Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kıymetli dostlar! Hata, isyan, gaflet, şaşma, sürçme her insanın hayatında maruz kaldığı, isteyerek veya istemeyerek her kişide olabilecek şeylerdir. Hani derler ya “Beşer, şaşar” diye. Evet beşer, şaşar ama öylece şaşırıp kalmaz. Hele Allah Teâlâ’nın hususi yarattığı bir insan olduğunu fehmeden kimse yani mü’min, asla hatasından, isyan ve günahından memnun olmaz, orada öylece takılıp kalmaz ve kalmamalı.

        Ya ne yapacak? Kulluktan düştüğü yere, Mevlâ’sının ona ihsan ve lütufta bulunduğu makama dönüp gelecek. Ne kadar hatası da olsa, ne kadar isyanda da bulunsa Rabb’inden ümidini kesmeyecek, hep O’nun (CC) kulu olmaya gayret ettiğini zerre kadar imanı varsa fiilen gösterecek. Ve unutmayacak ki Rabb’i her zaman onu kapısına kabul eder, asla reddetmez. İşte o kapıda bulunmanın, o rahmet kapısının kulbuna dayanıp, sımsıkı tutunup “Aman ya Rabb’i” demenin adıdır tövbe.

        RAMAZAN, TÖVBE İÇİN FIRSATTIR

        Bizler Adem Aleyhisselâm neslindeniz elhamdülillah. Adem olana, hatasını kabul edip yaratıcısından af dilemek yakışır o halde. Pişmanlık ve yaptıklarından utanma duygusu, kişinin kulluk idrakine ulaştığının ilk alâmetlerindendir. Bu idrakin ilk meyvesi de muhakkak ki tövbedir.

        Cenâb-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’inde, Efendimiz (SAS) birçok hadis-i şerifinde tövbe ve istiğfarı zikretmiştir. Çünkü beşer şaşabilir, ama hatasını bilip, pişman olup yaratıcısından af dilemek, nereden gelip nereye gittiğini, yani yaratıcısını bilmek ve kabul etmek demek olur ki, insanoğlunun dünyaya gelişinin yegâne gayesi de işte budur!

        Cenab-ı Hakk bizlerin af ve mağfiret olması için aklımıza hayalimize gelmeyecek çoklukta rahmet ve günahların affına vesile olacak fırsatlar yaratmıştır. Vücudumuzun bir yerinin ağrıması, incinmesi bir anlık sıkıntı gibi hallerden tutun herhangi bir şeyi kaybettiğimizde onu ararkenki telaşımıza kadar birçok yaşadığımız hadise bizim affımıza, günahlarımızın silinmesine vesile olabilir.

        Bunları kendi kafamdan uydurmuyorum. Hepsi hadis-i şeriflerde beyan edilmiştir. Ama bu sıkıntıların yahut başımıza gelen hadiselerin bizler için kâra dönüşmesi ancak Rabb’imizden ve kendimizden haberdar oluşumuz ve esas gayemizi unutmayışımızla mümkündür. İşte bu da ancak tövbe ve tövbenin etrafındaki güzellikleri anlamakla mümkün olur.

        Hele Ramazan ayı, tövbe etmek, Allah’ımızı bildiğimizi, ondan af dilediğimizi, günahları terk ettiğimizi hem kendi nefsimize hem de Rabb’imize karşı ilan etmek ve yeni bir başlangıç yapmak için Rabb’imizin bizlere sunduğu eşsiz bir fırsattır. Zira gündelik hayatın telaşına kapılan insan için yeni bir başlangıç yapmak her zaman mümkün olamıyor. Ancak Ramazan ayı adeta eskiyi sıfırlamak, yeni bir sayfa açmak için gönderilmiştir dense hiç de mübalağalı bir söz olmaz.

        Oruçla, bütün gün yeme içme telaşından, yediklerini hazmetme zahmetinden uzaklaşan insan, alıştığı standartların dışına çıkar ve ibadet ettiği idrakine tam anlamıyla ulaşır ve bu idrakle kendini hesaba çekme fırsatı bulur, artısını eksisini net olarak fark eder. Amelindeki noksanlığı, isyandaki, günahındaki ısrarını tahlil eder, bundan dolayı da tövbe kapısına daha bir sıkı tutunur.

        Bir yandan Rabb’ine karşı pişmanlıkla, nedametle fakat muhabbetle tövbe istiğfar ederken diğer yandan kullara ve cümle yaratılmışlara yaptığı yanlışlıkları da gözden geçirerek özür dileme fırsatı bulur.

        AYNI HATALARI YAPMAMAK

        Tövbenin kabulü için ilk şart kişinin yanlış ve hatalı davranışlarını fark edip içinde tam bir pişmanlık duygusu yaşamasıdır. Bir daha aynı hataları yapmamaya azmetmek ve kastetmek, tövbenin şartlarındandır. Bunun için gerekli olan adımları muhakkak atması gerekmektedir. Bu tövbenin kendisini göstermesi hatalı yaptığı işler yerine doğru, güzel, salih amel dediğimiz davranışları hayata tatbik etmekle mümkündür.

        Öyle günahlar vardır ki bunlar da kâfi gelmez. İşin içerisine kul hakkı karıştıysa mesela Allah (CC) muhafaza birisinin malını, parasını çaldı yahut zimmetine geçirdiyse pişmanlık duyarak Allah Teâlâ’ya istiğfarda bulunmak kâfi gelmez. O zararı telafi edecek, çaldığını iade edecek. Birine iftirada bulunduysa yapmış olduğu bu yanlıştan tövbe etmesi için bunu izale edecek, hatasını düzeltecek. Diğer meseleleri bu mevzulara kıyasla anlamak herhalde mümkündür.

        Ramazan ayının kolaylığına ve önemine değindikten sonra, tövbenin nasıl olması gerektiğini; isterseniz Hazret-i Ali’nin (RA) Efendimiz’den (SAS) tövbe hakkında işittiklerini bizlere reçete olarak sunuşuna bakalım.

        ‘BÜTÜN KALBİNLE PİŞMAN OL’

        Hazret-i Ali (RA) buyurur ki:

        “Tövbenin sağlam olmasını istiyorsan şunlara dikkat et:

        1- Bütün kalbinle yaptığın isyana ve günaha pişman ol.

        2- Günahı işlerken kul hakkına riayetsizlik yaptıysan helalleşmeye çalış.

        3- Seni günaha teşvik eden arkadaşları ve çevreyi hemen terk et, uzaklaş.

        4- Amel defterini güzelliklerle doldurmaya çalış. Her geçen gün iyiliklerini ve ibadetlerini artır.

        5- Bedenini, vücudunu Allah’a (CC) ibadet veya farzları yerine getirdikten sonra insanlara hizmetle meşgul et ve yor! O kadar ki beden bu yorgunluktan dolayı günaha giremeyecek dereceye gelsin.

        6- Allah Teâlâ’yı çokça zikret. Ölümü ve âhireti hatırla. Şunu unutma ki; bir kişi Allah’ı (CC) unutmadan asla günah işleyemez.

        Dostlar, tövbenin kendisi bizzat ibadettir. Yani tövbe eden Rabb’ine karşı hususi bir ibadet yapmış olur. Allah Teâlâ tövbe eden kulunu affetmenin ötesinde ayrıca o kulu çok sever. Bizler bu dünyaya kulluğu en güzel şekilde tahsil etmek için geldik. Tövbe ile ahlâkını ve şahsiyetini şekillendiren kullar; hem Allah Teâlâ’yla hem de kullarıyla barışık şekilde, mutlu olarak yaşar, âhirette yüksek derecelere erişir, kişi tövbe ile Rabb’ine yakınlık elde eder. Daha doğrusu Rabb’inin ona ihsan ettiği yakınlığı tövbe ile müşahede eder. Cenâb-ı Hakk hepimizin tövbelerini kabul buyursun. Âmin.

        AYET-İ KERİME

        “De ki (Ey Habibim): Ey kendileri aleyhine aşırıya giden kullarım. Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Hiç şüphe yok ki Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.”

        (Zümer - 53)

        Bu ayet; Kur’an-ı Kerim’deki en müjdeli ayetlerden bir tanesidir. Öyle ki Efendimiz’in (SAS) amcası Hazreti Hamza’nın (RA) şehadetine sebep olan Hazret-i Vahşi artık affının mümkün olmadığını düşünmektedir. Affetmek şanından olan Efendimiz (SAS) en şiddetli düşmanlarını olduğu gibi onu da İslâm’a davet eder. Bu haberi alan Hazret-i Vahşi hem çok sevinir, hem de yaptıklarını düşünerek bir o kadar çekinir. İslam’a girmek için, kesin affolacağına dair bir delil ister. Efendimiz (SAS) bu ayeti haber verince, hiç tereddütsüz Medine’ye gelip Allah Resul’üne iman ederek, tövbe eder.

        HADİS-İ ŞERİFLER

        Hak Teâlâ buyurdu ki; kulumun günahı göklere kadar yükselse benden ümit kesmeyip af dilerse, affederim.”

        (Hadis-i şerif - Tirmizî)

        “Günahından tam olarak dönüp tövbe eden, onu hiç işlememiş gibidir.”

        (Hadis-i şerif - İbn-i Mâce)

        Binlerce Müslüman, Ramazan ayının ilk teravih namazını Kâbe’de kıldı.

        GELİN RABB’İMİZE NİYAZ EDELİM

        Senin mağfiretini istiyorum ya Rabb’i! Bildiğim, bilemediğim, kasıtlı, unutarak, yanlışlıkla veya göz göre göre yaptığım her türlü hatamın silinmesini ve şerrinden emin olarak huzuruna gelmeyi istiyorum ya Rabb’i!

        Sadece hatalarımın mağfiretini, affını değil, hayır, hasenat, ibadet, tâât, zikir, namaz, oruç gibi her türlü bana ihsan ettiğin güzel amelleri lâyıkıyla yapamadığım için senin merhametine sığınıyorum ya Rabb’i!

        Her türlü yaptığım işin bir gün karşıma çıkıp da bana hesap sıkıntısı verebilecek şiddetinden, şikâyetinden sen beni hesaba çekmezden evvel, muhafaza olmayı istiyorum ya Rabb’i!

        Bizi var eyledin. Dünya imtihanhanesine sevk eyledin. Kendi haddimizi, kalbimizi, kalıbımızı, ruhumuzu, kulluğumuzu görelim, bilelim diye. Biz sana ruhlar âlemindeyken ezelde söz verdik. Dünyaya gönderilmezden evvel kulluk edilebilecek, seni tanıyacak, bulacak, bilecek kıvamda bizi var eyledin. Bizler bu saf ve temiz halimize belki bu dünya sahnesinde ve kalıplara döküldüğümüzde, nefis potasına aykırılıklar, yanlışlıklar, unutma, isyan ve gafletler içinde gidip geldik. Fakat hiçbir zaman senin âlemlerin Rabb’i olan Allah’ımız olduğunu gönlümüzden uzak tutmadık. Uzaklaşsak da bize bahşettiğin vicdan duygusuyla hep seni istedik, hatamızı anladık, belki anlayamadıklarımız da oldu. Ya Rabb’i! Seninle yaptığımız akdi, bize bahşettiğin özgür iradeyi getirdik rahmet kapısının eşiğini çizsek, örselesek, tahrip etsek de işte yerine tevdi kılmaya şimdi gayret ediyoruz.

        Estağfirullah, estağfirullah, estağfirullah.

        Diğer Yazılar