Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Her fırsatta “Ramazan; Kur’an-ı Kerim mevsimidir” manasına gelen sözleri, nasihat ve söylemleri bu ayda duyarız. Bilen bilmeyen, gerçekten de buna gönül veren veya âdeten bunu, bir klişe gibi kabullenen herkes, her türden ve inançtan insan bilir veya duyar. Lakin işte o kadar...

        İş burada takılır kalır, ayrıca veya farklı bir emek sarf edilmeden bu sözü tekrarlar dururuz. Geçen seneler ve her geçen sene, bir Ramazan ayından diğer Ramazan ayına kadar Kur’an-ı Kerim ile ilgili ne mesafe kat ettiğimize, bu Ramazan’a kadar hangi Kur’an-ı Kerim ve dini bilgimizin arttığına bakarsak belki “klişe” tabirini kullanmamızdaki haklılık payı daha iyi anlaşılır. Hep aynı yerde saymak herhalde başarı kabul edilmemeli.

        Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman edenler!..” veya “Onlar ki iman ettiler...” lafzıyla başlayan onlarca ayet vardır. Bu ayetler doğrudan imanlı yani mü’min kimseleri muhatap alır ve anlatır. Acaba bizler merak edip hiç olmazsa bir Ramazan’da bizlere yapılmış bu hitapları inceleme, okuma, hatta merak etme çabasına, gayretine eriştik mi? Sadece okumak bile olsa, vakit ayırıp da okuduk mu?

        KUR’AN SADECE PROBLEMLERİ ÇÖZMEKLE KALMIYOR

        Kıymetli dostlar! Ramazan’da bazen sohbet, bazen de program ve yazı hazırlamak vesilesiyle onlarca kere okuduğum, dinlediğim, hatta tefsir derslerinde mütalaa ettiğim ayetleri tekrar gözden geçirme, inceleme fırsatı buluyorum. Ve her defasında hayret, muhabbet ve aynı zamanda korku ve ümidim bambaşka bir hal alıyor.

        Hayret edilmeyecek gibi değil ki.... Hayatın her safhasına bir rehber olarak temas edilmiş, açıklanmış, öylesine muhteşem ayetler... Sadece problemleri çözmekle kalmıyor, işler içinden çıkılamayacak bir hâl almadan yani probleme dönüşmeden evvel tedbirleriyle, ikazlarıyla hallediliyor.

        Tıp alanından örneklersek... Hem koruyucu hekimlik, hem tedavi, teşhis, hatta bazen klinik müdahale, cerrahi operasyona kadar sanki her konu yani insanı alakadar eden her alan ve mevzu dantel dantel işleniyor. Şöyle bir resmin tamamına baktığınızda Cenab-ı Hakk insanın muazzam yapısını, kişideki emanet ve güzelliğin tüm detaylarını açıklıyor ve bunu geliştirme yollarını işaret buyururken çirkinleştirmemesi için de ikazını; merhameti anlatan ayetlerle bildiriyor.

        Bu ayetleri okurken hayretiniz ve şaşkınlığınız da artabiliyor. Nasıl mı? Birçok şeyin birbirine karıştığını ancak İslam ve imanın ne kadar şüpheden ve karışıklıktan uzak, fıtrata ne kadar uygun olduğunu ve bunların gayet net şekilde açıklanmasına rağmen nasıl olup da yanlış anlaşılmalar olduğunu görüyor, dehşete ve şaşkınlığa kapılmadan edemiyorsunuz.

        Misaller çok... Barış, huzur, saadet bahşeden ve devamlı bunu emreden ve telkinde bulunan bir dinin nasıl olup da savaş ve kaosla anıldığını bu ayetleri okuyunca hayrete düşüyorsunuz...

        Çalışkanlık, temizlik, merhamet, emin olmak, doğruluk, madde ve mana dengesi, iman etmemiş olsalar bile başkalarının hakkına saygı, aile hayatı, evlilik hukuku, miras ve barış hukuku, ticaret, siyaset, ibadet, güzel ahlak, çocuk yetiştirme, büyük küçük, anne baba, çoluk çocuk, hatta toprak, su, hava, kâinat ile alakalı duyarlılık ve emanet duygusu gibi yüzlerce mesele “Ey iman edenler!” veya “Onlar iman etmiş kimselerdir ki” ayetleriyle tek tek ve kompleks bir biçimde açıklanıyor.

        Nasıl oluyor da bu kitabın inananları, mü’min olarak muhatapları günümüzdeki acınası halleri yaşıyorlar, hakikaten izahı çok güç.

        Söz çok uzar. Bendeniz burada ancak ciltlerle anlatılabilecek uzun mevzulara girmeden sadece temas etmek istedim. Bu yazımda sizlerle paylaşmak istediğim konu biraz daha değişik.

        ‘ARTIK YENİ ŞEYLER SÖYLEMEK LAZIM CANCAĞIZIM...’

        Dostlar! Galiba biz iman heyecanımızı kaybettik veya başka zevk ve heyecanlar bizim mana alanındaki duygularımızı köreltti. Kur’an-ı Kerim bize “Ey iman edenler!” diye hitap edecek, yani Cenab-ı Hakk bizi muhatap kabul ederek davet edecek, biz ise bundan zerre kadar bir heyecan duymayacağız, merak bile etmeden; açıp da hiç okuma “zahmetine” bile girmeyeceğiz. Sizce bu imanlı bir insan için “normal” bir durum mu?

