Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        1 MAYIS FİLMLERİ

        Gerçek bir müzik grubunun kurmaca öyküsüne ‘soygun komedisi’ ilave ederken, rock ruhuna uygun bir kurguyla canlılık kazanan kaliteli bir iş. “Tehlikeyle Flört”, günümüzdeki yolsuzluk skandallarıyla ilgili de söyleyecek lafı olan bir üç kafadar komedisine uzanıyor. Flört’e The Beatles’ın 60’lardaki sinema yolculuğu misali yaklaşımıyla dikkat çekiyor. Alaycı ‘Lan Oğlum Böyle Olmaz’ nakaratı ağızlara dolanıyor.

        ‘Müzik ve sinema’ deyince müzik grubu temsilleri de aklımıza gelir. En azından 60’lı yıllardan bu yana yeri geldiğinde bu konuda bir eğilim var. The Beatles’dan The Doors’a uzanan bir çeşitlilikle üretim yapıldı. “A Hard Day’s Night” (1964), “ABBA: The Movie” (1977), “The Doors” (1991), “The Commitments” (1991) gibi önemli işler verildi. Murat Şenöy burada bu formüle bambaşka bir çerçeveden yaklaşıyor.

        SOYGUN KOMEDİSİ GRUP HİKAYESİNİN OMURGASINA YERLEŞİYOR

        Gerçek bir grubun kurmaca yükseliş hikayesine ‘soygun komedisi’ enjekte ediyor. Parasız pulsuz karakterlerini “The Commitments” misali çerçeveliyor. Ancak oradan bir üç kafadar komedisi çıkarıyor. Bir bakıma ‘The Three Stooges’ın daha parodiye yatkın hali canlanıyor. The Beatles-MFÖ karışımı rock grubu Flört, 2001’den beri piyasada. Ama 90’larda da başka adlarla faaliyet göstermişti. Çağatay Kehribar, Ozan Kotra ve Mehmet Hakan Çağlar bu grubun halen aktif isimleri.

        İşin doğrusu “Tehlikeyle Flört”, “A Hard Day’s Night” ile başlayıp “Help!” (1965) ile devam eden The Beatles’ın sinema serüveniyle de akrabalık kuruyor. Merkeze ise belki “Kadın Katilleri” (“The Ladykillers”, 1955), belki “Soygun” (“Hold-Up”, 1985), belki “Ocean’s Eleven” (2001) misali bir soygun komedisi omurgası yerleştiriyor. Bu iki formülün yollarının kesişmesi bir hayli çekici anlar yaratabiliyor.

        HOLLYWOOD KURGUSU FİLMİ HAREKETLENDİRİYOR

        Ulaş Zeybek’in sinematografisinden ziyade kurguyla ayaklanan bir iş karşımızdaki. Ekran bölme tekniğinin serbestliği anlam yaratmaya yararken, paralel kurgu ve uyum kesmesinin zeki bağlamalarıyla inşa edilen ‘banka soygunu sahneleri’ dikkat çekiyor. Kameranın bankanın içinde süzülmesine Hollywood’vari bir ‘montaj becerisi’ canlanıyor. Reklam arka planı işi Richard Lester’a kadar götürüyor.

        Flört grubu, mizahi açıdan ‘senkronu tutmamış dublaj’a yükleniyor. Kalın ses tonları inadına ‘eğreti’ ve ‘yamama’ duruyor. Böylece ZAZ ekolüyle bağ kuruyor. Film de bestelerini Kotra ve arkadaşlarının yaptığı radikal parodi filmi “Patlak Sokaklar: Gerzomat”ın (2012) iğneleyici ve postmodern yapısını akla getiriyor. Fuat Güner’in canlandırdığı Suat adlı banka patronu ile Ezel Akay’ın müzik şirketi sahibi tiplemesi de buna ekleniyor. Bu mizah uygulama tercihi ne kadar tutuyor tartışılır. Ancak Flört’ün ekip üyelerinin şapsallıklarıyla dalga geçerken samimiyetleriyle eğlendirdikleri kesin. Bu konuda birçok komedi filmi gibi boş atış yapılmıyor. Grubun müzisyen kimliğindeki kimi kesimleri rahatsız eden alaycı bakış böylece görsel temsil buluyor. Yaratıcı soundtrack’ten destek alıyor.

