Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kıymetli dostlar! Ramazan ayının bu güzel pazar gününde birkaç menkıbeyle sizlerle sohbet etmek istiyoruz. Cenab-ı Hakk tesirini halk eylesin. Âmin.

        HAZRET-İ MUSA’NIN (AS) CENNETTE ARKADAŞI OLAN KASAP

        Hazret-i Musa (AS) bir gün Rabb’i ile kelâmda iken Allah Teâlâ:

        “Ya Musa! İster misin, cennetteki refîkini (arkadaşını) dünyada iken sana tanıtayım?

        Git filanca şehre, şu isimde, şu cisimde, şu mahalde bir kasap var. İşte o kasap, cennette seninle beraberdir. Kusurları çoktur ama anasına yaptığı hizmetten dolayı, anasının ona ettiği duâyı kabul ettim. Cennette senin refîkin oldu” der.

        Musa (AS) kasaba gider ve kendisini tanıtmaksızın Allah (CC) misafiri olduğunu söyler. Kendisini bir akşamlık misafir etmesini rica eder, kasap da kabul eder. Kasap, Hazret-i Musa’yı (AS) eve alır, evin en temiz odasına yerleştirir ve “Merhaba Allah (CC) misafiri! Hoş geldin, beni hoş gör, bana biraz müsaade et. Bizim evde senden evvel eski bir misafir daha var, onun hizmetini göreyim, sonra size hizmet ederim” der.

        Tavana bağlı bir salıncağı indirir, içinde eli, ayağı tutmaz, ihtiyarlıktan oturamayacak derecede zayıf bir kadın vardır. Ona emzikteki bebeğe bakar gibi bakar ve tekrar yerine yatırır. İhtiyar bir şeyler mırıldanır. Kasap “Âmin” der.

        Sonra Hazret-i Musa (AS) kasaba sorar:

        “Bu ihtiyar kadın kimdir?”

        Kasap cevap verir:

        “Anamdır. Başımın tâcı, gönlümün ilacıdır. Derdime derman, yarama merhemdir. Misafirimdir, ona hizmet etmekten zevk duyarım” der.

        “Sana bir şeyler söyledi ben duyamadım, duâ mı etti?” diye sorunca:

        “Evet, her annenin evladına duâ ettiği gibi duâ etti, olacak şey değil ama ana bu, evladına layık görür” der.

        “Ne diye duâ ediyor sana?”

        “Olacak şey değil, ben bir kasabım, günahkâr biriyim. Her gün bana ‘Evladım, Allah (CC) seni Hazret-i Musa (AS) ile cennette refîk etsin’ diye duâ eder. Olacak iş mi bu? Musa Nebî kim, ben kimim?” der.

        Hazret-i Musa Aleyhisselam, kasaba şöyle müjde verir:

        “Müjde olsun sana ey kasap kardeş, ananın duâsı kabul oldu. Ben Musa’yım, sen de cennette benim refîkimsin!”

        ANNESİNİ SIRTINDA TAŞIYARAK TAVAF ETTİREN GENÇ

        Hasan’ül-Basrî Hazretleri bir gün, Kâbe’yi tavaf ederken, arkasında zenbilli bir delikanlıya rast gelip zenbilinde ne olduğunu sormuş.

        Delikanlı “Ya imam! Zenbilde anam var. Biz fakiriz, senelerdir anam Kâbe’yi ziyaret etmek ister fakat Kâbe’ye gelemedik. Anamın bu arzusu, bence malûm idi. Kendi ihtiyar oldu, gelmesine hiç imkân kalmadı. Dâima Kâbe’den aşk ile bahseder, Kâbe aklına geldikçe gözyaşlarını tutamazdı. Anamın bu hâline tahammülüm kalmadı. Onu işte bu zenbille arkama alıp, memleketimiz olan Şam’dan Kâbe’ye getirdim. Şimdi Kâbe’yi tavaf ettiriyorum. ‘Ana ve babanın hakkı büyüktür’ derler. Ya imam, acaba anamın hakkını, bu yaptığımla ödeyebildim mi?” demiş.

        Bunun üzerine Hazret-i Hasan’ül-Basrî bu mühim konuda şöyle cevap vermiş:

        “Şam’dan ananı sırtında yetmiş defa Kâbe’ye getirip böylece tavaf ettirsen, ananın karnında iken bir defa attığın tekmeye karşılık hakkını ödeyemezsin.”

        KUŞLARA YEM ATAN MECÛSÎ

        Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri bir kış gününde Bağdat câmilerinin önünde bir Mecûsî’nin kuşlara yem attığını görüp ona şöyle dedi:

        “Sen hayır yapıyorum diye kendini boşuna aldatıyorsun. Allah Teâlâ, evvelâ îmânı farz kılmış, geri kalan hayır hasenâtı ondan sonra emretmiştir, îmân etmedikçe senin bu yaptığın iyilik Allah (CC) indinde makbul değildir.”

        Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri’nin bu sözlerine Mecûsî’nin cevabı şöyle oldu:

        “Ben de biliyorum kabul olunmayacağını. Fakat Allah (CC) bu yaptığımı görmez, bilmez mi?”

        Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri, “Elbette görür ve bilir” deyince Mecûsî, “Öyleyse O’nun (CC) görmesi bana yeter!” dedi ve kuşları beslemeye devam etti.

        Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri bundan sonrasını şöyle anlatıyor:

        “O zâtı rüyamda gördüm. Kendisi cennetteydi. ‘Îmân etmeyen cennete giremez, sen nasıl oldu da cennete girdin?’ diye sorunca, ‘Ben îmân ettim Yâ Cüneyd! Rabb’im bana âhir ömrümde îmân nasip eyledi. Bunun nasıl olduğunu meleklerden sual ettiğimde onlar, ‘Yaptığın iyilik ve samîmî olarak Allah’ın (CC) seni gördüğünü bilmen Rabb’imizin hoşuna gitti ve senin kalbindeki perdeleri açıp îmân nûruna kavuşmana vesile oldu!’ diye müjdelediler.”

