Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        7-17 Nisan arasında düzenlenen 35. İstanbul Film Festivali’nin Altın Lale yarışmasında 11 yerli film rekabete girdi. Bunların sekizini izleyebildim. Gördüklerim arasında en öne çıkan filmler: “Ana Yurdu”, “Rauf” ve “Kalandar Soğuğu”. Festivalin ödülleri 15 Nisan gecesi Haliç Kongre Merkezi’ndeki törenle sahiplerini bulacak.

        Birinci, ikinci veya üçüncü filmini çeken yönetmenlerin yarışına odaklanacağız bu yıl. Özcan Alper ve Cemil Ağacıkoğlu en tecrübeli isimler. Ama görücüye çıkan filmler içerisinde “Rüzgarın Hatıraları” ve “Tarla”da bu deneyimi hissetmek mümkün değil. Alper şiirsel sinema yapma çabasında bu kez Ermeni bir ressamın yaşadığı sürgüne bakıyor.

        Sanat yönetimi, dönemi yansıtmak TV dizisi seviyesinde, ama Andreas Sinanos biraz olsun idare ediyor, bilinç akışını yer yer çarpıcı hale getirmeyi beceriyor. Ağacıkoğlu, ‘minimalist sinema’nın ‘yapay’ dışavurumlarından sonra en derli toplu işine imza atmış. “Tarla”nın süresinin uzun olmaması avantaj. Film, borç batağına saplanan karakterden ve performanslardan belli bir seviyede geri dönüş almış. Ama fotoğrafçılık arka planlı yönetmen, belirgin senaryo zaafları sebebiyle odaklanması gereken sanat dalını karıştırmış yine…

        KADIN YÖNETMENLERDEN SENEM TÜZEN FARKINI ORTAYA KOYUYOR

        Genel anlamda ‘kadın’, ‘çocuk’ ve ‘azınlık’ sorunları öne çıkıyor. Senem Tüzen’in Venedik Film Festivali’nde açılan “Ana Yurdu”, yıllar sonra köyüne geri dönen şehirli Nesrin’in psikolojik bunalımını ele alıyor. Ama genel anlamda ev içindeki atmosferi, aynaları kullanmak, iç dünyayı tasarlamak, “Persona” (1966) usulü bir ‘anne-kız ilişkisi’ getiriyor. Film Türkiye’deki kadın ve taşra tanımı adına ezber bozucu bir çılgınlık adeta. Ama dışarıya çıkınca doğa sevgisinin ve abartılı finalin Vedat Özdemir’in özenini zedelediği kesin.

        Açıkçası Ahu Öztürk’ün “Toz Bezi” veya Çiğdem Sezgin’in “Kasap Havası” bu kadar tutarlı değil. İlkinin, biri Kürt, diğeri Türk iki kadın hizmetçiden barış yaratma arzusu çok açık. Ama her şeyi oluruna bırakmak ve sosyal gerçekçi sinemanın sıradanlığına kaymak filmin meselesini zedeliyor. Nazan Kesal’ın, Serra Yılmaz’ın ve Didem İnselel’in ‘konuk oyuncu’ gibi gözükmesi şaşırtmıyor. “Kasap Havası”nda ise bir TV dizisi yüzeyselliği var. Dramatik ve görsel hamleler yalapşap duruyor. Cüretkar sahneler düşünceye sevk ederken, birkaç açı ‘Bergman etkisi var’ dedirtiyor.

        ANADOLU’DA ‘RAUF’ GİBİ ÇOCUK OLUNABİLİR

        Çocuk meselesinde ise Berlin’den çıkan iki film başı çekiyor: “Mavi Bisiklet” ve “Rauf”. İlki sosyal gerekçi sinema geleneğini “Bisiklet Hırsızları”na (“Ladri di Biciclette”, 1948) da atıfta bulunan bir ‘Anadolu’ tanımıyla sunuyor. Bayat formülünü, karikatürize öğretmen karakterinin yapaylığı, sallanan kameranın tekdüzeliği ve diğer yan tiplemelerin uyumsuzluğuyla zedeliyor. Sadece çocuk oyuncu samimi…

        “Rauf” ise Vedat Özdemir’in sinematografisiyle, 2.35:1’de şiirsel sinemaya yatkın bir işe kayıyor. Renklerden beslenirken pembe kumaş bulma çabasına eklenen ‘mezar taşıma mizanseni’, “Güneşe Yolculuk”u (1999) anımsatıyor. Soner Caner-Barış Kaya’nın işi, görsel açıdan neredeyse sorunsuz, ama Kürtçe çekilmemesi bir soru işaretine sebebiyet veriyor. Finalde senaryonun attığı adım tatmin etmiyor. Öte yandan filmin ‘Kürt meselesi’ olduğu bilinmese bu kadar ciddiye alınmayabilirdi.

        YARIŞMADAKİ DİĞER ÜÇ FİLM NASIL ÇIKACAK?

        Açıkçası “Kalandar Soğuğu”, zorlu kış koşullarıyla bir dağ adamına bakarken, “Narayama Türküsü” (“Narayama Bushikô”, 1983) kadar zorlayıcı olmayı hedefliyor. Görüntü ve ses kullanımı becerikli, ‘natüralist dağ filmi’ iyi kurulmuş. Ama 130 dakika ‘yönetmenin kurgusu’ izlenimi bırakıyor, doğaya, çiçeklere odaklanırken filmin psikolojisini bozmak fayda etmiyor.

        Yarışmanın geneline bakınca sinematografik açıdan fazla sıkıntısı olmayan, ama formüllere gelince, dış faktörlerle yüzleşince sıradanlaşan işler var. ‘Sosyopolitik ve ilginç mesele varsa koy kamerayı gitsin!’ kolaycılığı devreye girebiliyor. Senaryo unutulabiliyor. Anadolu’daki köy/kasaba hayatının öne çıkması şaşırtmıyor. Ötekileşen karakterler merkeze yerleştiriliyor. Anlaşılan o ki minimalist sinema ve sosyal gerçekçi sinema artık kalburüstü ve heyecan verici sonuçlar veremiyor.

        “Ana Yurdu”, “Rauf” ve “Kalandar Soğuğu” özellikle bu toplamda en derli toplu çalışmalar. Önümüzdeki dört gün, “Benim Kendi Hayatım”, “Siyah Karga” ve “Rüzgarda Salınan Nilüfer”le yarışma heyecanı artacak. Ödüller Cuma gecesi Haliç Kongre merkezi’nde sahiplerini bulacak.

        35. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ’NİN ULUSAL YARIŞMA FİLMLERİNİN YILDIZ TABLOSU

        Ana Yurdu: 5.6

        Kalandar Soğuğu: 5.5

        Kasap Havası: 2.9

        Mavi Bisiklet: 3.5

        Rauf: 5.5

        Rüzgarın Hatıraları: 3.9

        Tarla: 4

        Toz Bezi: 3.6

        Diğer Yazılar