Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        10 NİSAN FİLMLERİ

        İskadinavya’da işlevsiz bir ailenin kızının kurtlaşma emareleri göstermesi, mat renklerden beslenen bir yalınlığa transfer ediliyor. “Hayvan Düşü”, ilk cinsel deneyimini yaşamak isteyen Marie’yi gözlemliyor. ‘Kurt kız/kadın’ motifini ise seriye dönüşen belirleyici kurt kadın filmi “Ginger Snaps”in modelini kullanarak canlandırıyor.

        John Fawcett “Ginger Snaps”te (2000) ilk regl döneminin arifesindeki bir kıza bakmıştı. 16 yaşındaki Ginger’ın ‘kurda dönüşme’ serüveni kan oranı yüksek bir şekilde sunulmuştu. Onun beraber ölmeye karar verdiği, 15 yaşındaki kardeşi Brigitte (Emily Perkins) ise seksiliğiyle dudak ısırtıyordu… “Hayvan Düşü”nde (“Når Dyrene Drømmer”, 2014) Jonas Alexander Arby, o filmin balıkçı kasabasında geçen versiyonunu canlandırıyor sanki.

        GINGER SNAPS’ MODELİNE KUZEY AVRUPA ATMOSFERİ

        Bu kez Kanada banliyösünün yerinde cinsel ahlakla kafayı bozmuş bir balıkçı kasabası var. 16 yaşındaki Marie ilk cinsel deneyimini yaşamak için çaba sarf ediyor, bir yerden sonra dönüşüm geçireceğini hissediyor. Baba ve aile ile ilişkide ise birilerine zarar vermek, yemek bitirmek öne çıkarılıyor. Bu besin meselesinin ışığında fazlasıyla yamyamlığa uzanan anlar görebiliyoruz. Gözlerin ve sırtın değişmesi derken mat renklere yüklenen bir sinematografi var. “Ginger Snaps”teki karanlığın aksi bir gerçekçilik canlanıyor.

        Sanki yönetmen çalıştığı, Kuzey İskoçya’da geçen Trier imzalı “Dalgaları Aşmak”a (“Breaking the Waves”, 1996) benzer bir atmosfer, coğrafya yaratmak için çabalamış. Muhafazakar bir aileden ziyade hasta kurt annenin vukuatlarını izliyoruz. Gençlik-kurt adam filmi “Genç Kurt”ta (“Teen Wolf”, 1985) babadan oğula geçen kurtluk burada anneye transfer oluyor.

        AİLE KURUMUNU HEDEF ALIYOR

        Arby kurt adam filmine bakarken elbette “Çığlık”ta (“The Howling”, 1981) ortaya çıkan ilk kurt kadını önemsemiş, gözden geçirmiştir. Orada ormandaki sahneler belli oranda bu filmin yan bölümüne tekabül ediyor.

        “Hayvan Düşü”, sinemaskop formatında fazlasıyla varoluşçu bir çaba. Annenin bir şeyleri yiyip babanın bunları örtbas etmesiyle de sanki anaerkil bir düzene kayıyor. Avrupa’daki erkeklerin idaresindeki aileleri, rejimleri, kutsal kurumları yerle bir ediyor. Anne-kız ilişkisindeki acımasızlığı bize yansıtıyor. Seriye dönüşen “Ginger Snaps”in okulsuz versiyonu olarak anılabilecek yapıt, görsel efekt konusunda bir sıkıntı yaşamıyor. Kan oranını doruğa çıkardığı anlarda dar ölçeğe kayarak önlemini alıyor.

        İLK REGL KORKUSUNUN YERİNİ NE ALIYOR?

        Yaptıklarıyla heyecanlandırmasa da ‘genç kurt kız/kadın filmi’ temsilleri arasında anılmayı hak ediyor. Sonia Suhl’un Marie’si, onun yatalak annesi ve sağduyulu babası tam bir sosyolojik tez konusu... Eskimiş kurt adam filmi motifleriyle oynayan eser çığır açmıyor. Ama Danimarka’dan Christoffer Boe’nun yaratıcı yapımcılığında (ki yeni bir konum bu) bir alt tür ürünü çıkması sevindirici. Karşı tarafa bir ‘öteki’ yerleştirmeden, kurt oluşumunda psikolojik ve felsefi olmak yeterli…

        “Ginger Snaps”te ilk regl döneminin yerine geçen ‘kurtlaşma sancısı’ burada ‘ilk cinsel deneyim’le yer değiştiriyor. Bir bakıma telekinetik korku filmi klasiği “Carrie”deki (1976) işlevinden de kopartılıp kültür değiştiriyor. Bastırılan regl korkusunun yerini penis korkusu alıyor.

