Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kuzey her daim çekici gelir bana. Bu kez dünyaca ünlü ses ve görüntü teknolojilerini tasarımla birleştirip ünlenen Bang&Olufsen markasının doğduğu Danimarka’nın kuzeyinde yer alan küçük Struer şehrini görmek için yola koyuluyorum. Yine o sessizlik ve doğanın tam ortasına gidiyorum anlayacağınız. Mavi ile yeşilin dümdüz bir coğrafyada buluştuğu ülkeye... İskandinav mutfağının son yıllarda en önemli temsilcisi haline gelen Danimarka, zaten uzun zamandır tasarım dünyasının parlak çocuklarından biriydi. Bu tasarım ruhunun en önemli parçalarından biri de 90 yıllık Bang&Olufsen markasının geçmişten günümüze tasarım hikâyesini anlattığı müzesi, yeni mağaza konsepti ve yeni tasarımları... İstanbul’dan Danimarka’nın merkezinde yer alan Billund şehrine geldiğimde önümde kat edeceğim daha 1.5 saatlik bir otomobil yolculuğu vardı. Kopenhag dışında ilk kez başka bir şehre doğru yola koyulmuştum. Danimarkalı sürücü arkadaş Lars ile İstanbul, Antalya ve Danimarka üzerine lafladık epeyce. Danimarka dümdüz bir ülke, tabak gibi... Bırakın tepeyi “Yükselti yok” desek yeri. Ve bütün bir ülke alabildiğine yeşil... Neredeyse adım başı rüzgâr değirmenleri... Önce Nvsborg adlı küçük bir köye geliyoruz. Doğanın tam ortasında geçmişten günümüze özenle korunmuş nefis bir merkez. Bir kaç restoran, bir bar, konaklama tesisi ve nehre kadar süren çayır çimen ve orman. İlk iş, spor ayakkabılarımı giyip odada bulunan yürüme rotasının bulunduğu haritayı alıyorum. 1.5, 3 ve 4 kilometrelik üç farklı yürüyüş rotasından en uzununu seçiyorum. Birkaç saatlik sessizliğin tam ortasına bir yolculuk, terapi gibi. Bütün yürüyüş boyunca sadece nehrin karşı tarafında balık tutan bir adamı görüyorum. Sonra dünyanın çeşitli yerlerinden benimle birlikte davet edilen diğer gazetecilerle bir barbekü partisine katılıyoruz. Ateşin etrafından Romanya, İtalya, Peru, Polonya, Almanya gibi pek çok milletten oluşan bir grubuz. Sabah hep birlikte Bang&Olufsen’in doğduğu Kuzeyli küçük Struer şehrine gideceğimiz için erken bitiriyoruz geceyi.

        BALIKÇI KASABASINDAN TİCARET MERKEZİNE

        Danimarka’nın Midtjylland bölgesinde bulunan Struer, 10 bin küsur nüfuslu bir kasaba. Sahip olduğu limanıyla küçücük bir balıkçı kasabasıyken 1865’te inşa edilen demiryolu sayesinde hızla gelişip Danimarka’nın en önemli demiryolu bağlantı noktalarından biri haline gelmiş. Sürekli yeni eklemelerle büyüse de istasyonun ana binası Danimarka’nın çok iyi korunan en eski binalarından biri. Struer İstasyonu, 1960’lı yılların sonlarına dek Danimarka Devlet Demiryolları’nın West Justland Yönetim Merkezi olarak da hizmet vermiş bir bina. Struer bugün artık büyük bir ticaret merkezi olarak ayrıcalıklı bir konuma sahip. Danimarka’nın tek radyo-TV üreticisi olan Bang&Olufsen kasabanın gururu ve önemli bir geçim kaynağı. Kasaba nüfusunun neredeyse üçte biri burada çalışıyor. Herkesin kaliteli ve şık ürünleriyle tanıdığı B&O, 1925 yılında yenilikçi iki mühendis Peter Bang ile Sven Olufsen tarafından kurulmuş. Peter Bang işin yaratıcı tarafındayken, Sven Olufsen ise yönetim ve finans ile ilgilenmiş. En önemli ilk ürünleri, çoğu radyonun pille çalıştığı dönemde alternatif akımla çalışan radyolarıydı. O zamandan bu yana marka, hem zanaatkârlık geleneği hem Ar-Ge’ye dayanan yüksek teknolojisiyle ev için entegre ses ve görüntü çözümleri alanında dünya liderlerinden biri haline geldi. B&O ev teknolojisi alanındaki deneyimini artık otomotiv sektörüne de taşıyor.

        Struer Müzesi

        Struer ve Thyhold tarihine tanıklık eden Struer Müzesi’ne, 1930 yılında müzeye dönüştürülen kasabanın en eski binası Torngaard ev sahipliği yapıyor. Müzede B&O ürünleri, Danimarka’nın ünlü tasarım mobilyaları eşliğinde geniş bir bölümde sergileniyor. West Justland’de başlayıp uluslararası bir başarı öyküsüne dönüşen B&O macerasını ve dünyaca ünlü tasarım ikonlarını yakından görebileceğiniz bu bölümde, yalnızca radyo ve televizyon tarihini değil, bu ürünlerin günlük yaşamlarımızı nasıl değiştirdiğini de deneyimleyebilirsiniz. Müzede; Struer ve Limfjor’un nasıl küçük bir balıkçı kasabasından pazar ve ticaret merkezine dönüştüğünü, Struer’in bir demiryolu merkezi olarak nasıl üniformalılar şehri olarak anılmaya başlandığını görebileceğiniz bölümler son derece etkileyici. Yazar Olga ve Johannes Buchholtz’un evi Buchholtz House ile Limfjord manzara tablolarından oluşan eşsiz koleksiyon da özellikle sanatseverlerin ilgiyle gezeceği, müzenin diğer bölümleri.

        Yeni konsept mağaza

        Markanın yeni konsept mağazasıysa farklılıklar içeriyor. Geniş bir koltukta üzerinde oturduğunuz platform dönerken farklı ekran çözünürlüklerini test ediyorsunuz. Kahve içmek istediğinizde konsol üzerinde bulunan Ipad ekranından istediğiniz kahveyi tuşlayarak kahvenizi alıyorsunuz. Diğer köşede yeni kulaklıkları test ettiğiniz BeoPlay ürünleri var. Mağaza; ses, görüntü ve tasarım kombinasyonunu deneyimlemek için yapılmış hissi veriyor.

        Öne çıkanlar...

        Form 2 kulaklık Tasarım ve ses kalitesi etkileyici... Ve tabii pek çok renk seçeneği de bulunuyor. Bence en önemli farkı bu kadar hafif bir kulaklık ile hi-fi ses kalitesi... A9 kablosuz hoparlör Bir hoparlörden çok, mobilyayı andırıyor. Çok güçlü bir tasarım. Eve kablosuz bir hoparlör almaktan çok, A9’un etrafına evi yeniden tasarlama isteği doğuracak kadar baskın bir tasarım gücü var. Ses kalitesine gelince arka tarafa ustaca gizlenmiş subwoofer ile bir evin salonunu dolduracak kadar güçlü. BeoVision Avant Tv Yeni televizyonu BeoVision Avant’a entegre 7.1 surround ses modülüyle kablolu veya kablosuz harici hoparlörler kolayca bağlanabiliyor. Ancak Chromatic Room Adaptation özelliğiyle ortam ışığı iki sensörle analiz ediliyor ve ekran odadaki renk tonlarını dengeleyecek şekilde ayarlanıyor. Yani ortamdaki ışık değişikliklerine hızla adapte oluyor ekran.

        Diğer Yazılar