        Yönetmen Şenöy ile senarist Murat Özsoy ise başarılıya yakın. Aslında kamera iki-üç yerde kontrolden çıkıyor. Ancak genel anlamda aksiyonu da, müziği de kullanmayı beceren bir anlayış var. İkisinin dengesi iyi ayarlanıyor. Paralel kurgu gaza basınca anlamlı basıyor. Donuk karelerin kitsch desenli hale getirilmesi rock ruhunu besliyor. 60’ları, 70’leri, o dönemin özgürlükçü dokularını hatırlatıyor.

        BANKA PATRONU, HALKBANK’IN YOLSUZLUK SKANDALIYLA BAĞ KURUYOR

        “Tehlikeyle Flört”, soygun komedisi ile sahte müzik grubu belgeseli karışımı gibi. Hollywood algısıyla donatılan hikaye kurgusuyla dikkat çekiyor. Anlamlı akıcılıktan destek alırken, Halkbank’ın meşhur ‘ayakkabı kutusunda saklanan para’ meselesine göndermelerle ilerliyor. İşin ‘bir tezgah var’a kadar uzanması ise yerinde bir siyasi düzen eleştirisi getiriyor. Tiplemeler de buna eşlik ediyor. Bankanın günümüz Türkiye’sinde Arap şeyhlerine kıyak geçtiğinin ima edilmesi ise elbette ‘hınzır bir yaklaşım’ olarak adlandırılabilir.

        Film, “Maskeli Beşler: Kıbrıs” (2008), “Şeytanın Pabucu” (2008), “Kadın İşi: Banka Soygunu” (2014) gibi vasıfsız soygun komedilerine alıştığımız bir ülkede çölde bir vaha gibi. Ferahlatıcı, sürükleyici ve iyi kurgulanmış bir popüler sinema ürünü…

        FİLMİN NOTU: 5.6

        Künye:

        Tehlikeyle Flört

        Yönetmen: Murat Şenöy

        Oyuncular: Ozan Kotra, Çağatay Kehribar, Mehmet Hakan Çağlar, Fuat Güner, Başak Daşman, Mete Horozoğlu, Ezel Akay, Sema Şimşek, Cihat Tamer

        Süre: 107 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        YOZGAT BLUES’A KARDEŞ GELDİ

        37 yaşındaki hayalci bir adamın başarısızlık öyküsü, Küçük Emrah, İbrahim Tatlıses gibilerinin dünyalarının bir anti-tezi olarak canlanıyor. Poker surat komedisine yatkın, durgun yüz ifadesiyle Tansu Biçer’in en iyi ve olgun performansını izliyoruz. “Toz Ruhu” ise Hess’in ‘Napoleon Dynamite’ı ile Larrain’in ‘Tony Manero’su arası bir karakter eşliğinde “Yozgat Blues”la akraba bir sanat eserine dönüşüyor. Türk sineması için taptaze bir kanı, Nesimi Yetik’i duyururken arabesk kültürünü taşlıyor.

        Müzisyenlik hayali kuran bir gündelikçinin hikayesi, olguna yakın bir sinemayla yansıtılıyor. Nesimi Yetik, Metin’i planlı çerçevelerle sarıyor. Genelde sabit açılarla teleobjektif kullanılıyor. Onun önündeki veya yanındaki karakterin flulaştığı bir dünya var. Bu, zamanla değişkenlik gösteriyor.