        FİLMİN NOTU: 5.5

        Künye:

        Hayvan Düşü (Når Dyrene Drømmer)

        Yönetmen: Jonas Alexander Arnby

        Oyuncular: Sonia Suhl, Lars Mikkelsen, Sonja Richter

        Süre: 85 dk.

        Yapım yılı: 2014

        AĞAÇ ADAM TUTAR MI?

        12 yaşındaki hayalci bir çocuğun gözünden akan korku filmi… “Ölüm Kampı”, bu kanaldan sızdığı tür platformunda iyi çekilmiş temiz bir işle dikiliyor karşımıza. Aman aman bir ‘yaratık/canavar’ tanımı sunmasa da, Belçika sinemasındaki rahatsız edicilikle bağ kuran kuşağa girmese de iddiasız süresiyle izleniyor.

        Çocukların gözünden akan korku filmleri 80’lerde modaydı. Bu da masalsı bir omurga getirmişti. En azından Hollywood için o dönemde ‘Gremlinler’, ‘Critters’ gibi kültleşen varlıkların bu kalıba uyduğunu gördük. Böylece ‘yaratık’ külliyatı yepyeni seçeneklere kavuşmuştu.

        KAMPTA DEHŞET

        “Ölüm Kampı”nda (“Welp”, 2014) ilk yönetmenlik denemesine imza atan Belçikalı Jonas Govaerts, klasik Amerikan sinemasının bütün gereklerini yerine getiriyor. 2.35:1’de açı-kadraj-mercek uyumunda sıkıntı yaşamayan, akıcı ve gerilimli bir süreç yaratıyor. Her şeyin bir geceye sıkışması, bütçenin düşüklüğünü belli ediyor. ‘Kampta dehşet’ meselesi, biraz seriye dönüşen “Sleepaway Camp” (1983) gibi o dönemde üretilen bir filmi hatırlamamızı sağlıyor. En azından mekan kullanımıyla…

        Yönetmen sorunsuz bir işe imza atıyor, ama zorluk derecesi açısından ‘gündüz çekseydi nasıl olurdu?’ sorusunu da akla getiriyor. Ama bizi korkunun içine çekmeyi, popüler bir izlekle oyalamayı, yatıştırmayı beceriyor. Bu konuda bir sorunu yok. Gerekirse teknik ekibiyle Hollywood’da dahi çalışabilir.

        ÇEVRECİ KORKU FİLMİ

        Ama ‘ağaç adam’ eşliğinde öteki kavramının üzerine giden bir iş izlememiz ‘sürpriz’ adına bir olgunluk getirmiyor. Süreç böyle işlerken de dramatik açıdan bir çekicilik barındırmıyor film. 85 dakikaya sıkıştırılması tek avantaj. Ama o noktada da karakterlerin ilişkileri, temponun yükselmesi doyurucu. Herhangi bir sürpriz de istemiyoruz sanki…

        “Ölüm Kampı” (“Welp”, 2014), çevreci bir korku filmini, ormanda yaşayan ailenin ürettiği ‘Tarzan’ kıvamında bir oğlanla servis ediyor. Böylece belki de yarı ağaç yarı insan bir melez ırk yaratma peşine düşüyor. Eli bıçaklı katillerle masalsı yaratıklar arasındaki çizgide bir ‘öteki’ tanımı canlanıyor. Açıkçası bu yorum çok yaratıcı durmuyor. Bir Guillermo Del Toro etkisi yaratmıyor. Aksine oyalayıcı taraflarıyla öne çıkabiliyor. Film, Belçika sinemasının rahatsız edici işlerine imza koyan Fabrice Du Welz, Koen Mortier, Hélène Cattet-Bruno Forzani gibileriyle bağ kurmadan Hollywood yoluna çıkma peşinde sanki…

        FİLMİN NOTU: 5.4

        Künye:

        Ölüm Kampı (Welp)

        Yönetmen: Jonas Govaerts

        Oyuncular: Stef Aerts, Evelien Bosmans, Titus De Voogdt

        Süre: 84 dk.

        Yıl: 2014

        SONSUZ’LUK DEDİĞİNİZ BU MU?

        Türkiye sinemasının fantastik dramlara ihtiyacı yok. Gerçekliği çözememişken fanteziyle ilişki kurmamızı beklemek hayalcilik değil mi? Proje batırmakta ustalaşan yapımcısı eşliğinde devam filmi “Sonsuz Bir Aşk” işte böylesi garip bir film…

        “Hoşgeldin Hayat” (2004) ve “Sonsuz” (2009) ile sinemaya emek değil sermaye vereceğini gösteren Ferhat Gündoğdu’nun yeni projesi… Özlem Tekin ve Süleyman Turan’ın gerçek hallerini barındırarak bir yerlere gelebileceğini, gerçeklik algısını tersyüz edebileceğini düşünen tuhaf bir deneyim… Ozan Uzunoğlu, ilk filminde Vedat Özdemir’in sinematografi özeninden beslenmek istiyor.

        BOŞA KONUŞAN İNSANLAR

        1.85:1’de karaktersiz oyuncular, plansız mizansenler, boşa konuşan insanlar ve daha nicesiyle yol alıyor. Yavaş çekimi bir pespayelik aracına dönüştüren kurgudan, beyazın tonlarına odaklanıp ‘prodüksiyon kalitesi var’ diyen karanlık sinematografiye kadar her şey baştan savma duruyor.

        “Sonsuz Bir Aşk” ismi bile bir şeyleri ayaklandıramıyor. Ferhat Gündoğdu-İsmail Hacıoğlu ikilisinin kör kör parmağın gözüne şehirli-köylü dostluğu ne kadar samimi? Fantastik damar o kadar acayip ki yorum bile yapamıyoruz. Ayfer Dönmez’in kırmızı elbiseyle belirdiği, neredeyse ışınlanacağı sekansın ucuzluğu gözden kaçmıyor. Dalga geçmek isteyenlere malzeme veriyor.

        PESPAYELİK REKORU KIRAN FANTASTİK DRAM

        Yalapşap ilerleyen bir filmden başka bir şey beklenemezdi. “Sonsuz”da Cemal Şan seviyeyi düşürürken Gündoğdu belki de kendini Can Sinan’ın senaryosuyla 105 bin yapan bir filme malzeme etmişti. Ama oradaki rakam da ivmesine bakarsak reel değildi, DVD ve TV satışı için şişirilmiş gibiydi.

        Özlem Tekin’i projeye renkli ve dağınık saçlarıyla öylesine atmak, Hacıoğlu’nu bir içsesle boyutsuz bir sürprizli finale yönlendirmek bir hayli garip. Karakterlerin Yeşilçam’dan ve TV dizilerinden kopup gelmesi herkese yansıyor. Senaryosuzluk sanki filmin olmazsa olmazı haline geliyor. Vasat “Hoşgeldin Hayat”taki samimiyet, köyden indim kente sonradan görmeliği burada yok.

        “Sonsuz Bir Aşk”, Türk sinemasının pespayelik rekoru kıran fantastik dram örneklerinden bir yenisine dönüşüyor. Bu uçuruma sürüklenirken hiçbir şekilde direnmiyor. Fantastiği neredeyse yapay ve camp bir set dekoru olarak canlandırıyor.

        FİLMİN NOTU: 2

        Künye:

        Sonsuz Bir Aşk

        Yönetmen: Ozan Uzunoğlu

        Oyuncular: İsmail Hacıoğlu, Özlem Tekin, Ferhat Gündoğdu, Ayfer Dönmez

        Süre: 95 dk.

        Yapım yılı: 2014

        ŞOVENİST SİYASİ GERİLİM

        Ahmedinejad rejiminde haksız yere hapse atılan Kanadalı bir gazetecinin başına gelen olaylar… “Rosewater”, gerçek bir hikayeyi mercek altına alırken görsel açıdan bir reji metodu geliştirmeyi unutuyor. Böyle olunca zalimce Ortadoğu’yu hedef alan, siyasi açıdan hesaplı bir tutsaklık gerilimi canlanıyor. Haluk Bilginer ve Shoreh Aghdashloo ise filmin tek olumlu tarafları…

        Sinema tarihindeki işkence sekanslarını saymaya kalksak içinden çıkamayız. En azından bizim 12 Eylül süreciyle ilgili bile görüntülere, alıntılara rastlarız. “Rosewater” (2014) 2009’da yaşanan gerçek bir olaya bakıyor. İran asıllı Kanadalı gazeteci Maziar Bahari’nin peşine takılıyor. Haksız yere dört ay hapiste sorgu altında tutulan karakterin anı kitabından yola çıkan hüzünlü gerçek hikayesini takip ediyoruz. İran’daki baskıcı rejiminin tezahürlerine odaklanıyoruz.

