Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        24 TEMMUZ 2015 FİLMLERİ

        John Green, demode eseri ‘Aynı Yıldızın Altında’nın perde versiyonuyla geçen yıl beklenmedik bir gişe başarısı elde etmişti. Edebiyatçının ikinci sinema uyarlaması “Kağıttan Kentler”, günümüz gençliğine ayna tutmayı becerirken, kayıplar, pişmanlıklar ve ilk heyecanlar üzerinden hayalperest bir erkek ile maceracı bir kızın aşkına bakıyor. “Heathers”, “Macera” ve “Kahvaltı Kulübü” tatları barındıran modern bir esere dönüşüyor. Genç yetişkin edebiyatı uyarlaması “Kağıttan Kentler”, 2000’lerde alanının en iyi aşk filmlerinden.

        ‘Genç yetişkin edebiyatı’ aslında sinema dünyasının çok başvurduğu bir kaynak değildi. Ancak ‘Alacakaranlık’ (‘Twilight’) ve ‘Açlık Oyunları’nın (‘The Hunger Games’) paraya para dememesi, bu konuda bir ‘furya’ya işaret etti. Nicholas Sparks, John Green gibi yazarların da katkısıyla ‘Y jenerasyonu için aşk filmi’ kolu açıldı.

        Ağlatma kuralını baştan koyup, alışıldık metotlara bel bağlayan beşinci sınıf melodramlara (tearjerker) alıştık. Üstelik reji açısından da TV ekranına yakışabilecek bir özensizlik izledik. Myles Cyrus’a kadar uzanan kabarık oyuncu listesi ise, ‘piyasa işi bir romansa malzeme oldular’ deyişini akla getirmekle kaldı.

        YAZARIN ŞANSI ÇABUK AÇILDI

        John Green’in neresinden tutsanız elinizde kalan “Aynı Yıldızın Altında”sı (“The Fault in Our Stars”, 2014) bunlar arasında en çok iş yapan film oldu. Yazarın ikinci perde uyarlaması “Kağıttan Kentler” (“Paper Towns”, 2015) ise onun koltuğunu ele geçirme derdinde. 2008’de çıkan ‘Kağıttan Kentler’ belki de Green’in en dolu eseri. 2012’de raflara giren ‘Aynı Yıldızın Altında’ya özellikle fark atıyor. Yeni sezonda “Pan” (2015) ve “İntihar Timi” (“Suicide Squad”, 2016) gibi iddialı projelerde boy gösterecek Cara Delevigne’nin canlandırdığı Margo, kaybolan gizemli kız pozisyonuna yerleşiyor burada.

        Quentin’in, banliyöde yaşayan orta sınıfa mensup bir gencin, Nat Wolff’un canlandırdığı karakterin gözünden film gerçekçi bir düş, maceracı bir aşk ya da eğlenceli bir Y jenerasyonu analizine yelken açıyor. Açıkçası John Green kitabı üç epizota bölmüş. Bunlardan ilkinde Michael Lehmann-Daniel Walters ikilisinin uçarı zihninden çıkan “Heathers”ın (1988) coşkusu, tonu ve suça yaklaşımı canlanıyor.

        ÜÇ BÖLÜM AŞKIN FARKLI HALLERİNİ ÖZETLİYOR

        Orada sıradan bir genci katilliğe teşvik eden Veronica (Winona Ryder), sakin gençlik yıllarının macerayla geçmesine sebebiyet vermişti. Film de gençlik filmleri içinde özel bir yere oturmuştu. Burada ‘Winona Ryder’ın rolüne soyunan Margo ilk bölümde bir gecede aslında çeşitli maceralarla karşısındaki oğlanı oyalıyor. Bu aydınlatıcı olmayan, maceracı sürecin devamında ise bir ‘kağıttan kent’ ya da ‘kağıttan kız’ göreceğimize dair uyarılıyoruz.

