Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Görmedin mi ki, gemiler Allah’ın (CC) nimetiyle denizde akıp gitmektedir. Allah (CC) bunu ayetlerinden bir kısmını size göstermek için yapmaktadır. Şüphesiz ki bunda hakkıyla sabreden, hakkıyla şükreden herkes için ibretler vardır. İnsanları denizde bir dalga gölgelikler gibi kapladı- ğında, tam bir ihlasla O’na (CC) yalvarırlar. Allah (CC) onları kurtarıp karaya çıkarınca, onlardan bir kısmı orta yolu tutar. Bizim ayetlerimizi ise ancak son derece kaypak, son derece nankör olanlar inkâr eder. Ey insanlar! Rabb’inize karşı gelmekten sakının. Babanın oğlu, oğulun da babası için bir şey ödeyemeyeceği günden korkun. Allah’ın (CC) verdiği söz şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Allah’ın (CC) affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın. Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah (CC) katındadır. O (CC) yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah (CC) hakkıyla bilendir, her şeyden hakkıyla haberdar olandır. (Lokman 31-34)

        “EĞER siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah Teâlâ sizi helâk eder ve yerinize, günah işleyecek fakat tövbeleri sebebiyle mağfiret edeceği kimseler yaratırdı.”

        (Müslim, Tirmizî)

        “EMİN ve doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli, peygamberler, sıddıklar, şehitler ve sâlihlerle beraberdir.”

        (Tirmizî, İbn Mâce)

        “TİCARETTE yalan yemin, tüccarın zannınca mala rağbeti artırır. Halbuki gerçekte kazancı ve bereketi götürür.”

        (Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî)

        MÜ’MİN; Allah Teâlâ’nın bah- şettiği imana kalbinde yer vermiş, diliyle bu inancı beyan etmiş ve fiiliyle de Rabb’ine saygı ve sevgisini daima göstermeye gayret eden kimsenin adı olarak tarif edilmiştir. Bu esaslar üzerine mü’minin güzelliğini anlatan birçok tarif ve tanımlamalar mevcuttur. İşte o tariflerden biri de “Mü’min niyetten ibarettir” tanımlamasıdır.

        Evet, gerçekten de böyledir. İman, İslam ve tüm din temellerimiz, manevi dünyamızın şekillenmesi hep “niyet” ile başlar ve neticeyi niyet belirler. Bizlerin bu gerçeği anlamakta güçlük çekmesinin sebebi, niyet kelimesini, kavram ve mefhum olarak algılayamayışımızdan ve bu tabiri maalesef anlamaya çalış- mamamızdan da kaynaklanmaktadır.

        Peki nedir niyet? Bu önemli kavramı dini açıdan incelemeden evvel şöyle bir günlük, dünyalık diyebileceğimiz davranışlarımıza bakalım.

        Hayatımızda yaptığımız, eylem olarak ortaya çıkan her şey niyet vesilesiyle ve sevkiyle kendini göstermez mi? Herhangi bir his, düşünce, istek kendi iç dünyamızda kalbimizde yer tutar da onu yapmaya karar verirsek, hatta herhangi bir şeye fazla ilgi duyar, onu içselleştirirsek muhakkak onunla alakalı eylemi de yapar, işler hâle geliriz. Canı- mız, nefsimiz çeker, ister. Sonra kalp bunu kabul eder, akla komut gider, akıl bunu tasarlar, şekillendirir, sebep-sonuç ilişkisi düzenine sokarak bedeni eyleme geçirir ve iş oluverir. Her ne kadar akıl idareci gibi görünse de esasında insanı hisleri, duyguları yönlendirir ve yönetir. Şimdi burada fazla sahamı da aşmadan sadece özet mahiyetinde sizlerin de çok iyi bildiği mevzuları hatırlatıp, dini sahadaki niyet meselesini izah etmeye, köprü kurmaya çalış- mak için bunları anlatıyorum. Ama gene de daha iyi anlatabilmek için şöyle bir örnek de vereceğim.

        ASLOLAN NİYETTİR

        Mesela biri dese ki, “Ben asla işime duygularımı karıştırmam... Aklımla hareket ederim. Çünkü işimdeki düzen ve başarı için bu şarttır”. Evet bu iddia her ne kadar ilk bakışta bizim az evvelki davranış silsilesindeki anlatımımızı çürü- tüyor gibi olsa da dikkat edildi- ğinde bu sözün durumu daha iyi tasdiklediğini fark edeceksiniz. Çünkü işine hislerini karıştırmadığını söyleyen kişi “başarı” için bunu yaptığını söylerken aslında bu kararlı, akıllı tutumunun temelinde “başarma hissi”ni tatmin yatmakta değil midir? O halde bu tedbir her ne kadar “akılcı” gibi görünse de bal gibi hislerinin, duygu ve isteklerinin tatmini için; aklı müdür tayin eden kişinin itirafı olarak tarafı- mızdan kaydedilir. Neyse gelelim dini açıdan “niyet”e... Şeksiz, şüphesiz sadece Allah Teâlâ için yapılan ve O’nun (CC) rızası, hoşnutluğu hedeflenerek işlenen kalbin ameli; kararlılığıdır. Kalp dünyamızda bir eylem yani ibadet, güzel amel olarak kendini gösterir. Niyetin güzel ve sağlam olması, his ve duyguların hatta kalbin sağlam olmasıyla doğrudan alakalıdır. Zaten “iman ve din” bizim hislerimizin, düşüncelerimizin sıhhatli, doğru olmasını sağlayan; Rabb’imizin en büyük nimetidir. İmanlı kalp güzel hislere; güzel his ve duygular güzel ve sağlam niyete; kararlı ve sağlam niyet de muhakkak salih, iyi eylem ve amele dönüşür.