        GÖZLEMCİ KAMERA NETLİK AYARINA ODAKLANIYOR

        Bir ‘umut’ olarak görülen Neslihan’la diyalogları abartan ikili plan, aslında film için bir dönüm noktası oluyor. Araya giren bulanık (out of focus) sekanslar da bu duruma eşlik ediyor. Teleobjektife yakın lensler bir karakter portresi çiziyor. Yetik, kamerasını sallarken anlamlı sallıyor. Sanki karakterin ruh halindeki çıkışsızlığı, hareket etmek isterken köşeye sıkışmasını devreye sokuyor.

        Sabit ve gözlemci kameranın, karakterin fotoğraf çektiği ana odaklanması, başlangıçtan itibaren bir bakış açısı getiriyor. Yönetmenin karakterlerle ilişkisinin geri dönüşünü ‘öznel’ olarak algılayamayız. Ama son 10 dakikadaki ‘toz ruhu’nu anlatan ucu açık final ve kardeşin gelmesiyle nesnele açılma konusunda eleştirel yaklaşabiliriz “Toz Ruhu”na (2014).

        ARABESK KÜLTÜRÜ ELEŞTİRİSİ

        Her şeye rağmen Mahmut Fazıl Coşkun’un “Yozgat Blues” (2013) ile Jarmusch’un ilk dönemini hatırlatan bir minimalist komedi anlayışı sergilemesi buraya da yansıyor. Yetik özellikle ilk 15-20 dakikada ‘deadpan komedi’yi (poker surat komedisi) iyi uyguluyor. Sokakta şarkı söyleme sahnesi, bu damardan doyumsuz bir sinema duygusu aşılıyor. Uzun planların vurgusu filmi zamanla daha karamsar bir noktaya götürüyor.

        Bu sebeple de Jared Hess’in ‘Napoleon Dynamite’ı ile Pablo Larrain’in ‘Tony Manero’su arası bir kaybeden temsili beliriyor. İlkinin renkleri ve canlılığı, ikincisinin tonu ve karamsarlığı ile iç içe geçiyor. Arabesk başarısızlık hikayesi aslında çıkışsız bir yere kadar uzanıyor. Bu konuda çok fazla es verilmiyor. Yetik, Tansu Biçer’in poker surat komedisine yatkın yüzünden beslense de gittiği noktayı komediye çevirmeli miydi, tartışılır.

        Ama İbrahim Tatlıses, Küçük Emrah gibi isimlerin anti-tezini yapan bu temsil, karakterlerden parlak renklere, sabit açılardan odak kullanımına kadar bir duruş getiriyor. Bir Onur Ünlü filminin yan bölümü ya da Zeki Demirkubuz’un “Yozgat Blues”u çekmesiyle oluşacak bir tablo önümüzde beliriyor. Bu da yer yer çok çekici bir taze kan anlamına geliyor.

        FİLMİN NOTU: 5.5

        Künye:

        Toz Ruhu

        Yönetmen: Nesimi Yetik

        Oyuncular: Tansu Biçer, Selin Yeninci, Settar Tanrıöğen, Aytaç Usun, Nihal G. Koldaş

        Süre: 94 Dk.

        Yapım Yılı: 2014

        NEW YORK’TA AŞK BAŞKA MI?

        Bir ressam ile bir gazetecinin aşkını romantik-komedi formatında sunan “Aşkı Bulunca”, sarışın güzel Brit Marling’in beklenen çıkışı yakalaması adına adımlar atıyor. Lower East Side’da geçen bir Büyük Elma gözlemiyle sanatçı kimliğinin imzadan ibaret olduğuna dikkat çekiyor. Mış gibi yapma kuralından ve modern sanat eserlerinden beslenirken kahkaha attırmayan dengeli bir mizaha evriliyor.