        İkinci bölümde bir şaşkın beyaz, bir sakin Afro-Amerikalı genç ile onların sevgilileri, yola çıkıyor. Bu ‘arkadaş timi’, “Geyik Muhabbeti”ne (“Road Trip”, 2000) arabadayken “Kahvaltı Kulübü”nün (“Breakfast Club”, 1985) karakterlerinin dahil olup ortalığın sakinleştiğini düşündürtüyor. Yol komedisi, Homer’in Odyssey’inden de etkileniyor. Son bölümde ise kağıttan kente varışta ‘fantastik bir Hollywood aşk filmi’, bir çeşit “The Ghost and Mrs. Muir” (1947) var sanki. Ama ortada Antonioni’nin başyapıtı “Macera”nın (“L’Avventura”, 1960), bizim Tuna Kiremitçi’nin ‘Bu İşte Bir Yalnızlık Var’a ilham veren ‘kaybolan kadın/kız’ temelli omurgası mevcut. Yani bir gizem filmi…

        GÜNÜMÜZÜN MODASI ERGEN ROMANSI

        “Kağıttan Kentler”, ‘aşk her şey değildir’ diyor bir bakıma. Aşkın gizemli bir maceradan ibaret olabileceğini savunuyor. Yıllar boyu yanınızda gördüğünüz, ama bir türlü açılamadığınız ruh ikizinize dair bir şeyler söyleme derdinde... Pişmanlıklar, ikinci fırsatlarla ilgili aslında ‘mükemmel’ gözükenin ‘hayal ürünü’ olabileceğini vurguluyor. Çocukluktan başlayıp, ömür boyu devam edip ‘dostluk’a dönüşen aşkları da önermiyor. Her şeyin olağanüstü bir kıvılcımla, beklenmedik bir mucizeyle gerçekleşmesi gereğine dikkat çekiyor. Diğer iki sevgilinin yaşadığı ilk deneyimlerin ‘makine gibi’ yaşanması, biraz bu ‘büyü’yü anlatmaya yarıyor.

        Nat Wolff, 80’lerdeki Emilio Estevez’in yerine geçebilir mi bilinmez. Ama bu konuda ruhuna uygun bir günümüz gençliği portresinin tam ortasında duruyor. John Green’in eseri göstermeden tutturduğu epizodik anlatıyla bir yıkımı sömürmeden anlatıyor. Karakterin bir dönemindeki çıkışsızlığı, geleceği düşünürken attığı hesaplı adımları vurguluyor.

        Anlatıcı sesiyle de buna destek veriyor. Hayalperest bir çocuk ile maceracı bir kızın çarpışması ‘anti-fantastik ve gizemli bir aşk filmi’ne yol açıyor. Margo’nun kaybolması, Amerikan banliyösünün yarattığı iletişim hissinin ‘göstermelik’ olduğunu anlatıyor sanki. Yapay bir sevgiyle kurulan ilişkilerin çabucak silinip gitme, kaybolma riskine dikkat çekiyor.

        YENİ MİLENYUMDA ALANININ EN İYİLERİNDEN

        Günümüzde teknolojinin kontrolden çıkmasını ele alan ilk uzun metrajı “Robot & Frank” (2012) ile Sundance’te yarışan Jake Schreier, orada fazla ‘insani’ durup kalıcı olma şansını kaçırmıştı. Ama umut vaat etmişti. Yaşlı bir suçlu ile sevimli bir robotun arkadaşlığını gayet yerinde rötuşlarla canlandırmıştı. Burada da aslında filmin tamamına yakınında ters ışıkla çalışıp, siyahın tonlarıyla saklı melankoliye bir ambalaj buluyor. “Kağıttan Kentler”, banliyöden yeni bir aşık çıkarırken belki de “Prenses Gelin”in (“The Princess Bride”, 1987) prenses tanımına Margo’yu uygun buluyor. 80’lerin “Affedilmeyenler” (“Endless Love”, 1981), “Kirli Dans (“Dirty Dancing”, 1987), “Yasak Dans” (“Footlose”, 1984) gibi şimdi eski duracak ergen aşklarının üzerine gitmiyor.

        Modern bir dile açılmak için çaba sarf ediyor. Çıkıştaki bir bağımsız yönetmenin varlığıyla böylesi uyarlamalardaki ‘dalga geçilecek edebi metin’, ‘klişe yan hikayeler’, ‘ağlatma odaklı damar’ ve ‘film grameri zafiyeti’ bir çırpıda unutuluyor. Yine genç yetişkin edebiyat uyarlamaları “Şansı Ararken” (“The Lucky One”, 2012) ve “Seninle Yaşıyorum”un (“How I Live Now”, 2013) az farkla önünde 2000’lerde alanının en başarılı aşk filmi “Kağıttan Kentler”.

