Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Toplama kampında hasar gören yüzünden estetik ameliyat olan bir kadının öyküsü… “Yüzündeki Sır”, Nazi Almanya’sına dair, şüphe, mitoloji, gerilim ve feminizm yüklü bambaşka bir sayfa açıyor. ‘Kimliksiz bırakan zalim savaş’ın yıkım potansiyeline dikkat çekiyor. “Yüzündeki Sır”, 10 Temmuz vizyonunun en öne çıkan filmi şüphesiz…

        Berlin Okulu’nun en güvenilir isimlerinden Christian Petzold, “Wolfsburg” (2003), “Yella” (2007), “Jerichow” (2008) gibi filmleriyle tanındı. Bizde ise Almanya’nın yakın tarihinden bir kesit gösterdiğinde vizyon şansı buldu. “Barbara”nın (2011) ardından “Yüzündeki Sır” (“Phoenix”, 2014) da böyle bir eylemin peşinde…

        KİMLİKSİZ KARAKTER NEREDEN DESTEK ALIYOR?

        Yönetmenin ilk 2.35:1 filmi olmasına karşın görsel alışkanlıklarından uzaklaşmıyor. Doğal renklerin sakin karelerle buluştuğu sinematografi, gece sahnelerinde kırmızının karizmasına yükleniyor. Yer yer Alman dışavurumculuğundan parçalar barındırıyor. Film belki de Josef Von Sternberg’in Weimar Cumhuriyeti’nde geçen “Mavi Melek”ini (“Der Blaue Engel”, 1930) 2. Dünya Savaşı sonrasında bir kabareye taşıyan Fassbinder’in “Lola”sından (1981) esintiler taşıyor. Usta sinemacının BRD Üçlemesi’nin ikinci ayağı, Batı Almanya’da ‘sahne adı’ ile ‘gerçek kimliği’ni ayıran bir karakterin hikayesini anlatır. Burada da buna benzer bir ‘yarı şizofrenik’ varoluş meselesi var. Ama elbette motivasyonlar ve olayların gidişatı farklı…

        Petzold, özündeki Margarethe Von Trotta etkisini, Fassbinder’in son dönemine de sirayet edip daha ‘plastik’ hale gelen ‘kadın dramı’ anlatma arzusunu tekrarlıyor. Nelly Lenz adlı güçlü karaktere mitolojide, ‘bereket’, ‘diriliş’ anlamına gelen ‘Zümrüdüanka Kuşu’nun ismini alan bir bar destek veriyor. Bu belirleyici mekanın yanındaki eski kocasının kaldığı sade yere sığınmak, çaresiz, huzursuz ama en çok da kimliksizlikten mustarip bir tiplemeye manalı geliyor. Üstelik uzun süre tanınmayıp kendisini gammazlayanın hayat arkadaşı olduğunu da düşünüyor.

        ROMANIN İKİNCİ UYARLAMASI

        Bu dünya öyle bir dünya da Yahudi bir caz şarkıcı, sırf dini yüzünden alıkonulabiliyor. Toplama kampında muhtemelen işkence görüp güzelliğini kaybedebiliyor. Hubert Monteilhet’nin romanı 1965’te siyah-beyaz bir İngiliz filmine uyarlanmıştı. Burada da Harun Farocki-Christian Petzold senarist ikilisinin alışıldık birlikteliğinden Alman siyasi tarihinin gerçeklerine transfer ediliyor. Aslında eserin Georges Franju’nun “Eyes Without a Face” (“Les Yeux Sans Visage”, 1960) estetik ameliyata yaklaşımına, “Ölüm Korkusu”nun (“Vertigo”, 1958) şüphe yüklü ‘lookalike gerilimi’ne de teğet geçtiği muhakkak. Ama temelde Sternberg’in Lola’sı, Fassbinder’in Lola’sı ile Lili Marleen’ini karıştırıp masumlaştıran bir kadın kimliği var.

        Petzold, burada özellikle ‘kimliksiz olmaya itilen Yahudiler’ gibi bir şey koyuyor ortaya. Bütün kıyımın yanılsama olduğunu iddia eden Zulawski’nin akıllardan çıkmayan filmi “The Third Part of the Night” (“Trzecia Czesc Nocy”, 1971) ile de akrabalık kurmak mümkün. Zira ondan bu yana 2. Dünya Savaşı’na, Nazilerin soykırımına ‘bilinçaltı’nı da işin içine dahil ederek bakan yegane iş canlanıyor burada.

        FLULUK, EZİYET, ŞÜPHE VE GİZEM

        Nell, Johannes’e yakınlaşmak isterken ve yavaş yavaş “Ölüm Korkusu”vari bir ‘saç rengi’ dönüşümüne kayarken aslında varoluşunu sorguluyor. Bir Kim Novak görünümüne açılmıyor. Kocasının kendisini satıp satmadığını anlamaya çalışarak işin içine ‘siyaset’ sokuyor. Bu durum bir ‘gizem’den ziyade bir ‘eziyet’ getiriyor. Film, bu ruh halinin peşine düşerken ‘Hitchcock suspensi’nden de destek alıyor.

        Bunu yaparken fazla hesaplı dursa da, kutsal aileye uzanan ‘Speak Low’ şarkısı ‘sesini çıkarmama’yı öneriyor. Petzold’un katkısıyla 2. Dünya Savaşı’na yeni bir sayfa açılıyor. Bunu ise ‘lookalike gerilimi’ üzerinden değil de, ‘neo-noir’ ve ‘gerilim’ öğeleri bulunduran bir siyasi dramla taçlandırıyor.

        NAZİ ALMANYA’SINDAN GÜÇLÜ KADIN

        Buraya ulaşırken görsel sekme yaşamadan dramatik boşluklara göğüs germek takdir edilesi. Sükunetini koruyan yönetmen, ‘Phoenix’ üzerinden sakin bir fantezi yarattığının farkında. Bunu fazla kurcalamadan bizi her şeyin hayal olduğuna inandırmak istiyor.

        Belki de alttan alta rahatsız eden, sinir bozan bir siyasi gerilime doğru ilerliyor. Kimlik bunalımının öne çıktığı bu durum aslında klasik bir soykırım filminin ötesinde iz bırakıyor. Fassbinder ile Von Trotta’nın 2. Dünya Savaşı sonrası tanımladığı güçlü kadın karakterlerinin ciddiyeti akla geliyor. İnceleme kıstasının altı dolduruluyor. Nina Hoss iki farklı kimliğe bürünen kadın rolünde yine müthiş. Burada olup bitene ekstra bir inandırıcılık katıyor. “Yüzündeki Sır” iyi bir film. Ama 2000’lerden gidersek Von Trotta’nın “Ben Öteki Kadınım” (“Ich Bin Die Andere”, 2006) ile ‘gizem filmi’ne sapan ‘kırmızılı kadın’ temsilindeki olgun, kalıcı ve kafa karıştırıcı hamlesinin seviyesine ulaşamıyor.

        FİLMİN NOTU: 6.9

        Künye:

        Yüzündeki Sır (Phoenix)

        Yönetmen: Christian Petzold

        Oyuncular: Nina Hoss, Ronald Zehrfeld, Nina Kunzendorf, Michael Maertens, Imogen Kogge

        Süre: 98 dk.

        Yapım Yılı: 2014

        Diğer Yazılar