Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cenâb-ı Hakk’a hamd ü senâ, Efendimiz’e (SAS) sonsuz salât ve selâm olsun. Bu hamd ü senâ ve salât ü selâm inşallah Allah Teâlâ’nın razı olduğu duâlar ve tesbihatlar meyânına ilhak olarak kabul olsun.

        Kıymetli dostlar! Sohbetimize başlarken etmiş olduğumuz salât ü selâmı, salâvat-ı şerîfeyi düşünmek bile tek başına Cenâb-ı Hakk’ın rızasını kazanmamıza vesile olabilir. Büyüklerden nakledilen bir söz vardır. Derler ki: “Allah (CC) bahâ Allah’ı (CC) değildir, bahâne Allah’ıdır (CC).” Yani kullarını affetmek için adeta bahâne arar ve değişik vesilelerle affediverir. Cenâb-ı Hakk “Erhamürrâhimin” yani “Merhametlilerin en merhametlisidir.” Efendimiz (SAS) ise “Rahmeten lil’âlemîn”, âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.

        Dünya dediğimiz âlem ve cümle âlemler içerisinde yaratılış, hilkat bakımından en sonuncusu ve ekmel-i mahlûkât insandır. Yaradılış sistemindeki o nûrdan en uzak olan mahlûk hazret-i insan, hilkat açısından en sonuncu olsa da hilkatteki murat açısından bakıldığında bu murada en yakın olandır. Ne acayip şey değil mi? Bu sözler size çok mu tuhaf geldi? Hayır, çok tuhaf değil. Bunların hiçbiri dilek, temenni veya felsefi, kelâmi şeyler değildir. Bunların hepsi müşahedeye dayalı, senediyle, kitabıyla, sünnetiyle tasdik edilmiş sözlerdir.

        EKMEL-İ MAHLÛKÂT EFENDİMİZ’DİR (SAS)

        Az evvel de beyan ettiğimiz gibi hilkat açısından en uzak fakat hilkatteki sır ve sebep açısından en yakın olan insandır. Niçin? Bir misalle izah etmeye çalışalım.

        Bir bahçıvan toprağa tohum atar. Bu tohumu ekerken bahçıvanın bir muradı vardır. O tohumu atar, üzerini kapatır, sular, gerekli bakımı yapar fakat bir müddet ortada tohumdan çıkan şeyi görmeye imkân yoktur. Nihayet tohumun kabuğu çatlar, yukarı doğru, özünden özler çıkmaya başlar, evreler tamamlanır. Ama hâlâ toprağın üzerine çıkmaz o sır. Sonra topraktan baş kaldırır. Cinsine göre, kabiliyeti neyse zamanla fide olur, çırpı olur, diken olur, dal olur, budak olur, kabuk olur, yaprak, çiçek olur; en sonunda meyve çıkar.

        Meyveye baktığınızda tohumdan, o tohumun atılış zamanından ve niyetinden, idrakinden, muradından en uzakta olan; ağaçtaki meyvedir. Fakat o tohumun toprağa atılışındaki murada baktığınızda, o muratta meyve vardır.

        İşte insanın yaradılışı da hilkat bakımından en uzaktadır, en son yaratılmıştır fakat bu yaratılıştan murat insandır ve o insandan da çıkacak olan en kâmil zât Efendimiz’dir (SAS). Allah Teâlâ peygamberlik ağacını bile böyle yapmıştır. En son meyvesini ekmel-i mahlûkât, eşref-i mahlûkât ve mevcûdât, mefhar-i benî Âdem Hazret-i Fahr-i Âlem Muhammed Mustafa’yı (SAS) göndermiş, “İşte muradım böyle bir kâmildi!” dercesine “Âhir zaman Nebî’si” mührünü vurmuş ve “Hâtemü’n-nebîyyîn” olarak da ilan etmiştir.

        Bakıldığında o nübüvvet ağacında Efendimiz (SAS) en son gelendir fakat o nübüvvet ağacının neşv ü nema bulması bile böyle bir meyve vermesi içindir ki bütün peygamberler “Benden sonra O (SAS) gelecek, bizden sonra O (SAS) gelecek” diye hep Fahr-i Âlem Efendimiz’e (SAS) işaret etmişlerdir.

        GÖZ GÖZ OLALI SENDEN DAHA GÜZELİNİ GÖRMEDİ!

        Derler ki: “Cenâb-ı Hakk bilinir ama görülmez, Efendimiz (SAS) görünür ama bilinmez.” Bu Cenâb-ı Hak’kın ayrı bir imtihanıdır. Efendimiz’i (SAS) görenler vardı, O’nu (SAS) görüp de îmân edenlere “Sahabe” denildi fakat sahabenin hepsi O’nu (SAS) farklı farklı görüyordu. Her bir zât ayrı müşahede ediyordu. Efendimiz’in görünen, görünebilen kısmı vardı ama “Mesele bundan ibarettir!” demek nasıl olabilir?

        Efendimiz’in (SAS) şairi olarak da bilinen Hazret-i Hassan Bin Sâbit’in (RA) şu kıtasını sizlere arz ederek bu haftaki sohbetimizi sırlayalım. Efendimiz’in (SAS) dünyayı teşrif ettikleri Rebî’ül-evvel ayında Efendimiz’i (SAS) idrake ayrıca bir vesile olsun.

        Bu nutkun besteleri de yapılmıştır ve meşhur bir nutuktur. Suriye’de, Irak’ta, Fas’ta, Mekke ve Medine’de hatta hâlâ bizim Güneydoğu’muzda tertip edilen mevlitlerde okunan nutuklardandır.

        “Ve ahsenü minke lem tera kattu aynî,

        Ve ecmelü minke lem telîdi’n-nisâu,

        Hulıkte müberraen min külli ‘aybin,

        Ke enneke kad hulıkte kemâ teşâu.”

        Efendimiz’in (SAS) “Yâ Rabb’i! Sen onu Ruh’ül Kudüs’le teyyit eyle” diye duâ ettiği zâttır Hazret-i Hassan bin Sabit (RA). Nutku mealen sizlere aktaracak olursak...

        “Ve ahsenü minke lem tera kattu aynî”

        Göz göz olalı senden daha güzelini görmedi, yani hiçbir göz senden daha güzelini görmedi.

        “Ve ecmelü minke lem telîdi’n-nisâu”

        Kadınların hiçbiri senden daha güzelini doğurmadı.

        “Hulıkte müberraen min külli ‘aybin”

        Sen ayıptan beri olarak yaratılmışsın, ayıplar ve kusurlar sana yaklaşmamış. Efendimiz’in (SAS) ne cemalinde, ne giyinmesinde, ne konuşmasında, ne hayatında, ne irtihalinde, ne vuslatında, ne savaşında, ne sulhunda, ne küçüklüğünde, ne büyüklüğünde, ne de hayatının bir safhasında “Şu da olmasaydı” denebilecek hiçbir şey yoktur. Her şey yerli yerindedir. Her şeyin en güzeli tam bir şekilde temsil edilmiştir.

        “Ke enneke kad hulıkte kemâ teşâu.”

        Sanki Allah’la (CC) beraber oturmuşsunuz da kararlaştırmışsınız. Öyle güzel yaratılmışsın.

        Allah Teâlâ içerisinde bulunduğumuz Rebî’ül-evvel ayının yüzü suyu hürmetine sizleri ve bizleri affettiği, mağfiret ettiği kullarından eylesin. Kendisinin bahşettiği, ikram eylediği hamd ü senâyı ve salât ü selâmı dahi bizim vesile-i necâtımız, kurtuluş vesilemiz eylesin.

        Diğer Yazılar