Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kıymetli dostlar! Başlıkta bu soruyu görünce şaşırmış, hatta “Böyle şey mi olur?” demiş olabilirsiniz. Halbuki bunda şaşılacak bir şey yoktur. Efendimiz’e (SAS), getirdiği dine, kitaba, ahlâka, O’nun (SAS) sünnetine, ehl-i beytine ve ashâbına cân-ı gönülden sahip çıkan ve din kardeşini kendi nefsine tercih eden kimse, bizzat hadis-i şerifte müjdelendiği üzere Peygamber Efendimiz’in (SAS) kardeşidir.

        Efendimiz (SAS) bir gün “Benden sonra öyle kimseler gelecek ki ‘Keşke Peygamber’i (SAS) görseydik de bugün sahip olduğumuz mal, servet, çoluk çocuğumuz olmasaydı’ diye hasret çekerler” buyurur.

        Daha sonra Efendimiz (SAS), “Kardeşlerimi ne zaman göreceğim?” deyince etrafındakiler, “Yâ Resûlallah, biz senin kardeşlerin değil miyiz?” diye sorarlar. Efendimiz (SAS) o kimselere “Sizler benim ashâbımsınız. Kardeşlerim ise sizden sonra gelecekler. Beni görmedikleri hâlde bana iman edecekler” buyurur.

        Aziz kardeşlerim! Âlemler sultanı Efendimiz’i (SAS) görme arzusu muhakkak tek başına bir şey ifade etmez, O’nun (SAS) getirdiği şeriata yani kurallara, tamamladığı güzel ahlâka tâbi olmadan Efendimiz’i (SAS) görmek istemek, olsa olsa gelip geçici bir hevestir.

        Dünyevi sevgilerde bile, kişi sevdiğini ispatlamak için bir şey ortaya koymak durumunda kalıyor. Söz konusu Efendimiz’e (SAS) muhabbet olunca bunun ispatı, canından, malından, çoluk çocuğundan, sahip olduğu her şeyden vazgeçebilmekle olur. Ama bu vazgeçmekten kasıt terk etmek, bırakıp gitmek değildir, kesinlikle.

        DÜNYADAN VAZGEÇMEK, HER ŞEYİ TERK EDİP İNZİVAYA ÇEKİLMEK DEĞİLDİR

        Dostlar! Dinimiz herkes bir başına yahut ağaç kovuğunda yaşasın diye gönderilmedi. Evliyâullah hazerâtının bazılarının hayatındaki her şeyi bırakıp inzivaya çekilme örnekleri, onlar için doğrudur, bizler için değil. Kaldı ki o veli zâtların çoğu, hayatlarındaki inziva görevini tamamladıktan sonra tekrar halkın içine karışmış, evlenmiş, çalışmış, çoluk çocuk sahibi olmuş, insanlara hizmet etmiş, topluma faydalı olmuştur.

        Bizde meşhur bir yanlış algı vardır, “Müslüman’ın parayla işi olmaz” diye. Bu sözün halkımızın bugün anladığı şekilde anlaşılması için uğraşanlara verilecek en iyi cevap, İslâm’ın beş şartını saymaktır.

        İslâm’ın beş şartından ikisini yerine getirmek yani “zekât vermek” ve “hacca gitmek” için Müslüman’ın zengin olmasa bile bu ibadetlere yetecek kadar mala sahip olması gerekir. Yani Cenâb-ı Hakk, parayla işimiz olmasın, başkalarına el açalım, kıt kanaat geçinelim isteseydi, zekâtı, haccı, sadakayı, parayla, malla yapılacak diğer ibadetleri emretmez, Efendimiz (SAS) “Fakirlik az kalsın küfür olacaktı” buyurmazdı. Müslüman çalışacak ve kazanacak. Başkalarının derdine merhem olacak, dinin emrettiği zekât, hac, sadaka gibi ibadetleri yapacak kadar helâlinden zengin olacak.

        İNSAN SERVETİNDEN VAZGEÇMEDEN, MALDAN MÜLKTEN NASIL GEÇER?

        Aziz kardeşlerim! Mesele mal mülk sahibi olma meselesi değil, o malı mülkü vereni unutma ve o gafletle yaşama meselesidir. Dinimiz böyle zenginliği tasvip etmemiştir. Yoksa Allah’ın (CC) emrinden çıkmadıktan sonra zenginlik kişinin en fazla hayrını, sevabını, ibadetini artırır. Ama “Servetini terk etmeden, maldan mülkten nasıl geçer?” derken kastettiğimiz şey bu değil.

        Bir kişi zengin olup, kendisine ikram edenin Allah (CC) olduğunu unutmaz, Rabb’inin verdiğiyle sürekli O’na (CC) kulluk, ibadet, taat eder, sahip olduğu güçle, servetle insanlara kibirlenmez, kendisini büyük görmez, nefsini yüceltmez, nefsinin haram arzuları peşinden gitmez, kendisini Allah’ın (CC) hesaba çekeceği bir emanetçisi görür, tevazu sahibi olursa; Kârun kadar büyük servetin üstünde bile otursa o kişi maldan mülkten geçmiştir.

        Evlattan geçmek de aileyi terk edip kimsesiz bırakmak değildir. Kişi eşini, evladını Cenâb-ı Allah’ın kendisine emanet olarak verdiğini bilir, “benim” diye sahiplenmez, “Ben kazanmadım, ben yetiştirmedim, Allah (CC) lütfetti verdi” der, çocuğunu; Allah’ı (CC), Peygamber’i bilen, dinini yaşayan bir mü’min olarak yetiştirmeye, tüm ihtiyaçlarını görmeye, ailesini kimseye muhtaç etmeden, el açtırmadan, haklarını gözeterek yaşatmaya gayret ederse, böyle bir kimsenin bir çocuğu da olsa on çocuğu da olsa o kişi evlattan geçmiştir vesselâm...

        HAMALIN KABİRDE BİR GECESİ

        Geçmiş zamanlarda adını bilemediğimiz bir yerde birisi ölmüş fakat ölümden çok korktuğunu, bilhassa ilk gece kabirde bulunmaktan çok endişe ettiğini söyleyen adam, mirasının üçte birinin kabre girdiğindeki ilk gece onunla beraber kabirde bekleyecek adama verilmesini vasiyet etmiş. O bölgede yaşayan hamalın biri bunu kabul etmiş, ölü- nün ayak ucunda geceyi geçirmek üzere beklemeye başlamış.

        Bir süre sonra sorgu melekleri kabrin içinde zuhur etmiş. Bu melekler ölüden evvel hamala Rabb’ini, Peygamber’ini, kitabını sormuşlar.

        Namaz namına hamalın defterinde çok fazla şey olmayınca, “Mal mülk hesabı, haram helâl işlerini bir gözden geçirelim” dediklerinde hamal gülmüş ve eklemiş:

        “Azizler oradan bir şey tutturamazsınız, otuz küsur senedir bir ipimden başka hiçbir şeyim yok.”

        Melekler, “Şimdi göreceğiz var mı yok mu!” diye başlamışlar hesaba.

        “Bu ipi nereden aldın? Hangi parayla aldın? Adam sana bu ipi satarken razı mıydı? İple neler taşıdın?” gibi bir muhasebe, bir sorgu ki değme gitsin!

        Sabah olup melekler gidince, ahali ve halk kabrin başına gelmişler, adamı tebrik edip parasını vermeye kalkmışlar. Hamal gözlerini fal taşı gibi açmış. “Sizin olsun paranız pulunuz! Bir kuruşunu alırsam nâmerdim. Allah (CC) rızası için rahat bırakın beni, hemen namazımı edâ etmeye gideceğim” diye çıkışmış.

        “Ne oldu yâhû, niçin almıyorsun? Gayet güzel bir servet, kabirde aklını mı kaçırdın?” diye sorulunca, ihtiyar hamal, “Kardeşim ben bir ipin hesabını verirken anamdan emdiğim süt burnumdan geldi, ne akılsızlığı, kabirde aklım yerine geldi, aklımı başıma topladım. Gidin bu parayı hangi akılsıza verirseniz verin. Ben bu servet ve malın hesabını kabirde vereceğime inanmıyorum. Haydi Allah (CC) size selâmet versin” diyerek oradan uzaklaşmış.

        Diğer Yazılar