Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KISSA

        Bir kişi iftar dâvetinde bulunulduğu eve gitmiş. Vakit girip ezan okununca herkesle iftarını açıp, sofraya oturmadan evvel namaz için müsaade istemiş. Ev sahipleri ve diğer misafirler sofrada yemeklerini yerken o kişi yavaş yavaş farz namazını kılmış, ardından da nâfile ibâdette bulunmuş. Tam sofra kalkacakken oturup, bir-iki lokma yiyip “Ben az yerim, bu kadarı kâfi” demiş.

        Sofradakiler o kişi için “Ne kadar zâhid ve takvalı, ibâdet etmeyi dünya nimetlerine tercih ediyor” demişler. Meclis dağılıp herkes evine çekildiği zaman o kişi de hızla evinin yolunu tutmuş ve eve girer girmez hanımına “Bana acilen sofra kur! İnsanlar ‘Az yer, bol ibâdet eder’ desin diye bir lokma bir şey yedim, çok açım!” demiş. Bu sözü duyan çocuğu da babasına şöyle sormuş:

        “Peki babacığım, yiyemediğin yemeğin kazasını yapıyorsun da, gösteriş için kıldığın namazı, yaptığın ibâdetleri de kaza edecek misin?”

        SORDUM ÖĞRENDİM

        Yatarak duâ etmekte bir sakınca var mıdır?

        Ayakta, oturarak veya yatarak zikir yapılmasında, duâ edilmesinde bir sakınca yoktur. Kur’ân-ı Kerîm’de “Onlar ayakta iken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı (CC) anarlar” (Âl-i İmran-191) buyurulmaktadır.

        Müslüman olmayan insanlar için duâ edilir mi?

        Herkes için duâ etmek gerekir, gayrimüslimlerin kurtulmaları yani hakk dîne gelmeleri için duâ edebiliriz.

        Duâ etmek için en güzel vakit hangisidir?

        Duâ etmek için daha güzel görülen pek çok vakit vardır. Bunlardan bazıları farz namazların sonrası, ezan ile kamet arası, yağmur yağarken, cuma namazından hemen sonra, cuma gecesi, seher vakti, bayram geceleri, ramazan günleri vb.’dir.

        Gösteriş, yani riya, insanın kulluk şuurunu tamamen kaybetmesine yol açar. Riya hem Cenâb-ı Hakk’a kulluğumuzda hem de insanlar arası münasebetlerimizde bizi şahsiyet olarak erozyona ve deformasyona maruz bırakır. Allah’la (CC) olan münasebet riya yüzünden ihlassız olur. Bundan dolayı amel ve tâât adına hiçbir şey kalmadığı gibi, kişi kulluk derecesinden düşer. İnsanlarla münasebet sahte olduğundan dolayı hem ilişkiler bozulur hem de halkın muhabbetinden, hakkımızdaki iyi şehadetinden mahrum kalmış oluruz.

        Riya, nefsin kötü sıfatlarından, yani Allah Teâlâ’nın sevmediği, kulda bulunmaması gereken davranışlardandır. Bazı âlimler ibadetlerde başkasına gösteriş yapma meselesini yani riyayı, Allah’a (CC) ortak koşma şeklinde izah etmişlerdir. Çünkü maalesef riya yapan kişi sadece Allah Teâlâ’ya yapması gereken bir ibadeti başkaları görsün diye de yaparak şirk çukuruna düşmüş olur.

        Bazı âlimler ise şöyle der: “Riya, ahirette de dünyada da cezası verilecek kötü bir ameldir.” Gizli şirk denebilir fakat şirk sayılmaz. Ama bir insan “Şimdi bu ibadeti ya da her zaman yaptığım güzel davranışı burada herkesin içinde yaparsam bana ‘Gösteriş yapıyor’ derler, onun için yapmayayım da yani ibadeti de terk edeyim ki bana riyakâr demesinler” diye düşünürse işte bu kimse riya yapmaz. Niye biliyor musunuz? Ameli yok ki riya yapsın. Bu kişi düşüncesinden dolayı müşrik olur. Çünkü başkalarının kendisi hakkındaki hoş fikirleri, onu Allah’ın (CC) farzını yapmamaya sevk etmiştir.

        Riya manevi bir kalp hastalığıdır ve sahibini ruhen öldürür.

        Evet, riya tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Bu hastalığın en kötü taraflarından biri de kişinin çalıştığı haldekaybetmesidir. Namaz kılmak, oruç tutmak, hayır-hasenat yapmak, bunların hepsi birer gayret ve lütuftur. İhtimam ve dikkat isteyen işlerdir. Bir kişi ibadet yapar da sevabından mahrum olur, ibadet etmesine rağmen Allah’ın (CC) sevgisinden düşerse bu acınacak bir haldir. Bu durum sabahtan akşama kadar mesai harcayıp kazandığı parayı ve kârı değil başkasına vermek, çöpe atmaktır.