        New York’un entelektüel kesiminin hikayeleri fazlaca anlatılmaya başlandı. Bunda Woody Allen’ın katkısı ne kadar var bilemeyiz. Ama Soho’nun, Lower East Side’ının halkının gözünden bir üst-orta sınıf temsili görüyoruz. Böylece bizde Beyoğlu’na denk gelen bölge mercek altına alınıyor. Ortaya çıkan eserler ne kadar ‘iyi’ tartışılır. Ama “Kavalye” (“The Extra Man”, 2011) gibi başarılı bir güncel çalışma da aklımıza geliyor.

        MODERN SANATLA UĞRAŞMAK BİR RUH HALİ GETİRİR

        Lulu Wang ilk yönetmenlik denemesinde bağımsız bir romantik-komedi ile çıkageliyor. Jack Huston ile Brit Marling’in arasındaki etkileşime yükleniyor. Ölmüş süsü verilen bir ressamın, modern sanatçının bu durumu kullanıp kılık değiştirme çabası gözler önüne seriliyor. Ona aşık olan bir gazeteci ise kendini bu durumdan alıkoyamıyor.

        Sanatçı kimliğinin, şan-şöhretin sadece imzadan ibaret olduğunu anlatan “Aşkı Bulunca”, bu konudaki ironik bakışıyla dikkat çekiyor. Sanat ve sanatçı hayatı üzerine modern bir gözlem sunuyor. Ama daha ziyade keyifle tüketilen bir romantik-komedi olarak izleniyor. Büyük oranda temiz çekilen eserde, Jack Huston pek tatmin etmiyor.

        Amiyane tabirle ‘yakışıklılığıyla ilgi odağı olan kalas oyuncu’ izlenimi bırakıyor. Film ise ‘Lower East Side’da aşk başkadır’ demeye getiriyor. Entelektüeller arasındaki sevgiyi alevlendirme hamleleri inandırıcı duruyor. O bölgede geçen eserler arasında da fena bir yere oturmuyor. Fakat modern sanatla kurulan mizah bağı konusunda bu sene izlediğimiz “Guruldayan Kalpler” (2014) kadar verimli değil.

        FİLMİN NOTU: 5.1

        Künye:

        Aşkı Bulunca (Posthumous)

        Yönetmen: Lulu Wang

        Oyuncular: Jack Huston, Brit Marling, Lambert Wilson, Tom Schilling, Alexander Fehling

        Süre: 94 Dk.

        Yapım Yılı: 2014

        ANKARA'DAN AMATÖR KENTSEL DÖNÜŞÜM FİLMİ

        2013’te bir internet dizisi olarak piyasaya giren ‘Yolunda A.Ş.’ ilk bölümüyle 400.000’e yakın tık aldı. Burada Ankara mamulü imece usulü seri, görünürde bir sinema filmine dönüştürülüyor. Ama sonuç: Kentsel dönüşümle ilgili karton karakterlerle yürüyen amatör bir perde ürünü…

        Günümüzde kentsel dönüşüm meselesi daha da önemli hale gelmeye başladı. Zira rant peşindeki siyasi yönetimin bu konudaki vukuatlarını biliyoruz. Ama dünyada da Türkiye’de de bu konuda eylem planı olan eserler izledik. 2013’te ‘Yolunda A.Ş.’ adlı bir diziye başlayan Ankaralı amatör ekip burada ‘meselem varsa film olur’ gibi tuhaf bir yargıya kapılıyor. Melih Gökçek ile gerçek hayatta yaşanan çekişmeyi perdeye aktarıyor.

        KENTSEL DÖNÜŞÜMLE İLGİLİ YERLİ KOMEDİLER VAR

        Oyunculardan birinin, Emre Budak’ın yönettiği film, aslında sabit çerçeveler arasında hafif oynanmış renklerle bir ‘sinema filmi’ gibi durmaya çalışıyor. Ama ‘şekilci’ olduğunu ve arkasındaki boyutsuz dizi kafasını gizleyemiyor. Açıkçası dizinin 100.000’i aşan tık sayılarıyla dikkat çeken bölümlerindeki ‘sabit açı’ ile yeteneklere alan açma anlayışı burada da var.