        Hiç gücenmeyin ama bir şey soracağım. Siz hiç şöyle ciddiyetle elinize Kur’an-ı Kerim’i alıp doğrudan mü’minlere hitap eden veya o mü’minlerin vasıflarını anlatan ayetleri “Yahu şunları en azından okuyayım, Rabb’im beni adam yerine koyarak neleri söylemiş...” diyerek, bu düşünceyle okudunuz mu?

        İlle de böyle heyecan olması şart değil. Mesela “Müslümanların Kur’an-ı Kerim olarak iman ettikleri, binlerce insanın ezberlediği, milyonlarca insanın her an ve saniye okuduğu metin içinde mü’minler nasıl anlatılıyor?” diye düşünen bile herhalde eninde sonunda merak ederek okuyabilir.

        Bakınız size güldüğüm, hemen hemen her sene şahit olduğum bir şeyi anlatarak bu konuyu şimdilik burada bırakalım.

        Bendeniz her sene Hazret-i Mevlânâ’yı anma etkinliği altında birçok programa davet edilir ve iştirak ederim. Bu nevi etkinliklerde -en azından sunumlarda- hemen hemen her sene aynı şeyler söylenir. Onlardan biri de “Dün dünde kaldı, artık yeni şeyler söylemek lazım cancağızım...” sözüdür.

        Ama işin maalesef komik, belki üzücü kısmı her sene aynı şeyin söylenip hiçbir yeni sözün ve katkının yapılmamasıdır. Şimdi anlatabildim herhalde... “Ramazan ayı Kur’an ayıdır” denildiği halde, her sene nakarat olarak tekrar edilmesine, klişe haline gelmesine karşın her Ramazan Kur’an-ı Kerim’i belli bir ciddiyetle okumadan ve yeni bir şeyler öğrenmeden geçiriveriyoruz.

        Acizane tavsiyem; ipe sapa gelmez, sözüm ona “Kur’an-ı Kerim’i daha iyi anlamak” adı altında yapılan abuk sabuk programlardaki “Kur’an’a yeni bakış” tezgâhlarıyla Ramazan ayının ihya edilmeye çalışılmamasıdır.

        Peki ne yapmalı? İşte mesela “Ey iman edenler” ve “İman etmiş kimseler” başlığı altındaki ayetler bir bir okunmalı, anlamaya çalışılmalı, heyecan hissedilmeli, anlayamadığımız konular olduğunda açıklamalarının peşine düşülmeli.

        Eğer bugüne kadar bunu hiç yapmadıysanız gelin bu Ramazan işin bir yerinden tutalım. İnanın ufkunuz ve gönül dünyanız muhabbetle aydınlanacak. Böyle bir netice elde edemezseniz muhakkak bir yerde yanlış anlama veya okuma vardır. Aksi takdirde asla; Kur’an-ı Kerim ile beraberliğiniz sizde olumsuz ve çirkin düşüncelere meydan vermez.

        Sizleri muhabbet ve hürmetle Allah Teâlâ’ya emanet ediyorum.

        SORDUM ÖĞRENDİM

        - Kimler fıtır sadakası vermekle yükümlüdür?

        Ramazan Bayramı’na kavuşan ve temel ihtiyaçlarının dışında nisap miktarı mala sahip olan Müslümanlar kendileri ve velâyetleri altındaki kişiler için fıtır sadakası vermekle yükümlüdürler. Fıtır sadakasıyla yükümlü olmak için bulunması gereken nisap miktarı malın “artıcı” özellikte olması ve üzerinden “bir kameri yıl” geçmiş olması gerekmez.

        - Zekât kimlere farzdır?

        Bir kimsenin zekât vermekle mükellef olması için hür, akıllı, büluğ çağına ermiş ve borcu ile asli ihtiyaçlarından fazla artıcı mahiyette ve üzerinden bir yıl geçmiş nisap miktarı mala sahip olması gerekir.

        - Zekât ve fıtır sadakası kimlere verilemez?

        1- Ana, baba, büyükanne ve büyük babalara.

        2- Oğul, oğlun çocukları; kız, kızın çocukları ve bunlardan doğan çocuklara.

        3- Müslüman olmayanlara.

        4- Kendi eşine.

        5- Zengine, yani asli ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişiye.

        6- Babası zengin olan ergen olmamış çocuğa.

        AYET-İ KERİME

        Allah (CC) mü’minlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır. Allah (CC) yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler. Bu, Tevrat’ta da, İncil’de de, Kur’ân’da da Allah’ın (CC) kendi üzerine yüklendiği bir ahittir. Allah’tan (CC) ziyade ahdine riayet edecek kim vardır? O halde yaptığınız alışveriş ahdinden dolayı size müjdeler olsun! İşte o büyük kurtuluş budur. O tövbekâr olan, ibadet eden, hamd eden, oruçlu, rükûya varan, secdeye kapanan, iyiliği emredip kötülükten vazgeçiren, Allah’ın (CC) hududunu koruyan mü’minlere müjde ver!

        (Tevbe 111-112)

        HADİS-İ ŞERİFLER

        “Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa sanki gecenin yarısını ihyâ etmiş gibidir. Kim, sabahı da cemaatle kılmışsa gecenin tamamını ihyâ etmiş gibidir.”

        (Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Muvatta)

        “Kulun gündüz veya gece amelini yazan hafaza melekleri, yazdıklarını Allah’a (CC) yükseltirler. Allah (CC) sâhifenin baş ve son kısmını hayırlı bulursa, meleklere şöyle der: “Sizi şâhit kılıyorum, ben kulumun sahifesinin iki tarafı arasında kalan kısmını mağfiret ettim.”

        (Tirmizî)

        Diğer Yazılar