Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        1 AĞUSTOS FİLMLERİ

        Yılın tek sıfır kilometre çizgi roman uyarlaması “Galaksinin Koruyucuları”, evrenin derinliklerinde kendini kelle avlarken bulan Peter Quill’in dört uyumsuz ve umutsuz haydutla sırt sırta vermesini ele alıyor. “Yıldız Savaşları”nın uzay operası tanımına yüklenen Marvel Comics markalı enfes bir süper kahraman ekibi yaratıyor. Hollywood’un seri üretimi esas alarak ilerlediği günlerde, bir bahar sabahı kadar taze kalıyor. Kendinizi 60’lı, 70’li yılların pop/rock şarkılarına, 80’lerin yaşam biçimine, havada geçen teknolojik takip-çatışma sahnelerine ve ardı arkası kesilmeyen haylazlığa bırakmanızı salık veriyor.

        Eğer elinize bir çizgi romanı aldıysanız, onun tarihine, alışkanlıklarına göz atmanız şart hale gelir. 30’ların Büyük Buhran, 60’ların Nükleer Savaş ve 2000’lerin Irak Savaşı döneminin resimli romanları arasında derin farklar var. İlk olarak bazı demode karakterler, bugünlerde törpülenerek anlam kazanabilir. Misal DC Comics’in Batman ve Superman’i, 30’larda yaratılmış, hantal ve yenilenmeye ihtiyaç duyan kahramanlardı.

        İkincisi, siyasi arka planla oynamak gerekebilir. Yeri geldiğinde motivasyonların, ‘yukarıdan gelen tehdit’ten ‘cephede yakın temas’a çevrilmesi daha mantıklı olabilir. Üçüncüsü ‘sinema tarihiyle kurulan ilişki’dir. 70’lerde ‘Superman’ serisi başlatmak akla yatkın gözükürken, 2000’lerde ya böylesi kaynaklardan ‘yeni sürüm’ örnekleri ya da ‘Günah Şehri’ (‘Sin City’) gibi daha güncel (90’larda çizilmiş) çizgi romanların perde temsilleri önemsenir.

        ÇOK YERİNDE BİR PROJE

        Tüm bunları çözdükten sonra aslında yönetmen veya senarist seçimine geçebilirsiniz. Zira sıfırdan başlayan bir seri için 170 milyon dolarlık bütçeden söz ediliyorsa, eldeki yönetmen ister istemez memur olmuştur. Olmazsa da film büyük ihtimalle batar. Onun görsel efektlerle, dijital teknolojiyle, oyuncularla ilişkisi, müzik-sinematografi-kurgu ahenginden de destek alarak rayına oturur.

        “Galaksinin Koruyucuları” (“Guardians of the Galaxy”, 2014) özelinde öncelikle Dan Abnett-Andy Lanning ikilisinin 2008 tarihli yeni çizgi romanından yola çıkma fikri yerinde. Zira 1969’daki orijinal seriyi canlandırmak uzay portresi konusunda bir boşluk, ekip bireyleri konusunda bir gerçekçilik sorunu içerebilirdi. Bunun ötesinde ‘süper kahraman ekibi’ algısını, ‘X-Men’ ve ‘Fantastik Dörtlü’nün (‘Fantastic Four’) ardından ‘Yenilmezler’in (‘The Avengers’) de seriye dönüştüğü Hollywood yıllarına denk getirmek de gayet yaratıcı…

        JAMES GUNN, DOĞRU MALZEMEYE GELMİŞ

        2010 tarihli anti-süper kahraman komedisi “Super”deki hınzır yaklaşımıyla, “Yaratıklar”ın (“Slither”, 2006) ardından sinemaya, türlere hakim olduğunu gösteren James Gunn ise yabancılık çekmiyor. Bunlardan ilkinde dini bütün, çelimsiz ve sıradan bir tiplemenin, alaycı ve absürd bir ‘şiddet resitali’ne yol açması Rainn Wilson’ın da katkısıyla bir duruş getirmişti.

        Burada çizgi romandaki iki karakterin çıkarılması nasıl bir ‘negatif etki’ yaratmıştır bilinmez. Ama Star-Lord (Chris Pratt), Groot, Roket Rakun, Gamora (Zoe Saldana) ve Drax’in (Dave Bautista) oluşturduğu ekip doyurucu. Uzaylı babayla dünyalı annenin gezegenler arası polis oğlu, ağaç görünümlü bir humanoid, genetik yapısı değiştirilmiş bir rakun, uzaylı uyruklu yeşil tenli bir yetim kız ve iri bir savaşçı ‘efsane beşli’yi tamamlıyor.

        ÇİZGİ ROMAN UYARLAMALARININ ‘YILDIZ SAVAŞLARI’

        Phalanx istilası sonrasında Kree gezegeninde geçen eser, fazlasıyla “Yıldız Savaşları”nın (“Star Wars”, 1977) uzay operası geleneğini akla getiriyor. Gezegenin derinliklerinde yaşam süren çeşitli ırkların, teknolojik varlıkların, yaratıkların ve insanların çatışması esas malzemeyi oluşturuyor.

        Bunlara yaratıcı kötü adamlar da dahil olurken, uzay gemileriyle veya fütüristik hava araçlarıyla kendini korumak ana vazife haline geliyor. Bu bölgenin alanı, yerçekimini kaldırır gibi gözükürken, büyük oranda ölüm-kalım mücadelesi bu paydadan yükseliyor. Ekibin hapishaneden adam kaçırmayla başlayan süreci ‘Yıldız Savaşları’ ile akraba.

        Ama tek fark, kaynağın ‘Superman’ gibi uzayda da yaşam olduğunu anlatan bir çizgi roman geleneği barındırması. Bu noktada James Gunn ve beş keyifli karakter devreye giriyor. Bunlar “Vahşi Belde” (“The Wild Bunch”, 1969), “Muhteşem Yedili” (“The Magnificent Seven”, 1954) gibi popüler örnekleriyle bilinen ‘ekipli outlaw western’ formülünün yamacına tutunarak soluğu evrenin derinliklerinde alıyor sanki.

        Chewbacca’ya benzeyen Groot, Yoda’yı andıran Roket Rakun, Luke Skywalker’ı akla getiren Star-Lord, Hulk’ı anımsatan Drax ve Gamora aslında bir şeyi temsil ediyor. Herkesin sevebileceği, ‘suçlu’ tarafı da olan alaycı karakterleri, yani hayatla dalga geçebilme arzusunu… ‘Yıldız Savaşları’nda iki droid’in oluşturduğu ‘biri geveze diğeri suskun iki kafadar’ ise, ‘Roket Rakun’ ve ‘Groot’a denk geliyor sanki.

        BETA ALEX Mİ, STAR-LORD MU?

        Gerçek bir çevreci humanoid olan Groot, kendi köklerinden yeni bir varlık yaratırken zorlanmıyor örneğin. Ödül avcısı ve paralı asker Roket Rakun’un ise savaş stratejileri ve silah uzmanlığına, alınganlığı eklenmiş. Drax, cüssesiyle iş bitiren süper kahraman modeline, Gamero ise dişiliği erkeksilikle adlandırırken, ucu “Barbarella”ya (1968) kadar uzanan sahne kimliğine can veriyor.

        Ancak 1988’de bir hastanede başlayan film, Star-Lord’un annesini kaybettiği dünya günlerine uzanıyor. Çizgi romanın ilk halinden Yondu’nun uzay korsanları vasıtasıyla Kree’ye getirdiği ve evlat edindiği ana karakter, alaycı anti-kahraman prototipine daha sonra giriyor. En azından biz onun 26 yaşına zıplıyoruz. Adeta bir ‘zaman yolculuğu’ yapmış gibi hissediyoruz.

        Bu durum karşısında benzeri 80’ler filmi “Son Yıldız Savaşçısı” (“The Last Starfighter”, 1984) akla geliyor. Orada hikaye, Alex Rogan’ın Beta Alex’e dönüşüp bir atari oyununun esas karakteri olmasıyla sonuçlanmıştı. Burada da Peter Quill’in dönüştüğü ‘Star-Lord’ benzer bir albeniye sahip. Başlı başına 80’lerin özgür, partici, kaşif, haylaz ruhuyla, X jenerasyonu tanımıyla anılma şansı var filmin…

        DİYALOG KOMEDİSİ TAKTİKLERİ

        Star-Lord maskesini ve kıyafetini giyince Benicio Del Toro ve Glenn Close’u da kapsayan kötülerle mücadele etmek bu ele avuca sığmaz genç için kolaylaşıyor. Ama “Galaksinin Koruyucuları”nın hedefi bu değil. Gunn, senaryoyu da eline alarak, dünyayı, galaksiyi kurtarma ezberiyle dalgasını geçiyor. Bu konudaki sözlü göndermeler, beşli diyaloglar ve 80’leri hatırlatan hareketler bir ‘ekip komedisi’ anlayışı doğuruyor. Zamanında seriye dönüşmemesiyle yazık edilen İngiliz uzay operası komedisi “Bir Otostopçunun Galaksi Rehberi” (“The Hitchiker’s Guide to Galaxy”, 2005) ile akraba bir film canlanıyor.

        Ama bu sefer ‘kalıcı’ bir ambalaj var. Groot’un ‘I am Groot’ dışında repliğini duymamak, Arnold Schwarzenegger’in markalaşan ‘I’ll Be Back’ ‘one-liner’ına (tek cümlelik espri) benziyor. Star-Lord’un bölgeye geldiği araçtaki ‘kasetçalar’ sembolik dururken, sanki “Yasak Dans” (“Footlose”, 1984), ‘Alf’ ve ‘Gremlinler’ göndermeleri normal gibi…

        YAKIN ZAMANIN EN İŞLEVSEL SOUNDTRACK KULLANIMI

        Bunların üzerine 60’lı, 70’li yıllardan, pop/rock ağırlıklı nostaljik bir albüm ekleniyor. ‘Hooked on a Feeling’, ‘Ooh Child’, ‘Ain’t No Mountain High’ daha çekici gibi duruyor. Bunlar kulağımızın pasını silerken, karakterler için bir yaşayış tarzına dönüşüyor. Yakın zamanın en iyi soundtrack’i seyirciye hediye ediliyor. Sanki ekibin tamamı X kuşağına ait gençlermiş gibi, o dönemin hayaletini üzerlerine geçiriyorlar.

        Quentin Tarantino’nun herkesin unuttuğu nostaljik şarkılardan oluşturduğu işitsel yapıları ya da Baz Luhrmann’ın farklı yıllardan şarkıları üst üste bindirme ustalığı akla geliyor. “Galaksinin Koruyucuları”, hikaye dışı ses (non-diegetic sound) kullanımı konusunda derslik, araya atılan parçalarla dahiyane bir film…

        Nostaljik şarkılar, o devrenin John Hughes karakterleriyle bir gezegende buluşuyor sanki… Bu ironik bakış, ‘anti-süper kahraman’ meselesini “Göster Gününü”nün (“Kick-Ass”, 2010) ‘kuzeni’ gibi duran bir noktaya götürüyor. Oradaki defolu ve ezik ekip bireyleri burada yok. Daha ziyade ‘suçlular’dan bahsediyoruz. Filmin yapısında söz sahibi olan işitsel süreç, görsel anlamda çizgi romansı bir dokuyla doldurulurken, yavaş çekimlerin dengeli kullanımından beslenen evren, hava çatışmalarının ve takip sahnelerinin katkısıyla görkemini arttırıyor. Göz alıcı parlak renklerden besleniyor.

        ÖZÜNÜ BİLMEDİĞİMİZ TAPTAZE BİR EVREN

        Gunn, ekip anlayışını mizahi bir tabana yerleştirip, Marvel’in ‘Hulk’, ‘Örümcek Adam’ (‘Spider-Man’) gibi klasik kahramanlarını akla getirmiyor. Bu karakterleri, kitsch (bilinçli bayağılık estetiği) dokudan beslenen alaycı bir yaklaşımla sarıp özünü bilmediğimiz bir dünyanın içine atıyor. Bu taptaze evren, “Galaksinin Koruyucuları”nı, “Yıldız Savaşları” ile “Yenilmezler” (“The Avengers”, 2012) arasındaki noktada çekici, günümüze uygun hale getiriyor. Retro bir işitsel yapıyla manidar kılıyor.

        Film, çizgi roman estetiği açısından yeni milenyumdaki stüdyo işleri arasında bir “Hulk” (2003), bir “Günah Şehri” , bir “Watchmen” (2009) olamasa da şüphesiz uzun süredir özlemini duyduğumuz çizgi roman uyarlamalarından biri… Sanki “Otostopçunun Galaksi Rehberi” ile “ Göster Gününü” arasında köprü kuran bir süper kahraman ekibi uzay operası filmi kıvamında…

        FİLMİN NOTU: 7.6

        Künye:

        Galaksinin Koruyucuları (Guardians of the Galaxy)

        Yönetmen: James Gunn

        Oyuncular: Chris Plat, Zoe Saldana, Glenn Close, Benicio Del Toro, Vin Diesel, Bradley Cooper

        Süre: 122 dk.

        Yapım yılı: 2014

        X KUŞAĞININ EBEVEYNLİK HALLERİ

        İkinci yönetmenlik denemesine imza atan oyuncu Zach Braff, “Eve Dönüş”ün ardından burada da ‘X kuşağı’ temsiline tutunuyor. Bu kez aile babası olan o jenerasyona ait bir oyuncunun, sonraki kuşakla çatışması kaliteli mizahla gözden geçiriliyor. Bazı anlarında ‘dokunaklılık’ tuzağına düşse de “Keşke Burada Olsam”, sahici yan karakterlerinden her türlü kesime dil uzatan zeki sözlü esprilerine kadar, Hollywood klişelerine boğulmayan keyifli bir aile komedisi.

        Zach Braff, X kuşağına ait olduğunu filmlerinde ortaya döken bir yaratıcıdır. 2004 tarihli “Eve Dönüş”te” (“Garden State”, 2004), 25-30 yaşın kafası çalışan, haylaz, aileyle bağları koparmayan, materyalist, özgür düşünce yanlısı kimliğini sergilemişti. Taciz, AIDS gibi konularla mücadele eden, kafası çalışan jenerasyonun vukuatlarını gözler önüne sermişti. Televizyon oyuncusu Andrew Largeman’ın felçli annesinin vefatıyla soluğu New Jersey’de alması, Kevin Smith’in 90’larda başlayan View Askewniverse’ü kıvamında mahalle dostluklarını öne çıkaran, eğlenceli, hüzünlü ve romantizm dolu bir dünya üremişti.

        SANKİ “EVE DÖNÜŞ”ÜN RESMİ OLMAYAN DEVAM FİLMİ

        Bir anda kendini ot içerken bulan bu motosikletli adam, tam bir ‘hipster’ ruhuyla donatılmıştı. Burada ise artık evlenmiş, iki çocuklu olmuş, Los Angeles’lı oyuncu Aidan Bloom var. Kariyer ivmesi yükselirken, kadın partner değişmiş. 81’li Natalie Portman’ın yerine 79’lu Kate Hudson gelmiş. Her ikisi de Braff’in yaş grubundan güzeller güzeli oyuncular. Burada ‘oyuncu tecrübesi’ bile onun mastürbasyona kaymasını, çocukların donattığı evde cinsel teması unutmasını engelleyemiyor.

        “Keşke Burada Olsam” (“Wish I Was Here”, 2014), “Eve Dönüş”teki gibi bir kuşak temsiline girmiyor. Aksine Y kuşağı ile X kuşağının çakıştığı, kaliteli bir aile komedisi için kolları sıvıyor. İlk filmde daha Alexander Payne’e yakın geniş açılar ve karamsarlık ise, burada baba sevgisiyle, ölümle sarılmasına karşın o kadar ileri gitmiyor. İğneleyici mizah, kontrolü ele alıyor. Özenle seçilmiş şarkılar, kulağımızın pasını siliyor.

        OYUNCU AİLESİ VE ABD’NİN BATISI

        Yahudi Braff, belki ‘Scrubs’ ile TV ünlülüğünde zirve yaptığından neşesini bize geçiriyor. Geyik muhabbetlerinden çıkan espriler, Amişler, Yahudiler, Amerikan başkanı, sinema fark etmeksizin birçok popüler kavrama dil uzatıyor. Özellikle ilk yarı Kevin Smith kadar ağzı bozukluk getiriyor.

        Seks komedisi dozunda kalırken, bir Apatow dokunuşu canlanmıyor. Ama sinemaskop oranında bir ailenin içinde olanlar, bir bölümde ‘ölüm’ ve ‘yaşlılık’ın devreye girmesiyle ritmi bozan dokunaklılığa karşın genel anlamda tesir ediyor. Braff, “Eve Dönüş”teki hipster ruhlu 25 yaş temsilinden sonra burada da oyuncu ailesinde olup biteni ele alıyor. New Jersey’den Los Angeles’a zıplıyor. Sınıfsal açıdan yükseliş, müstakil ev tanımıyla açığa çıksa da esasen kuşak çatışmasına mizah üretiyor. Ailenin, mutlu, kutsal olsa da eldeki güzellikleri zamanla yok ettiği, insanı yolun başındayken haylazlık yapmaya yönlendirdiği söyleniyor. Adam J. Braff’in ortak senaristliği canlı ve sahici yan karakterlerle bütünü tamamlıyor.

        ZEKİ MİZAH VAR, AMA FİLM KALICI DEĞİL

        “Yentl” (1983), “Aslan Kral” (“The Lion King”, 1994), ‘Uzay Yolu’ (‘Star Trek’) göndermeleri anlam kazanıyor. Braff, bir kez daha auteur izlenimi veren yönetmen Jared Hess’in dehasıyla yüzleşiyor. 2004’te “Eve Dönüş”ün bağımsız gençlik komedisi “Napoleon Dynamite”la (2004) başa çıkamamasına benzer bir durum burada da var.

        “Keşke Burada Olsam”, Hess’in sınırları zorlayan yaratıcı komedisi “Savaş Geyikleri” (“Gentlemen Broncos”, 2009) gibi ‘kitsch bilimkurgu mizanseni’ konusunda postmodern ve karikatürize öğelerle kalıcı durmasa da ‘Star Trek-Star Wars’ kırması TV şovuyla keyif veriyor. Güldürüyor. Kaliteyi ve sahiciliği hedefleyip, fiziksel komediden, alternatif çizgi roman estetiğinden uzak duruyor. Braff, asla bir Jared Hess olmuyor. Oyuncuları, diyalogları öne çıkarıyor.

        FİLMİN NOTU: 5.7

        Künye:

        Keşke Burada Olsam (Wish I Was Here)

        Yönetmen: Zach Braff

        Oyuncular: Zach Braff, Kate Hudson, Ashley Greene, Pierce Gagnon, Joey King, Mandy Patinkin

        Süre: 105 dk.

        Yapım yılı: 2014

        ÇOCUKLUK DÖNEMİNİ AL SAKLA

        Ebeveynlerini kaybetmesiyle sessizlik yemini eden masalsı bir karakteri izleyen “Attila Marcel”, animasyon alışkanlığı olan bir yönetmenin kurmacaya kaymasına ‘dur!’ dememizi sağlıyor. Film, Jacques Tati’nin animasyon üretmesiyle oluşabilecek garip duruma dikkat çekip, sadece çocukluk dönemindeki yaratıcı sekanslarla zihinlere kazınıyor.

        Animasyon ile kurmaca arasında dağlar kadar fark var. Özellikle de Sylvain Chomet gibi ‘sessiz’liğe kafayı takmış bir yönetmenseniz… Kendisi Fransız bisiklet turunun çevresinde dönen animasyon başyapıtı “Belleville’de Randevu”da (“Triplettes de Belleville”, 2002), sadece akılda kalan şarkı için ‘ses’ kullanmıştı. “Sihirbaz” (“L’Illusionniste”, 2010) ise sessiz bir sihirbazın anlamlı ve dokunaklı öyküsüne uzanmıştı.

        EBEVEYNLERLE İLİŞKİ ÇEKİCİ

        Söz konusu el çizimi animasyon için uzun çalışma seansları harcayan ve sinemanın nostaljik tarafını dirilten bir yaratıcı olunca ister istemez “Attila Marcel”in (2013) dijital efektli hali garip geliyor. Zaten yönetmen de Fransa’nın 60’larında ve geçmişinde geçen hikayede ‘geleneksel dönem filmi’nin ötesine geçemiyor. Sadece ikiye bölünen hikaye akışının ‘flashback’ kısmına sıkı sıkı tutunuyor.

        Bebeklikten başlayarak Paul’ün bakış açısından yansıtılan bu bölüm, baba Attila Marcel’in Tony Manero’nun (John Travolta) “Cumartesi Gecesi Ateşi”ndeki (“Saturday Night Fever”, 1977) ceketini giymesiyle beliriyor. O noktada da iki müzikal sahnesiyle ve özenli ‘hayattan uzaklaşma anı’ ile heyecan verici, Chomet zekası taşıyan sekanslar sinemasal haz yaşatıyor.

        GEÇ DOĞUM MESELESİ

        Yönetmen, sessizlik yemini eden Paul’ü ya da Attila Marcel’i ikiz teyzeleri ve komşusu Madam Proust ile birlikte “Amélie”vari (“Le Fabuleux Destin d’Amélie Poulain”, 2001) bir dünyaya taşımak istiyor. Ama onun konuşmaması “Paris, Seni Seviyorum”daki (“Paris, Je t’aime”, 2006) pandomimci kısa filmi ‘Eyfel Kulesi’ndeki (‘Tour Eiffel’) enerjiyi çıkarmıyor karşımıza. Aksine bu sözsüz ve Tati’ye öykünen dünyada var olabilecek adam sesli karakterlerin arasında ‘yalnızlık’ına bile inandırmıyor seyirciyi.

        Özellikle de flashbacklere tekrar tekrar girip oyuncaklı bir evrenin tadına varmak, güreş sahnelerinden kutlama sahnelerine uzanan partimsi anlarla tatmin olmak istiyoruz. 30 yaşlarında gerçekleşen orta yaşa geçiş dönemi ise pek çekici değil. Chomet işin özünü çiğ bir başarı hikayesine de bağlayınca aslında mesele daha da çekilmez hale geliyor.

        MEMURİYETE DAVET

        Müzikle ilgili serüven algısı inandırıcı durmazken Amélie’nin yerine koyarken parlak renkleri değil açık mavi, açık yeşilden beslenen daha az çekici bir paletin tercih edilmesi işlemiyor. Chomet, Wes Anderson misali bir mizah anlayışına ihtiyaç duyuyor. Ama o kadar atik ve dengeli olamayınca belki de ‘sessiz duran’ -en azından kendi başlangıcı açısından- flashback kısmına bel bağlıyor.

        Satrapi-Paronnaud ikilisi dahiyane animasyon “Persepolis”in (2007) ardından kurmacaya geçişte “Azrail’i Beklerken”de (“Poulet aux Prunes”, 2011) başlı başına Parajanov etkili bir dünya kursa da Chomet kurmacada bunu beceremiyor. Andrew Adamson, Brad Bird gibi aynı geçişle ‘yıkım’ etkisi yaratan Hollywood yaratıcılarının ardından o da biraz ‘memuriyete davet’ kıvamına geliyor. Belki de bu dönemde fantastik ve masalsı denemeler arttığından nostaljik, sessiz ve fiziksel komediye yatkın Marcel bizi içine alamıyor.

        FİLMİN NOTU: 4.2

        Künye:

        Attila Marcel

        Yönetmen: Sylvain Chomet

        Oyuncular: Guilaume Gouix, Anne Le Ny, Bernadette Lafont, Hélene Vincent

        Süre: 102 dk.

        Yapım yılı: 2013

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        Anormal Aktivite 2 (A Haunted House): 3

        Arınma Gecesi: Anarşi (The Purge: Anarchy): 3.4

        Aşk, Tutku, Dedikodu (Les Gazelles): 2

        Aşkta Yanlış Yoktur (Right Kind of Wrong): 2.8

        Ayin (The Sacrament): 6.7

        Aynı Yıldızın Altında (The Fault in Our Stars): 3.5

        Azem Cin Karası: 3.5

        Barcelona’da Bir Yaz Gecesi: 2.9

        Başkanların Hizmetkarı (Lee Daniels’ The Butler): 2

        Bela (Borgman): 7.5

        Bir Don Juan Öldürmek: 2.2

        Cin (Djinn): 1.6

        Çöldeki İzler (Tracks): 4

        Dehşet Kasabası (Aux Yeux Des Vivants / Among the Living): 5.5

        Düşman (Enemy): 6.8

        Geçmişin İzleri (The Railway Man): 3.9

        Göz (Oculus): 1.9

        Hayalet (Phantom): 1.4

        Hayatımın En Kötü Gecesi (Walk of Shame): 4.8

        Herkül: Özgürlük Savaşçısı (Hercules): 2

        İlk Görüşte Aşk (Une Rencontre): 5.4

        İnce Buz, Kara Kömür: 4

        Kan Bağları (Blood Ties): 5.5

        Kardeşim İçin (Out of the Furnace): 6.4

        Karışık Aile (Blended): 5.4

        Kış Uykusu: 4.5

        Locke: 6.5

        Malefiz (Maleficent): 4.2

        Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti (Dawn of the Planet of the Apes): 5.5

        Meleklerin Mucizesi: 2.9

        Motel (The Bag Man): 3

        Muppets Aranıyor (Muppets Most Wanted): 4

        Muska: 2.7

        Ocak Ayının İki Yüzü (The Two Faces of January): 3.5

        Öteki Kadın (The Other Woman): 4

        Öteki (The Double): 9.3

        Panzehir: 6.5

        Paris’te Bir Hafta Sonu (Le Week-End): 5.4

        Pislik (Filth): 4.5

        Seninle Yaşıyorum (How I Live Now): 6

        Sevgilinin Ardından (Lilting): 2

        Sinyal (The Signal): 5.5

        Son Şans (The Congress): 7.5

        Suç Şehri (Zulu): 4

        Şeker Portakalı (Meu Pé de Laranja Lima / My Sweet Orange Tree): 6.5

        Takip (The Rover): 6.5

        Telekinezi (Dark Touch): 3

        Tom Çiftlikte (Tom a la Ferme / Tom at the Farm): 3.3

        Transformers: Kayıp Çağ (Transformers: Age of Extinction): 5.5

        Uçuş 7500 (7500): 5.5

        X-Men: Geçmiş Günler Gelecek (X-Men: Days of Future Past): 6.8

        Vecide (Wadjda): 4

        Yarının Sınırında (Edge of Tomorrow): 6

        Yeni Başlayanlar için Vahşi Batı (A Million Ways to Die in the West): 2.3

        Yetenek Avcısı (Million Dollar Arm): 4.5

        Yüksek Risk (Starred Up): 4

        Zamanda Yolculuk (Saving Santa): 1

        Zayıflığın Esareti (Abus de Faiblesse / Abuse of Weakness): 1.6

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar