yüklenmeye kalksa dizi seviyesine geriliyor. Sanat yönetmeninin etrafta olup biteni düşünmeden tek boyutlu mekanlara odaklandığını belli etmesi, çiğ ışıklarla bir 'dar alan eğlencesi' getiriyor. Arkada bir görsel efekt devreye girmediğinde, zaman-mekan ilişkisinde kopukluklar yaşanıyor.

        Özensizlik konusunda komutanların ders verdiği savaş öncesi bölüm, zar zor İngilizce konuşan yabancılar, iskele sahnesi, Bülent Şakrak derken liste uzar. Öte yandan 1910'ların Çanakkale cephesi dışındaki binaları, arka plan görüntüleri sanki bir bilgisayar oyunu demosu gibi... Tansel Öngel, bıyığının yapıştırılmış halinden mimiklerine kadar hiç rolünün oyuncusu olamıyor. Nesrin Cavadzade ise her devreye girdiği anda, aynen Hüseyin Avni Danyal gibi yeteneğiyle filme boyut katıyor.

        HAVA ÇEKİMLERİ HOLLYWOOD SEVİYESİNDE

        Misal Uğur İçbak'ın uzmanlaştığı hava çekimlerini tayyare sahneleriyle bütünlediği anlarda bir başarı geliyor. Karaya ateş açma, boğazdaki uçak gemilerini kıstırma, uçsuz bucaksız çölde ilerleme, hem geniş, hem omuz üstü hem de bakış açısı planlarıyla bir detaycılık içeriyor. Hollywood 'çok plan alalım' zenginliğini akla getiriyor. Siperdeki patlama sahnesi de iyi. Merih Öztaylan'ın görsel efektleri cepheye yukarıdan bakıldığında A-tipi duruyor.

        Uğur İçbak hava çekimlerine filmden, iç mekanlardan daha çok uğraşmış. "Anadolu Kartalları"nda (2010) Türk Hava Kuvvetleri'nin, uçak çeşitlerinin reklamını yapıyor gibi duran hava sahneleri burada yok. Çatışmaya da, savaşa da, karakterin kıyafetine de, uçağın markasına da bir özen gösterilmiş. Meseleyi yukarıya taşıyan bir filmde de bu emek değer kazanıyor.

        ÇANAKKALE FİLMLERİ İÇİNDE FENA BİR YERDE DEĞİL

        Ama örneğin Çanakkale'nin daha ileriki yıllarını anlatan bölümdeki iç mekan sahnelerinde beyazın ayarının kaçması, bir uzay üssünde ya da gaz odasında olduğumuzu hissettiriyor. Dizi alışkanlığı olan Özgür Özcan'ın sanat yönetimi çalışmasındaki tek boyutluluk açığa çıkıyor. Zaten iskele sahnesi de dahil olmak üzere bizde sorun olmaktan çıkan prodüksiyon tasarımı bu projede 90'lara geri dönüyor. Dizi kafası ve kolaycılık seviyeyi düşürüyor.

        "Son Mektup", elbette şu ana kadar yanına yaklaşılamayan Peter Weir'ın "Gelibolu"su ("Gallipoli", 1981) gibi olamıyor. Yerli başarı "Çanakkale: Yolun Sonu"nun da seviyesinde değil. Ama Sinan Çetin'in "Çanakkale Çocukları" ve Russell Crowe'un "Son Umut"unun az farkla üzerine geçip, efekt özgüveni açısından çıtayı yükselten "Çanakkale 1915"le çekişecek bir yere oturuyor.

        ÖZENLİ SAHNELERLE DALGA GEÇİLECEK SAHNELERİN BİR HARMANI

        Özhan Eren tüccarlıkla Yeşilçam kafasını düşünmekten biraz daha projeye konsantre olsa, olmamış, işlenmemiş, yama gibi duran sahneleri çıkarsa 95-105 dakikada pilot-hemşire aşkı üzerinden ufak tefek sorunları olan bir destansı aşk filmi gelebilirmiş.

        Bu haliyle karşımızdaki yapıt dalga geçilecek sahnelerle özenli sahnelerin bir harmanı gibi. İlk 40-50 dakikada uçuruma yuvarlanıp zaaflarını gösteriyor, ortadaki 50 dakika biraz yükseliyor. Ama son 20 dakikada 'nokta' koymaya çalışınca yine perişan oluyor. Türkiye'nin "Top Gun"ı (1986) olma hedefiyle yola çıkıp uçak tanıtım filmine dönüşen "Anadolu Kartalları"nın yanında ise başarılı duruyor.

        FİLMİN NOTU: 3.5

        Künye:

        Son Mektup

        Yönetmen: Özhan Eren

        Oyuncular: Tansel Öngel, Nesrin Cavadzade, Hüseyin Avni Danyal, Burak Soyer, Bülent Şakrak, Barbara Sotelsek

        Süre: 122 dk.

        Yapım yılı: 2015

        DİSTOPYA, SİMÜLASYON VE MİTOLOJİK KUTU

        'Açlık Oyunları'nın bölgelere ayrılan distopya tanımını, 'oyun'dan arındırıp simülasyonlarla saran bir çeşit 'güncel distopik bilimkurgu filmi' denemesi... "Uyumsuz" ile başlayan genç yetişkin edebiyatı uyarlaması serisi, "Kuralsız" ile ikinci halkasına açılıyor. Film, türsel okumalarıyla ilgiyi ayağa kaldırırken, mini diziye yatkın omurgasından zarar görüyor. Ama "Açlık Oyunları"nı sollamakta zorlanmıyor.

        1988'li Veronica Roth'un 2011'de yazdığı 'Divergent', kısa sürede üçlemeye dönüştü. 2014'te ise bir sinema uyarlamasıyla karşımıza çıktı. "Açlık Oyunları"nın ("The Hunger Games", 2012) ilgi görmesiyle artan genç yetişkin edebiyatı uyarlamalarının bir yenisine dönüştü. "Uyumsuz"un ("Divergent") dünya çapında 288 milyon doları bulan hasılat rakamı birçok şeyi beraberinde getirdi.

        SANAL GERÇEKLİK KATKILI VAROLUŞ ÖYKÜSÜ

        "Kuralsız" ("Insurgent", 2015) ilk filminin bütçesinin üzerine birazcık koydu. Aslında Roth'un bilimkurgu evreni, sosyal ve kişisel konumlarına göre beş bölgeye ayrılan bir distopyada geçiyor. "Uyumsuz"un üzerine koyularak simülasyonlar, macera ve karakterler ikiyle çarpılıyor. Trenle gelinen eğitim kampından öte bir aşık olma ve düzenin gerçekliğiyle boğuşma arayışı görüyoruz.

        Kate Winslet'e Naomi Watts'ın eklenmesi derken, sanal gerçeklik yoluyla bir teknoloji canlanıyor. Distopik bilimkurgularda (bkz. "Elysium") artmaya başlayan simülasyon, klonlama, sanal kopya, sanal rüya, bilgisayar teknolojisi gibi kavramlar karşımıza çıkıyor. 16 yaşındaki Prior'ın varoluş süreci de bu durumun çevresine yerleştiriliyor.

        YÖNETMEN DEĞİŞİKLİĞİ

        Abnegation, Canity, Candor, Dauntless, Erudite gibi, barış, dürüstlük, cesaret, entelektüellik ve özveri üzerinden yürüyen ekipler var. Bunlar birbirlerine yetiştirme yetisine sahip. 'Divergent' ('Uyumsuz') ve 'Insurgent' ('Kuralsız') gibi karakter tanımları devreye girebiliyor. Bu da mitolojik bir sihirli kutunun katıldığı evrenin 'macera' kıstasını belirliyor.

        İlk filmdeki Neil Burger'ın ardından Robert Schwentke aynı mantıkta ilerliyor. "Açlık Oyunlar"ındaki el-omuz kamerası inadına bağlı kalmıyor. Ama dikkat çekmeyen renklerle, açık kahverengiden griye uzanınca, kirlilik, yitip gitmişlik 'kıyamet sonrası' karamsarlığını anlatıyor. En azından mekânsal olarak... Bu zaman zaman mini dizi mantığına açılıp es veriyor. Ama macera-aksiyon omurgasıyla ve bilimkurgu okumalarıyla ayağa kalkabiliyor.

        GENÇ YETİŞKİN BİLİMKURGULARI ARASINDA NEREDE?

