Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KEREM AKÇA / keremakca@haberturk.com

        Önceki iki filmi TV dizisi kıvamında üretilen Harry Potter serisinin son ayağının bu ilk bölümü, Eduardo Serra gibi bir görüntü yönetmeni ile Alexandre Desplat gibi bir bestecinin katkısıyla felsefe dozu yüksek ve teknik anlamda kusursuz bir varoluş serüvenine dönüşüyor. Öyle ki burada ‘gençlik filmi’ konseptinin okul motifi rafa kaldırılırken, psikolojik metafor olarak sinemada bolca gördüğümüz orman, gri dokusu, mitik duruşu ve dünyadan yabancılaştırılan haliyle Avrupa’dan çıkan modern sinema dilinin öğeleriyle servis ediliyor. Böyle olunca da “Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Birinci Bölüm”, adeta iyi-kötü (Potter-Voldemort) mücadelesini anlatan bir ruhsal maceraya dönüşerek serinin en iyi iki-üç filmi arasındaki yerini almakta sıkıntı çekmiyor.

        Felsefe taşı, sırlar odası, yarışmalar, tutsaklık derken son bölüme geldi dayandı bir seri daha. David Yates’in yani iki filmdir yönetmenlik koltuğunda oturan ismin bu üçüncü Harry Potter filminin diğerlerinin üzerinde olduğu gerçeği reddedilemez. Ancak bu bölümün aynı zamanda ‘Ölüm Yadigarları’ adlı son cildin de birinci bölümünü oluşturduğunu es geçmemeliyiz. Öyle ki burada zaman zaman ‘Yüzüklerin Efendisi’nin ara bölümü “İkiz Kule”yi (“Lord of the Rings: Two Towers”, 2002) izlermiş hissiyatına da kapılmıyor değiliz.

        Gerçek dünyada iyi-kötü mücadelesi

        Ancak kim ne derse desin karşımızda serinin “Azkaban Tutsağı”ndan (“The Prisoner of Azkaban”, 2004) beri üretilmiş en karamsar halkası var. Bu durumun ana sebebi burada hikayenin gelişim sürecine ayak uydurularak Hogwarts eğitiminin arka plana itilmesi ve Harry-Voldemort yani iyi-kötü mücadelesinin öne çıkarılması.

        Bu durum karşısında da Voldemort’un “Oz Büyücüsü”ndeki (“The Wizard of Oz”, 1939) cadının şatosundan daha karanlık, dışavurumcu çizgilerle çizilmiş hükümdarlık merkezinden tutun Harry’nin ormanın girişindeki evine kadar her şey peri masalı filmi kalıplarına uygun bir şekilde geliştirilmiş. İnsanın içinden ‘Aradaki üç bölümü unutun!’ diyesi geliyor. Ancak ‘ara hikaye’ kavramını üretmemiş mi atalarımız? E o zaman bir bildikleri vardır.

        Avrupa’daki modern sinema atılımından izler taşıyan, stüdyolar için ayrıksı bir eser

        Bu parantezi kapatıp filme geri döndüğümüzde masal atmosferinin oluşturulmasında mitolojik alt metinlerin de büyük katkı yaptığını söyleyebiliriz. Özellikle filmin kılıç-büyü filmi (sword and sorcerery film) alt türüne, yani Hollywood’un şimdilerde A sınıfına çevirdiği o fantastik formüle (Bkz. “Beowulf”, “Titanların Savaşı”, “Mumya 3”) yakınlaştığı anlarda, yüksek bir sinema duygusu ve masal evreni aşıladığı söylenebilir bu serinin yedinci halkasının.

        Ormanın mitolojideki cehennem olan ‘Hades’in girişindeki Styx nehri edasıyla ölüm-yaşam arasında kalmışlığı vurgulaması ve orada karakterimizin ‘yeniden doğması’ da bu durumun en bariz örnekleri. Öyle ki burada Harry’nin okul sonrası ‘en büyük büyücü’ olma çabasının ormanda yabancılaştırılarak dumanlar arasında anlatılması, bir hayli karamsar anlara gark olmamızı sağlıyor. Aynı zamanda Avrupa sinemasının devrimci örneklerinde gördüğümüz ‘modern sinema dili’ meselesinin ışığında da, stüdyo için ayrıksı bir sinema filmiyle yüzleştirildiğimiz söylenebilir.

        Memur yönetmenlik burada işlemiş

        Dizi ve TV işleriyle tanınan David Yates de ne kadar önceki iki filmde geride durup ‘memur’ kimliğinden taviz vermeyerek TV tüketimini andıran eserler çıkardıysa, burada da bir o kadar katkı yapmış gözüküyor. Zira efektler, hikaye ve yan karakterler bir şekilde Harry Potter dünyasının ihtişamını ve derinliğini kalkındırmayı beceriyorlar.

        Özellikle de Harry’nin aşk objesi olarak arada kalan Hermione’nin varlığını da içine alan bir varoluş ve ergenlik serüvenine girmesi, fazlasıyla peri masalı filminin ilk uygulamalarını akla getiren bir harekete dönüşüyor.

        Önemli fantastik evrenlerden kopyala-yapıştır motifler

        Tabii bunun devamında ‘Star Trek’, ‘Star Wars’ serileri ile “Excalibur” (1981) gibi filmlerin ‘fantastik dünyaları’ndan alınan ışın kılıcı, gerçek kılıç, ışınlanma gibi öğelerin buraya kopyalanıp yapıştırılması da eldeki dünyanın üç boyutlu hale gelmesine katkıda bulunuyorlar. Özellikle Harry’nin kılıç peşinde koştuğu sahnedeki ergenliğe geçişinin, mitolojide Silvanus’e benzeyen ortamdaki mitik bir yeniden doğum ile sağlanmasının da önemli bir detay olarak öne çıktığını itiraf etmeliyiz.

        Bunun yanında zaten Harry’nin Voldemort ile iyi-kötü mücadelesinin insanlar ya da muggle’lar arasında verilmesine de ayrı bir parantez açmak lazım. Zira bu durum, serinin önceki filmlerindeki ille de büyü dokusunu taşımak istemesine karşın “Azkaban Tutsağı”nda kullanılan görünmezlik pelerini kadar özgün bir öğe veya kurtadam efekti kadar karamsar bir motif bulamayan serinin, böylece bir gerçeklik, olgunluk ve yön kazanmasına yol açıyor bir diğer taraftan da.

        Görüntü yönetmeni ve besteci fark yaratmış

        Belki “Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 1” için serinin önceki örneklerinde gördüğümüz ‘Chris Columbus, Alfonso Cuaron veya Mike Newell gibi yönetmenlerin kurdukları kendilerine özgü dünyalar’ gibisinden bir ‘yönetmen evreni’nden söz etmek mümkün değil. Ancak efektlerinden oyuncularına, olay örgüsünden Avrupa sinemasını hatırlatan yabancılaşan ormanına, oradaki Potter-Hermione’nin hayali seks sahnesinden Voldemort’un toplantısına kadar her şey bir hayli masal evreni kokuyor. Bunların tamamı da teknik anlamda birinci sınıf.

        Tabii bu durumda özellikle bu film için tutulan Fransa (sanat sineması) çıkışlı görüntü yönetmeni Eduardo Serra ile müzisyen Alexandre Desplat’nın da rolü büyük. Öyle ki burada gri doku ve tedirgin edici besteler Harry Potter evrenine çok şey katıyor beklenmedik bir şekilde. Bu da bir ergenin varoluş serüvenin soyut bir evrene transfer edilerek daha inandırıcı hale gelmesine yol açıyor.

        Adeta zaman zaman bir Andrei Tarkovsky filminin içinde hissediyoruz kendimizi. Bundan sonrası da şatoya ulaşma yolunda “Oz Büyücüsü” ekolünün devamı, “Barbar Conan” (“Conan the Barbarian”, 1982) gibi bir kılıç-büyü filmi kıvamında dengelenecek gibi gözüküyor. Bu konuda aydınlanmak için ikincisini beklemek lazım elbette... Zira belli ki seri tamamlandıktan sonra akıldan kalan iki anahtar film ‘Ölüm Yadigarları’ bölümleri olacak.

        FİLMİN NOTU: 6.3

        Künye:

        Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 1 (Harry Potter and the Deathly Hallows: Part I)

        Yönetmen: David Yates

        Oyuncular: Daniel Radcliffe, Emma Watson, Rupert Grint, Helena Bonham Carter, Ralph Fiennes, Alan Rickman

        Süre: 147 dk.

        Yıl: 2010

        Diğer Yazılar