Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Murat Şeker’in günümüzün sonradan görme sorununa bakış atan sosyal taşlaması “Hayat Sana Güzel” ve modern şehir insanının arasına giren tempolu aşk filmi “Kendime İyi Bak”, Nisan’da popüler yerli film seçenekleri arasındaydı.

        “Hayat Sana Güzel”: Yeni Türkiye’nin sonradan görmeleri

        Rantçı bir kodaman portresi denebilir… İçinden Recep Tayyip Erdoğan da Ali Ağaoğlu da çıkarılabilecek karikatürize bir inşaat şirketi sahibi o… Zirveye yıllar önce çıkan, orta yaşlı sonradan görme Azmi’nin hikayesi tam bir sosyal taşlama… Şevket Çoruh’un incelikli aksanından mucizevi kavrama gücüne kadar müthiş bir oyunculukla yetenek gösterisi yapması bu çekici kişiyi donanımlı hale getiriyor. “İnşaat”ta (2003) yine Çoruh’un performansıyla anlam kazanan, zorla suça sürüklenen inşaat işçisi Sudi’nin sanki patronu canlanıyor.

        “Hayat Sana Güzel” (2014), yakın zamandan örneklemek gerekirse bir nevi ‘Para Avcısı’ ve ‘Muhteşem Gatsby’nin Yeşilçam komedisi versiyonu. Ama bu sefer Murat Şeker’in ‘Çakallar Dans’taki görüntü ve ses erozyonuna yol açan kurgu hamleleri yok. Aksine “Aşk Geliyorum Demez” (2009) gibi kaliteyi yükselten işlerden biri beliriyor yönetmen adına. Lewo, Şeker’e ayak uydurup Vedat Özdemir sinematografisinde ‘cart’ renkleri bulunca bir hazine canlanıyor. Bu pespayelik, Güneydoğu’dan kopup gelen tiplemeyi hicvetme adına bir araca dönüşüyor.

        Hande Katipoğlu, Tuba Ünsal iyiler. Timur Acar ve Dilber Ay’dan şüpheliyim. Ama Çoruh ile Hakan Bilgin gayet iyi işliyor. Şeker’den alışık olduğumuz vasat Yeşilçam izlencesi kendi yağında kavrulurken keyif veriyor. Film, haddini bilirken “Korkusuz Korkak”ın (1979) ‘peki ya ölüm arifesinde olduğumu öğrenseydim?’ formülünden destek alıyor.

        Araştırma sürecinden Türkiye’de eşcinsel olmaya uzanan çok farklı açılımlarla ilerliyor. İşin doğrusu dedektif tiplemesi hiç oturaklı değil. Timur Acar ile Çoruh’un eşcinsel ilişki varsayımı da işlemiyor. Feminist ve eşcinsel kesimler sinirlenir mi bilinmez. Ama Şeker sadece güldürürken kaliteyi de unutmayan bir Yeşilçam işçiliğine imza atıyor. Sinema perdesine armağanı ise “Arkadaşım Max”ten (2013) sonra bir kez daha Hande Katipoğlu.

        Sinemasal sorunlar elbette var. Örneğin intihar teşebbüsü sahnesinde aşağıdakilerle yüzleşmenin ‘yaratıcı coğrafya’yla bile inandırıcı olması mümkün değil. Geçmişin Yeşilçam filmlerinde bu gibi devamlılığı çözmek için bin dereden su getirmenin gerektiği sahneler akla geliyor. Yanlış anlaşılmalar da ‘Çakallarla Dans’ kadar sınırları zorlamayınca sırıtıyor. “Aşk Tutulması” (2008) ve “Aşk Geliyorum Demez” gibi belli bir samimiyeti yakalayan Şeker filmlerinin arasına girse de, Hollywood’la ilişki kuran “Arkadaşım Max”in yamacına yerleşemiyor “Hayat Sana Güzel”.

        FİLMİN NOTU: 4.1

        “Kendime İyi Bak”: Fazla gizem karın doyurmaz

        “Issız Adam”ın (2008) tutmasıyla mı sayısı arttı bilinmez. Ama modern şehir insanının arasına sızan, genelde üst-orta sınıfı ya da orta sınıfı gözlemleyen ticari aşk filmleri karşımıza çıkmaya başladı. Bunlar arasında “Aşkın İkinci Yarısı” (2010) hikaye kurgusuyla oynaması, “Aşk Tesadüfleri Sever” (2010) ise reklam/video klip estetiği damarıyla bir yol açtı.

        Bu yıl içinde çekilen “Bi Küçük Eylül Meselesi”nden (2014) sonra “Kendime İyi Bak” (2014) da bu ikisinin yapılarından besleniyor. Hikaye kurgusuyla oynarken eski aşk ile yeni aşkı orta noktada kesiştiren bir reklamcı öyküsüne uzanıyor. Onun dünyasına bakarken de siyah-beyaza da meyleden oynanmış renklerle görsel yapısını oluşturuyor. Adeta parlak perde geçişi izlenimi bırakan bir kurgu efektiyle, laytmotifiyle göz alıyor. Aslı Tandoğan, Begüm Birgören gibileriyle de bir ‘balmumu müzesi’ açmaya çabalıyor.

        Aslında filme Çağdaş Onur Öztürk’ün ‘pis sakalla, rahatlıkla ve dağınıklıkla karizma yapma’ ötesinde bir tercih getirdiği söylenemez. Birgören, adeta ‘iyi model’ ya da ‘şöhretli dizi yüzü’ olduğu için seçilmiş. Aslı Tandoğan ise zaman zaman seyirciyi yeteneğiyle ayağa kaldırıyor. Ama “Bi Küçük Eylül Meselesi” gibi gizemine inandırabilen bir iş canlanmıyor.

        Oyuncu arka planlı Serhan Arslan-Ruhi Yapıcı ikilisi senarist, görüntü yönetmeni, kurgucu tutarak aslında alçakgönüllü davranmışlar. 90 dakikada ‘kalp’imizi sürekli alarmda tutan bir duygusal-dram kotarmak için kolları sıvamışlar. Ancak dramatik yapıyı gizeme yönlendirirken, flashbacklerde kaybolmuşlar. Dramatik çatırdamalarla yüzleşmek özdeşleşme sürecini zedelerken heyecan aşılamayı da zorlaştırıyor. Hatta bir erkek ile iki kadının yer aldığı gelgitlerle dolu ‘aşk üçgeni’, sadece özündeki ‘acı’ dolu taraflarıyla ayağa kalkabiliyor.

        Bir süre sonra görüntülere ve malzemeye bakmak istiyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse siyah-beyazdan renkliye uzanırken serbest takılan ‘renk işleme/düzeltme’ sürecinin abartılması fazlasıyla göze batıyor. O koltuğa getirilen Amerikan video filmi arka planlı görüntü yönetmeni Jeff Dollen da ikinci sınıf bir reklam yönetmeni katkısı vermiş. Zira her sahnede renklerin sürekli değişmesinin filmin dinamizmine, konformist tiplemelerine veya sevgi yüklü tonuna herhangi bir faydası olmuyor. Aksine boşa boyanmış kareler zamanla bizi yormaya başlıyor. Bu noktada Claude Lelouch’un aşk filmi başyapıtı “Bir Kadın ve Bir Erkek”ta (“Un Homme et Une Femme”, 1966) siyah-beyaz ve renkli pelikülü kullanma, ayrıştırma özenine aklımız gitmiyor değil…

        İkili, oyunculardan performans alırken ‘mizansen kurma’ konusunda beceriksiz duruyor. Senaryonun aşamaları ise hiç de sahici ayraçlarla seyirciyi ayağa kaldıramıyor. Böylece izlerken kare kare veya güzel oyunculardan keyif aldığımız ama sinemasal açıdan içine giremediğimiz bir iş canlanıyor. Evlilik, doğum, bebek, anne gibi kavramların reenkarnasyona, dostluğa, mateme uzanan sürprizli süreçleri inandırıcı olamıyor. 90 dakikanın olası ‘enerji’sine uyum sağlayamıyor.

        Oyuncu-yönetmenler belli ki dramatik yapının da göstere göstere olmasa da gizli kurallarla bizi etkisi altına alması gerektiğini unutmuşlar. Kendilerini alımlı görüntüye, rengarenk dünyaya kaptırmışlar. Reklam estetiğini ciddiye almamışlar. Geçmişi araştırırken çıkan kitsch ‘animasyon kuş’ da dahil olmak üzere her şey ‘gizem olsun diye rastgele bağlanmış’ gibi duruyor. Reklam ofisindeki yan karakterlerden arkadaşlarla muhabbetlerdeki hikaye kurgusu hamlelerine kadar… Arslan-Sarıcı ikilisi flashbackleri idare etmenin sürekli bir es koyup seyirciyi hayrete düşürmek olduğunu düşünmüşler. Ama işin aslı karakterlerin ilişkilerini, zeki mizansenleri, kurgu hamlelerini veya nokta atışı diyalogları araya sokarak sinemasal bir sonuç almak olmalıydı.

        FİLMİN NOTU: 3.5

        Diğer Yazılar