        “Yolunda A.Ş. ÇinÇin Bağları Hikayesi”, kentsel dönüşümü hamlelerini eleştirme amacıyla yola çıkıyor. Ama Kartal Tibet’in “Şaban Pabucu Yarım”ı (1985) bir yana “Hayat Sana Güzel” (2014), “Çarşı Pazar” (2015) gibi bu alanda kısmen becerikli, en azından güldürebilen yerli komedi filmlerini hiç düşünmüyor. İyi-kötü ayrımını netleştirip şapşallıkları arttırınca da acemiliğe saplanıyor.

        Birbirinin kopyası gibi duran pis sakallı ekip bireyleri hiçbir şekilde ‘BKM Mutfak’ gibi komik olamıyor. Aksine seyircisini düşünceli bakışlara sevk ediyor. Böylece bir şeyler söyleme arzusu da baltalanıyor. Antipatikliğin dip noktasını görüyoruz. Zamanla dizilerde çalışmaya başlayan Ali Utku’nun varlığı sadece göstermelik bir katkı veriyor.

        FİLMİN NOTU: 1.8

        Künye:

        Yolunda A.Ş. ÇinÇin Bağları

        Yönetmen: Emre Durak

        Oyuncular: Erdağ Yelen, İbrahim Aymegen, Emre Budak, Burcu Akpınar, Bahadır Çalı, Hasan Göktaş

        Süre: 95 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        SİYAH-BEYAZ FOTOĞRAF GALERİSİ

        Yeni Alman Sineması’nın belirleyici yönetmenlerinden Wim Wenders, kurmaca filmlerinin klasikleşmesiyle anılan bir isimdir. Zamanla belgesellere duyarlılık göstermesi ise aslında yaş icabıdır. Burada da siyah-beyaz fotoğrafları üzerimize atarak 40 yılı aşkın kariyerini inkar eden bir fotoğrafçı belgeseline imza atıyor. “Toprağın Tuzu”, yönetmenin üç boyutlu dans belgeseli “Pina”yı tekrar izleme arzusu yaratıyor.

        Aslında ilk dönemi muhteşemdi diye başlasak yazının sonunu getiremeyiz. Elbette ‘yolların kralı’ nasıl bu hale geldi anlamak güç. “Kapımı Çalma Sakın” (“Don’t Come Knocking”, 2005) gibi başarılı bir Amerikan westernine imza atmıştı halbuki... Wenders oldum olası belgesellere merak salmıştır. 1980'de Nicholas Ray ile beraber çektiği “Ligting Over Water” ile bu alana sıçraması bir tarafa, onu “Buena Vista Social Club” (1999) ile sevip sayanlar da vardır. Yönetmen her daim içindeki sanat aşkını hissettirmiştir. Müzikten, fotoğraftan, danstan ayrı kalmamıştır.

        PERDEDE FOTOĞRAF GÖSTERMEK SANAT MIDIR?

        Burada doğa fotoğrafçısı Sebastião Salgado’nun merceğinden insanlığın haline bakıyor. Onun oğlu Juliano’yla çıktığı seyahate zoraki dahil olmuş izlenimi bırakıyor. Siyah-beyaz fotoğraflar ile röportajı üst üste bindirmek, bir çeşit ‘foto-film’ yaratıyor. Ama bu iki çizgili akış ne kadar geçerli oluyor? Wim Wenders “Pina”da (2011) Pina Bausch gibi bir modern dans figürünün koreografilerinden doyumsuz bir üç boyutlu belgesele imza atmıştı.

