Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yüzyıllardır konuşulan, üzerine yazılar yazılan, sohbetler yapılan ve dolayısıyla hepimizin dilinde, tabirlerinde sıkça kullandığımız iki kavram: Hakk ve halk...

        Yorumladığımız, yorumlarken bile manalarını bazen hiç düşünmeden harcadığımız kelimelere kattığımız iki mühim mefhum ve tabir Hakk ve halk... Halbuki ne kadar önemli ve ne büyük manaları, asırların tecrübesini içinde saklayan, biriktiren “Kur’an-ı Kerim”in “hazine sandığı” iki mucize kelime.

        “Hakk”, Allah Teâlâ’nın isimlerindendir öncelikle... Cenab-ı Hakk, Hakk Teâlâ diyerek Rabb’imizi anarız. “Hakk” ismi ve ifade ettiği Rabb’imizin bu sıfatı, öyle kapsayıcı ve her şeyi kuşatıcıdır ki adeta kâinata bir mühür gibi işlenmiştir. Her ne varsa Hakk ismi şerifinin kaynağından beslenmekte ve sonunda da hep “Hakk” tecellileri ve güzellikleri kendisini göstermektedir. “Görenedir görene” demişler... Hakikat, hukuk, hak etmek, hakkımız, haklı, insan hakkı, hayvan hakkı, Hak-batıl, hakediş, haklamak, hakkımızda konuşulması aslında hep “Hakk” arayışımızın, “Hakk”a duyduğumuz ihtiyaç ve bağlılığımızın; hayatımızda binlerce, milyonlarca defa zikrettiğimizin bir ifadesi olarak yerini almıştır.

        ‘AKIL İLE GÖNLÜN’ BİRLEŞMESİNE İMAN DENİR

        Evet, lisanımızdan “Hakk”ı hiç eksik etmeyiz, edemeyiz. Çünkü “Hakk”sız yaratılmadık ki “Hakk” sız olabilelim. Batıl bile “Hakk” iddiasıyla kendini göstermek ister ki bu durum “batıl”ın bile ancak hakla, “Hakk”a muhtaç olduğunu göstermektedir.

        Her şeyin yerli yerince yaratıldığının ilanıdır “Hakk”... İşte “Hak” yaratılmışlık, yaratılan, hak ve hukukta yaratılan her şeyin adı olmuştur. Halk kelimesinin “insan topluluğu” manasına kullanılagelmesinin sebebi ise, insanların bu yaratılmışlık âleminin “en seçkini” olmasından kaynaklanır. Çünkü kâinat; yani “kün (ol!)” emriyle vücut bulan bu âlem ancak “Hakk’ı bilen insanla” değerini ve hakkını göstermiş olur.

        Sözü uzatıp sizleri yormayalım... Birkaç yüz sayfa atlayalım ve diyelim ki Hakk’ı tanımayan, halkı da yanlış bilir, bu âlemde şaşar. Hakk’ı doğru bilen ve inanan ise halkedilmişliğini yani hem kendi yaratılışını hem de diğer yaratılmışları doğru anlar, değerlendirir ve hukukunu buna göre isabetli şekilde inşa eder. İnsanın kendisi ve başkaları “hakk”ındaki görüş ve düşünceleri “Hakk” ile irtibatıyla orantılıdır.

        Çok daha somut, müşahhas örneklerle anlatalım... Hakk ile “gönül bağı” kurup aklı bu ahlâk üzere kullanmaya başladığımız andan itibaren hemen etrafımızın hak ve hukukla çepeçevre kuşatıldığını ve muhafaza altına alınarak hakkımız ve hukukumuz olduğunu görürüz.

        “Akıl ile gönlün” birleşmesine iman denir. Bu birleşmeye göre aklın hizmet etmek için gayreti de “İslâm” kelimesinin içindeki manaya işaret eder. İnsan bu hakikate kavuşunca “aklı, dini, nefsi, nesli ve malı” muhafaza ilkeleriyle kayıtlı olduğunu anlar. Yani aklımızı, dinimizi, canımızı, neslimizi hatta malımızı korumak Hakk’ın halk üzerindeki hem hakkı hem de varlığımızın en önemli hukukunu oluşturmaktadır.

        Aslında “batıl” kelimesi dinsizlik değildir, “haksızlık”tır. Aklını heba eden, canını, malını, ırzını, dinini hiçe sayan ve bunları hak ettiği mertebenin şeref ve haysiyetini düşünmeksizin zayi etme davranışının adı “batıl” olmuştur. Zulüm, delilik, cinnet, küfür tabirlerinin “batıl” ile ifade edilmesi bundandır. Yoksa “batıl” asla “Hakk”ın karşısında bir kuvvet değildir.

        Batıl haksızlığın, Hakk istibatı olmamanın adıdır ve buna göre halk hiçbir zaman sanıldığı gibi “Hakk” karşıtı ve zıttı değildir. Halk yani yaratılmışlık âlemi ancak Hakk’la yani yaratıcı ile gerçek değerini bulduğundan ayrı ayrı görünse de birbiriyle anlaşılan, anlaşılması gereken, iç içe geçmiş sahalardır. Nasıl ki ruh inkâr edilirse beden ve can anlaşılmaz ise Hakk inkâr edilirse aslında bu halkın inkârı ve iptali demektir. Bu arada “iptal” kelimesinin de “batıl” kökünden geldiğini hatırlatmış olalım.

        DİN, HAKK İLE HALKI BULUŞTURMAK İÇİN HAKK TEÂLÂ’NIN HALKA LÜTFUDUR

        Yaratılmışlar kendi kendilerine “Hak” iddiasında bulunursa bu durum “Hakk”a zarar vermez, bilakis halkın yani bizlerin hukuk ve hakkını bitirir, zarar ve ziyanı bize olur. Vatan, aile, anne, baba, dünya dengesi, iş, ticaret, siyaset gibi her şey ve insanlık bu hukuka riayetle yerli yerinde ve mutluluğa vesile olarak devam eder. Tüm bozulma, kaos, huzursuzluk, zulüm ve savaşın haktan uzaklaşmayla ortaya çıktığını görmez miyiz?

        Bizlerin hem yüce Rabb’imizin zatına işaret eden “Hakk” zikrine, fikrine; hem de bu ismin sıfatları olarak tecelli eden “Hakk ve hukuk”a ihtiyacımızın havadan ve sudan çok daha fazla önemli olduğu unutulmamalıdır.

        Dostlar! İşte bunun içindir ki halkın özgürlüğü Hakk iledir. Haksız olanların, kendi nefislerine zulmeden, hakkı bilmeyenlerin bu esareti onlara asla istikbal ve özgürlük sağlamaz, sağlayamaz. Halka sevgimiz varsa bunun Hakk vergisi olduğu ve Hakk’la istibatla ancak mümkün olabileceğini unutmayalım. Dinin bizi mükellef yani sorumlu tuttuğu ölçüleri bir kısıtlama görüp hürriyetimize gem vurulduğu gibi batıl düşüncelere kapılmayalım.

        Ramazan ve Kur’an-ı Kerim ışığında bu vehimlerden kurtulmak üzere Hakk nazarıyla kendimize ve yaratılmışlık âlemine bir daha bakalım. Hakk’ı, hukukumuzu keşfedelim.

        Sizi temin ederim ki bu insaf ve imanla Ramazan’ı idrak, bizlerin ne kadar “haklı” olduğunu daha iyi anlamamızı sağlayarak hayatımızın da anlamını idrake vesile olacaktır.

        SORDUM ÖĞRENDİM

        - Namazda kaç rekat kıldığı konusunda tereddüt eden kimse ne yapmalıdır?

        Kıldığı namazın kaç rekat olduğundan ilk kez şüphe eden kimsenin bu namazı yeniden kılması gerekir. Namazda zaman zaman şüpheye düşüp kaç rekat kıldığı hususunda kesin bir kanaate varamayan kimse, kıldığına emin olduğu en az rekat sayısını esas alarak namazına devam eder.

        Dört rekatlı bir namaza başlayan kimse, kıldığı rekatın birinci rekat mı ikinci rekat mı olduğunda kuşkuya düşüp bir tarafı tercih edemezse, kendisini bir rekat kılmış sayar ve birinci sayılan rekatın ikinci; üçüncü sayılan rekatın da dördüncü rekat olma ihtimali bulunduğu için, her bir rekatın sonunda oturur ve tahiyyatı okur. Böylece dört oturuş yapmış olur ve sonunda sehiv secdesi yaparak namazını tamamlar.

        - Bir namaz hem kaza hem sünnet niyetiyle kılınabilir mi?

        Kılınacak namazın ne olduğu kesin olarak tayin edilerek niyet edilmesi gerekir. İki niyetle bir namaz kılınamayacağı gibi, namaz kılarken birden çok namaza niyet edilmez. Hem kaza namazına, hem de vaktin sünnetine birlikte niyet edilirse bu namaz, kaza namazı olur. Hem kaza namazı hem de vaktin sünneti kılınmış olmaz.

        - Göz ile ima ederek namaz kılınabilir mi?

        Hastalık kolaylaştırma sebepleri arasında yer almaktadır. Buna göre, ayakta namaz kılmaya gücü yetmeyen veya ayakta durmakta zorlanan kimse, oturarak namazını kılabilir. Oturarak namaz kılamayan da sırt üstü yattığı yerde ima eder.

        AYET-İ KERİME

        “(ÂDEM ile eşi) Dediler ki: Ey Rabb’imiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz. Allah ‘Bazılarınız bazılarınıza düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır. Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (diriltilip) çıkarılacaksınız’ buyurdu. Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi ise hepsinden hayırlıdır. Bunlar Allah’ın (CC) ayetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.”

        (A’raf 23-26)

        HADİS-İ ŞERİFLER

        “RAMAZAN ayından sonra en faziletli oruç ayı şehrullah olan Muharrem ayıdır. Farz namazdan sonra en efdal namaz da teheccüd namazıdır.”

        (Müslim, Tirmizî, Nesâî)

        “HER ölenin ameline son verilir ancak Allah (CC) yolunda ölenler müstesnâ. Çünkü onun ameli kıyamet gününe kadar artırılır. Ayrıca o, kabir âzâbına da uğratılmaz.”

        (Tirmizî, Ebû Dâvud)

        “İKİ göz vardır, onlara ateş değemez: Allah (CC) için ağlayan göz ile Allah (CC) yolunda uyanık sabahlayan göz.”

        (Tirmizî)

        Diğer Yazılar