Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KEREM AKÇA / keremakca@haberturk.com

        Geçtiğimiz hafta Lars Von Trier’nin tartışmalı filmi “Nymphomaniac”, yeni sınıflandırma sisteminin “Yüreğimde Bir Delik” ve “Benimle Ol”dan sonra yasakladığı üçüncü film olunca birçok tartışma ortaya çıktı. 2005’te yürürlüğe giren sistem, cinsellik oranı yüksek filmleri konumlandırmak için yeterli mi? Eğer öyleyse daha önce “Yüreğimde Bir Delik” ve “Benimle Ol”u niye yasakladı? Başına buyrukluğun alışkanlık olduğu dönemlerde ‘altın makas’ bakiyse şimdi ne yapılmalı? Böylesi durumlar korsanın ekmeğine yağ sürmüyor mu? Yeni milenyumda uygar bir ülkede sansürle cebelleşmek normal mi? Bu sorular çoğaltılabilir… Bence vizyon için kurgulanmış (ve kimi planları buzlanmış) kısa versiyonuyla sansürlenen eser, sınıflandırma sisteminin yönetmeliklerinin, düzenlemesinin ve sınırlarının gözden geçirilmesini şart hale getiriyor.

        Nesiller boyu sansürle boğuşan bir milletiz. Bunun sebebi aslında bir yere kadar kuralsızlık... 2005’e değin belki üretim oranını kontrol altına alamadığımızdan, belki kurumsallaşmayı idrak edemediğimizden, belki sektör olmayı umursamadığımızdan, ama bir şekilde sinemaya adı konmuş bir ‘denetleme sistemi’ getiremediğimiz kesin. 1990 öncesinde, senede 200-300 Türk filmine uzanan uçuk rakamlar ve ‘oldubitti’ anlayışı sebebiyle bu durum daha da zordu açıkçası. Fakat o tarihten sonra ithal filmlerin de artmasıyla birlikte başına buyruk makaslamaları veya yurtdışından sansürlü versiyonları çaktırmadan yerli piyasaya uyarlama sinsilikleri karşımıza çıktı.

        “NYMPHOMANIAC”, YENİ SİSTEMİN YASAKLADIĞI ÜÇÜNCÜ FİLM

        Sansür, eninde sonunda bir yaşam biçimine dönüştü. Şimdilerde farklı yasalara, yasaklara, TV’lerdeki altın makas stratejilerine ve mozaiklemeye kadar uzanan ‘başına buyrukluk’ bir zamanlar sinemada da vardı. 2005’te ise sınıflandırma/ölçüm sisteminin (rating system) devreye girmesiyle en azından yedinci sanat açısından başvurulacak kurallarımız oldu. Bunların halkımızın ruh ve beden sağlığını koruma noktasında ince eleyip sık dokunmadığı ise çok açık.

        2005’te İsveç filmi “Yüreğimde Bir Delik” (“Ett Hål i Mitt Hjärta”, 2004), 2006’da Kanada filmi “Benimle Ol”un (“Lie with Me”, 2005) ardından bu ay içinde, “İtiraf” adıyla vizyona girmesi beklenen “Nymphomaniac”ın (2014) da iki bölüm halinde ‘sansür’le yüzleşmesi doğal. ‘Genel İzleyici Kitlesi’ ila ‘18+’ sınıflandırması arasında belirlenen seçenekler, zamanla detaylandırılmış olabilir. 2008’de 7+, 13+ ve 15+ işaretlerine 7A, 13A ve 15A gibi ‘aile eşliğinde izleme’yi temsil eden işaretler de eklendi. Cinsellik, şiddet ve olumsuz örnek oluşturacak davranışları belirleyen özel ikonlar da işliyor.

        İKİ AÇIDAN ‘ONARIM’ ŞART

        Fakat iki püf noktası var. Birincisi yasanın o zamandan beri düzenlenen (2008’de yenilendi) kriterlerinin dört paragrafın ve genel geçer tabirlerin ötesine geçmemesi. Açıkçası Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu konuyla ilgili koyduğu yönetmelik, hiç detaylı değil. Cinsellik, şiddet, korku, örf ve adetler, ahlak, kamu düzeni, halkımızın ruh ve beden sağlığı konu edilecektir. Ama örneğin İngiltere’deki BBFC (İngiliz Film Sınıflandırma Kurulu) meseleye daha planlı yaklaşıyor. Her sınıflandırma için tema, dil, cinsellik, şiddet, korku ve uyuşturucu içeriklerine dair en azından birer cümlelik açıklamalar koyuyor. Ama bizde işi belli bir ücret karşılığı yapan değerlendirme ve sınıflandırma kurulu ve alt kurulu üyelerinin net olmayan tabirler karşısında kafa karışıklığı yaşamaması imkansız.

        Bunun ötesinde bir ‘ara/üst derecelendirme’ ihtiyacı da bu düzenlemeden sonra yürürlüğe sokulabilir, veya 18+ bu mantıkla kullanılabilir. Zira bunların bir üstü olması gereken İngiltere’de 18 (18 yaş altı için sakıncalı), ABD’de NC-17 (17 yaş altında kimse giremez) diye bilinen bir sınır, bir ‘üstü kapalı sansür’ yok. En azından 18+ da öyle kullanılmıyor.

        BÖYLE GİDERSE SANSÜRLER DEVAM EDER

        Sözgelimi “Yüreğimde Bir Delik”, İsveç’te uzun zamandır ilk kez ‘rahatsız edici görüntüler içerir’ gibi bir ibare ile vizyona girmiş, ABD’de NC-17, İngiltere’de 18 sınırıyla limitli gösterim imkanı bulabilmişti. Bizde ise ancak ‘18 yaş altına yasaklanarak DVD’ye çıkabilir’ belgesi alabilmişti. Ev videosu için ‘belli sahneleri makaslamazsanız ürünleri çıkartamazsınız’ emri alan “The Brown Bunny”yi (2003) ve “The Book of Revelation”ı (2006) hiç saymıyoruz.

        Sinemada ‘NC-17’ veya ‘Unrated’ (sınıflandırma kurulundan geçmemiş) benzeri, ‘Y’ (Yasak) gibi bir işaret uygulamaya konulursa sorun çözülebilir. Böylece adı geçen filmler limitli gösterim olanağı bulur. Belki aradaki 15+ da atılır. Yoksa sürekli ‘sansür ilk değil, son da olmayacak’ gibi cümlelerle kalmaya, kendimizi avutmaya mahkum bırakılacağız. Zira şu andaki yasa baştan beri iki açıdan problemli…

        İŞİN UCUNU ‘HAYS CODE’A KADAR GÖTÜREBİLİR MİYİZ?

        İşin “Nyphomaniac” ayağında, ‘şaşırtıcı’ olan sansürsüz uzun versiyonun yerine tüm dünyada vizyona giren, bazı sahnelerde dijital buzlama uygulanan sansürlü kısa versiyonda ‘yasak’ ile karşılaşmak. Fransa’da belli bölgelerde filmin bu kurgusunun 12 yaş sınırı aldığı da bilinirken üstelik… Açıkçası ‘sevişme’ ve ‘seks’ sahnelerinin ötesinde ‘cinsel organ’ görüntüleri, ‘ağız işi sahnesi’ ve ‘kimi cinsel birleşme yakın planları’ aykırı olabilir (bu kısımların çoğunluğunda buzlama var).

        Ama NC-17 gibi sınırlı gösterime olanak tanıyan bir sınıflandırma ortaya çıksa sorun bazı filmler için çözülebilir. Örneğin Aronofsky’nin “Bir Rüya İçin Ağıt”ı (“Requiem for a Dream”, 2000) sadece bir penisi eylem halindeyken gösterdiği tek planı sebebiyle bu derecelendirmeye tabi tutulmuştu.

        Bu örnekten de yola çıkınca Hollywood’da çokça can yaktıktan sonra 1968’de yürürlükten kalkan Hays Code’un yasakçı döneminin bize sızabileceğinden şüphelenme hakkımız var. Filmin bu versiyonunun ikinci bölümünün sadece “Testere 3D”nin (“Saw 3D”, 2010) yasaklandığı Romanya’da bu durumla karşılaştığı ortada zira...

        SEKSTEN YABANCILAŞTIRMA CEZA ALDI

        Öyle ki “Benimle Ol” gibi ‘modern tutku’ tanımını arayan bir cinsel ilişki filminin, “Yüreğimde Bir Delik” gibi amatör pornoyla ilgilenen bir ‘metafilm’in veya “Nymphomaniac” gibi bir seks bağımlılığı hicvinin nasıl noktalara ulaştığını görebiliyoruz. Elbette bunların “Paris’te Son Tango” (“Ultimo Tango a Parigi”, 1972), “Salo ya da Sodom’un 120 Günü” (“Salò o le 120 Giornate di Sodoma”, 1975) gibi halen NC-17 ibaresiyle anılan eserlerle yan yana anılması da olası. Eğer pornografik diyaloglar ve sahnelerden bahsediliyorsa, filmin tamamında bir görsel numara ve dilsel hamle ile bunların ‘sonuç’ bölümüne varmadan geçildiği çok açık. Sadece ilk cinsel deneyimde gerçek anlamda bir ‘doğallık’, ‘saflık’ görebiliyoruz.

        Bu da aslında Trier’nin acıyla mücadelesini, Tanrıcılığını ortaya koyarken sansürle yüzleşmesini sağlıyor. Olağan cinsellikten seyirciyi de karakterini de uzaklaştırdığı bir çerçeve yaratıyor. Cinsel fantezilerin, sadomazoşizmin ve şiddetin ise uç noktalara gitmediği ortada. Bu noktada önceki tartışmalı ‘cinsellik’ kullanımlarında görülen haddinde uygulama (“Mavi En Sıcak Renktir”, “Bir Kadının Seks Günlüğü” ve “Mutlu Azınlık” 18+ almıştı) akla gelebilir. Eğer üst sınır bu, dünyada NC-17 almayan filmlerse zaten sorun temelden başlıyor. Sözgelimi ABD’de bu derecelendirmeye uygun bulunan “Utanç”ın (“Shame”, 2011) bizde 18+’yla sınıflandırılmasına ne demeli?

        SEYİRCİYİ UYARMAK MI SANSÜRE YOL AÇAN?

        “Yüreğimde Bir Delik”te amatör bir porno filminin yapım sürecine odaklanan İskandinav sinemasının son 15 yılının önemli yönetmenlerinden Lukas Moodysson, seyircinin midesini bulandırmak için uğraşır. Klasik seks sahnelerinin aralarına ‘vajina’ görüntüleriyle dolu plastik cerrahi ameliyatları, çıplak kadın modelleri (büyük oranda cinsel organ kısımlarıyla), iğrendirme hedefli bilumum malzeme ve video kaydı gibi duran parçalar attırır. Bunlara ‘sansür’e izin vermeyecek açı tercihleriyle çekilmiş geleneksel üçlü ilişki, mastürbasyon sahneleri de iliştirilirken, seyirci asla normal anlamda olup biteni göremez. Yönetmen bu duruma gönderme yaparak da olayı gözlemleyen erkek karakterin gözüne iki bant yapıştırır ‘deneysel’liğiyle anılan filmin sonunda.

        Trier de benzer bir şekilde izleyicinin yerine konan, özdeşleşme objesi bir ‘Seligman’ yerleştirir. Onun günah çıkarma eylemine göre cinsel fantezileri, deneyimleri sıralar. Görsel numaralarla da olup bitene odaklanmaz. Anlık bir şekilde odaklandı mı araya buzlama girer zaten. Büyük oranda da klasik seyircinin seks bağımlılığını, fanteziyi sorgulaması, finalde de bunu yaptığı için cezalandırılması, dersini alması, arınması üzerinedir “Nymphomaniac”. Moodysson “Yüreğimde Bir Delik”te ‘buzlama’yı sansüre gönderme yapmak için kullanır. İçimizden de ‘cinsellikten soğutma mı sansürlendi?’ gibi bir fikir geçer. “Benimle Ol”un, ‘ilişkiye odaklanırken pornoya mı kayıyor?’ görüşünü alevlendirmesi ayrı elbette…

        Meseleyi toparlarsak, bana kalırsa birkaç sonuç ortaya çıkıyor. Birincisi toplum olarak henüz cinsellik ve şiddet oranı tartışmalı sanat eserlerine hazır değiliz, bu konuda sinema dünyasını geriden takip ediyoruz. İkincisi teşhirciliği öne çıkaran cinsellik kullanımına onay veriyoruz, öbür türlüsüne vermiyoruz, koltuğumuza oturup keyif yaparak olanları izlemek istiyoruz. Üçüncüsü sınıflandırma sistemi iki püf noktası üzerinden sakin bir kafayla gözden geçirilmeli.

        Diğer Yazılar