Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bizim çocukluğumuzda malum kemikleşmiş yapının her sahada hüküm sürmesinden dolayı, Ramazan geldiğinde aynı zihniyetin basın ve yayın organları çoğunlukla bu mübarek ayın içi boşaltılmış âdetlerine yer verirdi. İşin eğlence kısmı pek övülür ve “Neredeee o eski Ramazan’lar!” diye söze başlanırdı. Hiç öyle din, iman, amel, Allah sevgisi, Peygamber aşkından falan bahsedilmez, varsa yoksa şenlikler, yemek tarifleri, sulandırılmış sözüm ona “dini” hatıralar ve “nostalji” adı altında acayip garabet hadiseler marifetmiş gibi hortlatılırdı.

        En çok konuşulan şeyler bilhassa İstanbul için “Direklerarası”ndaki eğlence mekânı ve yemek tarifleriydi... Biz de çocukken “Acaba Ramazan böyle ihya ediliyordu da biz mi bir yerlerde yanlış yapıyoruz?” diye düşünürdük. Tabii kısa bir zaman sonra aslında ibâdet, tâât, Kuran ayı olan bu muhteşem ve muazzam mevsimin, bu kimseler için dünyevileşmek, heva hevese kapılarak ciddiyetsizleşmek olduğunu anladık.

        Helalin bile Kuran-ı Kerim ahlakıyla buluşmak için “perhiz” edildiği böyle bir ayda “Direklerarası” ve eğlenceyle Ramazan’ı “yiyip bitirmek” kelimenin tam anlamıyla bir garabetti... Evet, bu kelime bile hafif kalıyor ama gel gelelim bunları özleyip ihya etmeye kalkanların hali ise daha acayip ve acınası bir durum.

        Yemek mevzuu da böyle. Yâhû mübarek normal yemek içmenin bile haram olduğu böyle bir ayda nereden çıkar sayfalarca yazı ve şimdiki haliyle bu televizyon programı, hakikaten anlamak zor.

        Şimdi bazıları hoplayacak “Hoca âdetler bizi biz yapan değerlerdir!” falan diye... Bir şey demedik. Biz diyoruz ki bunların hepsi (Direklerarası gibi sefih eğlenceler değil tabii ki) güzel âdetler olabilir. Lakin, Ramazan’ın ruhunu yaşayan ve buna öncelik veren bir toplumun güzelliği olarak düşünülebilir. Eğer sadece işi “Ramazan’ın manevi” saltanatından sıyırıp da “kültür” haline getirmeye kalkarsanız, bu vebalin altından kalkamayız demek istiyorum...

        RAMAZAN’IN GÜZELLİKLERİNİ YAŞAYABİLMEK...

        İlle de Ramazan’ın tarihine bakmak istersek mesela Kuran-ı Kerim’in ilk ayetlerinin işte tam yaşadığımız şu günlerde inmeye başladığını düşünsek ve tarihin bu kısmıyla meşgul olsak güzel olmaz mı?

        Ramazan ayının “haram aylar” denilen dört aydan biri olduğunu ve bu aylarda eskiden beri süregelen macera ve vakaları hatta Kuran-ı Kerim’de bu aylara işaret edilmesini düşünsek ve bunları idrakimizde canlandırsak olmaz mı?

        Bedir Gazvesi önemli bir dönüm noktasıdır. Her anı, her safhası ayrı bir ibret tablosudur. Bu büyük hadise Ramazan’da yaşanmıştır. Biraz da bunu düşünsek, bunları yaşatmaya çalışsak ne olur sizce? Üstelik “oruç farzının” emrolunduğu senenin Ramazan’ındaki bu çok önemli gazanın sadece sahabe isimlerini şöylece okuyup geçseniz bile bereketi, feyzi sizi kuşatacaktır.

        İslam’ın beş şartından biri oruç, bir diğeri de “zekât”tır. Zekât, Ramazan ayında farz kılınmıştır biz müminlere... Hatta bu sebeptendir ki, insanımız hem bu ayın hesapsız ecrinden istifade etmek, hem de zekât Ramazan ayında farzolunduğundan zekâtlarını bu manevi mevsimin gölgesinde vermeye çalışırlar. Alınız size güzel bir âdet. Ramazan’ın tarihini cemiyette kök salacak hale getirmek için bir fırsat. Bunları ihyaya çalışsak güzel olmaz mı?

        Hazret-i Ali (RA) Efendimiz tam şu içinde bulunduğumuz günlerde yani Ramazan’ın ikinci onundan son on günlere girerken şehid edilmiştir. Oruçlu iken, mescide cemaatle sabah namazını kılmak için geldiklerinde... Ehl-i Beyt’in sevgisini, aşkını, ahlakını, ibadet, taat ve Efendimiz’e (SAS) nasıl güzel yakınlıkları olduğunu bu vesileyle Ramazan’da işlesek, düşünsek ibretle aşkımız, sevgimiz tazelenmez mi?

        Ve buradan ilham alarak Efendimiz’in (SAS) bize bıraktığı iki en önemli emanetin “Kuran-ı Kerim” ve “Ehl-i Beyt” olduğu bizlere, yeni nesillere işlense, anlatılsa, çok daha güzel Ramazan mevsimi yaşanmaz mı?

        RAMAZAN’IN BİZLERE BAHŞEDİLMİŞ EMANET OLDUĞUNU UNUTMAYALIM

        O zaman hepsiyle beraber ve asıl köklerinden ayırmadan, Ramazan’ın maddi ve manevi tarihi bizlerde farkındalık ve aidiyet duygusuyla ve bu tarih şuuruyla canlı tutulsa, acaba, köksüz, mesnedsiz, sağda solda dinci ve dindar geçinen, vurmayı kırmayı İslam gibi gösteren kişilerin gençlerimizi, insanlarımızı tuzaklarına çekmesine bu şuur engel olmaz mı?

        Dostlar, tarihi şuur ve aidiyet öyle bazılarının zannettiği gibi İslam’ın dışında bir olgu değildir. Bilakis, bizlerin hayatındaki en önemli manevi motiftir. Bugün bu damarlar kurutulduğu ve yerine yapay ve sanal damarlar yerleştirildiği için bizler ne geçmişimizle bağ kurabiliyoruz, ne şu anımızı değerlendirebiliyoruz ve maalesef ne de geleceğimize umutla ve kararlılıkla bakıp hedef koyabiliyoruz. Ramazan bunları da tahlil edip şahsiyetimizin ve nesillerimizin tekâmülü, gelişimi için de bulunmaz fırsattır.

        Ramazan’ın bizlere bahşedilmiş emanet olduğunu unutmadan, tarihiyle de bize bu emanetin nasıl geldiği hiçbir zaman unutulmamalı ve unutturulmamalıdır.

        Unutturulmaya çalışılsa da bütün olarak biz bu ruha sahip çıkmalı ve her güzelliği ve boyutu ile Ramazan üzerindeki düşünce derinliğimizi öğrenerek, öğreterek şuurla, ısrarla diri tutmaya çalışmak mecburiyetindeyiz.

        Ramazan’ın ve cennetin özlediği kimseler olmanız duasıyla sizleri hürmetle selamlıyoruz aziz okurlarım.

        SORDUM ÖĞRENDİM

        1. Sabah namazının sünneti ile farzı arasında kaza namazı kılınır mı?

        Sabah namazının sünneti ile farzı arasında kaza namazları kılınabilir. Ancak bu esnada nafile namaz kılmak mekruhtur.

        2. Kazaya kalan namazlar cemaatle kılınabilir mi?

        İmamla aynı vaktin namazını kılıyor olmak kaydı ile kazaya kalan namazlar cemaatle kılınabilir.

        3. Sünnet namazlar kaza edilir mi?

        Vaktinde kılınmayan beş vakit namazın farzları ile vacip olan vitir namazı kaza edilir. Kılınmayan sünnetler vakit çıktıktan sonra kaza edilmez. Ancak vaktinde kılınmayan sabah namazı, aynı gün zevalden önce kaza edildiğinde sünneti ile birlikte kaza edilir.

        4. Kaza namazı borcu olan nafile kılabilir mi?

        Kazaya kalmış namazların kazası ile meşgul olmak, nafile namaz kılmaktan önemli ve önceliklidir. Ancak vakit namazları ile birlikte kılınan sünnet namazlar ve teravih namazı imkânlar ölçüsünde kılınmalıdır.

        5. Sehiv secdesini yapmayı unutan birinin ne yapması gerekir?

        Yapılması gereken sehiv secdesini yanılarak veya unutarak terk eden bir kimse, eğer selam verdikten sonra gülmek, konuşmak, yönünü kıbleden çevirmek gibi namaza aykırı bir işte bulunursa veya sehiv secdesi yapmaya vakit kalmaz ise, bu kimseden sehiv secdesi düşer. Namazı iade etmesi de gerekmez. Ancak namaza aykırı bir davranışta bulunmadan secdeyi hatırlarsa hemen secde eder.

        AYET-İ KERİME

        EY îmân edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah (CC) yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah (CC) onları sever, onlar da Allah’ı (CC) severler; mü’minlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler. Allah (CC) yolunda mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu Allah’ın (CC) bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah (CC) geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir. Sizin dostunuz ancak Allah’tır (CC), Resûl’üdür (SAS) ve Allah’ın (CC) emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü’minlerdir. Kim Allah’ı (CC), O’nun (CC) peygamberini ve inananları dost edinirse, bilsin ki şüphesiz Allah’tan (CC) yana olanlar galiplerin ta kendileridir.

        (MÂİDE 54-56)

        HADİS-İ ŞERİFLER

        “KUL Rabb’ine en çok secdede iken yakın olur, öyle ise secdede duâyı çok yapın.”

        (Müslim, Ebû Dâvud)

        “Biriniz duâ ederken, Allah Teâlâ’ya hamd ü senâ ile başlasın, sonra bana salât okusun, sonra da dilediğini istesin.”

        (Tirmizî, Ebû Dâvud, Nesâî)

        “Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabb’inden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin.”

        (Tirmizî)

        “Nimetleriyle sizi beslediği için Allah’ı (CC) sevin. Beni de Allah (CC) sevgisi için sevin. Ehl-i Beyt’imi de benim sevgim için sevin.”

        (Tirmizî)

        Diğer Yazılar