Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        14 AĞUSTOS 2015 FİLMLERİ

        Birol Güven kendisine ilginç gelen hikayeleri senaryolaştırırken ‘çıkış noktası’nı genelde iyi belirliyor. Burada da ‘merdiven araba’nın şan-şöhret dünyasının objesi haline gelmesiyle sınıf atlayan sıradan ve kısa boylu bir adamın öyküsü söz konusu... “Merdiven Baba”, yeni milenyumun “Neşeli Hayat” ve “Dondurmam Gaymak” gibi sosyal gerçekçi komedi denemelerinin arasında anılacak gibi. Öte yandan akıllara durgunluk veren öyküsüyle ‘burası Türkiye!’ diye haykırmamıza yol açıyor.

        Sinemada fakir insanların umut dolu hikayeleri genelde Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde karşımıza çıkarılmıştır. Sözgelimi İtalyan Yeni Gerçekçiliği döneminde Vittorio de Sica bu konuda atılım değerinde işlere imza atmıştır. Hangi birinden bahsetsek ayrı bir değerdir… Ama sanki “Milano Mucizesi” (“Miracolo a Milano”, 1951) buraya en çok yakışan örnek olur. Ülkemizde de ‘komedi’ geleneğinin içinde böyle bir kol her zaman var. Kemal Sunal’ın ‘sosyal gerçekçi’ dönemi bu konuda örneklendirilebilir.

        NEŞELİ HAYAT’A KARDEŞ Mİ GELDİ?

        2000’lerde komedi üretiminin artmasıyla MinT de devreye girerek yapım ağını genişletmeye başladı. Yapımcı-senarist Birol Güven, bu kez “Neşeli Hayat” (2009) ve “Dondurmam Gaymak” (2006) ile akraba bir sosyal gerçekçi komedi filmine imza atıyor. “Merdiven Baba”, bunların ilkinden hiç de aşağıda kalan bir eser değil üstelik…

        Havaalanında temizlik görevlisi olarak çalışan Fazlı’nın bir gün depoda bulduğu ‘külüstür kamyonet’i almasıyla hayatı değişir. Çenebaz karısının olumsuz tepkisi, mahallelinin dalga geçmesi, bu ‘ezik’ adamın umut/sınıf atlama hikayesinin çıkış noktası olacaktır…

        Dizilerden tanıdığımız Hacı Ali Konuk, aslında fazlasıyla köşeye itilen kısa boylu ve ümitsiz bir adamın dramını canlandırıyor. Bir anda merdivenin katkısıyla yangından birkaç kişiyi kurtarıp kahraman olmak ise ‘basit bir araç’ın mucize yaratmasına yol açıyor. “Aklı Havada”daki (“Up in the Air”, 2009) ‘bağımsız sinemanın Superman’i’ Ryan Bingham hesabı alternatif bir süper kahraman nesnesi devreye giriyor.

        DERMANCIOĞLU DIŞINDA RENKLİ BİR OYUNCU YOK

        Bir anda denize atlanacak bir tramplen, konserde kullanılacak bir platform, reklamlara malzeme olacak ayrıksı bir araca dönüşebilen bir ‘MacGuffin’ (film objesi) bu... Böylece aslında anlık heyecandan beslenen tüketim toplumu eleştirisi ‘şan-şöhret dünyası’ tasviri üzerinden canlanıyor. Toplumumuzdaki sonradan görmelik sorununu da topa tutuyor.

        “Neşeli Hayat”ta gördüğümüz umut dolu bir ‘Noel Baba’nın etraftakilerle ilişkisi burada da mevcut. Türk kültürüne uygun bir sosyal gerçekçi kahramanın acı tatlı ve insani öyküsünü izliyoruz. Aslında verilen ders de yerinde. “Merdiven Baba”, ne komediyi ne de melodramı abartmış. Ancak hem Esra Dermancıoğlu gibi renkli yan karakterlerin/oyuncuların bu konsepti besleyememesi, hem de Hasan Tolga Pulat gibi dizi kafasında bir yönetmenin rejiyi boyutsuz kılması filmi yaralıyor zaman zaman.

        MERDİVENLİ KAMYONET’İYLE KENDİ KÖŞESİNDE DURACAK

        Ama en azından “Güzel Günler Göreceğiz” (2011) gibi ‘bitmemiş bir kurgu’ yok burada. Bu bağlamda da mesele, mesaj yerine ulaşıyor. Sonradan görme insanların tuhaf medyatik objelerden aldığı sonuçlar, çok abartılmayan, tuvalet komedisine kaymayan dengeli bir mizahla yansıtılıyor. Tabiri caizse 7’den 70’e her yaştan izleyicinin izleyebileceği bir komedi filmi canlanıyor.

        “Merdiven Baba”, sosyal gerçekçi komediler arasında dingin, sakin köşesinde arka planındaki ‘merdivenli kamyonet’ ile anılacak. Gerçek hikayeden yola çıkması ise akıllara durgunluk veriyor! Türk insanının kendi etrafına bakmasını öneren Birol Güven üretimleri arasında “Mandıra Filozofu” (2014) ile birlikte en tutarlısı an itibarıyla bu…

        FİLMİN NOTU: 4

        Künye:

        Merdiven Baba

        Yönetmen: Hasan Tolga Pulat

        Oyuncular: Hacı Ali Konuk, Esra Dermancıoğlu, Emin Gümüşkaya, Bengü Şen

        Süre: 108 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        BÖYLESİNİ WAKEFIELD VEYA STEVENS’A EMANET ETMELİ

        Oyuncu çıkışlı Joel Edgerton aileyi kutsarken hem psikolojiden, hem gerilimden soğutan bir esere imza atıyor. “Geçmişten Gelen”, 90’larda furyaya dönüşen çiğ metotlardan medet umuyor. Filmi ve Gordo’yu, “Arınma Gecesi”nin Rhys Wakefield’i ya da “The Guest”in Dan Stevens’ının antolojik karakterlerine emanet edip geri çekilmek kesin çözüm olabilir.

        John Curran’ın 1997’de çektiği “Praise” ile sinemaya merhaba diyen Joel Edgerton, Baz Luhrmann, Ridley Scott, George Lucas gibi isimlerin filmlerinde oynadı. Ama en çok “Büyük Dövüş” (“Warrior”, 2011) adlı gerçekçi kick boks filmi ile öne çıktı. 1974’lü oyuncu, burada olabilecek en klişe, ahlakçı ve tekdüze formüllerden birine el atıyor.

        KAYNAK O KADAR BAYAT Kİ…

        Belki de kaynağını J. Lee Thompson’ın “Korku Burnu” (“Cape Fear”, 1962) olarak gösterebileceğimiz ‘eve giren yabancı’ ya da ‘ev istilası’ formülünü kullanıyor. Edgerton’ın o filmin yeniden çevrimini 1991’de Scorsese’nin yaptığını bilip bilmediğinden şüpheliyiz.

        Oradaki ‘psikopatlı psikolojik-gerilim’ (bkz. “Öldüren Cazibe”, “Fear”) meselesi burada da aktif. Bu konuda korkuya kayan kanlı rehine gerilimleri (bkz. “Kanlı Tecavüz”, “Anneler Günü”, “Ölümcül Oyun”, “Dehşet Evi”) ‘istismar’ etmeyi arzularken katilleri genelde bir ‘grup/çete’ olarak seçer. 2014 tarihli çiçeği burnunda “The Guest”; bu hikaye yapısını, askerden dönen bir karakter yoluyla stilize, anti-militarist ve teknolojik bir aksiyona dönüştürerek çığır açmıştı. Adam Wingard-Simon Barrett ikilisi iz bıraktı.

        Edgerton, 90’lardan bu yana ‘psikopatlaştırma’ konusunda boyutsuz duran bir şablonu alıyor eline (“Dayanılmaz Aşk” gibi istisnalar haricinde). Bu tarz filmler genelde video raflarında yer buluyor. Buradan Sergio Caballero (“Finisterrae”), Tom Ford (“Tek Başına Bir Adam”), Rodrigo Cortes (“Toprağın Altında”) gibi isimlerin sinematografisini yapan Eduard Grau ile ayağa kalkma çabası tutuyor mu? Açıkçası çok kolay değil. Evet kameranın gözlemci konumuyla belli kısımlarda, gizli ve soyut durabildiği kesin. Filmin en tutarlı tarafı o…

        SAF VİDEO PİYASASI FİLMİ

        Ama bunun ötesinde iş ‘ahlakçı mesaj’a geldiğinde görselliğin unutulup saklı gerçeklerin ‘demode’ ve ‘bayat’ gerilime alan açtığı bir işleyiş görüyoruz. Jason Bateman’ın ciddi filmlere uyumsuzluğu, Edgerton’ın karikatürize hali derken, dramatik yapının sürpriz son ile zeki durma çabasını kimseye açıklanamaz. Üstelik 2013’te “Arınma Gecesi”nde (“The Purge”) Rhys Wakefield, 2014’te “The Guest”te Dan Stevens’ın yaratıcı ziyaretçilerini izlememizin üzerinden az zaman geçmişken… ‘Gordo the Weirdo’, onların yanında ana kuzusu ya da çizgi film tipi gibi duruyor. ‘Eve giren/aileyi tehdit eden yabancı gerilimi’ne bilimkurgu kıyafeti giydiren bu eserlerin zalim kötü adamlarını Edgerton’ın peşine yollamak şart!

        “Geçmişten Gelen” (“The Gift”, 2015) bir stüdyonun elinde olsa direk videoya düşecekken, bağımsız bir şirketle bu durumu lehine çevirdi ABD’de. En büyük becerisi de bu sanki. Yoksa ne gerilimin usul usul işlediği, ne görsel yapının tutarlı durduğu, ne de oyuncuların işini yaptığı söylenebilir. Aksine her şey muhafazakar aileyi kutsamak, özgürlükçü durana ders vermek gibi çiğ mesajlar üzerine kurulu… Üstelik Edgerton’ın Gordo the Weirdo’su da yapay peruğu ve tuhaf aksanıyla sinema tarihinin en kitsch (bayağılık estetiği) psikopat karakterleri arasındaki yerini alacaktır.

        FİLMİN NOTU: 2.9

        Künye:

        Geçmişten Gelen (The Gift)

        Yönetmen: Joel Edgerton

        Oyuncular: Jason Bateman, Rebecca Hall, Joel Edgerton

        Süre: 108 dk.

        Yapım yılı: 2015

        BAYAT BİR NATIONAL LAMPOON ESİNTİSİ

        National Lampoon’un 1983’te başlatıp 1997’de noktaladığı ‘Sevimli Aile Tatilde’ (‘National Lampoon’s Vacation’) serisinin, 18 yıl aranın ardından gelen beşinci halkası... Chevy Chase ile Beverly D’Angelo’nun yerine Ed Helms ile Christina Applegate geçiyor. “Tatil Zamanı”, yer yer eğlendirebilse de 80’lerin popüler mizah anlayışını günümüze adapte etme konusunda becerikli değil.

        Chevy Chase’in reisi olduğu Griswold ailesinin yol üzerinde geçen eğlenceli tatilini anlatan “Sevimli Aile Tatilde” (“National Lampoon’s Vacation”, 1983), ABD’de 61 milyon dolarlık bir hasılata ulaşınca devam filmleri kaçınılmazdı. 1985, 1989 ve 1997’de gelen eserler, serinin şanına şan kattı şüphesiz. 2015’te ise onun ‘yeniden çevrimi’ olarak planlanıp son bir hamleyle beşinci halkasına dönüşen bir işle (ilk filmdeki yolculuk edilen yer ile buradaki aynı) yüzleşiyoruz. Bugünlerde popüler olan ‘karakterlere 20-25 sene sonrasında neler olmuştu?’ sorusu devreye giriyor. Açıkçası “Tatil Zamanı” (“Vacation”, 2015), bolca National Lampoon esintisi içeriyor.

        NOSTALJİK DAMAR TUTUYOR MU?

        Seriye göndermeler, ‘madcap’ (delifişek) komediye yatkın, durumlardan espri çıkartma eğilimli ve tuvalet mizahından beslenen anlayışa bağlılıktan kaynaklanıyor. 1970’te çıkan ‘National Lampoon’ mizah dergisinin adı altında sahne ve radyo şovları yapıldı. Ama bu yaratıcı ekibin içinden Harold Ramis, Bill Murray, Chevy Chase, John Belushi, John Hughes gibi isimler sinemaya da girdi. Böylece karikatürlerin ruhu perdeye çılgınca yansıdı.

        Tuvalet komedisinin mimarlarından biri olarak görülen “Çılgınlar Okulu” (“Animal House”, 1978) National Lampoon’un en önemli filmiydi. Ama ‘Sevimli Aile Tatilde’ serisi de zıpırlığı, güldürme potansiyeli ve dinamik kalma becerisiyle dikkat çekmişti. İşin doğrusu burada John Francis Daley-Jonathan M. Goldstein ikilisinin projeyi teslim alması baştan yanlış duruyor. Brat Pack’in de üyesi olan Anthony Michael Hall’un oynadığı Rusty Grisworld’ün yaşlılığı ‘Felekten Bir Gece’nin (‘The Hangover’) yan ürünlerinden Ed Helms’e emanet ediliyor.

        80’lere göndermeler retro öğelerle haşır neşir nostaljik bir mizah getiriyor aslında. Ama Christina Applegate’ın da varlığıyla sanki ‘ikinci tercihler’le örülü bir kast canlanıyor. Bu bağlamda da ‘yolda geçen aile komedisi’ ya da ‘delifişek tatil komedisi’ şablonu, son 20 yıldaki makus talihini yenemiyor. Dozu kaçan espriler bir bayatlığa yol açıyor. Misal ormandaki doğal su birikintisinin işlevi ve Charlie Day’in çıktığı sahne hiç tutmuyor.

        HER ŞEY ‘HOLIDAY ROAD’ İÇİN!

        Açıkçası Chris Hemsworth’ün vücut kasları ve cinsel organ ölçüsüyle kahkahaya boğduğu yatak odasındaki sahne akılda kalıyor. Ama keşke böylesi nokta atışlarının sayısı artabilseymiş. Bazen fazla sulu, bazen fazla plansız bir tuvalet mizahı, delifişek komedinin geleneğine ve tonuna zarar veriyor. Chevy Chase ve Beverly D’Angelo sürprizi ise ‘yaşıyorlar mıydı?’ tepkisine yol açıyor.

        Helms’in başrolü kaldıramaması, Applegate’in yaşlılık emareleri göstermesi, işi Hemsworth gibilerinin sırtına yüklüyor. Elbette ‘Büyükler’ (‘Grown Ups’) serisinin üzerinde bir komedi filmi var. En azından Lindsey Buckingham’ın bestelediği serinin ruhuna dönüşen, unutulmaz ‘Holiday Road’ şarkısı yeniden kulağımızda çınlıyor.

        FİLMİN NOTU: 3.5

        Künye:

        Tatil Zamanı (Vacation)

        Yönetmen: John Francis Daley, Jonathan M. Goldstein

        Oyuncular: Ed Helms, Christina Applegate, Chris Hemsworth, Leslie Mann, Chevy Chase, Beverly D’Angelo

        Süre: 99 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        BAŞARILI CİN FİLMİNİN İKİNCİSİ

        Dini motiflerle yürüyen cin filmi furyasının en başarılı örneklerinden “Üç Harfliler: Marid”in ikincisi… “Üç Harfliler 2: Hablis”, tek mekandan çıkıp süreyi uzatınca görsel efekt-hikaye ilişkisindeki uyumu elinden kaçırıyor. Ama yine de prodüksiyon kalitesi ve Digiflame’in yaratıcı efektleriyle idare etmeyi biliyor.

        Perdede görmeye alıştığımız cin vakalarından biri daha... 1983’te yaşanan ‘Hablis’, halen akıllarda, en azından filme göre öyle. “Üç Harfliler: Marid” (2010), aslında “Musallat” (2007) ile başlayan ‘insana musallat olan cin’ filmlerinin en derli toplu örneklerindendi.

        KORKUTMAK İÇİN ÇOK KASMIŞ

        MadeinBrain’in efektlerinden destek alan korku, metafiziksel dünya ile gerçek dünya arasında tutarlı bir bağ kuruyordu. Tek mekanda geçen ‘cin çağırma’ meselesi ürkütücü olma şansına kavuşuyordu. Aradan beş yıl geçtiğinde seri ikinci halkasıyla yeniden çıkageliyor. Karakterler tamamen farklı. Prodüksiyon kalitesi biraz daha yükselmiş.

        Tek mekanın dışına çıkılan bir ‘üç harfliler vukuatı’ belirleniyor. Akıl hastanesinde geçen “Gothika”yı (2003) andıran eser yine bir kadının peşine takılıyor. Ulaş Zeybek’in koyu renkleri tercih eden sinematografisi Çağrı Ece’nin video klibe, diziye yakın kurgusundan destek alıyor. Gonca Gül Aköz’ün ilk filmdeki görüntü bindirme ve sıçramalı kurgu da kullanan montaj becerisi burada yok.

        Bu durum karşısında sürenin 15-20 dakika kadar uzaması da ‘akıl hastanesi’nde açılan filmin yer yer temposunu düşürüyor. Efektler ile hikaye iç içe geçerken ‘ahenk’ sorunu baş gösteriyor. ‘Bu kadar sıçratmak istemeseydin ne olurdu sanki?’ sorusunu yönetmene yöneltmek istiyoruz. Ama Toktamışoğlu’nun ‘Şeytan-ı Racim’ serisi hariç türe hakimiyeti buraya da yansıyor. Şeytan bebek, deli kadın, psikolog derken korkuya uygun ve sinema dünyasından tanıdık öğeler hesaplı bir harmanla sunuluyor.

        FİLMİN NOTU: 4

        Künye:

        Üç Harfliler 2: Hablis

        Yönetmen: Murat Toktamışoğlu

        Oyuncular: Cansu Fırıncı, Kısmet Ekin Tekinbaş, Ezgi Fidancı

        Süre: 100 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        BİR VAMPİRİN GÜNLÜKLERİ

        En iyi ihtimalle kült bir kitleye ulaşması beklenebilecek bir buluntu film… “Dünyanın Sonu”, olabilecek en gösterişsiz hikaye ve en basit anlatı metodunu kullanıyor. Korku-komedi harmanında ise fazla kişisel duruyor

        Derek Lee ile Cliff Prowse, “Cannibal Holocaust” (1980), “Blair Cadısı” (“The Blair Witch Project”, 1999) gibi filmlerle sinema dünyasına giren formülü kullanıyor. Tek fark belgesel ekibinin yolunu kaybederken şen şakrak bir geziye çıkması... “Dünyanın Sonu” (“Afflicted”, 2013), ‘iki kafadar filmi’ gibi başlıyor.

        YENİ BİR ŞEYLER YAPTIĞINI ZANNEDİYOR MUDUR?

        İnternete yayılan ve numarası konan görüntüler yoluyla tipik bir kıyamet senaryosunu takip ediyor. Zombi, vampir, salgın olması fark etmeyecek bir noktaya doğru ilerliyor. Bizim “Ada: Zombilerin Düğünü” (2009) ile akraba duruyor. Dijital kamera ile çekilmiş görüntülerin düşük çözünürlüklü olması doğal. Ama karakterlerin mizah anlayışı sadece kendilerine hitap ediyor. İnternetle bağ, blog ile ilişki bir interaktif estetik getirmiyor.

        İlk bölümü yönetmen, ikinci bölümü dönüşüm geçiren kişinin gözünden çekmek yaratıcı gelmiyor. Kanada sinemasının kaynağında bir David Cronenberg gerçeği olsa da o arka plan artık yeteri kadar iz bırakamıyor. Korku türü de o kadar aktif değil. Tek tük isim çıkıyor. Örneğin “Fido” (2006), evreninden temalarına, efektlerinden esprilerine kadar “Dünyanın Sonu”na fark atacak bir korku-komedi örneğiydi. Ama yönetmeni Andrew Currie çok çabuk kaybolup gitti…

        FİLMİN NOTU: 4

        Künye:

        Dünyanın Sonu (Afflicted)

        Yönetmen: Derek Lee, Cliff Prowse

        Oyuncular: Cliff Prowse, Derek Lee, Michael Gill, Baya Rehaz

        Süre: 85 Dk.

        Yapım Yılı: 2013

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        A Most Violent Year: 6

        Acemi Çapkın (Caprice): 2.8

        Aç Kalpler (Hungry Hearts): 8.1

        Ajan (Spy): 2.5

        Alkarısı: Cinnet: 2.5

        Ant-Man: 5.5

        Araftaki Ev: 6

        Aşkın Dili (Gemma Bovery): 4.3

        Ayı Teddy 2 (Ted 2): 6

        Azem 2: Cin Garezi: 2.2

        Beden (Cialo): 5.1

        Bir Zamanlar New York (The Immigrant): 5

        Boynuzlar (Horns): 5.8

        Büyük Oyun (Big Game): 5.7

        Çıtır Kaçak Tehlikeli (Barely Lethal): 3.3

        Darağacı (The Gallows): 5

        Darbe: 2.7

        Deccal: 3.4

        Entourage: 2.7

        Escobar: Kayıp Cennet (Escobar: Paradise Lost): 4.9

        Fant4stik (Fant4stic): 3

        Fırtınanın Ortasında (Strangerland): 5.5

        Hannas: 3

        Hayatımın Şarkısı (La Famille Bélier): 3.8

        Haziran Yangını: 5.7

        İki Aşk Arasında (How To Make Love Like An Englishman): 3.4

        İntikam (The Salvation): 5.5

        İyi Biri: 3.3

        Jurassic World: 5.3

        Kabile (The Tribe): 3.8

        Kaçak Prenses (A Royal Night Out): 2.8

        Kağıttan Kentler (Paper Towns): 6.5

        Karanlık Yerler (Dark Places): 3

        Krallar Kulübü: 1.5

        Kuzu: 4.2

        Küçük Karmaşa (A Little Chaos): 5.4

        Magic Mike XXL: 4.8

        Marnie Oradayken: 5.7

        Mission: Impossible – Rogue Nation: 4.5

        McFarland USA: 3.1

        Mutlu Kuzular: 4

        Niyazi Gül Dörtnala: 5.2

        Onur (Pride): 5.3

        Öldürmenin 3 Yolu (Kill Me Three Times): 5

        Ölüm Fısıltısı (The Canal): 4.8

        Ölüm Ormanı (Backcountry): 3.5

        Ölümcül Takip (Survivor): 3.3

        Ölümsüz Aşk (The Age of Adaline): 5.5

        Pişt: 1.2

        Ruhlar Bölgesi: Bölüm 3 (Insidious: Chapter 3): 5.3

        Saint Laurent: 7.2

        San Andreas Fayı (San Andreas): 2.5

        Self/Less: 3.7

        Siccin 2: 5

        Son 5 Yıl (The Last Five Years): 5.3

        Son Şans (Southpaw): 6.5

        Şeytan-ı Racim 2: İfrit: 2.8

        Taksi Tahran (Taxi): 3.8

        Tehlikeli Oyun (The Reach): 2.8

        Terminatör: Genisys: 6.2

        Ters Yüz (Inside Out): 7.5

        Vahşet Geçidi (Lemon Tree Passage): 3

        Victoria: 6.5

        While We’re Young: 5.9

        Yeni Kız Arkadaşım (Une Nouvelle Amie): 6.8

        Yüzündeki Sır (Phoenix): 6.9

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar