Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sinemada şiddeti ele almak başlı başına bir problemdir. Bunu yaparken sömürme şansınız çok yüksektir. Burada Philip Gröning, 175 dakikada, her parçası farklı bir görsel estetik deneyen ve büyük kısmı üç dakikayı geçmeyen 59 bölüm üzerinden dahiyane bir anti-epizodik anlatı yaratıyor. Godard’ın gurur duyacağı, “Jeanne Dielman” ve “Şato” ile akrabalık kuran bir aile içi şiddet ve çıkışsızlık tabanıyla, göstermemeyi esas alarak çok şey söylüyor. Son yıllarda meselesiyle ilgili yapılmış en iddialı ve çarpıcı filme dönüşmekte zorlanmayan “Polis Memurunun Karısı”, 5-20 Nisan tarihleri arasında düzenlenen 33. İstanbul Film Festivali’nin en iyilerindendi.

        2005 yılında çektiği üç saatlik belgeseliyle ses getiren Philip Gröning, beşinci uzun metrajlı filminde zorlayıcı bir süreyi tercih ediyor. 175 dakikada, 59 bölümden oluşan “Polis Memurunun Karısı”, gerçek anlamıyla polis teşkilatının içinde olup bitenler üzerine bir anti-polisiye değil. Ama bu tanımı yine de üzerine alırken çekirdek aileyi gözetlemeye başlıyor.

        BÖLÜM ARALARI NEREDEYSE FİLMİN TAMAMINI KAPSIYOR

        İnatla Haneke’nin “Şato”sundaki (“Das Schloß”, 1997) gibi ‘epizot’ aralarını ‘aksiyonu bölmek’ için koyan yönetmen, yaklaşık bir-üç dakika arasında gidip gelen ve genelde dört-bir plan arasında şekillenen ‘mini bölümler’ oluşturuyor. Doğal renk paletinden şaşmayarak bu durumun üzerine giderken kamerasını teleobjektifle ‘gösterilmeyecek şeyler’e ve ‘yakın-orta plan’ arası ölçeklere yönlendiriyor. Belgeselci görünümlü ruhu, bir estetik ile sarıyor.

        Yakın plandan bir seks veya aile içi şiddet sahnesi Gröning için misyona dönüşüyor. Bu sayede de bir süre ‘1. bölüm, 1. bölümün sonu,… 27. bölüm, 27. bölümün sonu’ şeklinde beyaz puntolarla ve kararma-açılma geçişleriyle beliren ‘epizot’ aralarına takılıp kalıyoruz. Bunlar filmin inatçı anlatısının önemli bir kısmını besliyor. Sanki bir ailede parlayan şiddete odaklanmanın, çıkışsızlığa yol açtığını anlatıyor. Teleobjektifleri bolca kullanırken, yabancılaşmayı da buradan yaratıyor film. Hiçbir şey göstermeden meseleyi kavrayarak hem kadının rolü, hem ailenin çapsızlığı, hem de polis teşkilatının faşist tutumu üzerine yorumlarda bulunuyor.

        AİLE İÇİ ŞİDDETE ŞİPŞAK

        Gröning, “Polis Memurunun Karısı”nın (“Die Frau Des Politizsen”, 2013) parçalarını ayrı ayrı alıp ayrı ayrı yerleştirseniz değişen bir şey olmaz. Sanki ‘şipşak fotoğraf’ izlenimi yaratıyor. Bu da filmin çok yönlülüğünü ve yapıbozucu duruşunu ortaya koyuyor.

        Çekirdek ailedeki gelgitler ve şiddet Haneke’den ziyade bir Akerman filminin mesafesi ile planlanıyor. Godard’ın eklektik estetiği ile Akerman’ın sessizliği iç içe geçiyor. Hareketli veya sabit kameradan alınmış plan sekanslar veya kısa planlar filmin omurgasını oluşturuyor. Bunlarda da çıkışsızlıkta bolca pay sahibi…

        GODARD’IN ELİNE AKERMAN BAYGINLIĞI GEÇMİŞ GİBİ

        İki üst açıdan alınmış banyo planından ikincisi filmin son düzlüğe girerken biraz motivasyonu elinden kaybetmesine ilintili olarak ‘yavaş çekim’ ile fazla estetik duruyor. Bunun yanında Uwe’yi canlandıran David Zimmerschied, sessizliği veya anlam çıkaramadığımız diyalogları terk ettiğinde, dizi arka planının zararını görüyor.

        Ama Gröning’in üst açıdan çıplak iki karakteri aldığı ve ışığı azaltılmış açıyı da düşünürsek müthiş bir çerçeve becerisi var. Bunları kullanırken de seyirciyi bir yere çarptırmaya çalışıyor. “Polis Memurunun Karısı”, sanki Godard’ın eline Akerman baygınlığı geçmiş izlenimi yaratıyor.

        ŞİDDETİN, SADİZMİN ENSESTE İTTİĞİ BİR KURUM

        Aile içi şiddetin sömürüldüğü günümüzde film, bunu adeta banyodaki ‘anne-kız ilişkisi’ni de hafif enseste bağlayarak gerçekleştiriyor. Anal seks sahnelerini göstermeden kesme özenine, röntgenci açıların aktifliğine, saf monologlara, bir yerde Uyuyan Güzel şarkısıyla görünürde mutlu aile tablosu çizmeye ve daha nice öğeye açılarak her şeyi parçalama yanlısı…

        Büyük oranda Fransız Yeni Dalgası’na bir yaklaşım belirleyecek ‘yıkıcı kuvvet’ uyguluyor. Ailedeki, orta sınıftaki şiddete yaklaşırken ‘dışarı’ya çıkmanın 105. dakikada olabildiği (baba ile kızın araba sekansı) bir çıkışsızlık portresine uzanıyor. İki-üç kere sarı çayır görüntülerinin şiirselliği bu algıya ekleme yapıp, dengeli stilize dili destekliyor.

        “JEANNE DIELMAN”A FARKLI BİR YAKLAŞIM

        Anti-epizodik anlatı ile yürüyen “Polis Memurunun Karısı”, Almanya’nın çekirdek ailesine atılmış bir tokat niteliğinde. Daha ziyade Akerman usulü bir kadın hikayesine kayarak da meseleyi ataerkil toplumun gözünden feminist okumalarla deneyimliyor. Sanki bir üslup arayışının “Jeanne Dielman”a (“Jeanne Dielman, 23 Quai du Commerce, 1080 Bruxelles”, 1975) uygulanmasını anlamamızı sağlıyor.

        Fotofinişe doğru canlanan sembolik güvercin ile 50-59 arasındaki parçaların uzayıp her şeyin ‘matematik’ini bozması ise niye yapıldığı konusunda tartışma bekliyor. Bunların ‘hard sanat’ ürününün doğasını doyurduğu çok açık... Ama seyirciyi çıkışsızlığa hapseden “Polis Memurunun Karısı”, bu sayede son düzlükte biraz fazla ‘somut sonuç’ arayışına girip büyük oranda ‘başyapıt’ olma şansını burun farkıyla kaçırıyor.

        FİLMİN NOTU: 8

        Künye:

        Polis Memurunun Karısı (Die Frau des Polizisten / Police Officer’s Wife)

        Yönetmen: Philip Gröning

        Oyuncular: David Zimmerschied, Alexandra Finder, Pia Kleemann, Chiara Kleemann

        Süre: 175 dk.

        Yapım Yılı: 2013

        Diğer Yazılar