        FİLMİN NOTU: 6.5

        Künye:

        Kağıttan Kentler (Paper Towns)

        Yönetmen: Jake Schreier

        Oyuncular: Nat Wolff, Cara Delevingne, Austin Abrams, Halston Sage, Justin Smith, Jaz Sinclair

        Süre: 109 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        BULUNTU FİLM USULÜ ‘ADAM ASMACA’

        100.000 dolara üretilmiş buluntu film “Darağacı”, “İçimdeki Şeytan” ve “Derin Kabus” gibi stüdyolardan çıkıp ‘çöp korku’ üretimine kayan türevlerinin seviyesine gerilemiyor. İdam sehpası, dördüncü duvarın yıkılışı, asma ipi, sahne-hayat ilişkisi gibi öğeler/formüller eşliğinde çekici bir lanet senaryosu çıkarıyor. İzleyeni germe becerisine sahip filmin gelişme bölümü ise sıkıntılı.

        2012’de çekip, yazıp, başrolünü üstlendiği macera filmi “Gold Fools” ile sinemaya girdi Travis Cluff. O projede Chris Lofing de kurgucu idi. Bu ikili kafa kafaya verip düşük bütçeli bir buluntu filme imza atıyor bu kez. “Darağacı” (“The Gallows”, 2015) korku sineması tarihinden esintiler taşıyan bir yapıt.

        OPERADAKİ HAYALET’İN YEĞENİ Mİ?

        Yer yer sıçratmayı becerse de kameranın kimin eline geçtiği konusunda bazen çok kolaycı davranmasıyla büyüsünü bozuyor. 1993’teki görüntüler ile 2015’teki olaylar, dönemin dijital kamerasından bugüne sıçramayı fena ayarlamıyor. Tam ekrandan geniş ekrana, 1.33:1’den 1.85:1’e transfer işliyor.

        Aslında hedef tiyatro sahnesinde önceki yüzyıllardan kalma asma ipiyle darağacında kazara öldürülen birinin arkasındaki lanete odaklanmak… Karakterlerimiz de tiyatronun arka koridorlarında, merdivenlerde, kuliste işlerine bakıyorlar. Araştırma açısından tökezleme var. Ama Gaston Leroux’nun 1910’da yayımlanan ‘Operadaki Hayalet’i (‘The Phantom of the Opera’) ile canlanan (ki ilk sinema versiyonu 1916 tarihlidir) ‘tiyatrodaki hayalet’ meselesi burada da devreye giriyor.

        FİNAL ETKİLİ

        Olayın ucu bir ‘sahne-hayat ilişkisi’ tasvirine gidiyor. “Sahne Korkusu” (“Stage Fright”, 1950), “Ölüm Tiyatrosu” (“Theater of Dead”, 1967) gibi klasikler akla geliyor. Hedef tiyatro sahnesinin içinden ufuk açıcı bir fikir geliştirmek. Açıkçası finaldeki 20 dakikalık bölüm, devam filmi için sonradan yerleştirilen ‘sürpriz son’ haricinde gerilimi arttırıyor. Gelişme kısmındaki boşa zaman kaybetmeyi unutturuyor.

        Travis Cluff-Chris Lofing ikilisi sahneye farklı bir hayalet motifi getirme peşinde. Genelde seri katilin kan golüne çevirdiği bu sanatsal mekan, bu sayede ‘dördüncü duvarın yıkılışı’ gibi kavramlar eşliğinde ilgi çekici hale geliyor. Bu sayede de ‘cadı avı filmleri’nden feyz alan önceki yüzyıllar arka planı, geren finalden destek alıyor. ‘Adam Asmaca’ya korku lügatinden bir buluntu film tanımı arıyor.

        FİLMİN NOTU: 5

        Künye:

        Darağacı (The Gallows)

        Yönetmen: Travis Cluff, Chris Lofing

        Oyuncular: Reese Mishler, Pfeifer Brown, Ryan Shoos

        Süre: 81 dk.

        Yapım yılı: 2015

        BURADA OLAN BURADA KALSIN

        İçinden Pierce Brosnan, Salma Hayek ve Jessica Alba geçmesine karşın, ‘rekabet’ ve ‘kılık değiştirme’ numaralarına başvurmadığı için tekdüze duran bir romantik-komedi… Senaryonun inandırıcılık problemlerinin sinematografinin özensizliğine de tesir etmesi “İki Aşk Arasında”yı yaralıyor.

