Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kâinattaki ilk söz, bütün hayat tahsilimizin sırrı, bu dünyaya geliş ve gidişteki en önemli sebebin ifadesidir “kelime-i tevhîd”. “Lâ ilâhe illallah” basit bir cümle değildir. Efendimiz (SAS) kelime-i tevhid için “Mizandan ağırdır” buyurmuşlardır. Geliniz bazı hadis-i şerifleri hatırlayarak kelime-i tevhidin muhteşem ve muazzam deryasına tefekkürle ve aşkla dalalım.

        Efendimiz Hazret-i Cabir’e (RA) buyurdular: “Git, insanlar arasında şöyle nida et: Bir kimse yakinen inanarak veya ihlasla, samimiyetle ‘Lâ ilâhe illallah’ diye şehadet ederse, onun için cennet vardır.” Ravi: Hazret-i Cabir (RA).

        “Lâ ilâhe illallah, kulları Allah’ın (CC) azabından korur, (ama) dünyalarını dinlerine tercih etmedikçe. Eğer böyle yapıp da (dünyalarını dinlerine tercih ederlerse) ‘Lâ ilâhe illallah’ derlerse, bu tevhid kendilerinden reddedilir ve Allah Teâlâ onlara, ‘Yalan söylediniz’ buyurur.” Ravi: Hazret-i Enes (RA).

        “Lâ ilâhe illallah; söyleyenden doksan dokuz belayı defeder ki bu belaların en aşağıda olanı kaygıdır.” Ravi: Hazret-i İbn-i Abbas (RA).

        KELİME-İ TEVHİDİ HAKKIYLA SÖYLEMEK, ‘TEVHİD’ EHLİ OLMAK

        Kelime-i tevhidin bereketi anlatılmakla bitmez. Daha doğrusu ifadeler yetersiz kalır. Fakat sizin de dikkatinizi çektiği üzere dil ile kalbin birbirini tutması icap eder. Bir kere “Lâ ilâhe illallah” diyen için cennet vacip olur. Ama yukarıda da hadislerle açıklamalara dikkat edilirse kişinin bu sözde sadık kalması icap eder. Yine Efendimiz (SAS) mealen bir hadis-i şeriflerinde, “Bir kimse ihlasla ‘Lâ ilâhe illallah’ derse cennete girer” buyurmuşlardır. Bunun üzerine sahabi sormuştur:

        “Ya Resulullah ihlasla söylemek nedir?”

        Efendimiz (SAS) bu soruya cevaben “Allah’ın (CC) size haram kıldığı her şeyden sizi men etmesidir” buyurmuşlardır.

        Anlaşılıyor ki kelime-i tevhidde samimi olmak Allah Teâlâ’nın iman, İslam, haram ve helal dairesine riayet etmekle mümkün olur. Hazret-i Ali (RA) Efendimiz’den gelen bir başka rivayette “kelime-i tevhidin Allah Teâlâ’nın kalesi olduğu, o kale içerisine girenlerin de emin oldukları” müjdelenmiştir. Birkaç hadis-i şerifi daha hatırlayalım:

        “Hiçbir kul yoktur ki günde yüz defa ‘Lâ ilâhe illallah’ desin de kıyamette Allah (CC) onun yüzünü dolunay gecesi gibi diriltmesin. O gün hiç kimsenin ameli, onun bu amelinden daha efdal olarak yükseltilmez. Ancak bu kelime-i tevhidin aynısını veya fazlasını söyleyenler hariç.” Kaynak:Taberani.

        “İki kelime vardır ki onlardan birinin Allah Teâlâ’nın arşına varmasına hiçbir mâni yoktur. Diğer kelime ise yerle gök arasını doldurur. (Bu kelimeler ‘Lâ ilâhe illallah’ ve ‘Allahu Ekber’dir).” Kaynak: Taberani.