        Burada ise sanki “La Jetée”nin (1962) fotoğraflardan oluşturulmuş bilimkurgu portresine, Chris Marker’ın denemelerine geri gidiyor. O eseri klasik belgesel anlatısıyla harmanlıyor. Fotoğrafları önümüze dizmek sanat mı dedirtiyor. Yanına gelen Juliano Ribeiro Salgado ise büyük oranda işi kişiselleştirme ve duygusallaştırmaya katkı sağlıyor. Süresini niye 109 dakikaya uzattığını anlatamayacak demode bir belgesel canlanıyor. 2015’te “Her Şey Güzel Olacak”ı (“Everything Will Be Fine”), en kötü filmini çeken Wenders için “Toprağın Tuzu” da bir başarısızlık abidesi.

        FİLMİN NOTU: 3

        Künye:

        Toprağın Tuzu (The Salt of the Earth)

        Yönetmen: Wim Wenders, Juliano Ribeiro Salgado

        Süre: 109 dk.

        Yapım yılı: 2014

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        8 Saniye: 4

        Altınlı Kadın (The Woman in Gold): 4.8

        Annie: 5.6

        Asabiyim Ben (Relatos Salvajes): 5.5

        Aşk Olsun: 3.2

        Bana Adını Sor: 5.3

        Beni Sen Anlat: 1.9

        Bir Varmış Bir Yokmuş: 5.2

        Birdman: 5.9

        Bizim Hikaye: 2

        Büyük Gözler (Big Eyes): 5.4

        Cake: 5.3

        Chappie: 6.5

        Citizenfour: 3.2

        Çarşı Pazar: 4

        Çekmeceler: 6

        Çekmeköy Underground: 4

        Danny Collins: 3.2

        Dönüm Noktası (The Humbling): 2.7

        Eksik: 4.9

        Evim (Home): 4.2

        Fokus (Focus): 5.6

        Geronimo: 6.7

        Grinin Elli Tonu (Fifty Shades of Grey): 5.7

        Güvercin Uçuverdi: 2.7

        Hayvan Düşü: 5.5

        Her Şeyin Teorisi (The Theory of Everything): 3.9

        Hızlı ve Öfkeli 7 (Furious 7): 3.8

        İçimdeki Balık: 5.5

        İçimdeki İnsan: 3.5

        İkinci Bir Şans (En Chance Til): 5.3

        İntikam Kapanı (Everly): 4.6

        Kanunun Kuvveti (La French): 6

        Kendinol: 4.9

        Kingsman: Gizli Servis (Kingsman: The Secret Service): 7.6

        Kocan Kadar Konuş: 5.8

        Kuralsız (Insurgent): 5.5

        Lazarus Etkisi (Lazarus Effect): 3.8

        Limonata: 2.7

        Marigold Oteli’nde Hayatımın Tatili 2 (The Second Best Exotic Marigold Hotel): 2.8

        Mandıra Filozofu: İstanbul: 2.4

        Mihrez: Cin Padişahı: 5.5

        Münafık: 3.2

        Netekim Karakolu: 1

        Öğrenci İşleri: 2.5

        Ölüm Kampı (Welp): 5.4

        Piramitin Laneti (The Pyramid): 6.5

        Polis Akademisi Alaturka: 1.5

        Prenses Kaguya Masalı (Kaguya Hime No Monogatari): 7.8

        Rosewater: 2.5

        Sebahat ile Melahat: 2.7

        Selam: Bahara Yolculuk: 1.9

        Senden Bana Kalan: 5.5

        Sindirella (Cinderella): 2.5

        Son Mektup: 3.5

        Son Savaş: Aşk (The Lovers): 3.8

        Sonsuz Bir Aşk: 2

        Şeytanın Kapısında (At The Devil’s Door): 5.6

        Şans Ayağıma Geldi (The Cobbler): 7.7

        Tek Aşkım (The One I Love): 8.5

        Teksas Katliamı (The Texas Chain Saw Massacre): 10

        The Gunman: 5

        The Imitation Game: 5.3

        Yeni Dünya: 2.2

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar