Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen yıl 60’a gerileyen Türk filmi adedi, 2013’te dijital teknolojinin de katkısıyla 87’yi bulup rekor kırdı. Bu filmlerin bir çeşitlilik oluştururken, hem genel kitleyi, hem festival kitlesini doyurabildiği de kesin.

        Senenin yerli sinema haritasına baktığımızda komedi, melodram ve aşk filmi örneklerinin halen ana dayanak noktasına dönüştüğü çok açık. Ama Hollywood kuşağının da bunlara cevap vermesinin yanında 87’e uzanan film adediyle ‘nitelik’ açısından tartışmalı, çöp oranının arttığı bir periyodu geride bıraktık. Farklı şablon ve tür denemeleri dikkat çekici dururken, sanat sinemasında da ‘kopyala-yapıştır’ örnekler gözlerden kaçmadı. Politik sinema yükselişe geçip bir ‘arayış platformu’ haline geldi. Özellikle ‘ötekilik’ meselesi eşcinsellik ve azınlık olma konularını öne çıkarmaya gayret ederken, belgesel sayısının artması da önemli bir istatistikti.

        Devam filmlerinin ‘ticari’ kanatta etkisini hissettirmesi, son dönemde artan üretimin bir uzantısı olarak öne çıktı. “Düğün Dernek”, “CM101MMXI Fundamentals”, “Celal ile Ceren” ve “Kelebeğin Rüyası” dönemin gişe kazananları gibi gözükürken, Erol Özlevi, Hasan Karacadağ ve Sermiyen Midyat’ın ikişer filmle boy göstermesi dikkat çekti. ‘Hükümet Kadın’ın iki filmi birden bu sene vizyona girip bizim topraklarımızda da furyaya dönüşen seri üretim algısından yararlandı. 10 yerli film bir milyon kişinin üzerine çıkıp gövde gösterisi yaparken, seyirci rakamının 30 milyona dayanarak önceki rekorun üzerine yaklaşık 10 milyon kadar koyması gözlerden kaçmadı.

        Tüm bunlar arasında oluşturduğum listede “Saroyan Ülkesi”, “Eve Dönüş: Sarıkamış 1915”, “Eksik Sayfalar”, “Aziz Ayşe”, “Üç Yol” gibi umut vaat eden ilk sinema deneyimlerini es geçmemek gerekirken, “Devir”, “Arkadaşım Max”, “Kedi Özledi” ve “Hititya: Madalyonun Sırrı” ise bu 15’linin hemen arkasında yer aldı açıkçası.

        İşte 2013’ün en iyi 15 yerli filmi şöyle:

        1-Sen Aydınlatırsın Geceyi (2013)

        Kısa sürede klasiğe dönüşmesi beklenebilecek bir anti-süper kahraman filmi, absürd komedisi ya da fantastik-noir’ı denebilir. Onur Ünlü’nün zihninden çıkıp, Shakespeareyen tiratları Godardiyen rötuşlarla onarırken, alaycılığını da yitirmeyen radikal bir eser. Adeta Türk sinemasının ‘süper kahraman ekipleri’ne ya da alternatif çizgi roman uyarlamalarına ‘siyah-beyaz’ cevabı denebilir. “Sen Aydınlatırsın Geceyi”, özgünlükte sınır tanımayan vizyonuyla klasiğe olmasa da külte dönüşmesi garanti bir film. Fantastik sinemamız için de A sınıf bir devrim niteliğinde.

        2-Jîn (2013)

        Reha Erdem’in Yeni Tayland Sineması etkisiyle ortaya çıkardığı modelin gerilla hikayeli versiyonu… “Jîn”, 17 yaşlarındaki, dağlarda anne-babasız yetişen Jîn’in dramını ele alıyor. Teröre ya da Güneydoğu’daki iç savaşa içeriden bakış atıyor. Masalsı yaklaşımı, Tarkovsky mistisizmi ve kaydırmalarıyla birleştirip müthiş bir sinema duygusuyla dolduruyor. Bana kalırsa Kürt sinemasının yükseliş ivmesindeki en sağlam esere dönüşmekte de zorluk çekmiyor.

        3-Hayatboyu (2013)

        Başarılı sanatçı Ela ile saygın mimar Can’ın bir çocuklu, dışarıdan güzel gözüken bir evliliği vardır. ‘Hayat boyu’ bir arada olmak ise onları derin bir yalnızlığa, kaçınılmaz bir iletişimsizliğe itmiştir. Peki bu sevgisiz ortamdan kurtulmak için nasıl yollardan geçmek gerekmektedir? “Köprüdekiler” ile dikkat çeken Aslı Özge’nin ikinci uzun metrajı evliliğe karamsar ve mesafeli bakışıyla dikkat çekiyor. “Gece”, “Bir Evlilikten Manzaralar”, “İtalya’ya Yolculuk” gibi eserleri akla getirirken, bohem yaşayan burjuva sınıfının evliliğini onarmayı, terapiye sokmayı hedefliyor. Film, yüksek bir reji becerisiyle yükselirken sinema tarihimizin en cüretkar kadın performanslarından birini de Defne Halman eşliğinde tattırıyor.

        4-Gözümün Nûru (2013)

        Melik Saraçoğlu yaşadığı, ileri seviyesinde körlüğe yol açan ‘retina dekolmanı’ hastalığını, Hakkı Kurtuluş ile beraber yönettiği filmde anlatıyor. Ailesinin de kamera önünden geçtiği eserde ‘sinefillik hastalığı’nın nelere yol açabileceğini, Tati mizahıyla ele alıyor. Brian De Palma’nın ilk dönemindeki Hitchcock ile ilişkisini Bergman için canlandıran Saraçoğlu-Kurtuluş ikilisi burada da boş durmuyor. “Yaban Çilekleri”ni Sine-Göz yoluyla “Amélie”ye bitiştirip Yeşilçam geleneğine de selam gönderiyor. Böylece kişisellik 78 dakikada postmodern ve evrensel bir anlam yükleniyor.

        5-Yozgat Blues (2013)

        İki kaybeden karakterin, bir müzisyen ile onun öğrencisinin Yozgat’ta iş bulmasıyla gelişen absürd olaylar… Jim Jarmusch’un minimalist komedi anlayışıyla yol alan “Yozgat Blues”, buradan postmodern suratlar da çıkarıyor. Bayağılık ile gerçekçiliğin birleştiği noktada işlevsel bir Anadolu temsili yaratıyor. Ercan Kesal’ın bu soyut dostluk ya da imkansız aşk hikayesinde ipi eline alıp sinema tarihimizin en kalıcı performanslarından birini verdiğini de ekleyelim. “Yozgat Blues”, “Uzak İhtimal” ile dikkat çeken Mahmut Fazıl Coşkun’un ikinci filmi.

        6-Küf (2012)

        Kayıp oğlunu beklerken sosyopolitik zindanında körelen Basri, 18 yıldır bu acıyı unutamamıştır. Toplumdan yavaş yavaş soyutlanırken de demiryolu işçiliği mesleğine tutunmuştur. Ercan Kesal’ın neredeyse tek atışta kavradığı bu karakter, yönetmen Ali Aydın’dan ve görüntü yönetmeni Murat Tuncel’den güç alır. Yılın en iyi ilk filmi böylece ortaya çıkmıştır. 2012’te Venedik’ten Geleceğin Aslanı ödüllü “Küf”, Türkiye’de 49. Antalya Altın Portakal Film Festivali ulusal yarışmasında prömiyerini yapmıştı.

        7-Mutlu Aile Defteri (2013)

        Baba ile çocuklarının öne çıktığı, “Zor Baba”ya masalsı bir uyruk kazandıran durum komedisi… Nihat Durak imzalı “Mutlu Aile Defteri”, babalarından sakladıkları sırları açığa çıkarmamak için çaba sarf eden aile bireylerinin ve onların uzak akrabalarının hikayesi… Tuncel Kurtiz’in vefat etmeden önceki son sinema eserinde Büşra Pekin, İlker Aksum, Bülent Emin Parlak, Öner Erkan ve Binnur Kaya da döktürüyor. Çok başlı senarist ekibi ise sinemamıza kurgunun da katkısıyla kaliteli bir durum komedisi ürünü kazandırıyor.

        8-Zerre (2012)

        İşçi sınıfına mensup Zeynep, küçük kızı ve annesi ile hayata tutunmuştur. Ancak bu durumun altından kalkabilmek için çok çalışması gerekmektedir. Yavaş yavaş ‘zerre’ kadar değeri olmadığı bir şehrin dişlilerinin içine doğru çekilecektir. Erdem Tepegöz’ü sinema dünyamıza tanıtırken, dolgun sinematografisi ve katmanlar açan dramatik yapısıyla dikkat çeken bir eser... Jale Arıkan, “Zerre”deki eşsiz performansıyla özel bir alkışı hak ediyor.

        9-Kelebeğin Rüyası (2013)

        ‘Hollywood usulü destansı aşk’ın tanımını bir şair biyografisinin içine eklemleyen “Kelebeğin Rüyası”, görsel açıdan iyi kotarılmış bir iş. Zonguldak’ta yaşayan, Behçet Necatigil’in öğrencisi Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun madencilik hayatından parçalar kıvamında ilerliyor. 1940’larda sağlığımızı tehdit eden verem ise, gerçek hikaye uyarlamasında bu karakterlerin en büyük rakibine dönüşüyor. Film için Kıvanç Tatlıtuğ ve kurgu-sinematografi-müzik tutarlılığı açısından akılda kalacak bir Yılmaz Erdoğan çıkarımı denebilir.

        10-Çanakkale: Yolun Sonu (2013)

        Anzak Koyu’nda 1915’te yaşanan çatışmaları herkes bilir. “Çanakkale: Yolun Sonu” da Çanakkale Savaşı’na bir nişancının gözünden bakış atıyor. Sinemaskop oranında Digiflame’in görsel efektlerinden tutun bol figüranlı sahnelerin boyutluluğuna kadar birçok konuda sınıfı geçiyor. Adını aranan ‘Hollywood usulü Çanakkale Savaşı filmi’ olarak tarihimize altın harflerle yazdırıyor. Bu başarının mimarı ise elbette Gürkan Uygun, Berrak Tüzünataç ve Umut Kurt’tan ziyade “Vay Arkadaş” ile de popüler sinemaya hakimiyetini ispatlayan yönetmen Kemal Uzun…

        11-Menekşe’den Önce (2012)

        Hüsne Kaya, 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta yaşanan Madımak Katliamı’nda oğlunu ve kızı Menekşe’yi kaybetmiştir. Ancak olay sonrasında dünyaya gelen kızına da Menekşe adını koymuştur. Soner Yalçın, burada kardeşlerinin öldüğü yaşa gelen Menekşe’nin hüzünlü Sivas yolculuğunu, geleneksel metotlara tutunan kalıcı bir belgesel eşliğinde tanımlıyor. Biz de ucu Alevi katliamına uzanan bu insanlık suçuna, arşiv görüntüleri ve röportajlar eşliğinde gözümüzü kırpmadan odaklanıyoruz. Ülkemizde sağlam temeller üzerine oturmayan eğitim sisteminin yol açtığı cehaletin ne kadar tehlikeli olabileceğini, nabız atışlarımızın yükselmesiyle tekrardan deneyimliyoruz.

        12-Yük (2012)

        Lineer akışla oynayıp maden ocağından Rossellini’vari bir soyutlaştırma mekanı çıkartan ve tecrübeli Erden Kıral’ın becerisiyle dikkat çeken bir eser… “Yük”, Feza Çaldıran’ın yarattığı müthiş atmosferle entelektüel bir kara film tanımı sunarken James M. Cain’in ‘Postacı Kapıyı İki Defa Çalar’ romanı ve onun Visconti etiketli uyarlaması “Tutku” (“Ossessione”, 1943) ile akrabalığını da saklamıyor. Taşrada ilişkilerin yarattığı yozlaşma üzerine, Cemal ile evli olan Zeynep’in eşini Cumali ile aldatmasından çıkan ahlaki okumalarla da değer kazanıyor. ‘Psikolojik yük’ün sinemasal anlamlarını araştıran eserde Tülin Özen, Nadir Sarıbacak ve Tansu Biçer rol alıyor.

        13-Hile Yolu (2012)

        Hrant Dink suikastının etrafında yaşananları akılalmaz bir paranoya duygusuyla, koyu renklerin, düşük temponun ve soğukkanlılığın öne çıktığı bir eser eşliğinde tanımlıyor... 70’lerin Hollywood politik-gerilimlerini akla getiren “Hile Yolu”, tetikçiliğin, azınlık temizleme görevinin, vicdan muhasebesinin ve daha nicesinin kan donduran öyküsüne uzanıyor. Ersin Kana’nın başarılı rejisi eşliğinde bir nevi kültürel “Çakalın Günü” (“The Day of the Jackal”, 1973) yüzeyi yaratmayı bilirken, ‘filler tepişirken çimenler ezilir’ tanımına uyan sarsıcı bir derin Türkiye gözlemine açılıyor.

        14-Rüzgarlar (2012)

        “Cinayeti Gördüm”ün hikaye akışını bir sesçinin gözüne ya da kulağına yerleştirip üzerine azınlık sorunlarını ilave ederken, Gökçeada ile İstanbul arasında mekik dokuyan ruhsal bir yolculuk… Rum Madam Styliani ve torunu Eleni arasında modern şehir insanının temassızlığını anlatan etkileşim, azınlıkların barınma sorunları ile kapitalizmin yarattığı yabancılaşmayı aynı potada eritir. Zaten ana karakter Murat da Gökçeada’da ses kaydetmeye başlayıp, ses efektlerinin ve hayaletlerin peşine düşünce ‘hiççi’ bir yolculuğa çıkmıştır. Yönetmenlik koltuğunda “İki Çizgi” ile dikkat çeken Selim Evci var.

        15-Senin Hikayen (2013)

        Bir karı-kocanın çocuk sahibi olma döneminin çevresinde dolaşıp, hamilelik, kaynanalık, aidiyet duygusu, evlilik gibi kavramları gözden geçiren bir eser… “Kaybedenler Kulübü” ve “Devrim Arabaları”nın ‘her projeye uyumlu’ hikaye anlatıcısı yönetmeni Tolga Örnek, bu sefer elini ‘durum komedisi’ne atıyor. Kendini fazla ciddiye almadan içinizi ısıtacak bir filme imza atarken, özellikle Oğuz Çelik’in kurgu becerisine bel bağlıyor. Filmde Selma Ergeç ve Timuçin Esen’e Nevra Serezli eşlik ediyor.

        keremakca@haberturk.com

        Diğer Yazılar