        Woodley'nin erkeklerle ilişkisi "Aynı Yıldızın Altında"dan ("The Fault in Our Stars", 2014) daha inandırıcı. Burada ışık kullanımı da bir değere sahip. Esasen sihirli kutunun, uçan evin anlamları üzerine bir bilinçaltı yolculuğu canlanıyor. Sanki sanal gerçeklik tanımından nemalanan bir iş, "Başlangıç"ın ("Inception", 2010) rüya inşaat seanslarını andıran bir kıvraklıktan destek alıyor. Bilincine girilen öğrenciler, bir teknolojik düzen dışavurumu olarak canlanıyorlar.

        "Kuralsız", "Labirent: Ölümcül Kaçış" ("The Maze Runner", 2014) ya da "The Host" (2013) kadar özgün bir iş değil. Ama mini dizi olsa dünyasıyla tatmin edecek üçlemeye malzeme vermesiyle keyif veriyor. Genç yetişkin distopyasında anı toplamaktan beslenen bir "Seçilmiş" ("The Giver", 2014) olamamak batmıyor. Ama bu devrenin popüler ayağı olarak dikkat çekmek dahi yeterli bazen... Bazı gruplarda dini tarikatların öne çıkması, ruhaniliğin belirgin kıyafetlerle temsil edilmesi ise gözden kaçmıyor. Kıyamet sonrası düzende olabilecek kavimlere ayrılmaya ehemmiyet yüklüyor. 2016 ve 2017'de iki parçada izleyeceğimiz üçüncü bölüm için ipuçları veriyor.

        FİLMİN NOTU: 5.5

        Künye:

        Kuralsız (Insurgent)

        Yönetmen: Robert Schwentke

        Oyuncular: Shailene Woodley, Ansel Elgort, Theo James, Jai Courtney, Kate Winslet, Ashley Judd, Naomi Watts, Miles Teller, Octavia Spencer

        Süre: 117 dk.

        Yapım yılı: 2015

        TEMİZ AMA SORUNLU

        Kongo Cumhuriyeti'nde yaşanmış bir suikastın çevresinde olup bitene bakan "The Gunman", ortak yapım bir aksiyon-gerilim örneği. Sinema tarihinde siyasi bir hedefle iş bitiren keskin nişancılara bir yenisini Sean Penn katkısıyla ekliyor. Eastwood'un "Keskin Nişancı"sının ("American Sniper") üzerinde ve temiz bir işe dönüşse de, kararsızlık sebebiyle bir türlü tatmin edemiyor.

        Kiralık katiller, suikastçılar, tetikçiler ve keskin nişancılar sinemanın konusu olmuştur. Ama bu kavramların siyasetle ilişkisini de iyi çözmek gerekir. Zira bu konuda Luc Besson'un 'Léon'undan Jean-Pierre Melville'in 'Le Samourai'sine uzanıp, gangster filminin altına yerleşerek aksiyonla yakın temas kuran bir şablon var. Bunun adı genelde 'kiralık katil filmi' olarak anılır. Ama bir taraftan da 'siyasi gerilim'in içinde anılabilecek 'suikast filmi' ya da 'keskin nişancı filmi' oluşumu karşımıza çıkabilir.

        KONGO'DAKİ SUİKAST HER ŞEYİN TEMELİ

        Elbette bu terimlerin tamamı para alıp iş bitirmeyle gerçekleşir. Belki de esas ayrım hükümetten, başka bir gizli örgütten ya da bir bireyden görev almayla ortaya çıkabilir. Bahsettiğimiz siyasetle ilgili ikinci formülden "Casuslara Karşı" ("The Manchurian Candidate", 1962), "Çakalın Günü" ("The Day of the Jackal", 1973), "Two-Minute Warning" (1976), "The Assasination of Richard Nixon" (2007), "Bilinmeyen" ("Unknown", 2011) gibi örnekler çıkarmak mümkün.

        "The Gunman" (2015), suikastçılık yapan ana karakteriyle daha en baştan bu alana dahil oluyor. Bu eylemi bir ortak yapım omurgasında canlandırıyor. Kongo Cumhuriyeti'nde 2009'da bir maden ocağının başkanını öldürmek 'şüphe'nin ana çerçevesini oluşturuyor. Böylece Jean-Patrick Manchette'in romanından yola çıkan uluslararası bir koşuşturmaca başlıyor.

        YÖNETMEN SIRITIYOR MU?

