Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Padişahın iki yaveri varmış. Danıştığı, sohbet ettiği, şimdinin özel kalemi diyebileceğimiz bu iki şahıs da pek maharetliymiş ama padişahın birini daha çok sevdiği herkes tarafından anlaşılırmış. Bunun hikmetini soranlara da “Bir müsait vakitte anlatırım” diyerek geçiştirirmiş.

        Bir gün padişah ve yaverleri pazar yeri gibi kalabalık bir mahalden geçiyorlarmış. Bu sırada uzaktan bir patırtı, ağız dalaşı gibi sesler duymuşlar. Padişah o adamlarından birini olan biteni anlayıp haber getirmesi için göndermiş. Adam gidip gelmiş ve padişaha “Efendim bir anlaşmazlık var, birbirleriyle tartışıyorlar, onun sesini duymuşuz” diyerek durumu nakletmiş.

        Padişah daha çok sevdiği adamı da gürültünün sebebini öğrenmek üzere yollamış. Bu adam ise padi- şaha durumu, “Efendim anlaşmaya çalışıyorlar, bu esnada da biraz sesleri yükselmiş” diyerek rapor etmiş. Padişah böylece sevgi ve muhabbetine mazhar olan bu kişinin irfanını orada bulunanlara da göstermiş.

        İFADELER ÖNEMLİ

        Haberleri, etrafta olan hadiseleri hangi mantık ve hangi Türkçe kaidelerle insanlara aktarıyorlar, senelerdir bu muammayı çözemiyorum. Öyle vahim, saçma sapan, nefret edilecek mevzuları şirin, neredeyse özendirecek tabirlerle haber yapıyorlar ki birazcık bu işlerden anlayan insanlar hayret etmekten kendisini alamıyor.

        Örneğin haber bültenlerinde şu ifadeye yer verilebiliyor: “Terör saldırısı gerçekleştirildi.”

        Çok iyi nane oldu! Yâhû gerçekleştirme kelimesi böylesi bir vaka için kullanılabilir mi? Bu durum terör saldırısı için “Helâl olsun, demek becerdiler” demeye benzer.

        Zalimler halkın üzerine bomba yağdırıyor, biz buna “operasyon” diyoruz. Saldırı, taciz, tecavüz ve zulüm niçin bu şirin cümlelerle, sanki akıl dolu, yapılması gereken ve hatta geciken bir şeymiş gibi lanse ediliyor?

        Sadece haberleri naklederken değil, magazin seviyesindeki hadiseleri bile anlatırken çirkinlikler, bazen de ahlâksızlıklar özendirilerek anlatılıyor. Meselâ filanca sanatçının, popüler bir şahsın tamamen vücudunu teşhir etmesine “Cesur kıyafetiyle dikkat çekti!” denilerek, bize adeta “Siz hâlâ böyle korkak korkak oturun, bak ne cesurlar var!” bilinçaltı mesajı veriliyor, Müslüman mahallesinde salyangoz satılıyor.

        Bir hırsızlık, kaptıkaçtı, yolda dayak, dükkân yağmalanması gibi haber veriliyor, biz bunları seyredip, ah vah etmek, bazen de sövmekle meşgul iken dikkat çekmeyen bir cümleyle sonuna “Bunu yapanlar, failleri yakalandı” cümlesi zar zor ilave ediliyor. Bu ilave de genellikle sözlü olarak yapılı- yor, ekranda o hırsızların, darbı yapanların cezalarını çekmek üzere tutuklandıkları gösterilmiyor.

        SOHBET ETMEK, KALPLERİN VE RUHLARIN BULUŞMASIYLA MÜMKÜNDÜR

        Kıymetli dostlar! Konuşmak ve lisan üzerine herhalde yedi-sekiz kere size bu köşeden bir şeyler yazmaya, sohbet havasında nakletmeye çalıştım. Bu günlerde kullandığımız lisana gerçekten çok dikkat etmemiz icap ediyor. Olumsuz, çirkin, menfi olan sahanın kelimeleri bellidir. Güzel, iyi, topluma ve insana faydalı hadiselerin de nakledilme üslubu çok belirgin, bunların ifade edilme şekli zengin lisanımızda kelimeleriyle mevcuttur. Bir de buna toplumdaki olumlu ve güzel duyguların yeşertilmesi, umut ve ümidin, sevginin, barışın hep artması gibi bir ideali eklerseniz konuşmak, haber vermek, sosyal medyada birbirimize mesajlar göndermek ne kadar önemli bir hâl alıyor.

        Bakınız, biz bu köşemize “Birlik’te Sohbet” başlığını uygun gördük. Sohbet etmek, kalplerin ve ruhların buluşmasıyla mümkündür ama bu kalp ve ruh güzelliklerde buluşmalıdır ki sohbet olsun. Başkalarının hoşuna gitse de bizim medeniyetimizin ölçülerine vurduğumuzda çirkinliğin, nefretin aramızda nifak tohumu üreten lisanın adı hiçbir zaman sohbet olamaz. Zor günlerde kalplerin ve ruhların buluşması meyvesini gösterir, ancak maddi menfaat kaygısından uzaklaşıldığında insanlar ve toplum sohbet ederek birbiriyle buluşur, muhabbet eder bir hâl alır.

        İNSANLIĞIMIZI YARALAMAYALIM

        Velîyullahtan bir zat soğuk bir havada müridiyle beraber sabah namazında mescidden çıkmış. Sokağın köşesinde beş-altı mahalle köpeği birbirlerine yanaşmış, vücûd ısılarından istifade ederek uyukluyorlarmış. Talebe “Efendim ne güzel! Böyle kardeş kardeş birbirlerine sokulmuş- lar, bu soğukta, ayazda muhabbetle uyuyorlar” diye bir söz sarf etmiş. Mürşidi tebessüm etmiş. “Pek âlâ, gel bakalım sana bir şey göstereceğim” diyerek talebesini almış, dükkânını yeni açmakta olan kasabın yanına getirmiş. Sonra da “Kasap efendi, senin köşede kalan kemik falan varsa al şu kuruşları bize ver, talebem bugün köpekleri doyuracak, sevaptır” demiş.

        Almışlar kemikleri, bu ârif zat, talebenin eline poşeti vermiş ve kemikleri köpeklerin önüne dökmesini söylemiş. Adam da gitmiş, denileni harfiyen icra etmiş fakat o da ne! Kemiğin kokusunu alıp uyanan köpekler başlamışlar birbirlerini ısırmaya, patileriyle hemcinslerinin başlarını, gözlerini yarmaya. Talebe bu sahneyi seyrederken âgâh olan mürşidi talebesine dönerek “Gördün mü evlâdım? O muhabbetten hiçbir eser kalmadı, araya kemik meselesi girince hırgûş olup birbirlerini parçalayacak noktaya geldiler. İşte insan ona derler ki menfaati olsa da sevgisini, nezaketini, ahlâkını ve konuşma zarafetini kaybetmeye. Yoksa şu gördüğün köpekler de menfaat olmadıktan sonra kuzu gibi olurlar ama işin içine menfaat girerse koyun bile birbirine tos atmaya kalkar. Şimdi gör bak insanlık nasılmış ve nasıl olmalıymış, buradan bunu anla” demiş.

        Dünya hırsları, menfaatleri, ideolojileri ve daha türlü türlü garazlarla güzel insanlığımızı yaralamayalım. İnsanın üslubunun onun ahlâkını ve aynen insanlığını ortaya çıkarttığını da bu günlerde hiç unutmayalım.

        Muhabbetle sizleri selâmlıyorum.

        Diğer Yazılar