        İLKEL, PLANSIZ BİR FİLM

        Gael Garcia Bernal’in canlandırdığı bu tipleme, Rosewater (Kim Bodnia) adlı bir işkencecinin eline düşüyor. Onun zalimliğiyle gerçekçilik ve el kamerası görüntüleri bir araya geliyor. Kağıt üstünde sinematografi ve kurgu deneyimli isimlere emanet gibi. Ancak Howard Shore’un ezgileri dışında bizi etkileyen bir şey yok burada. Jon Stewart kamera arkasında ne yapacağını bilememiş. ‘Gerçekçi durma’yı, ‘görsel yapıyla hiç uğraşmama’ olarak algılamış.

        “Rosewater”, “Akılalmaz”ın (“Unthinkable”, 2010) tam tersi bir eylem planına sahip. Bizim “Geceyarısı Ekspresi” (“Midnight Express”, 1978) ile Oliver Stone’a verdiğimiz tepkileri İranlılar Stewart’a yöneltebilir. Fazlasıyla da ilkel, plansız bir film bu. Bağımsız olmak her şey değildir dedirtiyor.

        “Rosewater” sadece sanrı olarak gözüken Haluk Bilginer ve Shoreh Aghdashloo’nun varlığıyla anılacak. Bahari’nin ailesini canlandıran bu ikili filme profesyonellik katınca, Stewart’la gelen acemilik yer yer rafa kalkabiliyor.

        FİLMİN NOTU: 2.5

        Künye:

        Rosewater

        Yönetmen: Jon Stewart

        Oyuncular: Gael Garcia Bernal, Shoreh Agdashloo, Haluk Bilginer

        Süre: 102 dk.

        Yapım yılı: 2014

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        8 Saniye: 4

        Ali Kundilli: 1.6

        Asabiyim Ben (Relatos Salvajes): 5.5

        Bana Adını Sor: 5.3

        Bay Turner (Mr. Turner): 5.2

        Beni Sen Anlat: 1.9

        Bir Varmış Bir Yokmuş: 5.2

        Birdman: 5.9

        Bizim Hikaye: 2

        Büyük Gözler (Big Eyes): 5.4

        Chappie: 6.5

        Çarşı Pazar: 4

        Çekmeceler: 6

        Çekmeköy Underground: 4

        Danny Collins: 3.2

        Evim (Home): 4.2

        Fokus (Focus): 5.6

        Geronimo: 6.7

        Grinin Elli Tonu (Fifty Shades of Grey): 5.7

        Güvercin Uçuverdi: 2.7

        Havana’ya Dönüş (Retour à Ithaque): 3

        Hayatın Kendisi (Life Itself): 6.5

        Her Şeyin Teorisi (The Theory of Everything): 3.9

        Hızlı ve Öfkeli 7 (Furious 7): 3.8

        İçimdeki İnsan: 3.5

        İkinci Bir Şans (En Chance Til): 5.3

        Jüpiter Yükseliyor (Jupiter Ascending): 4

        Keskin Nişancı (American Sniper): 3.5

        Kingsman: Gizli Servis (Kingsman: The Secret Service): 7.6

        Kocan Kadar Konuş: 5.7

        Köstebekgiller: Perili Orman: 1.9

        Kuralsız (Insurgent): 5.5

        Lazarus Etkisi (Lazarus Effect): 3.8

        Leviathan (Leviafan): 6.5

        Manda Yuvası: 2.7

        Mandıra Filozofu: İstanbul: 2.5

        Mommy: 7.5

        Mucize: 5.6

        Münafık: 3.3

        Netekim Karakolu: 1

        Özgürlük Yürüyüşü (Selma): 4.2

        Pasolini: 3.7

        Prenses Kaguya Masalı (Kaguya Hime No Monogatari): 7.8

        Selam: Bahara Yolculuk: 1.9

        Seni Seviyorum Rio: 4

        Sihirli Orman (Into the Woods): 6.5

        Sindirella (Cinderella): 2.5

        Son Mektup: 3.5

        SüngerBob Kare Pantolon: 3.2

        Şeytanın Kapısında (At The Devil’s Door): 5.6

        Şans Ayağıma Geldi (The Cobbler): 7.7

        Teksas Katliamı (The Texas Chain Saw Massacre): 10

        The Gunman: 5

        The Imitation Game: 5.3

        Turist (Force Majeure): 7.3

        Unutma Beni (Still Alice): 5.2

        Whiplash: 4.9

        Yapışık Kardeşler: 1.5

        Yav He He: 0.6

        Yeni Dünya: 2.2

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar