Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Verona’ya gelip sokaklarında yürümeye başladığımda ilk hissiyatım hak ettiği ilgiyi görmediği... Oysa Roma ve Floransa’dan aşağı kalır yanı yok. Bunu ancak gittiğinizde anlarsınız.

        Verona’ya gitmeyeli uzun zaman olmuş. İtalyan şehirlerine uzun süre gitmediğinizde çok şey fark etmiyor. Çünkü şehri eski haliyle korumak anayasal bir görev gibi. Sadece birkaç yeni yeme içme mekânı ekleniyor. Ancak kafeleri, lokantaları bile yıllarca aynı kalıyor.

        Romeo ve Juliet hatıraları eski şehrin hemen her yerine sinmiş kalmış. Juliet duvarının önünde her zamanki gibi izdiham sürüyor. İhtişamlı Verona Arena yerli yerinde. Şehirde gördüğüm afişler önümüzdeki yaz harika konserler ve operaların olacağını haber veriyor. Sadece Verona Arena’da gösteri izlemek için bile gelinir bu büyülü şehre. Sadece Verona mı, yarım saat uzaklıktaki İtalya’nın en büyük gölü Lago di Garda, eşsiz üzüm bağları ve enfes bir doğaya sahip çevresi...

        KÖYLERİN HEPSİ GÜZEL

        Pek çok kasaba ve köy var bu bölgede. Sadece birisini anlatacağım çünkü her köy aynı güzellikte...

        Gece yarısına doğru karanlık ve kıvrımlı yollarda otelimi arıyordum. İnternetten fotoğraflarını hatırladığım kadarıyla irice bir tepede üzüm bağlarının arasına sıkışmış, tek katlı pek de büyük olmayan bir oteldi. Oysa yola Lago di Garda kıyısında sabah göl manzarasına uyanacağım bir otel hayal ederek başlamıştım. Hayaller bazen kısa sürer.

        Yolda o eski zengin ve köklü İtalyan ailelerinin yaşadığı evlerden gördüm. Hani şu dev taçlı kapılardan girilen, bahçenin ortasında fıskiyeli havuzların bulunduğu... İki katlı, ağaçları aydınlatılmış, tek tük pencerelerinden ışık sızan...

        Yola devam edip tepenin doruk noktasına ulaştığımda otelimin tabelasını gördüm: Tenuta Le Cave... Evet otelimize gelmiştik. Üzüm bağlarının arasındaki dar taşlı, topraklı yolun sonunda gözüken duvarın ardındaydı otel.

        Kapıdan girdimde tek katlı, şaşırtıcı derece iyi mönüsüyle restoranı ve küçük barı dikkatimi çekti. Yan yana dizili odaların hepsinin önünde terası var. Binanın altı tümüyle SPA ve mahzene ayrılmış. Oldum olası bu tip otelleri severim.

        EN İYİ ŞARAP EVLERİ BURADA

        Ertesi gün bir gece önce yoldan geçerken gördüğüm o eski ama görkemli binanın bahçesindeyim, Villa Erbice’te... Fıskiyeli havuzun sağındaki boş alana arabayı park ediyorum. Binanın önünde bir adam ve nispeten daha genç olan iki kişi sohbetlerini beni görünce yarıda kesiyor. Burası bölgenin en iyi şarap evlerinden biri. Köklü bir İtalyan ailesinin evi. Beş kuşaktır şarapçılıkla uğraşıyorlar. Kapıda tanıştığımız ailenin beşinci kuşak üyesi Luca. Duvarda gördüğüm tablonun hikâyesiyle başlıyor anlatmaya. 16. yüzyıldan kalma duvara boyanmış tablo, evle aynı yaşta imiş. O gün bugündür evlerinde şarap üretiyorlar. Şarapların kalitesini anlamak için altın ve gümüş madalyalarla dolu duvarı görmek yeterli.

        VERONA'DA

        La Torre: Mezzano di Sotto’da Yemen Kule’nin altında yer alan bu restoran, çevredekilerin en iyisi.

        Dulci Cafe: Şehrin en cool mekânlarından. İtalyan kafeleri ikramlıkları “aperativo” ile ünlü.

        8 Osteria Sottoriva: Verona’nın en sevdiğim caddesi Via Sottoriva da bulunan mekâna genelde Veronalılar gidiyor.

        BAVULLAR, EŞYALAR HATTA HAYVANLAR KAYBOLMASIN

        İnsanların seyahat sırasında en büyük korkuları, bavul ve eşyalarının kaybolması. Bunun için pek çok marka yeni teknolojiler üretti. Hatta bazıları GPS’li bavul üretiyor. Trackr ise bunların içinde en basiti, küçük ve ucuz olanı. Bozuk para büyüklünde ve dolayısıyla cüzdanınıza koymanız bile mümkün. Özellikle hayvan sahipleri kedi-köpek üzerinde kolye ve tasmayla da kullanıyor.

        Diğer Yazılar