Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Anne ve babasının erken ölümleri, dilin büyülü dünyasına dalışı, din ve mezhep sıkıştırmaları, kurtuluş için aşka sarılışı ve yaşarken maddeten çok da karşılığı alınmayan büyük bir başarı... Başka dünyaların muhteşem yaratıcısı J.R.R. Tolkien’in satırbaşları bunlar. Ama onun hayatından kendimiz ve çocuklarımız için çıkarabileceğimiz büyülü dersler de var. Bu biyografisini okursak daha iyi anlarız...

        Bazı çocuklar kelimelerle oynamayı çok sever. Onları eğip büker, ters çevirir, heceleri atar; ne bileyim eşeğe ‘keşe’, oduna ‘duno’ falan derler. Bir kısmı daha ileri gider; bu algoritmadan kendisine ufak çapta yeni bir dil yaratır. Aralarında bu dille konuşurlar. Lâkin anne babalar onların iğdiş edilmemiş beyinlerindeki bu hayal gücünü çoğu zaman anlamaz; “doğru konuş,” “rezil etme,” “böyle oyun mu olur”, ısrar sürerse “beş kardeş geliyor”larla çocuğu “hizaya sokarlar.” Bugün -hadi okudukları demeyimbayıla bayıla seyrettikleri, “Vay be, adam kendine sıfırdan bir dünya kurmuş, bu ne hayal gücü” dedikleri “Hobbit” ve “Yüzüklerin Efendisi”nin yaratıcısı J.R.R. Tolkien de böyle çıktı yola oysa.

        YÜZMİLYONLARCA SATIŞ

        Çoğu büyük yazar gibi Tolkien de hayattayken başarısının sefasını süremedi belki. Ama adı tarihe kazındı. En çok okunan yazar oldu. Çocukları için yazdığı söylenen -ki bence kendi için yazdı- ve ilk baskısı 1937’de yapılan “Hobbit” 150, 1954 tarihli “Yüzüklerin Efendisi” 160 milyondan fazla sattı. Bu romanlardan uyarlanan filmlerin cirosu 2014’te 5 milyar, ürün gelirleriyle 8 milyar doları geçmişti. Bu filmler maliyetlerinden 10 kat fazla kazandılar. Siz böyle bir verimlilik gördünüz mü? Bir daha çocuğunuzu anlamadığınız kelimeler söyleyince susturacak mısınız? Sanmam. Fikriniz pekişsin istiyorsanız, Humphrey Carpenter’ın ‘Tolkien’ biyografisini okuyun. İçinde “orta dünya”dan gelen başka sırlar da var.

        Humphrey Carpenter

        Çev: Çiğdem Erkal

        İş Kültür Yayınları

        ÇIPLAKKEN ELF GİBİYDİ

        Sadece dile merakı değil, doğup büyüdüğü coğrafyalar, yaşadığı dramlar da Tolkien’in kendi evrenini kurmasını ve bunu bize anlatabilmesini sağladı.

        Alman göçmeni İngiliz ailenin Güney Afrika’da bir bankada çalışan oğulları Arthur Tolkien, 1891’de İngiliz Mabel Suffield ile evlendi. Yazarımız John Ronald Reuel Tolkien, 3 Ocak 1892’de bu coğrafyaya doğdu. Annesine göre “çıplakken tıpkı bir elfe benziyor”du! Yürümeye başladığında onu ısıran tarantula, öykülerine dev örümcekler koymasını; babasının selvi, köknar ve sedirden yaptığı küçük koru, büyük ağaç sevgisini açıklıyor.

        Şubat 1894’te kardeşi Hilary Arthur Reuel dünyaya geldi. Ancak sıcak, minik yazarımıza iyi gelmedi. Anne iki oğlunu önce 1000 küsur kilometre ötedeki Cape Town’a götürdü, ardından İngiltere’ye dönüş hazırlığı başladı. Baba Arthur’un işlerini toparlaması için bir süre daha kalması gerekiyordu. 1895 Nisanı’nda anne ve iki küçük oğlu İngiltere’ye yola çıktı ve bu, Tolkien’in babasını son görüşüydü. Noel’de hastalandığı haberini aldılar. Şubat 1894’te onu İngiltere’ye getirmek üzere yola çıkmaya hazırlanırken, Tolkien babasına dadısı eliyle “Sevgili babacığım. Seni görmeye geleceğim için çok mutluyum...” diye başlayan bir mektup yazdı. Mektup yollanmadı, Tolkien 4 yaşında babasız kaldı.

        AĞACA FISILDAYAN ÇOCUK

        Bir süre Birmingham’daki baba evinde yaşadılar. 1896’da yakınlarda bir köye taşındılar ve hayal gücü tam açılırken yazarımız kendini İngiliz kırında buldu. Nehir, değirmenler, etrafı ağaçlarla çevrili bir kum ocağı... İlk kez orada, 4 yaşında, bölgenin lehçesini kendi diliyle birleştirmeye başladı Tolkien. Kafasından kelimeler türetti. Okuma yazmayı kolayca söktü zaten. Latince, Almanca, Fransızca bilen; karakalem ve yağlıboya yapan annesi en büyük eğitmeniydi. Minik Tolkien artık süslü yazı yazıyor, kelimelerin anlamları kadar sesleri ve biçimleri de ilgisini çekiyordu. Kelimeler müzikti onun için; dinlemeyi, okumayı, tekrarlamayı çok seviyordu. Botanikle de arası iyiydi. Ama bitkilerin biçimi ve verdiği hisle daha çok ilgileniyordu. Ağaçlara tırmanıyor, onlarla konuşuyordu.

        Alice Harikalar Diyarında onu çok eğlendirdi. Hazine Adası’nı, Andersen Masalları’nı, Fareli Köyün Kavalcısı’nı çok sevmedi. Kızılderili hikâyelerine, Kral Arthur efsanelerine bayılıyordu. En çok da, Andrew Lang masallarından zevk alıyordu. Çünkü birinde, 7 yaşında hikâyesini yazacağı bir ejderha vardı!

        ANNESİ DE BIRAKTI GİTTİ

        Ailesi Anglikan mezhebine bağlı anne Mabel’in Katolik olmak istemesi, minik Tolkien’in de hayatında belirleyici rol oynadı. Ailenin baskısının haricinde, gelen para yardımı da kesildi. 1900’de King Edward’s School’a başladı. Bu da dört yıl boyunca çok mutlu olduğu kırdaki kulübeden ayrılıp şehre dönmek demekti. Yeni evlerinin yakınlarında demiryolunu keşfetti. Kömür vagonlarının üstündeki kelimelerden, Gal dilinin varlığını öğrendi. Eski ama yaşayan bu dile hayran kaldı. Başka bir dil dünyasını daha görmüştü artık. Maddi güçlük nedeniyle 1902’de okul değiştirdi. Kısa sürede okul arkadaşlarının önüne geçince 1903’te, King Edward’s’a burslu girdi. Yunanca öğrenmeye koyuldu. Shakespeare’i hiç sevmedi.

        Aslında her şey iyi gidiyordu. Daha 12 yaşında okumadık kitap bırakmamıştı. Hayat kitaplardan ibaret değil tabii. 1904 Nisanı’nda annesine diyabet teşhisi kondu. Aynı yıl kasımda, daha 14 yaşındayken, annesi de artık yoktu...

        NEDENİNİ BİLMEK BAŞKA

        Ronald için anne sevgisinin yerine geçen din, dil çalışmalarında da birleştirici etken oldu. Ona ilk kelimelerini öğreten ve kelimelere ilgi duymasını sağlayan annesiydi. O yolda ilerlemeliydi. Mabel ölmeden, Katolik kilisesinden Peder Francis Morgan’ı iki oğlunun vasisi atamıştı. İki kardeş, kilisenin yakınındaki yengelerine taşındılar. Kilise gerçek yuvaları oldu.

        1905’te Tolkien sınıf birincisiydi. Latince, Fransızca, Almanca, Yunanca bilmek başka şeydi, bunların neden böyle olduklarını bilmek başka... 16’sında, bütün dillerdeki ortak öğeleri araştırmaya başladı. Eski İngilizce’nin büyük şiiri Beowulf, canavarlar ve ejderhayla savaş bölümüyle büyüledi onu. Ardından Orta İngilizce’ye, Eski Norveç diline adım attı. Almanca filoloji kitapları buldu. Filoloji yani “kelime aşkı...” Bu, annesinin ona ilk Latince derslerini verdiği günlerde başlayan, kelimelerin görünüş ve seslerine duyduğu derin bir aşktı. Bu aşkın sonucunda, ileride romanlarında kullanacağı kendi dillerini icat etmeye başladı. Önce var olan bir lisanı kendine model almaya karar verdi. Peder Francis’in İspanyolca kitaplarına yöneldi. Naffarin adını verdiği bir lisan yaratmaya koyuldu. Bu sırada onu çok daha heyecanlandıran bir lisan keşfetti. Gotlar, tarihten silindiğinden bu yana Gotça konuşulmuyordu ama yazılı parçalar geleceğe ulaşmıştı. Gotça öğrenmekle kalmadı, eksikleri doldurmak için Gotça kelimeler de türetti. Böylece bu dili geriye doğru da getirdi, yani ona bir tarih yarattı.

        HAYATININ SON KADINI

        Sonrasını filmlerden de biliyorsunuz aslında: Elfler, Cüceler, Hobbitler, Haradrimler, Orklar ve bunların dilleri, büyüleyici dünyaları...

        1973’te ölene kadar İngiliz dili profesörlüğünü, edebiyat araştırmalarını, muhteşem eserler vermeyi sürdürdü Tolkien. Ancak burada, kelimelerin ardından ikinci ve son aşkı Edith Bratt’ı, hayatının ikinci ve son belirleyici kadınını anmasak aşka ayıp etmiş oluruz.

        1908’de, Tolkien 16 yaşındayken, Peder Francis vasıtasıyla taşındığı Bayan Faulkner’ın evinde tanıdı onu. Çok güzeldi, 19 yaşındaydı ve onun da anne babası yoktu. Peder türlü nedenlerle görüşmelerini yasaklasa da, aylarca birbirlerini göremeseler de, Edith başkasıyla nişanlansa da kader onları yine buluşturdu. 1916’da evlendiler. 4 çocuk büyüttüler.

        Ama çok daha ötesi var: Tolkien’in yetiştirdiği kelimelerle büyüyen, hayal kuran milyonlarca başka çocuk...

        ADINDAKİ TÜRK İZİ

        Grace halası Ronald’a, aile isminin aslında Tolkien değil “von Hohenzollern” olduğunu söylemişti. Roma İmparatorluğu’nun Hohenzollern bölgesinden gelmişlerdi. Halanın iddiasına göre George von Hohenzollern, 1529’daki Viyana Kuşatması’nda Avusturya Arşidükü Ferdinand’ın yanında savaşmış, Türklere karşı bir saldırıda padişahın sancağını ele geçirip büyük bir cesaret göstermişti. Bu yüzden ona, “Tollkühn” yani “gözüpek” adı takılmıştı.

        ***************

        BU HAFTA NE OKUSAK

        Birinde, İstanbul’a âşık bir yazar kentin 6 bin yıllık tarihinden kesitler sunuyor; diğerinde I. Dünya Savaşı sırasında biri Müslüman diğeri Hıristiyan iki gencin aşkıyla başlayan olaylar anlatılıyor. Kente ve tarihe meraklılar için iki değişik okuma önerisi.

        İstanbul Bettany Hughes Alfa

        Ahmet Aylin İşcan Yener Siyah Kitap

        **************

        ÜÇ KÜÇÜK TOLKIEN’CİK DAHA VARMIŞ

        İthaki Yayınları, küçük ve şirin bir formatta, taze yayınladı...

        *Hobbit

        *Roverandom

        *Tom Bombadil’in Maceraları

        Diğer Yazılar