        “Müslüman bir kul ‘Lâ ilâhe illallah’ dediğinde o tevhid gökleri yarıp geçer ve Allah’ın (CC) huzurunda durur. Cenâb-ı Hakk ona ‘Sakin ol!’ diye buyurur. O kelime-i tevhid der ki: ‘Beni söyleyen mağfiret olunmadıkça nasıl sakin olayım?’ Allah Teâlâ buyurur ki: ‘Sen o kulumun dilinden çıktığın anda ben onu zaten bağışlamıştım’.” Kaynak: Deylemi.

        ALLAH TEÂLÂ’YA YAKINLAŞMAK VE ONUN KULLUK ŞEREFİNE ERİŞMEK İÇİN...

        Zikrin en faziletlisi ‘lâ ilâhe illallah’, duaların en faziletlisi ise ‘elhamdülillah’tır.

        “Lâ ilâhe illallah” bizim bu dünyaya gönderiliş gayemizdir, yani Allah Teâlâ’ya yakınlaşmak ve onun kulluk şerefine erişmek içindir. Kelime-i tevhid en aşağı kattan en yüksek kulluk derecesine kadar bütün müminlerin virdi ve zikridir. Tirmizi’den mealen şöyle bir hadis-i şerifi sizler için özetleyelim:

        “Bir kul yevm-i mahşerde hesaba çekilir. İyilikleri ve kötülükleri yani bütün hayatında yapmış olduğu tahsilatı Cenâb-ı Hakk’ın kurmuş olduğu mizanda tartılmaya başlar. Bazı güzel amelleri, hasenatı (iyilikleri) olsa da terazinin kefesinde azıcık bir yer tutar. Kabahatleri ise çıktıkça çıkmaya devam eder ve kul artık cehennemi boylayacağını düşünür. Amel defterlerindeki yaprakların artık sonuncusuna gelinir. Süzülerek yukarıdan bir yaprak parçası gibi amelinin bulunduğu sayfa mizana doğru inmeye başlar. Kul artık ümidini kesmiş vaziyettedir ve gelen günah olsa zaten günahı çoktur, sevap olduğunu düşünse de bu sevabın karşısında dağlar gibi duran günahlara karşı fayda etmeyecek bir amel olduğunu düşünür. O küçücük görünen parça gelip iyiliklerin bulunduğu kefeye yerleşir. Hemen bununla beraber bir anda ağır basar, seyyiata (günahlara) baskın çıkar. Adamcağız şaşırır ve bu inen neymiş diye bir bakar. Bunun hayatında samimiyetle söylemiş olduğu ‘Lâ ilâhe illallah’ olduğunu görür ve böylece cennetliklerden oluverir, Allah’a (CC) hamd ü sena eder.”

        “LÂ İLÂHE İLLALLAH, MUHAMMEDÜ’R-RESÛLULLAH” İFADESİYLE TAMAM OLUR

        Dostlar, bir ömür; samimiyetle bir kere “Lâ ilâhe illallah” demek için bile çok kıymetlidir. Kelime-i tevhid, “Lâ ilâhe illallah Muhammedü’r-Resûlullah” ifadesiyle tamam olur. Bazıları bu hadis-i şeriflerde geçen “Lâ ilâhe illallah” kelimesiyle kelime-i tevhidin tamam olduğunu iddia ediyorlar ancak bu doğru değildir. Kişiyi sapkınlığa götürür, merhamet dağıtırken Allah’ın (CC) rahmetinden uzaklaşabilir.

        Fakat belki içimizden bazı kişiler bile deminden beri zikrettiğimiz hadis-i şerifleri delil olarak göstermeye kalkabilir ve “İşte bu hadis-i şeriflerde sadece ‘Lâ ilâhe illallah’ deniyor ‘Muhammedü’r-Resûlullah’ denmiyor ki!” diyerek çok büyük bir şeyi de gözden kaçırdıklarını fark etmeyebilirler.

        Şöyle cevap verelim...

        Kıymetli kardeşim, şöyle bir dikkatle nazar etsene bu sözleri kim söylemiş? Tabii ki Hazret-i Muhammed (SAS) yani Allah’ın (CC) son elçisi “Muhammed Resûlullah” söylemiş. Yani bu sözlerdeki “Lâ ilâhe illallah’ı tasdik etmezden evvel bir kişi “Muhammedü’r- Resûlullah”ı tasdik edecek ki “Lâ ilâhe illallah’ sözü tamam olsun. Sen “Lâ ilâhe illallah” sözünün kaynağı olan “Muhammedü’r- Resûlullah”ı tasdik etmeden nasıl bu sözle amel edeceksin? Bu müjdeler, Efendimiz’i (SAS) Allah’ın (CC) Resul’ü olarak tasdik edenler içindir. Yoksa bilgisayarda, internette arama motorundan devşirilmiş kuru bilgiler değildir. Bunu iyice ve dikkatlice, hatta insaflıca düşünmek gerekir.

        SORDUM ÖĞRENDİM

        - Babanın önceden peşin olarak verdiği zekât, sonradan aile bireylerinin vereceği zekâta sayılabilir mi?

        Aile fertlerinden karı, koca ve yetişkin çocuklardan kimin borcu ve temel ihtiyaçları dışında 80.18 gr. altını veya bu miktar altın değerinde parası var ise o kendi zekâtını vermekle yükümlüdür.

        - Taksitli olarak zekât verilebilir mi?

        Zekât bir defada ödenebileceği gibi taksitle de ödenebilir, bunda bir mahsur yoktur.

        - Ticaret malının zekâtı, kendi cinsinden ödenebilir mi?

        Ticaret mallarının zekâtı malın değeri üzerinden hesaplanıp parayla verilebileceği gibi malın kendi cinsinden de verilebilir.

        - Alacakların zekâtı nasıl verilir?

        Geri ödeneceği kesin olan alacakların her yıl alacaklı tarafından zekâtlarının ödenmesi gerekir. İnkâr edilen veya geri alınma ihtimali olmayan alacakların her yıl zekâtının verilmesi gerekmez. Alacaklı, alacağını tahsil etmeden zekâtını vermemişse, tahsil ettikten sonra geçmiş yıllara ait zekâtları da ödemelidir.

        - Borçlu kişinin borcu zekât olarak sayılabilir mi?

        Ödeme güçlüğü çeken borçlu kişi zekât verilebilecek durumdaysa, bu kişide alacağı bulunan alacaklarından vazgeçip zekât olarak sayabilir.

        AYET-İ KERİME

        (Bu nimetler) “Ey Rabb’imiz! İman ettik; bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru!” diyen; sabreden, dürüst olan, huzurda boyun büken, hayra harcayan ve seher vaktinde Allah’tan (CC) bağış dileyenler içindir. Allah (CC) adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de bunu ikrar etmişlerdir. Mutlak güç ve hikmet sahibi Allah’tan (CC) başka ilâh yoktur. Allah (CC) nezdinde hak din İslâm’dır. O kendilerine kitap verilenlerin anlaşmazlıkları kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok çabuktur.

        (Âl-i İmrân 16-19)

        HADİS-İ ŞERİF

        “ŞURASI muhakkak ki, yeryüzündeki ilk ev, mübârek olsun ve içinde namaz kılınsın diye Mekke’de inşa edilen Kâbe’dir.”

        (Buhârî, Müslim, Nesâî)

        “HACER’ÜL-Esved, cennetten indi. İndiği vakit sütten beyazdı. Onu; insanların günahları kararttı.”

        (Tirmizî)

        “Efendimiz (SAS) Mekke’ye hitâben saâdetle buyurdular: “Sen ne hoş beldesin! Seni ne kadar seviyorum! Eğer kavmim beni buradan çıkmaya mecbur etmeseydi, senden başka bir yerde ikamet etmezdim.”

        (Tirmizî)

        Diğer Yazılar