Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        51. Uluslararası Karlovy Vary Film Festivali’nde Çarşamba ve Perşembe iki yerli filmin galaları vardı. “Babamın Kanatları”, Grand Hall’daki gösterimde ayakta alkışlandı, övgü aldı ve ana yarışmada iddialı konuma yerleşti. ‘East of the West’ yarışmasında yer alan “Eşik” ise Karlovy Vary Belediye Tiyatrosu’ndaki gösteriminde hayal kırıklığı yarattı. Öte yandan Tolga Karaçelik’in konuşmacı olarak katıldığı, Scott Feinberg’in moderatörlüğünü yaptığı ‘Genç Yönetmenler Sohbeti’nde bilirkişi olarak diğer isimlerin önüne geçmesi de dikkat çekiciydi.

        Karlovy Vary’nin ‘Kristal Küre’ yarışmasının prestiji tartışmasız. Bu seçkinin tarihine bakınca İstanbul doğumlu Ferzan Öztepek’in İtalya’da çektiği “Karşı Pencere” (“La Finestra di Fronte”, 2003) zaferinin yüz akımız olduğunu görebiliyoruz. Bunun yanında gurbetçi yönetmen Hüseyin Tabak imzalı, Avusturya ortak yapımı “Güzelliğin On Par’ Etmez”in (“Deine Schönheit ist Nichts Wert”, 2012) de yine bir şans yakaladığını biliyoruz. Filmin Antalya’da ‘ulusal yarışma’da zafere ulaşmasıyla açtığı tartışmalar ayrı mesele. Ama bu sene Çek Cumhuriyeti’nin samimi ve turistik kasabasında bir devrim kapıda gibi gözüküyor.

        ÜLKEMİZDE İŞÇİ SINIFINI ELE ALAN EN YARATICI FİLMLERDEN

        Zira “Babamın Kanatları”, belki de ilk safkan yerli film olarak şansını deniyor. Açıkçası rakiplerine bakarsak bu başarıyı hak ettiğini söyleyebiliriz. Film, son dönemde işçi sınıfının arasına sızan en yaratıcı işlerden. Öleceğini öğrenen yaşlı bir adam (İbrahim) ile onun yeğeninin (Yusuf) ve Resul’ün inşaatın çevresindeki öykülerine odaklanıyor. Tek birey üzerinden sosyal gerçekçi sinema yapmadan içeri bambaşka şeyler sokuyor.

        Kıvanç Sezer, işin içine horoz dövüşünü de, iPad’i de, rock’ı da, ritmi de katan güncel bir işçi sınıfı tasvirine imza atıyor. Bunların üzerine ise ‘iş kazası’ sorunsalını ekliyor. İbrahim’in (Samancılar) öleceğini öğrenmesiyle birlikte bir folk rock ezgisiyle işin boyutunun farklılaştığı, geleneksel kalıplardan uzak durulduğu açığa çıkıyor.

        BAJAR’IN EZGİLERİ ÖZENLİ İŞİTSEL YAPIYI BESLİYOR

        Bu durum karşısında da müzik grubu Bajar’ın Türk-Kürt ezgilerini birleştiren alternatif ve eklektik besteleri, filmin işitsel yapıyı merkeze yerleştiren dünyasına çok yakışıyor. Zaman zaman makine seslerinin bile valse dönüşerek “Karanlıkta Dans”ı (“Dancer in the Dark”, 2000) hatırlattığı, bunun yanında gitar, davul tınılarının Türkiye insanının ortak ruh halini temsil ettiği bir evren var.

        ‘Non-diegetic sound’ (hikaye dışı ses) kendini doğrudan hikayenin içinde buluyor. Sinematografik gerçekçilik fazla umursanmıyor. Bizim saf sosyal gerçekçi sinema örneklerimizden de bu konuda ayrılıyor “Babamın Kanatları”. Zaten büyülü gerçekçilikle bağ kurarken, sinematografi ve kurgu için iki yabancı isimden faydalanmak olumlu yansıyor. İş kazasıyla birlikte inşaatı ‘korku-gerilim’ atmosferine malzeme etmeye başlıyor film. Buna paralel olarak da aslında paragözlüğün, kapitalizmin günümüzün sosyo-ekonomik dünyasında geldiği noktayı örnek karakterlerle ele alıyor.

        KÜRT SİNEMASI İÇİN VERİMLİ BİR YIL OLDU

        Bunun içine muhafazakar bir kadınla Kürt kökenli Yusuf’un aşkının eklendiği de görülüyor. Tartışılacak bu yan öykü filmin hissiyatına, ‘Yeni Türkiye’ yorumuna yakışıyor. ‘Yeni kuşak’ın da bu şekilde sivrilmesi, işitsel göstergeleriyle psikolojik olarak ayaklanması sağlanıyor. Film, ülkemizde işçi sınıfını ele alan eserler arasında işitsel açıdan en olgun, baskın ve yaratıcısı. Bu konuda da dikkat çekiyor. Yönetmenin bir çeşit alt kültür portresi çizme arzusu ise Bahman Ghobadi’yi hatırlatıyor. Tazminat meselesinin yönelimiyle de birlikte hüzünlü durmasına karşın hüznü sömürmeden katmanlandırmasıyla değerli bir film karşımızdaki.

        Aslında “Babamın Kanatları”, “Rauf”, “Gizli” ve “Siyah Karga” ile aynı seneye denk geldiğinden Kürt sineması için ümitli olma zamanı. Bunlar tartışılabilecek senaryo sıkıntılarına karşın görsel açıdan meseleyi çözmüş işler. Ama Ayhan Salar-Erkan Tahhuşoğlu imzalı, ‘East of the West’ yarışmasında yarışan demode Kürt filmi “Eşik” için aynı şeyleri söyleyemeyiz.

        ‘EŞİK’İ ATLAYAMAYAN AMATÖR BİR DENEME

        Bir anda komut almış gibi performansa başladığını belli eden oyuncular, sanat yapma arzusuyla dairenin içinde sürekli kaydırılan bir kamera, altı doldurulamayan Arapça konuşmalar, ağır tempoyla hareket ederken ‘yavaş çekim’e geçmiş gibi gözüken karakterler ve daha fazlası ‘festival filmi formülü’nü canlandırma arzusuna işaret ediyor. Ortak senarist-yönetmen Salar’ın kurgu ve sinematografiyi de üstlenmesi sette nelere yol açmıştır bilinmez.

        Ama basit performanslar onun Almanya’da yaşaması sebebiyle ‘öylesine diyaloglar’dan destek alınca zoraki sinemaskop duran film göze batmaya başlıyor. Yeni milenyumda 90’larda çıkan kuşağın filmlerini taklit eden sayısız sinemacı ürerken, “Eşik” sanki o dönemi hiç görmeden onlardan önce üretilen gülünç işlerle rekabete giriyor.

        Bu trajikomik durumun çamur gibi renklere, ne yaptığı belli olmayan müziğe yansıması şaşkın bir sanat filmine yansırken, ‘başına başörtüsü tak yeterli!’nin dönemini bilmeden uygulamak şaşırtmıyor. ‘Kadın’ ve ‘azınlık’ tanımlarına yazık olmuş… Ama “Güzelliğin On Par’ Etmez” gibi amatör bir Kürt filminin ana yarışmaya girdiği festivalde “Eşik”i normal karşılamak lazım. Tek sıkıntı bu ikisini izleyen bir Çek seyircinin ‘Türkiye sineması bu mu?’ yanılgısına düşme ihtimali…

        En doğrusu “Babamın Kanatları”nın başarısını anlatmak, Tolga Karaçelik’in ‘Genç Yönetmenler Sohbeti’nin katılımcıları arasından sıyrılma olgunluğunu göstermesini alkışlamak sanırsak. Zira sinemamız böylesi düşük seviye işleri, amatör denemeleri hak etmiyor.

        BABAMIN KANATLARI: 6

        EŞİK: 1.9

        Diğer Yazılar