Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KEREM AKÇA / keremakca@haberturk.com

        Fetih 1453”ün ilk A sınıf tarihi-epiğimiz olmasının üzerinden fazla geçmeden ihtişamlı bir de Çanakkale Savaşı filmiyle yüzleşiyoruz. “Çanakkale 1915”, bu hedefini Faruk Aksoy’un filminin efektçileriyle çalışması ve savaş sekanslarının üzerine kafa yormasıyla yükseklere koyuyor. Hatta çabasıyla, özgüveniyle ve cesaretiyle takdiri de hak ediyor. Ancak oyunculuk ve senaryo adına biraz fazla ‘başıboşluk’a düşmesinin zararını özellikle akışı sağlayacak olay örgüsünde, canlandırmanın ötesine geçmeyen dramatik sahnelerde ve Mustafa Kemal Atatürk tanımının yapaylığında belirgin bir şekilde hissettiriyor. Bu da milliyetçi savaş filmi destanını hedefine ulaştırırken ‘Turgut Özakman docudrama’sına kaykıldığı sayısız anda yaralıyor. Ancak bu durum filmin, sinema bilincimize deniz savaşı, kara savaşı ve çatışma sekanslarını görsel bir yetkinlikle kavrayarak adını yazdırmasını engellemiyor.

        Cumhuriyet” (1998) ile “Dersimiz: Atatürk”ün (2010) senaryolarıyla bildiğimiz Turgut Özakman’ın ‘milliyetçi bir irade-başarı-diriliş’ öyküsü sunduğu çok açık gibi duran ‘Diriliş - Çanakkale 1915’ romanı, “Çanakkale 1915”de (2012) öyle ya da böyle bir sinema temsiline ulaşıyor. Filmin tarihimizde iz bırakmış bir olayı, yüreğimize hitap eden bir mücadeleyi karşımıza çıkarmasıyla proje açısından belli kriterleri var. Bunlar ışığında da aslında ‘docudrama görünümlü saygı duyulası bir savaş filmi’ bütünüyle yüzleştirmeyi beceriyor bizi. Böylece bütün didaktikliğine karşın Özakman’ın ‘ders kitabı’ görünümlü eserlerinin birazcık dışına çıkan bir durumla yüzleşiyoruz.

        Savaş sahneleriyle konuşulacak bir iş

        Çanakkale 1915”, “Er Ryan’ın Kurtarmak”ın (“Saving Private Ryan”, 1998) cephe zemininin sarı-gri arasındaki tonlamasını içeriye geçiren Aras Demiray-Muharrem Dokur imzalı sinematografi, kurgunun uyumuyla da sarılıp sadece savaş sahneleri adına bile üzerine konuşulacak bir iş çıkarıyor. Ancak gruplar halinde Çanakkale Savaşı’nın farklı dönemlerini kronolojik olarak önümüze döken eserin, gerçek bir oyunculuk veya senaryo tutarlılığı sergilediğini söylemek zor.

        Bu da Serkan Ercan, Rıza Akın, Şevket Çoruh, Ufuk Bayraktar gibi oyuncuların bir hışımla öne çıkmadığı anlarda figürasyon seviyesinde kalan performansları çoğu zaman canlandırma kıvamına indiriyor. Bu durum filmi ‘docudrama’ adlı belgesel alt türünde görülen, canlandırma görüntüler ile tarihi olayları üst üste bindirme geleneğine çoğu zaman yaklaştırıyor. Bu konuda aslında görkem, ihtişam ve destansılık bir kurtuluşa dönüşüyor. Zira Yeşim Sezgin, filmin süresini ‘ciddiye alınma’ adına uzun tutmuş gibi görünse de savaş sekanslarını detaylıca kurgulama konusunda büyük oranda başarı sağlıyor.

        Görkem ana hedefe dönüşürken efektler beklenen düzeye ulaşamıyor

        Money shot adıyla andığımız Hollywood’da görülen ‘yukarıdan kuşbakışı olarak olaya bakıp görkemi-büyük prodüksiyonu açı çıkarma’ çekimleri ise hemen her deniz veya kara savaşı-çatışması sekansında karşımıza çıkarken, bunların ötesinde deniz savar modellemelerinin, patlama efektlerinin ve savaş uçaklarının yüzde yüz bir profesyonellik sunduğunu söylemek güç. Ama görsel efektlerin 50’lerin Hollywood’un fantastik filmlerindeki ‘çöp’ düzeyine inmemesi sevindirici. Zira burada stop-motion teknolojisinin o zamanki seviyesiyle ortaya çıkabilecek ‘eğlencelik’ durum fazla gerçekleşmiyor.

        Aksine bir uğraş ve çabanın yanında ilgiye değer zeki açıların da katkısıyla belli bir düzeyi tutturmuş görsel/dijital efektlerle yüzleşiyoruz. Serkan Zelzele etiketinin Hollywood prodüksiyonlarının bir-iki kademe aşağısına çekilmiş bütçeyle yapabileceklerini izliyoruz. Bu durum “Çanakkale 1915”in seviyesini belli ederken, savaş sekanslarından özellikle gece gerçekleşen çatışmanın ve final bölümünün ‘gemisiz’ haliyle daha bir profesyonel koktuğu söylenebilir. Dökülen kanlar, uyumlu lensler, detay planlar, yakın planlar ve aksesuar kullanımı adına birkaç sekmeyle savaş sahnelerinin çekim senaryosundan yükselen tutarlılığı ise takdire şayan. Ağlatıcı, etkileyici besteler ise bu noktada ‘volüm’ ayarı adına ‘yürek’lerin durumunu göz önünde bulunduruyor.

        Hollywood’da şansı olmaz

        Ancak “Çanakkale 1915”in bunların yanında gerçek bir senaryo veya oyuncu performanslarıyla ilerlediğini söylemek zor. Sadece profesyonel oyuncuların devreye girdiği anlarda bir ‘duruş’ ortaya çıkarken, karakter veya dramatik çatışma bile içermeyen sekansların bunun dışında ihtişama bırakıldığı çok açık. Bu da büyük oranda “Çanakkale Çocukları”ndan (2012) daha geniş ebatta bir savaş filmi sunarken, Hollywood’da B sınıf kategorisinde anılacak bir eseri bizlerle yüzleştiriyor.

        Atatürk tanımının ‘mavi lensli’ bir yapaylıkla figürasyona ayak uydurup İlker Kızmaz bünyesinde gülünçlük salgılaması ise her açıdan bir Mustafa Kemal Atatürk karşıtlığına kadar uzanıyor. Bu da günümüzde böylesi tartışmalar artmışken filmin ideolojik bakışını hiç de sağlam temeller üzerine yerleştirmiyor. Üstelik didaktizmin dini ve milliyetçi kökenden hareket edip günümüz hükümetine uygun bir politik görüşe uzanması gibi bir durum da çok açık ortadayken... Film, bir kahramanlık destanı yaratırken müzikleri, kurgusu ve sinematografisinin yanında oyuncu hareketleriyle de fazlaca gözyaşı dökülmesine yol açabilir.

        Niye 2.35:1 çekilmediğini anlamak mümkün mü?

        Ancak iyi çekilmiş sekansların belli dövüş sahnelerinde bir koreografiye dönüşememesi, birebir çatışmalarda ‘amatör’ bir ruhla yüzleşmemizi sağlıyor. Nihayetinde “Çanakkale 1915”, birçok açıdan eleştirilse ve “Fetih 1453”ün A sınıf tabanını ya da yükselttiği çıtayı yakalayamasa da dar alana sıkışmadan inadına, cesaretle yüksek bütçeli bir savaş filmi çekme özgüvenini göstermesiyle takdir edilmeyi hak ediyor. Yeşim Sezgin’in “Süpürrr!”ün (2009) ardından buradaki prodüksiyonla kendi adına bir ileri adım attığı da söylenebilir.

        Ama Hollywood da Türk sinemasının popüler tabanı da 1.85:1’den 2.35:1’e geçmişken burada halen 1950’lerin geniş ekran formatında ısrar edilmesinin sebebini anlamadığımı belirtmeliyim. Üstüne üstlük böylesi ‘money shot’ ve ‘master shot’ gibi geniş lens gerektiren genel planlar kullanan bir görsel yapı halihazırda mevcutken...

        Aradığımız Çanakkale Savaşı filmi için adımlar atıyor

        Bu kafa karışıklığı docudrama ile savaş filmi arasında gidip gelen dramatik yapı için de geçerli. Zira bunlardan ilkine ayrılan kronolojik canlandırmalar üzerine ‘figürasyon’ dışında uğraşılmaması özellikle gözlerden kaçmıyor. Araya giren profesyonel oyuncular haricindeki bölümler de bir TV haber programındaymış izlenimi yaratıyor. Kabul etmeliyiz ki efektlerin yanında bu durumlar da filmin B sınıfına yaklaşmasına yol açıyor.

        Her şeye rağmen Turgut Özakman’ın önceki ‘kara tahta’ kıvamındaki senaryolarına göre daha cüretkar bir tutum ve profesyonel bir savaş filmi süzgeci karşımıza çıkarken, “Çanakkale 1915”in “Gelibolu” (“Gallipoli”, 1981) gibi ideolojik ve görsel açıdan doğru bir örnek de varken aradığımız ‘Çanakkale Savaşı filmi’ olduğunu söylemek zor. Ancak bu konuda adımlar attığını ve ilerisi için zemin hazırladığını söyleyebiliriz.

        FİLMİN NOTU: 4.5

        Künye:

        Çanakkale 1915

        Yönetmen: Yeşim Sezgin

        Oyuncular: Özgür Akdemir, Bülent Alkış, Serkan Ercan, Ufuk Bayraktar, Rıza Akın, Şevket Çoruh, Mert Karabulut

        Süre: 126 dk.

        Yapım yılı: 2012

        Diğer Yazılar