        Kadınlar için Pierce Brosnan’ın her zaman bir çekiciliği vardır. Erkekler için de Salma Hayek ve Jessica Alba’nın… Bu üçünü bir araya getirip bir romantik-komedi yaratmak kağıt üstünde zor değil. Ama Matthew Newman’ın senaryosu o kadar tatsız tuzsuz ki, bolca çıplak vücut görüntüsünün ve müstakil ev motifinin dışına çıkamıyoruz.

        KOMEDİDE REKABET VE KILIÇ DEĞİŞTİRME MOTİFLERİ NEREDE?

        İki kız kardeşi oynayan Hayek (Olivia) ve Alba (Kate), 70’ine merdiven dayanan Brosnan’ın çapkın aşığının eline düşüyor. Biri onun ayrılmak istediği eşi, diğeri ise genç metresi... Alba ve Hayek’in var olduğu sevişme sahneleri, türün ‘cinsellik’le daha da iç içe geçtiği devirde doğru bir metot. Ama Tom Vaughan’ın iyi bir hasılat yapmasına karşın kimseye beğendiremediği başarılı romantik-komedisi “Burada Olan Burada Kalır”dan (“What Happens in Vegas”, 2008) sonra verdiği iş sıkıntılı.

        Karakterler arasındaki vodvile yatkın espriler, kılık değiştirme, rol yapma ile gelen şeyler, olası bir esprinin başlangıcı izlenimi bırakıyor. İlk 50 dakikada Olivia ve Kate’in aynı sahneyi paylaştığı, gülünecek birkaç sahne mevcut. Bunun devamında da film onları mantık boşlukları eşliğinde rekabete sokup seyirciyi sınıyor. Özellikle ikinci yarı bir nebze olsun ‘şamata’ya dönüşüyor.

        Ama net bir ‘rekabet komedisi’ ya da “Çifte Oyun”daki (“Two Much”, 1995) gibi ‘kılık değiştirme komedisi’, omurgayı ele geçirseydi sonuç daha farklı olabilirdi. Newman, mizahın ritmini ayarlayamazken bolca ‘kalça görüntüsü’ ve ‘sakarlık’ kullanıyor. Fernando Trueba’nın “Çifte Oyun”da, iki kız kardeş arasında kalan Antonio Banderas’tan aldığı verimli kılık değiştirme macerası asla canlanmıyor.

        SİNEMATOGRAFİK AÇIDAN DA TATMİN ETMİYOR

        Yazlık komedi, röntgencilik, yatak ve bahçeli ev ile amacına ulaşıyor belki. Ama sinematografik açıdan filmin renklerle ilgili çaba sarf etmediği, görüntü yönetmeninin bazı sahnelerde ağlardan laf almak için kamerayı eline alıp oyunculara yaklaştığı hissediliyor. Bu durum prodüksiyon sıkıntısını gözler önüne seriyor. Renk skalasında zenginlerin dünyasını yansıtma çabasına rastlayamıyoruz. Aksine aralara post-prodüksiyonda düzeltilmemiş kareler de ekleniyor.

        Kurgu ise tempoyu düşürmeye yarıyor. Böylece romantik seks komedisi ‘bir yere kadar’ dedirtiyor. ‘Kılık değiştirme’ ve ‘rekabet’ motiflerinin nereye kaybolduğunu sormamızı sağlıyor. Tom Vaughan adına halen “Buradan Olan Burada Kalır”ı aratan bir film canlanıyor.

        FİLMİN NOTU: 3.5

        Künye:

        İki Aşk Arasında (How To Make Love Like An English Man)

        Yönetmen: Tom Vaughan

        Oyuncular: Pierce Brosnan, Salma Hayek, Jessica Alba, Malcolm McDowell, Marlee Matlin

        Süre: 100 dk.

        Yapım yılı: 2014

        GÜNCEL DOKUDA ‘KLASİK ROMANTİK MÜZİKAL’

        Müzikalin 50’li 60’lı yıllardaki altın çağının eskiyen formülüyle ayağa kalkmaya çalışılan bir romantik müzikal… “Living Out Loud”, “Muhteşem Yaratıklar” gibi filmlerle tanıdığımız Richard LaGravenese, demode tür arka planına karşın bir sahicilik yakalıyor. “Son Beş Yıl”ın en büyük kozu performanslara hakim Anna Kendrick.