        Sean Penn bütün karizmasıyla aksiyon-gerilim kahramanına dönüşüyor. Hem de 50 yaşının üzerinde... Ama Liam Neeson kadar sırıtmıyor. "Banliyö 13" ("Banlieu 13", 2004), "96 Saat" ("Taken", 2008), "Paris'ten Sevgilerle" ("From Paris with Love", 2011) gibi eserlerle ABD'de çöp ve B sınıfı artışını hızlandıran Pierre Morel sadece işini yapıyor. El-omuz kamerasıyla sabit kamerayı dengelerken standart kurgudan besleniyor. İdare ediyor.

        Aslında onun en oturaklı işi diyebiliriz. Ama filmin maden ocağında yapılanlar üzerine politik söyleminden aksiyon sahnesi yaratmaya kadar tatmin ettiği bir konu bulmak zor. Bu alanla ilgili başarılı "The Molly Maguires"ı (1970) mumla aratıyor. Bu da aksiyon ile gerilim arasında kalmış dramatik yapıdan kaynaklanıyor. 70'lerde iletişimsizlik içinde gördüğümüz bir suikastçıyı bugünün aksiyon normlarına taşıyan "Çakal"ın ("The Jackal", 1997) eli yüzü düzgün hali bile canlanmıyor.

        Ucuz diye seçilen Jasmine Trinca'dan her zaman çakma duran Idris Elba'ya kadar, oyuncu kadrosu da fazlalık gibi duruyor. Film, nihayetinde Morel yerine Megaton daha iyi olurmuş, en azından aksiyonu kökleyip farkını hissettirirmiş dedirtiyor. "Centilmen" ("The American", 2010) gibi başarılı bir ruhsal yolculuğun alana modern bir şekil verdiği devirde "The Gunman" elbette kalıcı olmayacaktır. "Tetikçi" ("Shooter", 2007), "Bakış Açısı" ("Vantage Point", 2008) gibi olmamış işlerle bir arada anılacaktır.

        FİLMİN NOTU: 5

        Künye:

        The Gunman

        Yönetmen: Pierre Morel

        Oyuncular: Sean Penn, Jasmine Trinca, Idris Elba, Javier Bardem, Ray Winstone

        Süre: 112 dk.

        Yapım yılı: 2015

        BABALAR VE BEBEKLERİ

        Dogma akımının içinde yer alsa da Danimarka sinemasında kendi ticari yolunu belli eden Susanne Bier, 2014 tarihli ikinci filmiyle karşımızda... "İkinci Şans", 'bebek sahibi olma sürecindeki ikinci şansınızı nasıl değerlendirirdiniz?' sorusunu soruyor. Ve bunun ahlaki, vicdani ve duygusal arka planını kurcalamak istiyor. Altıncı Bier-Jensen birlikteliği de 'olağan' bir kısmi başarıyla sonuçlanıyor.

        Bebek sahibi olan bir çiftin yaşadığı hüzünlü olayı sömürmeden anlatma derdindeki "İkinci Şans" ("En Chance Til", 2014), bir polis memurunun peşine takılıyor. Nikolaj Coster-Waldau ile Maria Bonnevie ikilisinin müthiş uyumu, Bier'in ilk kez çalıştığı görüntü yönetmeninin standart işçiliği, sadece gördüklerimizle bile boğazımızın düğümlenmesini sağlıyor.

        DOĞAL OLAYLARLA İZ BIRAKMA PEŞİNDE

        2.35:1'de akşam ışıkları ile gündüz doğallığını çerçeveleyen mavi-beyaz arasındaki renk paleti bir coşku getirmiyor, bizi karakterlere, drama ve hikayenin kıvrımlarına yönlendiriyor. Açılışa ve finale yerleşen 'dalgalı sular' metaforu bir olgunlaşan yönetmen izi anlamına geliyor. 1960'lı Bier, "Düğünden Sonra"dan ("Efter Brylluppet", 2006) bu yana iyi film çekiyor mu tartışılır. Ama "Yitirdiğimiz Şeyler" ("Things We Lost in Fire", 2007) hariç belli bir seviyeyi tutturuyor.

        Kadın-erkek ilişkilerinde, kutsal ailede olup bitenleri hiç de klasik bir sürece yedirmiyor. Yönetmenlik de yapan başarılı senarist Anders Thomas Jensen'le altıncı birlikteliğinde de bir uyum ortaya çıkıyor. Böylece diyalog, karakter ve oyuncular inandırıcı duruyor. Dramatik olayların en doğal hali bize tesir edebiliyor, eğer buradaki gerilim-dram arasındaki çizginin esnekliğine adapte olabilirsek...

        15 SENEDİR GÖRDÜĞÜMÜZ ŞEYLER

        El-omuz kamerasının elden kaçırılmayıp anlatı aracına dönüşmesi derken, "Kardeşler" ("Brødre", 2004) gibi siyasi açıdan sıkıntılı bir Bier filmi çıkmıyor karşımıza. "İkinci Bir Şans", aile-bebek ilişkisindeki ikinci şanslar üzerine hüzünlü bir gözlem.

        'Dogma etkili dengeli melodramlardan zaten fazlaca izlemedik mi?' sorusunun cevabını veremeyebilir. Süresiyle de bir yere oturmayabilir. Hatta mesele olarak 34. İstanbul Film Festivali'nde seyredeceğimiz İran filmi "Melbourne" (2014) ile akrabalıkta da akılda kalıcı değil. Bu temasal yorum konusunda kendi köşesine itilecektir.

        "İkinci Şans", Dogma estetiğiyle çekilmiş feminist western "Serena"nın (2014) da altına yerleşiyor. Uzun lafın kısası yönetmenin, 28. Dogma filmi "Açık Kalpler" ("Elsker Dig For Evigt", 2002) ile sinemaya sekizinci eseriyle girdiğinden bu yana ürettiği olağan filmlerden biri canlanıyor. Onun filmografisinde dramaya kayıldığı için 'ciddiye alınma' devresinin artık çoktan geçtiğine de dikkat çekiyor. Ama 'Bier standardı nedir?' sorusunu cevaplamak için de birebir bir işle yüzleşiyoruz.

        FİLMİN NOTU: 5.3

        Künye:

        İkinci Bir Şans (En Chance Til)

        Yönetmen: Susanne Bier

        Oyuncular: Nikolaj Coster-Waldau, Maria Bonnevie, Ulrich Thomsen, Nikolaj Lie Kaas

        Süre: 102 dk.

        Yapım yılı: 2014

        PASOLINI'Yİ MEZARINDA TERS DÖNDÜRECEK BİYOGRAFİ

        Pier Paolo Pasolini'nin öldürüldüğü gece ile ilgili çeşitli söylentiler vardır. Bütün sinemaseverler o olayın perdeye aktarılmasını ister. Ama böylesi aceleye getirilmiş, kamera kullanımıyla yoran ve ne olup bittiğini seyirciye geçiremeyen bir görsel kargaşayla değil... "Pasolini", Ferrara'nın en kötü filmlerinden birine dönüşürken, İtalyan üstada uyum sağlayan Dafoe'nin performans dirayetiyle ayakta kalmaya çalışıyor.

        Yönetmenlerle ilgili biyografik filmleri gözden geçirince, 'eli düzgün yapım' aradığımızda dahi bir elin parmaklarını bulamayız. Bu şablonda kalite açısından tutunabilen biraz "Ed Wood" (1994) biraz "Göklerin Hakimi" ("The Aviator", 2004) vardır. Onları da önemli yönetmenlerin tecrübesi kalkındırmıştır. Abel Ferrara burada Pasolini'nin cinayete kurban gittiği akıllara durgunluk veren olayın çevresine odaklanıyor. O tartışmalı meseleyi odağına alıp sahaya 1-0 önde çıkıyor.

        FERRARA'NIN EN KÖTÜ FİLMLERİNDEN

        "The Girl" (2012) gibi belli bir zaman dilimine sıkışan biyografilerinden birine dönüşen "Pasolini" (2014), aceleye getirilmiş izlenimi bırakıyor. Stefano Faliavene'nin yoran el kamerasından ışıklandırma yapmaya üşendiği ışık kullanımına kadar gerçek bir boyutsuzluk hakim. Bunun da sebebi Ferrara'nın arka planındaki 'splatter film' eğilimine yer yer kayması...

