Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        23 EKİM 2015 FİLMLERİ

        Anthony Hopkins, Colin Farrell, Abbie Cornish gibi oyuncuları bir araya getiren “Solace”, gizemi de gerilimi de bilimkurgusu da aksiyonu da olan bir ana akım sinema örneği… Psişik güçleri merkezine yerleştiren melez seri katil filmi formülü, günümüze uygun sürükleyici bir seyirliğin sözünü veriyor. Bizi özellikle ikinci yarısında hop oturup hop kalktığımız bir heyecan fırtınasına davet ediyor. “Solace”, sinema tarihinin en iddialı seri katil filmlerinden biri.

        John Carpenter’ın hikayesinden yola çıkan “Laura Mars’ın Gözleri” (“Eyes of Laura Mars”, 1978), Irvin Keshner’ın da katkısıyla akıl almaz bir seri katil/polisiye vizyonu sunmuştu. Katilin gördüklerini gören, cinayetlere kendi gözünden tanık olan Faye Dunaway’in fotoğrafçı ‘medyum’ tipi işin içine melez bir elbise dahil ediyordu. Kolaylıkla ‘başyapıt’a dönüşen bu eser, türüne de çok zeki bir armağandı.

        SÜRÜKLEYİCİ BİR SEYİRLİK

        Zaman içinde bu metodu uygulayıp becerikli olamayan oldu. Daha çok yapımcı olarak bilinen Sean Bailey ile senarist Ted Griffin’in metninden yola çıkan “Solace” (2015), “Hücre”nin (“The Cell”, 2000) rüya/kabus/bilinçaltı tasarımlarından da etkileniyor. Bu sayede fiyakalı bir elbise giydirilen “Laura Mars’ın Gözleri”nin modelinin üzerine ‘Neo’ kılıklı bir seri katil kimliği ekleme arzusu var gibi. Yani korku motiflerinden beslenen gizemli yapıya, ‘fantastik’ ve ‘bilimkurgu’ da ilave ediliyor.

        Psişik güçler, parapiskoloji günümüzde daha çok süper kahramanların motivasyonu olarak öne çıkıyor. Ama bu alışkanlığa sanki ‘fütüristik’ bir müdahale ile ‘bullet time’ efektini de sokmak, karakteri ise ‘çarmıha gerilme’ motivasyonuyla haşır neşir hale getirmek zekice. Farrell-Hopkins çatışması sürükleyici bir seyirliği beraberinde getiriyor.

        FANTASTİK BÖLÜMLER İÇİN UĞRAŞILMIŞ

        Afonso Poyart, “2 Coelhos” (“Dois Coelhos”, 2012) ile tanınan bir yönetmen. Oradaki kurgucu Lucas Gonzaga’yı transfer etmek, özellikle paralel kurguyla hızlanan sekanslarda bir akıcılık getiriyor. “Solace”, ana akım sinema içerisinde tutarlı bir çalışma. Ama görüntü yönetmeninin, Hopkins’in yakın ve çok yakın planlarını alırken renk ayarında ufak tefek sıkıntılar var.

        Metafiziksel dünyada gerçeküstücü düşler, işlevsel gözüküyor. Fantastik tarafta bir sıkıntı yok. Bir süre ‘gerçek dünya’nın görsel yapısı üşenilmiş izlenimi bırakıyor. Jeffrey Dean Morgan’ın ilk yarıdan sonra filmden çıkmasıyla birlikte “Solace”in de yükseldiği çok açık.

        HANNIBAL LECTER GİBİ BİR KARAKTER YARATMA HEDEFİ VAR

        Dramatik yapıda Cornish, Hopkins ve Farrell dengesi tutunca seri katil koşuşturmacası bize tesir ediyor. Hopkins-Farrell çarpışması günümüze uygun veriliyor. Poyart, Brezilyalı ama kısa vadede stüdyoların aranan adamı olabilir. Burada çıkardığı işi birçok büyük filmde dahi göremiyoruz.

        Medyumlu seri katil filmi modeli bir yerden sonra her sahnesinde tansiyon yükseltmeye ve aksiyon depolamaya doğru gidiyor. “Solace” ise Hıristiyanlıktan yola çıkan isminin anlamını fazla kullanmıyor. Melez dünyayı Hollywood koşullarında kucaklamak istiyor. Hopkins sanki popüler kültüre armağan edilen Hannibal Lecter’ın zekasını psişik güçlerle güncelleyip, bu konuda Christopher Walken (Ölüm Bölgesi) gibi rakiplerini zorluyor. Yürütücü yapımcılığını da yaptığı filmde bambaşka bir vizyon arıyor. Lecter gibi antolojik bir karakter yaratmak istiyor.

        LAURA MARS’IN GÖZLERİ”NİN TORUNU MU?

        Yapıt, “Laura Mars’ın Gözleri”nin “Hücre”den beslenen erkek versiyonu gibi akarken ‘sanal gerçeklik bilimkurgusu’ durağına da uğruyor. Fotoğrafçı Laura Mars’ın yerini John Clancy alıyor. Dedektif John Neville’in pozisyonuna Katherine Cowles geliyor. Elbette işin içine aksiyon dahil oluyor. Bu damarı pas geçmeyince iddialı bir seri katil filmi olarak içimize siniyor. Ama “Solace”, bu konuda ne kadar ileri gidiyor tartışılır.

        Senaryonun denge sorunları ilk yarıda özellikle hissediliyor. Hopkins’in karakter olarak nereye oturtulacağı net kararlaştırılamıyor. İkinci devrede ise film hedefe koşullanınca arkasına aldığı rüzgarı çok iyi kullanıyor. Dramatik yapıdaki evreler, merak uyandıran akıcı bir yapıtı beraberinde getiriyor.

        FİLMİN NOTU: 5.6

        Künye:

        Solace

        Yönetmen: Afonso Poyart

        Oyuncular: Anthony Hopkins, Colin Farrell, Jeffrey Dean Morgan, Abbie Cornish, Xander Berkeley

        Süre: 101 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        OTURAKLI GÖZÜKEN KLASİK FUTBOL FİLMİ

        40” ile dikkat çeken Emre Şahin’in ikinci filmi… “Takım: Mahalle Aşkına”, aslında iyi kurgulanmış, yetenekli oyuncuların rol aldığı bir futbol komedisi… Ama anlam verilemeyen bir ruhsuzluktan zarar gördüğü, zaman zaman küçük ekran seyirliğine dönüştüğü de unutulmamalı.

        “Takım: Mahalle Aşkına” (2015), “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar”a (2000) kardeş olarak geliyor sanki... Serdar Akar’ın filmi iyi niyetine karşın vasatı geçememiştir. Burada da mahalle ruhuyla yapılan çok farklı değil. Emre Şahin, kurgu konusunda becerikli ama sinematografinin yolunu tıkamış sanki. Clint Lealos’un görüntü yönetmenliğindeki becerisi “40”ta (2009) kalmış gibi…

        KURGU VE OYUNCULUKLAR İYİ

        Geçişler akıcı bir izlence vaat ederken renkler ve karakterlerin diyalogları biraz ‘küçük ekran’ seyirliğine hapsediyor filmi. Elbette takım adları da işin içine eklenince bir zeka var. Fırat Tanış, Erkan Kolçak Köstendil, Mehmet Özgür, Özgür Emre Yıldırım derken Pascal Nouma da eğlenceli. Maç sahnelerinde bir sıkıntı yok. Futbol kültürüne hakimiyet, alt tür için bambaşka bir ambalajın sözünü veriyor. Ama Yağızcan Konyalı ve Beyza Şekerci’nin merkeze yerleştiği anlar profesyonelliğe zarar veriyor.

        Sanki senaryoda da bir ruhsuzluk var, burada çıkış arayan ve maddi sıkıntıları da olan sınıf senarist ikilisinin kalemi değil… Pürüzsüzlük filmin yapısına ne kadar katkı yapıyor tartışılır. İnan Temelkuran ile Emre Şahin arasında uyumsuzluk ya da anlaşmazlık olmuş gibi. “Takım: Mahalle Aşkına”, özünde 150000 TL ödüllü sokak futbolu turnuvasına katılan bir grup takımın mücadelesi. Para için yapılanları, bir başarı öyküsüne kaydırarak anlatıyor. Dayanışma gibi böylesi filmlerin klişeleşen temalarını kullanıyor.

        İYİ NİYETLİ AMA FAZLA HESAPLI

        İyi niyetin ‘ince hesap’a yol açması filmi ana ekseninden koparıyor. Emre Şahin, “40” (2009) ile Türkiye’nin Guy Ritchie’si olabileceğine inandırmıştı bizi. Ülkemizde video klip estetiğinin en etkili örneklerinden olan eserin etkisi burada da hissediliyor. Ama bu durum, sanki Ritchie’nin Hollywood’a geçip ehlileştirildiği “RockNRolla” (2008) misali bir ruhsuzluk getiriyor.

        Küçük ekran eğlencesi ya da seyircinin vukuatları daha değerli hale gelince iş içinden çıkılamaz bir hal alıyor. Cezmi Baskın’ın ses köprüsüyle kattığı akılcılık, paralel kurgu derken Mehmet Özgür, Özgür Emre Yıldırım’ın girişleri sanki bir ‘reklam arası’ gibi… Film, ‘Çakallarla Dans’taki futbol çetesinin tutmasıyla üreyen, kabul edilen bir proje olmuş…

        Ama Emre Şahin ve arkadaşları para kazanmak için planlamış bu yapıtı belli ki... Yazılan eğlenceli takım adları bile bu tespite destek veriyor. “Takım: Mahalle Aşkına”, klasik bir başarı öyküsü. Futbol filmi olarak belli bir seviyeye gelebiliyor sadece. Ama akılda kalmayacak. Türkiye’de halen Kartal Tibet’in “Gol Kralı”nı (1981) geçebilen bir futbol filmi çıkmadı diyerek ayrılıyoruz ekranın karşısından…

        FİLMİN NOTU: 4.4

        Künye:

        Takım: Mahalle Aşkına

        Yönetmen: Emre Şahin

        Oyuncular: Fırat Tanış, Yağızcan Konyalı, Erkan Kolçak Köstendil, Cezmi Baskın, Uğur Uzunel, Mehmet Özgür, Özgür Emre Yıldırım

        Süre: 102 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        BU SEFER OPERADAKİ HAYALET DE VAR

        Son yılların başlı başına bir tanım yaratan animasyonlarından, korku-komedi melezi ‘Otel Transilvanya’nın ikincisi ilki kadar başarılı değil. Adam Sandler’ın kontrolü tamamen ele geçirmesi hiç iyi olmamış. Ama yine de yeni eklemeler eğlenceli ve zeki sahneler içeriyor.

        Gendy Tartakovsky’nin 2012’de dünya piyasasına sunduğu bir füzyon harikası… “Otel Transilvanya” (“Hotel Transylvania”) zamanı geçmiş korku ötekilerini bir otele topladı. Görünmez adam, mumya, frankenstein ve Dracula’dan katmanlı ve dinamik bir ‘korku-komedi’ alışkanlığı çıkartmaya çalıştı. İnsanın öteki olduğu bu düzen aslında her şeyi tersine çeviren yaratıcı uzaylı istilası komedisi “Gezegen 51”den (“Planet 51”, 2009) daha iddialıydı.

        KAHKAHA TUFANI TAM ZAMANLI MI?

        Açıkçası aradan üç yıl geçip ulaşılan ikinci film ‘tam zamanlı eğlence’nin belki yarısını içeriyor. ‘Operadaki Hayalet’ ve Dracula’nın babasının sesi olan Mel Brooks ayrı bir neşe katıyor. Dracula’nın kızı ile evlenen Jonathan’ın spermiyle gelen bebek ise her şeyin odak noktası. Onun ötekiler evi ve ailesindeki konumu şamatanın yönünü tayin ediyor.

        Ama ‘lunapark treni’ne dönüşen karşı çıkılamaz ‘perili ev’ motifi burada kullanılmıyor. Yol komedisi daha öne çıkıyor. Amerika’yı dolaşma arzusunun izini sürüyoruz. Aynen “Minyonlar” (“Minions”, 2015) gibi… Yan karakterler ve anlık espriler eğlendiriyor, ama her şeyin tadı damağımızda kalıyor. İlk filmde yaşadığımız heyecan, burada canlanmıyor.

        SANDLER YARALAMIŞ

        Yeni eklemeler ise sanki ortak senarist olarak gelen Adam Sandler’ın katkısıyla bir dengesizlik sorunu çekiyor. Oyuncu bildiğimiz kadarıyla serbest bırakıldığında hiç iyi sonuç vermez.

        Burada da serinin değerli başlangıcının yarattığı mirasa zarar veriyor. “Otel Transilvanya 2”, baba-torun ilişkisine vampir komedisi yorumu olarak anılacaktır. Eskimiş değerlere ‘korku-komedi’ ayarı veren “Otel Transilvanya”nın (“Hotel Transylvania”, 2012) enerjisi, yerini aile mesajlarına ve tutmamış esprilere bırakıyor. Çıkış noktasındaki fikir bölüm bölüm verimli olma şansı yakalayabiliyor.

        FİLMİN NOTU: 5.3

        Künye:

        Otel Transilvanya 2 (Hotel Transylvania 2)

        Yönetmen: Gendy Tartakovsky

        Süre: 89 dk.

        Yapım yılı: 2015

        BÖYLESİ SAMİMİYETTEN SOĞUTUR

        Cansel Elçin ile Özge Özberk’in ‘samimi bir romantik çift’ olarak eklendiği “Evlenmeden Olmaz”, 90 dakika süren özensiz bir dizi bölümü gibi... Romantik kara komedi formülü, ‘Sağ Salim’ ile ‘Romantik Komedi’nin potansiyellerinden beslenip ite kaka bir yerlere gelmeye çalışıyor.

        Baştan sona ‘dizi kafası’nı hissettiren “Evlenmeden Olmaz”, en ufak sinema kırıntısı arayan izleyiciyi bile salondan eli boş gönderiyor. İki görüntü yönetmeniyle görsel yapısı olmayan film çekmek de büyük başarı. Yasemin Türkmenli böyle hünerli olabildiği için kendini avutabilir. Ama bu gibi başıboşluklar bizi bir Türk filminin içinde olduğumuza inandırıyor. Sinematografiyi, ‘kamera başına geçme’ olarak yorumlayan Burak Demirdelen ile Hayal Aslan’ı da kutlamak gerek…

        TEK BİR NOTADAN TEMA MÜZİĞİ OLUR MU?

        “Madımak: Carina’nın Günlüğü”nün (2015) üç görüntü yönetmeniyle tek ışıklı mizansenleri bile kuramadığı ortada olduğundan buna da şaşırmıyoruz. İşin doğrusu Cansel Elçin ile Özge Özberk’i samimiyet olsun diye almak bile yetmiyor. Ne kurgusu, ne müziği olan eser ‘trash’ (‘çöp’) eğilimlerle sarılıyor. İğreti bir enstrüman sesinden ‘tema müziği’ icat etmek de bize özgü olmalı!

        Etrafta dolaşan kameranın oyuncuyu bulduğu anlarda ise post-prodüksiyonun bayağılığı açığa çıkıyor. Olan Elçin ve Özberk’e olmuş diyebiliriz. Yasemin Türkmenli küçük ekran için ürettiği projelere devam etmeli. Böylesi senaryosuz ve görüntüsüz sinema eserlerinin kimseye bir faydası yok. Seyirci ilk bakışta kanar, ama sonrasında geri dönüp tekrar izleyince ‘film müsveddesi’nin yüzüne bakacak haliniz kalmaz.

        FİLMİN NOTU: 1.8

        Künye:

        Evlenmeden Olmaz

        Yönetmen: Yasemin Türkmenli

        Oyuncular: Cansel Elçin, Özge Özberk, Hakan Eratik, Seda Demir, Suzan Aksoy

        Süre: 90 dk.

        Yapım yılı: 2015

        MUSTANG’İ ÇARŞAMBA YAZMIŞTIM

        Dünya sinemasında fazlaca üretilip festival dolaşımına sokulan ‘oryantalist’ eserler genelde ödül konusunda başarılı olur. Bu sene bu konuda “Mustang” kendine bir yol açtı. Deniz Gamze Ergüven, umut vaat eden bir yönetmen. Ama Fransa’nın Oscar adayı film, acemi tarafları ve tel tel dökülen senaryosuyla Anadolu’daki baskıcı ailelere dair bir şey söyleyemiyor. Aksine Batı’ya şov yapıyor.

        Çarşamba yazdığım “Mustang” eleştirisine şu linkten ulaşabilirsiniz:

        FİLMİN NOTU: 4.2

        Künye:

        Mustang

        Yönetmen: Deniz Gamze Ergüven

        Oyuncular: Elit İşcan, Güneş Şensoy, Doğa Zeynep Doğuşlu, Tuğba Sunguroğlu, İlayda Akdoğan, Ayberk Pekcan, Nihal G. Koldaş

        Süre: 97 dk.

        Yapım yılı: 2015

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        45 Yıl (45 Years): 5.6

        Aşk Nerede?: 1.9

        Aşk ve Merhamet (Love and Mercy): 6.9

        Aşkın Ritmi (We Are Your Friends): 5.4

        Ben Kimim (Who Am I): 6.2

        Bulantı: 3.9

        Deccal: 3.4

        Efsane (Legend): 5.3

        Ejder Kılıcı (Dragon Blade): 2

        Everest: 2.5

        Geçmişin Laneti (Visions): 3

        Geçmişten Gelen (The Gift): 2.9

        Hayat Öpücüğü: 2.4

        Her Şey Güzel Olacak (Every Thing Will Be Fine): 1.9

        Hitman: Ajan 47 (Hitman: Agent 47): 2.2

        Kaçış Yok (No Escape): 2.5

        Kara Bela: 3.8

        Kara Düzen (Black Mass): 4

        Kızıl Tepe (Crimson Peak): 4.6

        Kod Adı: U.N.C.L.E. (The Man from Uncle): 5.5

        Korku Terapisi (Regression): 5.5

        Küçük Prens (The Little Prince): 6

        Labirent: Alev Deneyleri (The Maze Runner: The Scorch Trials): 5.2

        Lanet II (Sinister 2): 4.5

        Madımak: Carina’nın Günlüğü: 1.5

        Mantıksız Adam (Irrational Man): 4.8

        Marslı (The Martian): 3

        Merdiven Baba: 4

        Minyonlar (Minions): 5.2

        Öyle ya da Böyle: 1.4

        Pixels: 6.8

        Sıradışı Anne (Ricki and the Flash): 3.5

        Sicario: 3

        Son Şans (Southpaw): 6.5

        Stajyer (The Intern): 5.5

        Şah Mat (Pawn Sacrifice): 6.3

        Tehlikeli Yürüyüş (The Walk): 3.6

        Yaktın Beni: 2.8

        Yok Artık: 3.7

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar