Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Vizyona girmeden DVD raflarında görücüye çıkan iki edebiyat uyarlamasını değerlendirdim.

        “HAY AKSİ ŞEYTAN”: AFGAN CEPHESİNE ŞAŞKIN VE BAŞIBOŞ BAKIŞ

        11 Eylül ve Irak Savaşı sonrası Amerikan sinemasında yeni düşmanla ilgili hikayeler bulmak moda oldu. Bu durumun cılkını çıkaranlara da rastlayabiliyoruz. “Hay Aksi Şeytan” (“Whisky Tango Foxtrot”, 2016), 2003-2006 arası Afganistan’da gazeteci olarak kalan Kim Barker’ın anı kitabı ‘The Taliban Shuffle’ı perdeye taşıyor. Ama yönetmenlik koltuğunda Glen Ficarra-John Requa, başrolde Tina Fey hiçbir katkı sağlamıyor projeye.

        Kim Barker’ın yaşadığı olay, gerçekçi bir sinemayla, el-omuz kamerasıyla aslında bu dönemin sinema algısına uygun. Fakat bu ciddiyeti kaldıracak bir senaryo ve oyuncu kadrosu yok. Siyasi konulardaki başıboşlukla Ortadoğu insanını küçük düşürmek de bu sayede normal gözüküyor. Doğal renklerin ve ışıksızlığın dışına çıkılmayan cephe görüntüleri, bir kadının dramını anlatıyor görünürde.

        Ama TV’de ün yapan komedyen Tina Fey, kasınca Melissa McCarthy gibi komik duruma düşmekten kurtulamıyor. Hatta Ficarra-Requa ikilisi farkında olmadan onu geri plana itmeye çabalıyor. Görüntü yönetmeni renk işlemesi yaparken böyle bir hedefle yola çıkmış sanki. Ama işlenmemişlik, ‘doğallık’ yaratmıyor. Aksine özensizlik gibi gözüküyor.

        “Son Durum”da (“The Situation”, 2006) Philip Hass, Irak’taki bir kadın gazetecinin mücadelesini ele almıştı, Connie Nielsen faktörüyle film Irak Savaşı’yla ilgili en başarılı işlerden biriydi. “Hay Aksi Şeytan”da sanki onunla “Çok Yakın… Ve Çok Özel” (“Up Close & Personal”, 1996) birleşiyor, ama ‘şaşkın bir film’ eşliğinde…

        Fey’in ciddiyeti, nasıl “Tatlı Bela”da (“Erin Brockovich”, 2000) Julia Roberts’ı Soderbergh Oscar’a taşıdıysa öyle bir dokunuşa ihtiyaç duyuyor. Dolandırıcılık filmleriyle ün yapan Ficarra-Requa ikilisinin bu taraklarda bezi yok. “Seni Seviyorum Philip Morris” (“I Love You Philip Morris”, 2008), “Fokus” (“Focus”, 2014) gibi işlerdeki anti-kahramanları kavrama becerisini buraya yansıtamıyorlar. Açılış sekansındaki gürültülü parti görüntüsü bu eyleme açılacak gibi gözükse de ciddi ve gerçekçi bir siyasi drama kayıyor zamanla.

        “Hay Aksi Şeytan”daki el-omuz kamerası onlara hiç yaramıyor. Aksine oyuncuların ‘yamama’ durmasına eşlik ediyorlar. Alfred Molina ve Margot Robbie neşe, Billy Bob Thornton profesyonellik için var. Ama bu isimlerin sahneleri hareketlendiren karakterleri ne yapıyor onu kimse çözemiyor. 35 milyon dolar oyunculara harcanmış gibi. Martin Freeman biraz idare ediyor. Ama eski sevgiliyle diyalog bir yana Ortadoğu insanına küçük düşürücü yaklaşım “Krallık” (“The Kingdom”, 2007) ve “Uçurtma Avcısı”nın (“The Kite Runner”, 2007) çağdışı ve boyutsuz emperyalizmini, şovenizmini ve ırkçılığını hatırlatıyor. Böylesi çizgi filmsi tavırlar filmin inandırıcı durmasını engellerken, hiçbir gereği yokken net bir taraf belirlemesine de yol açıyor.

        FİLMİN NOTU: 3.6

        “CENNETTEN MUCİZELER”: MUCİZEVİ ÇOCUKLA AĞLAMA DUVARI

        Ölüm arifesindeki lösemili bir çocuğun cennetten sesler duymasıyla ilgili Hıristiyan olsak ne düşünürdük bilemeyiz. Ama kesin bir şey var o da kilisedeki sahnelerin ışıltılı bir dini istismar filmine alan açtığı gerçeği… “Cennetten Mucizeler” (“Miracles from Heaven”, 2016), diniyle barışık Amerikan toplumunun kucaklayacağı bir film. Meksikalı yönetmen Riggen’ın bu konuda konumunu tahmin etmek zor değil.

        Ama burada Kylie Rogers’ın canlandırdığı 10 yaşındaki Anna’nın yaşadığı kaza, etrafındaki büyülü aile bireyleri ve nicesi değersiz bir karmaşayı doldurmak için. Aslında bu noktada da Jennifer Garner’ın mutlu gözüken bakışları, Queen Latifah’nın misafir oyuncu modundaki anlamsızlığı daha da batıyor.

        Sanki içeri bir ışık geçirilmesi üzerine kurulu objektif ve diyafram tercihleri de bu mucizeye abartmak için. “Cennetten Mucizeler”, aile kurumunu kutsama adına yapılmış basit bir melodram. Üstüne üstlük ağlama duvarına dönüşürken hiç çekinmiyor. Hatta finalde 20 dakika boyunca iki-üç sarsıntı veren dönüşle de bu taktikle ilgili eylemlerini pekiştiriyor.

        ‘Amerikan toplumunun kendi kendini tatmin edeceği aile dostu bir melodram nasıl olur?’ sorusunun cevabı gibi film. Riggen ise “Maden 33”deki (“The 33”, 2015) tek mekanı idare etme becerisini buraya taşıyamıyor. Sinematografinin yapaylığına, oyuncuların pembe dizi karakterine yanaşmasına, belki de kendisinin koyu Hıristiyan olmasına boyun eğiyor.

        FİLMİN NOTU: 2.5

        KEREM AKÇA’NIN YENİ ÇIKAN DVD’LERDEN ÖNERİLERİ

        1-Galaksinin Koruyucuları (Guardians of the Galaxy)

        2-Baskın: Karabasan

        3-Ters Yüz (Inside Out)

        4-Kötü Kedi Şerafettin

        5-Orman Çocuğu (The Jungle Book)

        6-Saul’un Oğlu (Saul Fia)

        7-Sihirli Orman (Into the Woods)

        8-The Hateful Eight

        9-Mr. Holmes ve Müthiş Sırrı (Mr. Holmes)

        10-Deadpool

        11-Diriliş (The Revenant)

        12-Bekar Yaşam Kılavuzu (How to Be Single)

        13-Uyumsuz Serisi: Yandaş – Bölüm 1 (Allegiant)

        14-Çocuk ve Canavar (Bakemono No Ko)

        15-Miles Ahead

        Diğer Yazılar