        Aslolan niyettir. “Niyet bozulmadan amel bozulmaz.” Eğer ibadet, hizmet veya herhangi bir taat ve güzel amelde bozukluk, çirkinleşme başladıysa bu durum “niyetin bozulması” halinin dışa yansımasıdır. Bir de çok sağlam niyetle doğru ve güzel işler yapmak isterken bunu başaramama, yani elde olmayan sebeplerden dolayı yapamama gibi şeyler de olabilir. Olsun... Niyet bozulmadı ise “muvaffakiyet” yani başarı Allah Teâlâ’dandır düsturuyla o kişi gene de iyilik üzre yolunda sadıklardan olarak kaydedilir.

        NİYETİ NEREYE KADAR MUHAFAZA ETMELİYİZ?

        Samimi, doğru olan niyet, eylem, amelden önce bizi yönlendirir. Ancak o işi yaparken hatta yaptıktan sonra da son nefese kadar niyet bozulmamalı. Mesela diyelim ki sadece Rabb’imizin rızasını düşünerek, bu güzel niyetle sadaka vermek istediniz, niyet ettiniz. Cenab-ı Hakk hemen o ameli işlemişsiniz gibi rahmetiyle yazıyor. Peki verdiniz, verirken de başka bir niyet bozukluğu, gösteriş, kar- şıdakini ezmek, diğer insanlara üstünlük taslamadan verdiniz. Çok güzel. Peki sonra... Eğer kalkıp bu ameli nefsimizin hoşlanacağı bir sahaya taşırsak, mesela bunu anlatarak insanların hürmet ve sevgisini kazanmayı da esas niyetimizi sulandıracak şekle getirirsek bu amel ne olur? Bozulur. Niçin bozuldu? Ee niyet bozuldu da ondan. Kısacık sohbetimizde arz etmeye çalıştığım niyet mevzuu ne kadar mühimdir dostlar. Alelade, âdeten yaşamak ile ibadette, farkında olarak, kulluk şuuruyla hareket etme arasındaki en belirleyici unsur niyettir. Mümin niyetten ibarettir vesselam.

        Oruç borcunun kaç gün olduğunu bilmeyenler ne yapmalı?

        Bu durumda olan kişiler borçlarının en fazla kaç gün olabileceğini düşünerek oruçlarını tutmalıdır. Bununla birlikte imkân buldukça fazladan da oruç tutabilirler.

        Bayram günü oruç tutulabilir mi?

        Ramazan Bayramı’nın birinci gününde ve Kurban Bayramı’nın dört gününde oruç tutmak hoş görülmemiştir ve tahrimen mekruhtur. Bu günler sevinç ve ikram günleridir. Bu sebepten bahsi geçen günlerde oruç tutulmamalıdır.

        Şevval orucunun hükmü nedir?

        Ramazan ayından sonra şevval ayında 6 gün oruç tutmak müstehaptır. Efendimiz (SAS) şevval ayında 6 gün oruç tutmayı teşvik etmiştir.

        Şevval ayında tutulan oruç peş peşe mi tutulmalıdır?

        Şevval ayındaki 6 gün oruç peş peşe tutulabileceği gibi ara verilerek de tutulabilir.

        Uzun yol şoförleri Ramazan ayında ne yapmalıdır?

        Uzun yol şoförleri yolcu hükmündedir. Dolayısıyla yolculuk sebebiyle oruç tutamayan kişi gibi muamele görürler, ancak yolculuk esnasında sıkıntı çekmiyorlarsa oruç tutmaları daha faziletlidir.

        CENÂB-ı İbrâhim (AS) çok cömerttir, hep ikram eder, hatta misafirsiz yemeğe dahi oturmazmış. Oruca niyet eder, misafir geldiğinde de nâfile orucunu hemen iftar edermiş. Bir gün yine böyle evinde her gün ikram bulunduğunu duyan kişiler gelip giderlerken yetmiş, seksen yaşlarında bir Mecûsî gelmiş.

        Ateşe tapan bu adam Hazret-i İbrâhim’e demiş ki: “Burada yemek, yiyecek dağıtıyormuşsun sen; bana da ver, karnım aç.” Hazret-i İbrahim (AS) hidâ- yet tiryakisi olduğundan, derdi hep Allah’a (CC) ısmarlamak olduğundan, o neşeyle demiş ki: “Lâ ilâhe illâllah deyiver de sana bol bol ikram edeyim. Yani küfründen vazgeç.”

        Adam kızmış, “Vermezsen verme!” deyip dönüp gitmiş. Derler ki, Hazret-i İbrahim’e (AS) Allah Teâlâ’dan hitap gelmiş. “Ya İbrâhim! Seksen senedir ben bu adamın rızkını vermekteydim. Bir gün de sen verseydin ne olurdu?”

        Diğer Yazılar