        Ama bir "Driller Killer" (1979), bir "Ms. 45" (1981) iddiası da olmayınca gözümüzle hiçbir şeyi seçemediğimiz, karelerin ucunu kaçırdığımız bir gren patlaması ve acemice bir karanlık perdeyi esir alıyor. Tartışmaların yönetmeni böylece "Striptiz Hikayeleri" ("Go Go Tales", 2007), "Dangerous Game" (1993) gibi niye çektiğini kendi de anlamadığı eserlerden birine daha imza atıyor. Amerikan bağımsız sinemasının asi çocuğu olmak veya Willem Dafoe gibi üstada uyumlu oyuncu bulmak fayda etmiyor. Ken Kelsch'in eksikliğinden ziyade İtalya'da ısmarlama ekiple çalışma arzusu ucuzculuğa yol açıyor.

        FİLMİN NOTU: 3.7

        Künye:

        Pasolini

        Yönetmen: Abel Ferrara

        Oyuncular: Willem Dafoe, Ricardo Scamarcio, Maria de Medeiros

        Süre: 96 dk.

        Yapım Yılı: 2014

        'FOKUS'U DÜN YAZMIŞTIM

        Glenn Ficarra-John Requa ikilisi "Seni Seviyorum Philip Morris" ve "Yeni Yıl Soygunu" gibi başarılı dolandırıcılık filmleriyle dikkat çekmişti. Burada ise alandaki heteroseksüel romantik-komedi harmanına el atıyor. "Fokus", "Aşk Doktoru" ile "Bayan Eve"i birleştirme esnekliğini gösteriyor. Bunu yaparken de sözlü espriler, iyi kullanılan karakterler ve sempatik oyuncularla kahkaha garantili bir tür örneğine dönüşüyor.

        Filmle ilgili dün yazdığım yazı için tıklayın:

        FİLMİN NOTU: 5.6

        Künye:

        Fokus (Focus)

        Yönetmen: Glenn Ficarra, John Requa

        Oyuncular: Will Smith, Margot Robbie, Rodrigo Santoro, BD Wong, Gerald McRaney

        Süre: 105 dk.

        Yapım yılı: 2015

        KEREM AKÇA'NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        8 Saniye: 4

        Ali Kundilli: 1.6

        Asabiyim Ben (Relatos Salvajes): 5.5

        Aşk Sana Benzer: 3.2

        Bana Adını Sor: 5.3

        Bana Masal Anlatma: 2.3

        Bay Turner (Mr. Turner): 5.2

        Beni Sen Anlat: 1.9

        Bir Varmış Bir Yokmuş: 5.2

        Birdman: 5.9

        Boyun Eğmez (Unbroken): 3.5

        Büyük Gözler (Big Eyes): 5.4

        Chappie: 6.5

        Çarşı Pazar: 3.8

        Çekmeceler: 6

        Çekmeköy Underground: 4

        Foxcatcher Takımı (Foxcatcher): 6.3

        Grinin Elli Tonu (Fifty Shades of Grey): 5.7

        Havana'ya Dönüş (Retour à Ithaque): 3

        Hayatın Kendisi (Life Itself): 6.5

        Her Şeyin Teorisi (The Theory of Everything): 3.9

        İçimdeki Ses: 3.3

        Jüpiter Yükseliyor (Jupiter Ascending): 4

        Keskin Nişancı (American Sniper): 3.5

        Kingsman: Gizli Servis (Kingsman: The Secret Service): 7.6

        Köstebekgiller: Perili Orman: 1.9

        Lazarus Etkisi (Lazarus Effect): 3.8

        Leviathan (Leviafan): 6.5

        Manda Yuvası: 2.7

        Mandıra Filozofu: İstanbul: 2.5

        Mommy: 7.5

        Mucize: 5.6

        Netekim Karakolu: 1

        Özgürlük Yürüyüşü (Selma): 4.2

        Prenses Kaguya Masalı (Kaguya Hime No Monaogatari): 7.8

        Seni Seviyorum Rio: 4

        Sihirli Orman (Into the Woods): 6.5

        Sindirella (Cinderella): 2.5

        SüngerBob Kare Pantolon: 3.2

        The Imitation Game: 5.3

        Timbuktu: 3.9

        Turist (Force Majeure): 7.3

        Unutma Beni (Still Alice): 5.2

        Yedinci Oğul (Seventh Son): 3.5

        Whiplash: 4.9

        Yaban (Wild): 5.3

        Yapışık Kardeşler: 1.5

        Yav He He: 0.6

        Yeni Dünya: 2.2

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar