Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kıvrak finaliyle herkesi düşünmeye sevk edecek, ritmi iyi ayarlanmış ve iyi oynanmış bir tek mekan gerilimi… “Sarmaşık”, işlevini kaybetmiş hiyerarşinin zehirli kollarından kaçamayacak insanoğlunu ameliyata sokuyor. Fazlaca geleneğe, türe ve sanat akımına göz kırpmasıyla hatırlanacak. 4 Aralık’ta vizyon şansı bulan eser, şüphesiz yılın en iyi yerli filmlerinden.

        Gemilerdeki ast-üst ilişkisi, “Gemide İsyan”dan (“Mutiny on the Bounty”, 1935) “Master & Commander”a (2003) kadar birçok filmde ele alınmıştır. Tolga Karaçelik “Sarmaşık”ta (2015) bu temaya ya da formüle el atıyor. Hayatı bir armatörün insafına kalan dört gemicinin psikolojini didik didik ediyor. Bizi gerilim, mizah, korku ve macera içeren bir yolculuğa çıkarıyor. Dramatik yapının içine sembolizmin de, gerçeküstücülüğün de, kuşkunun da dengeli olarak dağıtıldığı süreç, dallanıp budaklanma gücüne sahip bürokrasiden, hiyerarşiden kaçamayan insan ruhunu mercek altına alıyor.

        GİZEMLİ VE EPİZODİK BİR TEK MEKAN TASVİRİ

        “Gemide”de (1998) Serdar Akar en baştan söylemişti ‘bir memleket gibidir gemi’ diye… “Sarmaşık” (2015) oradan destek alıyor mu bilinmez. Ama gerçeküstücü kara komedi “Gişe Memuru” (2010) ile son yılların en heyecan verici ilk filmlerinden birine imza atan Tolga Karaçelik burada da özünden kopmuyor. Gizemli, postmodern eğilimli işlerini sürdürüyor. Sanki kapalı mekanda geçen bir Bunuel seyirliği (belki “Yok Edici Melek/El Angel Exterminador”) denizin ortasına yerleştiriliyor.

        Kurgucu Evren Luş’la birlikteliğinden vazgeçmiyor yönetmen. Ritim duygusunu yavaş yavaş devreye sokan süssüz bir montaj becerisi var. Karaçelik, ‘edebi bir arka plan’ eşliğinde yalnız karakterlerin mücadele ettiği, fazlaca diyaloğun devreye girdiği ana akıştan yine vazgeçmiyor. Bunları unutmadan aslında gelenekçiliğe karşı çıkan bir sürpriz hazırlıyor bize.

        SORU İŞARETLERİNDEN BESLENEN İNSAN RUHU

        Masum bir adamın katile dönüştüğü “Gişe Memuru”nun ardından burada da ‘sarmaşık’ kelimesinin altını doldurma eylemi var. Final bölümünün bir çeşit sümüklü böcek büyüsü olarak da, hayali bir yanılsama olarak da, günümüz rejiminin beyin yıkama potansiyeli olarak da okunması mümkün. Zira filmin bir yerinden sonra karakterler ‘o adam nereye gitti?’ gibisinden sorularla haşır neşir oluyorlar.

        Sözgelimi Hakan Karsak’ın Nadir tiplemesine kesen kamera İsmail ile Kürt’ün çatışmasını bir anda flulaştırabiliyor. Filmin ortalarına gelen bu bölüm aslında kayboluşa, açlığın yarattığı sanrılara kadar kayabiliyor. Bir ‘hayatta kalma filmi’ne, bir ‘gizem filmi’ne ya da ‘gotik korku filmi’ne inandırıyor herkesi…

        SİNEMATOGRAFİ DENGELİ VE UYUMLU

        Bu andan sonra da aslında epizodik anlatının değeri ne kadar ortaya çıkıyor tartışılır. Yönetmen üç bölüm kullanıyor, araları Roma rakamlarıyla bölüyor. Başlıklara Samuel Taylor Coleridge’in Yaşlı Gemici şiirinden dizeler yerleştiriliyor. Giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden ikincisi diğerlerinden uzun. Bu konuda klişe durmaktan kurtulamıyor “Sarmaşık”.

        Gökhan Tiryaki’nin kamerası genelde gözlemci duruyor. Sonuç kısmı haricinde bir hareketten kesme, sıçramalı kurgudan destek almıyor. Derin odakla geminin içini iyi kavrayan bir sinematografi deneyimi vaat ediyor. Diyalogların ritmine eşlik ediyor. İçerideki ışıkların birazcık yalıtılması derken, gün ışığında gerilim dışarıda doğal bir sürece dönüşüyor. Genelde ikili, üçlü planlar, açı-karşı açı tekniği devreye giriyor. Hikaye anlatılıyor.

        GÖSTERGELER NEYİ İŞARET EDİYOR?

        Nadir Sarıbacak esprileriyle ortalığı inletirken, kaptan Beybaba’nın ‘üst’ konumunda yaptıkları da alegorik bir yere çıkıyor. ‘Kürt’ ismi konan gölgemsi, hayaletimsi tipleme, metaforların açık olması için tercih edilmiş. Bu durum onu kabak gibi ötekileştiriyor, neredeyse doğaüstü bir varlığa dönüştürüyor. Kürtlerin acı çektiğini anlatmak için bu kadar somut bir isim kullanmak ters etki yaratıyor. Nadir Sarıbacak ve Özgür Emre Yıldırım, ekip performansına önemli bir katkı sağlarken, perdede fazlaca uyarlama gören ‘Mutiny on the Bounty’ romanının modern versiyonuna da dönüşüyor film.

        Serdar Akar’ın “Gemide”sindeki gibi bir kaptan ve hayat üzerinden diyaloglarla akan Tarantinesk kara komedi yok. Aksine gemiyi ‘macera’ ivmesinden alıp Chris Smith’in postmodern klasiği “Şeytan Üçgeni”nin (“Triangle”, 2009) paralel evrenler de içeren yapısı ile “Lanetli Topraklar”ın (“The Ruins”, 2008) sarmaşık kullanımıyla iç içe geçiren bir iş var gibi. Güncel örneklerden gidersek tabi…

        ‘DENİZDE İSYAN’LA ‘THE GHOST SHIP’İ BİRLEŞTİRMİŞ GİBİ

        Aslında finalde sürpriz için fazlaca kasılması anlamları arttırıyor. Yapraklarıyla saran sarmaşığın, insanoğlunun dallanıp budaklanmasına yol açan otoriter bürokrasinin ta kendisine tekabül ettiği çok açık. Karaçelik, patronun ve yolculuğun kontrolden çıkmasıyla böyle bir sembolik anlam üretmenin peşine düşmüş. Bu gerçeküstücü havayla Bunuel’i, Cocteau’yu, Coenler’i akla getirse de bunu çok bariz yapmıyor. Sadece korku-gerilim sinemasına yöneliyor, ama felsefi, siyasi bir damarla... Belki de Mark Robson’ın “The Ghost Ship”iyle (1943) Frank Lloyd’un “Denizde İsyan”ını bir araya getiren uzun bir ‘Alacakaranlık Kuşağı’ bölümü izliyoruz.

        “Sarmaşık”, günümüz Türkiye’sinde otoritenin geldiği trajik durumu eleştirmek istiyor. Bunun için de sembolik karakterler kullanıp ‘dallanıp budaklanma’ metaforunu merkeze yerleştiriyor. Hayal-gerçek arasındaki çizgi özgün olmasa da dengeli duruyor. İyi yazılmış diyaloglardan destek alıyor. Ucu açık final her şeyin devam ettiği gerçeğine inandırıyor bizleri.

        FİLMİN NOTU: 6.6

        Künye:

        Sarmaşık

        Yönetmen: Tolga Karaçelik

        Oyuncular: Nadir Sarıbacak, Hakan Karsak, Özgür Emre Yıldırım, Kadir Çermik, Seyithan Özdemir

        Süre: 107 dk.

        Yapım yılı: 2015

        Diğer Yazılar