        Jason Robert Brown’ın 2001’de Chicago’da sahnelenen müzikali, beş yıl süren bir aşk öyküsünde olup bitenlere bakmıştı. 2002’de Off-Broadway’e de sıçrayan oyun, her iki şehirde de iki aydan fazla devam edemedi. Zira görsel bir potansiyeli ve herhangi bir orijinalliği yoktu. “Living Out Loud” (1998) ile çıkış yapan ve genelde ‘aşk hikayeleri’ anlattığını bildiğimiz senarist-yönetmen Richard LaGravenese, bu metni uyarlıyor.

        KENDRİCK’TEN RESİTAL

        1989’dan bu yana Robert Redford’dan Terry Gilliam’a uzanan birçok ismin filmlerine yazdığı senaryolarıyla bilinen bir isim kendisi. Açıkçası tercih edilen formül çok klasik. 1950’lerin, 1960’ların şaşaalı müzikalleri feyz alınıyor. Ohio’daki tiyatroda sahnelenen oyunlar, “Carousel” (1956), “Batı Yakasının Hikayesi” (“West Side Story”, 1961), “Bye Bye Birdie” (1963), “Neşeli Günler” (“The Sound of Music”, 1965) gibi filmlere gönderme yapmak için. Oradan New York’a sıçrama öyküsü, yırtma arayışı ise biraz çalkantılı.

        Aslında henüz 30 yaşına basan Anna Kendrick, “Camp” (2003), “Mükemmel Uyum” (“Pitch Perfect”, 2012), “Sihirli Orman” (“Into the Woods”, 2014) ile müzikal performanslarındaki becerisini göstermişti. 2014’te iki filmde bu sahne kimliğiyle öne çıkması tesadüf değil. Temiz çekilmiş “Son 5 Yıl” (“The Last Five Years”, 2014), doğal renklerle iç ve dış mekan sahnelerini işitsel yapıya teslim ediyor.

        Filmin yıldızı, kesinlikle Kendrick. TV yüzü Jeremy Jordan devreye girdiğinde ne yasak ilişki, ne iş hayatı, ne sokaktaki yürüyüşler inandırıcı duruyor. Aşk hikayesine farklı bakış açılarından bakarak hikaye kurgusunu dağıtmak ise bizi Claude Lelouch’un “Bir Kadın ve Bir Erkek”ine (“Une Homme et Une Femme”, 1966), hatta belki daha gerilere götürüyor.

        SAHİCİ DURSA DA 2000’LERE UYUM SAĞLAYAMIYOR

        Açıkçası Richard LaGravenese’in metni, eserden kaynaklı olarak bir ‘romantik müzikal’ melez türünü öngörüyor. “Cherbourg Şemsiyeleri”nin (“Les Parapluies de Cherbourg”, 1964) ayrılık öyküsü akla geliyor. Yönetmen her filminde olduğu gibi gerçekçi olmak istemiş. Ama bunun için fantastik sinemanın içindeki “Mutheşem Yaratıklar” (“Beautiful Creatures”, 2013) ile birlikte 2000’lerdeki en sahici işi canlanıyor.

        Genel anlamda ise 2000’lerin postmodern, 70’lerin modern müzikallerini yakalamak için uğraşmıyor bile “Son 5 Yıl”. “Kırmızı Değirmen” (“Moulin Rouge!”, 2001) sonrası devire ayak uydurmak istemiyor. Aksine “Damdaki Kemancı”ya (“Fiddler on the Roof”, 1971) yapılan göndermeyle zamanının gerisinde kaldığını ispatlıyor. Her sahnede şarkı söyleyerek, performansla derdini anlatma metodu eğer gerçekçi bir dekordan besleniyorsa çok eskilerde kaldı. Burada da ‘külüstür’ duruyor. ‘Şov müzikali’ alt türüyle akrabalık ise başka görkemi müzikalleri hatırlatıyor.

        FİLMİN NOTU: 5.3

        Künye:

        Son 5 Yıl (The Last Five Years)

        Yönetmen: Richard LaGravenese

        Oyuncular: Anna Kendrick, Jeremy Jordan, Tamara Mintz

        Süre: 95 Dk.

        Yapım Yılı: 2014

        RAHATSIZ EDİCİ VE HESAPLI

        Kadınlar” (2011) ve “… Adına” (2013) ile riskli konuları cesur ve stilize filmlerle resmedeceğini kanıtlayan Szumowska, bu kez kara komedi yönü ağır basan bir projeye giriyor. “Beden”, ‘beden-ruh’ ilişkisinin üzerine giderken ‘rahatsız edici olma’yı kafaya takınca fazla hesaplı gözüküyor.

        Gizem, seks sahneleri, anoreksik bir kız ile cinayet araştırmalarını boca eden tuhaf bir yapıt. “Beden” (“Cialo”, 2015) elbette olgunlaşan bir yönetmenin işi. Malgorzata Szumowska, altıncı filminde ‘rahatsız edici sahneler’in üzerine gitmeyi tercih ediyor. Çok alışık olmadığı ‘kara komedi’ye sapınca ise ‘beceriksiz’ gözüküyor.

        ÖZNEL VE STİLİZE DÜNYANIN ‘KARA KOMEDİ’YLE İMTİHANI

        Şubat’ta Berlin Film Festivali’nden ‘En İyi Yönetmen’ ödülüyle dönen eserin ne tonu, ne ritmi, ne de omurgası ‘sağlıklı’ gözüküyor. Polonya sinemasının tarihinde gezintiye çıkınca en iyi ihtimalle Wojciech Has ya da Andrzej Zulawski ile yan yana konacak ayrıksı yönetmene oluyor olan.

        Beden-ruh, cinsellik-zihin ilişkisi üzerine bir inceleme sunma arzusu, orantısız çıplak vücutlara ve hesaplı rahatsız edici sahnelere yol açıyor. Bunun içine mizah iliştirme arzusu sonuç vermiyor. “Kadınlar”da (“Elles”, 2011) genç hayat kadınlarının seks hayatına girdikten sonra “…Adına”da (“W Imie…”, 2013) Katolik Kilisesi’nde bir eşcinsel ilişkiye bakan yönetmenin geldiği noktaya inanmak zor. Hem ince ince hesaplanmış öznel yapıdan kopuyor, hem de röntgenci karakter tanımına stilize yaklaşımını unutturuyor.

        Ciddi, dramatik ve dolu dramatik yapı, böylece çiğ bir alaycılıkla sınanıyor. “Beden”, yükselişteki Polonyalı kadın yönetmen Szumowska için sadece bir iş kazası. Ülkenin kült ve ayrıksı auteur’ü Zulawski’nin de adaptasyon sıkıntısı çektiği işleri var deyip şimdilik noktayı koyabiliriz.

        FİLMİN NOTU: 5.1

        Künye:

        Beden (Body)

        Yönetmen: Malgorata Szumowska

        Oyuncular: Janusz Gajos, Maja Ostaszewska, Justyna Suwala

        Süre: 90 dk.

        Yapım Yılı: 2015

        FİLM GRAMERİNİN EN İLKEL HALİ

        Eğer film gramerinin en ilkel kurallarıyla tatmin olmak isterseniz, Fransız romantik-komedisi “Acemi Çapkın” size ilaç gibi gelecek. Aksi takdirde sinema sanatından nefret etme sebebine dönüşebilir. Oyuncu Mouret itici, rejisör Mouret üşengeç, senarist Mouret yeteneksiz olunca sonuç her zamanki gibi kaçınılmaz.

        “Venus ve Fleur” (“Vénus et Fleur”, 2004) ve “Adres Değişikliği” (“Changement d’Adresse”, 2006) ile sinemayla uzaktan yakından ilgisi olmadığını kanıtlamıştı. Emmanuel Mouret kimilerine göre Fransa’nın Woody Allen’ı. Bizce ise her filminde ‘beterin beteri var’ dememizi sağlayarak kendini kandıran bir sektör insanı. Ama 15 yıllık kariyeri boyunca film gramerinin en ilkel hali ile ürettiği işlere burada da inatla devam ediyor.

        FAZLA ÖZGÜVENİN KURBANI

        Beceriksiz Clément, güzel ve sarışın oyuncu Alicia’ya (Efira) aşık olur. Ama beklenmedik bir şekilde karşısına çıkan baş belası Caprice (Demoustier), mutlu bir ilişkiye izin vermeyecektir. Yani tipik bir tercihlere odaklanan romantik-komedi... Ama neredeyse sıfır müzikle ve tek ışıkla çekilmiş özensiz sahnelerle dolduruluyor. “Acemi Çapkın” (“Caprice”, 2015), ‘pan’ ve ‘sabit kamera’nın ne olduğu üzerine uzun bir eylem planı kıvamında.

        Baştan sona izleyince ‘bir film nasıl çekilmez?’ ya da ‘sessiz sinemanın en eski gramer metotları nasıldı?’ soruları eşliğinde bir sahne analizine tabi tutulabilir. Mouret tüm bu üşengeçliğine ve umursamazlığına yanlışlıkla sallanan kamerayı da ekliyor. Tek çekimde alınmış doğaçlama sahneler çokbilmişliğin, fazla özgüvenin sonucu…

        Mouret, oyuncu-senarist-yönetmen kimliğini burada da sürdürüyor. Başrol performansıyla yine bizim birçok komedi oyuncusunun seviyesini dahi yakalayamıyor. Böyle bir karakter için Simon Pegg ve Will Ferrell fazlasıyla aranıyor. “Acemi Çapkın”, sadece diyaloğa odaklanan, ağır tempolu bir Fransız romantik-komedisine dönüşüyor. Filmi Anaïs Demoustier ve biraz Virginie Efira kurtarmak için çabalıyor. Onlar devreye girdiğinde ‘en azından bir sahne ışığı var’ diyebiliyoruz.

        FİLMİN NOTU: 2.8

        Künye:

        Acemi Çapkın (Caprice)

        Yönetmen: Emmanuel Mouret

        Oyuncular: Emmanuel Mouret, Anaïs Demoustier, Virginie Efira, Laurent Stocker

        Süre: 100 dk.

        Yapım Yılı: 2015

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        A Most Violent Year: 6

        Ajan (Spy): 2.5

        Alkarısı: Cinnet: 2.5

        Ant-Man: 5.5

        Araftaki Ev: 6

        Aşkın Dili (Gemma Bovery): 4.3

        Ayı Teddy 2 (Ted 2): 6

        Azem 2: Cin Garezi: 2.2

        Bir Zamanlar New York (The Immigrant): 5

        Boynuzlar (Horns): 5.8

        Büyük Oyun (Big Game): 5.7

        Çıtır Kaçak Tehlikeli (Barely Lethal): 3.3

        Entourage: 2.7

        Escobar: Kayıp Cennet (Escobar: Paradise Lost): 4.9

        Fırtınanın Ortasında (Strangerland): 5.5

        Hannas: 3

        Hayatımın Şarkısı (La Famille Bélier): 3.8

        Haziran Yangını: 5.7

        İntikam (The Salvation): 5.5

        İyi Biri: 3.3

        Jurassic World: 5.3

        Kabile (The Tribe): 3.8

        Kaçak Prenses (A Royal Night Out): 2.8

        Karanlık Yerler (Dark Places): 3

        Krallar Kulübü: 1.5

        Kuzu: 4.2

        Küçük Karmaşa (A Little Chaos): 5.4

        Magic Mike XXL: 4.8

        Marnie Oradayken: 5.7

        McFarland USA: 3.1

        Mutlu Kuzular: 4

        Niyazi Gül Dörtnala: 5.2

        Onur (Pride): 5.3

        Öldürmenin 3 Yolu (Kill Me Three Times): 5

        Ölüm Fısıltısı (The Canal): 4.8

        Ölüm Ormanı (Backcountry): 3.5

        Ölümcül Takip (Survivor): 3.3

        Ölümsüz Aşk (The Age of Adaline): 5.5

        Pişt: 1.2

        Ruhlar Bölgesi: Bölüm 3 (Insidious: Chapter 3): 5.3

        Saint Laurent: 7.2

        San Andreas Fayı (San Andreas): 2.5

        Self/Less: 3.7

        Siccin 2: 5

        Şeytan-ı Racim 2: İfrit: 2.8

        Taksi Tahran (Taxi): 3.8

        Tehlikeli Oyun (The Reach): 2.8

        Terminatör: Genisys: 6.2

        Ters Yüz (Inside Out): 7.5

        Yüzündeki Sır (Phoenix): 6.9

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar