Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Avrupa’nın yemek başkenti olarak bilinen San Sebastian’da bu yıl 15’incisi düzenlenen Gastronomika’ya katıldım. Sizi Londres Otel’in önünden bir tura çıkaracağım.

        Bu yıl 15’incisi düzenlenen Avrupa’nın en ünlü mutfak festivallerinden biri olan Gastronomika için Avrupa’nın yemek başkenti San Sebastian’dayım. Eski şehrin dar sokaklarında, en iyi tapas restoranlarının birinden diğerine volta atıyoruz. Bu turların bir bölümüne Habertürk Hafta Sonu Ekleri’nin “gastrolog ve tarzologu” Ali Esad Göksel de katıldı; arka kapakta kendisinin de izlenimlerini keyifle okuyacaksınız. Kendisinden de tüyolar aldım. Her ne kadar bu şehri ve mekânlarını daha önce turladıysam da yine yeni keşifler yaptım. Tabii buna gece gezmelerini de ilave ediyorum. İşte 2016 model San Sebastian Gastronomika ve tapas restoran notları...

        Uzun zamandır herhangi bir seyahatte cep telefonuma bu kadar sıklıkla not almamıştım. La Concha yani İstiridye plajının kıyısındaki en güzel ve aynı zamanda mütevazı binalarından biri olan Londres Oteli’nin önünden başlıyoruz turumuza.

        Nerde ne yenir?

        Borda Berri: Morina balığının kılçıklarının kaynatılmasıyla elde edilen jelatinden yapılan pil pil sosu ile morina balığı işkembesi, İdiazabal bölgesi peyniriyle yapılan risotto ve ayvalı ahtapot ızgara.

        Casa Urola: Carrasco Jamon, bieira (deniz tarağı) gambas blancas (beyaz karides)

        Bernardo Etxea: Cigala (kerevit), Almejas (istiridye), salsichon (sucuk), pimientos padron (acı biber)

        Bar Nestor: Tortilla ve özellikle domates salatası.

        Ganbara: Bu mekân çeşit çeşit mantarlarıyla ünlü. Bebe kalamarı, zeytinyağında şişe takılı servis edilen biber ve salatalık turşuları, zeytinyağlı ançuezi ve percedes’i.

        Percedes midyeleri

        Ganbara’nın sahibi Amaiur, okyanusun dalgalarıyla falezlere yapışan percedes’leri kayalara tırmanan balıkçıların topladığını anlatıyor. Toplama süreci oldukça tehlikeliymiş dev dalgalar balıkçıları alıp götürebiliyormuş. Bunun için percedes’i her zaman bulmak zor. Pokhara: San Sebastian’da yeme-içmeye dair her şey olur da iyi kahve denince 1983’te açılan Pokhara en iyilerindendir. Espresso ve türevleri başarılı ancak mekânın en özel içeceği, rom ve kremayla taçlandırıp viski bardağında sundukları Carajillo.

        Şehirde mütevazı bir restoran

        San Sebastian’ın en ünlü restoranlarını başta Arzak olmak üzere, Kokotxa, Zuberoa, İbai, Mugaritz, hemen hepsini biliyor ve yeni bir yer arıyoruz. Tam bu sırada imdadımıza Londres otelinde çalışan Leira yetişiyor. “Üç Michelin yıldızlı kalitesinde yer, üçte birini ödersiniz. Istakoz salatasını yemeden dönmeyin” diyor. Liera haklı, hem restoran hem de ıstakoz salatası şahane. Mönüde bir başka öne çıkan da ağır ateşte uzun süre pişirilmiş kuzu sırtı ve kaburgası, üzerinde kendinden yapılmış sosuyla servis edilen “Cote d’agneau”.

        Gastronomika’da Türk çıkarması

        Festivalin yapıldığı Kursaal aynı zamanda ünlü San Sebastian Film Festivali’nin de mekânı. Bu yıl festivalin ağır topları Türkiye ve Macaristan. Girişte kaldırım üzerine kurulan sokak yemekleri standını da iki ülke paylaşmış. Macaristan standında milli yemekleri gulaş, Türk sokak yemeği olarak sunulan mönüde de ekmek arası köfte, ciğer ve katmer öne çıkıyor. Yanında bir de içecek ile 6 Euro’ya satılan mönü ilgi gördü. İçeride ise durum başka... Ana salon Audiotorium’daki ilk sunumda, Karaköy Salt galeri binasının içinde yer alan mekânı “Neolokal” ile tanıdığımız şef Maksut Aşkar, “topik”i anlattı, ardından sahneyi Mehmet Gürs aldı. Anadolu mutfağının tanıtımıyla başlayan sunum, lakerda ve mantı yapımıyla devam etti. İzleyemediğim Günaydın restoranın şefi Cüneyt Aşan’ın gösterisi çok ses getirmiş.

        San Sebastian’da gece

        San Sebastian, gece hayatıyla öne çıkan bir şehir değil. Ancak mutfağıyla bu kadar ünlü olan bir şehirde tabii ki yemek öncesi ve sonrası gidilecek iyi mekânlar var. Birkaç kulüp ve caz barın arasından sıyrılan dünyaca ünlü cin barları var. Bunların en ünlüsü Dickens. Cinin içine kattığı özel karışımından mıdır bilinmez, şehirde ortalamanın iki katı para ödeyerek bu deneyimi yaşıyorsunuz. Bir başka cin tonik mekânı da La Gintoneria. Daha turistik ve eski usul bir bar. Avrupa’nın en ünlü kokteyl barlarından biri olan Atina’daki Gin Joint ile kıyaslandığında her ikisi de yavan kalır bana göre.

        Şehrin barları

        Şehirde güzel müzik yapan, hareketli iki bar var. Biri daha eski tarz, rock ve indie müzikleri çalan, dışarısı da içerisi gibi tıka basa dolu olan Hamabost; diğeri de daha şık, fancy olan White Tara Club. Her ikisi de eski şehrin meydanı Plaza de Constitucion’da yer alıyor. Buraları her gün tıka basa dolu mekânlar olarak hayal etmeyin, ağırlıklı hafta sonları hareketli.

        Levent ÖzÇeLİK lozcelik@htgazete.com.tr / HT CUMARTESİ

        Diğer Yazılar