        Allah Teâlâ’nın muhabbetiyle, doğru ve güzel olarak yapılan her amel muhakkak kişiye fayda verir ve Cenâb-ı Hakk’ın rızasına vesile olabilir.

        ‘SEN EMİR ALDIN, BİZ DE EMİR ALDIK!’

        Ârif zâtlardan biri akşam namazı için hazırlık yapıyormuş. Tam ezan okunmuş, Hazret-i Azrail (AS) bütün güzelliği ve mükemmelliğiyle çıkagelmiş. Selâm vermiş ve “Emâneti teslim almaya geldik” diyerek tebessümle ve korkutmadan emri tebliğ eylemiş. Fakat Allah’ın (CC) velî zâtı celâllenerek, “Vallahi şimdi olmaz! Biraz sonra!” diyerek mukabelede bulununca Azrail (AS), “Ey Allah’ın (CC) kulu! Emir aldım, yerine getirmem lâzım’” diyerek nezâketle ve ciddiyetle sözünü yinelemiş.

        Hazret’in verdiği cevapsa çok acâyip:

        “Sen emir aldın, biz de emir aldık, akşam ezanını duymadın mı? Vallahi mademki sen bana sevimli ve güzel hâlinle geldin, öyleyse namazımı kılmamı bekleyeceksin. Selâm vererek, namazı tamam edelim, zaten emânetim her dâim Allah’a (CC) ısmarlanmış, hazır ve nâzırdır.”

        Cenâb-ı Hakk’ın izniyle Azrail (AS) beklemiş. Bu zât namazını edâ eylemiş. “Esselâmualeykum ve rahmetullah” der demez rûhunu da selâm ve emniyetle teslim etmiş. Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle diriltilirsiniz vesselâm.

        SORDUM ÖĞRENDİM

        - Evlenmenin dînimizdeki yeri nedir?

        Evlenmek dînen güzel görülmüş ve teşvik edilmiştir. Efendimiz (SAS) birçok hadîslerinde Müslümanları evlenmeye teşvik ederek, “Evlenin, çoğalın. Çünkü ben (kıyâmet gününde) diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim”, “Ey gençler! Sizden evlenmeye güç yetirenler evlensin”, “Nikâh benim sünnetimdir. Benim sünnetimi uygulamayan benden değildir” buyurmuşlardır.

        - “Kısmetin kapanması” diye bir şey var mıdır?

        Kısmetin, nasibin bağlı veya kapalı olduğu şeklinde halk arasındaki söylentilerin dînî ve ilmî bir temeli yoktur, bunlar tamamen uydurma şeyler olup İslâm inancına aykırıdır.

        - Süt kardeşliği nasıl olur?

        İki yaşını doldurmamış bir çocuk, annesinden başka bir kadından süt emerse o kadının çocuğu gibi olur. Emziren kadın da onun sütannesi olur.

        - Süt kardeşler birbiriyle evlenebilir mi?

        İslâm’a göre kişi süt kardeşiyle evlenemez. Fıkıh âlimlerinin çoğunluğuna göre çocuğun ilk iki yaş içerisinde emdiği süt; az olsun veya çok olsun süt hısımlığının meydana gelmesi için yeterlidir. İmam Şâfii ise süt hısımlığının oluşabilmesi için ilk iki yaş içinde beş ayrı seferde ve doyurucu nitelikte olmasının şart olduğunu söylemektedir.

        AYET-İ KERİME

        “EY Rabb’imiz! Eşlerimizden ve çocuklarımızdan bize gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsân et!”

        (Furkân - 74)

        “EY inananlar! Kendinizi ve âilenizi bir ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır. Onun başında gayet katı, şiddetli, Allah’ın (CC) kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildikleri şeyi yapan melekler vardır.”

        (Tahrîm - 6)

        HADİS-İ ŞERİF

        “İNSANOĞLU öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnâdır: Sadaka-i câriye, istifâde edilen ilim, kendisine duâ eden hayırlı evlat.”

        (Hadis-i şerif - Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî,)

        “CENNET annelerin ayakları altındadır.”

        (Hadîs-i şerîf - Nesâî)

        “KIYAMETTE, babanızın ismiyle beraber çağrılacaksınız. O hâlde isminiz güzel olsun!”

        (Hadis-i şerif - Ebû Dâvud)

        “ÇOCUKLARINIZA ikram edin ve onları güzelce terbiye edin.”

        (Hadis-i şerif - İbn-i Mâce)

        “ÇOCUĞUNA Kur’ân-ı Kerîm’i yüzünden okumayı öğreten kimsenin geçmiş ve gelecek günahı mağfiret edilir. Çocuğunu hâfız yapan kimseyi de Cenâb-ı Hakk, kıyamet gününde ayın on dördü gibi parlak bir sûrette diriltir. Çocuğuna ‘Oku!’ denir. Çocuğu her bir âyet okudukça Allah Teâlâ da anne-babasının makamını bir derece yükseltir. Bu durum ezberlediği Kur’ân-ı Kerîm’i sonuna kadar okuyuncaya dek devam eder.”

        (Hadis-i şerif - Taberânî, Heysemî)

        “BABANIN evladına duâsı, peygamberin ümmetine duâsı gibidir.”

        (Hadîs-i şerîf - Suyutî-Kenzü’l- Ummâl)

        Diğer Yazılar