        Hazret-i Ömer (RA), “Şu manastırda yaşayan Hıristiyan keşişlere çok acıyorum, hatta o kadar ki Mekkeli müşriklere bile bu kadar üzülmüyorum” buyurmuş. Yanındakiler “Niçin ya Ömer?” demişler. O da şöyle cevap vermiş:

        “Müşrikler ve kâfirler zaten haydut ve terbiyesiz insanlar. Her türlü azgınlığı yapıyorlar fakat bu dünyanın da yiyeceğinden, içeceğinden ve zevkinden tadıyorlar. Öylece cehennem yolculuğunu devam ettiriyorlar. Fakat şu manastırda yaşayan Hıristiyan keşişler var ya, bu adamlar in gibi yerde yaşıyor, sabahtan akşama kadar dua ediyor, evlenmiyor, yiyip içmiyor, dünya nimetlerinden de istifade edemiyorlar. Fakat Hazret-i İsa’ya (AS) Allah’ın oğlu dedikleri için yine de cehennemden kurtulamayacaklar. Hem dünyada kendilerini mahrum ediyorlar hem de ahiretten zırnık alamayacaklar. Bu sebepten çok acıyorum.”

        İşte riya ile ibadet yapan adamın hali de Allah (CC) muhafaza eylesin buna benzer. Hem yorulur, emek verir, hem de manevi kazancını yele veya yanacak olan şeytanın ve nefsin eline verir.

        Riyanın tedavisine ilimle, bilmekle ve kendini çok dikkatli kontrol etmekle başlanmalıdır.

        Bir kere insan, ibadetlerde gösterişin Allah Teâlâ’nın hiç hoşlanmadığı bir hareket olduğunu bilmesi lazım. İkinci mesele olarak dabunu asla küçük bir günah gibi görmemesi gerek.

        Riya kalbî bir hastalık olduğu için amelî hastalıklardan daha ağır ve tehlikelidir. Mesela bir adam içki içiyordur, içkiyi bırakır. Kumar oynuyordur, tövbe eder kumarı terk eder. Namaz kılmıyordur yahut oruç tutmuyordur, Allah hidayete eriştirir, namaza başladığı andan itibaren artık o düzelir.

        Fakat riya hemencecik düzelmez. Çok ciddi takip ister, ayrıca nasıl mücadele edileceğini bilecek şekilde ilim ister. Kur’an-ı Kerîm’de yirmi küsur yerde Cenâb-ı Hakk, “Yazıklar olsun, perişan olsunlar” ifadesini zikretmiştir. Bu kınanan topluluklardan biri de riya ile ibadet ve dua eden kimselerdir. Riyanın dünyada, hakkımızda iyi dedikodu edilmesinden başka hiçbir karşılığı yoktur.

        Riya hastalığının bulaşamayacağı hiçbir amel yoktur.

        “Riya, kalpte olan bir hastalıktır” demiştik. Dikkat edilirse imanın yeri de kalptir. Dolayısıyla riya, kişinin doğrudan imanını etkiler. Bazı günahlar toprağa bir necasetin düşmesi gibidir. O necaseti oradan temizler atarsınız, pis olan şey toprağın her yerine bulaşmaz. Fakat riya gibi kalbî hastalıklar bir süt kazanının içerisine damlayan idrar gibidir. O küçük gibi görünen necaset, bütün sıvıyı ve sütü murdar eder, pisletir. Riya vücudun manevi kimyasını bozar ve bütünü temizlenmez, dikkat edilmezse, tamamına bulaşır, sirayet eder.

        Riya hastalığı, Cenâb-ı Hakk’ı çokça zikretmek, ihlasla hareket etmeye çalışmakla engellenir. Ancak kişinin tek başına tedavi edebileceği bir hastalık değildir. Allah Teâlâ’ya karşı samimiyet ve ilmimizi artırabilecek iyi bir gönül ehli, sohbet halkaları ve hal sahibi insanların rehberliğinden istifade edilmelidir.

        AYET-İ KERİME

        “ONLAR ağızlarıyla Allah’ın (CC) nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah (CC) nûrunu tamamlayacaktır. Müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O’dur (CC). Ey îmân edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah’a (CC) ve Resûl’üne (SAS) inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah (CC) yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. İşte bu takdirde O (CC) sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur. Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah’tan (CC) yardım ve yakın bir fetih. Mü’minleri bunlarla müjdele.

        (Saff 8 -13)

        HADİS-İ ŞERİFLER

        Sizden kimse sakın sol eliyle yiyip içmesin. Çünkü şeytan sol eliyle yer içer.”

        (Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Muvatta)

        “İnsanların peygamberlerden öğrenegeldikleri sözlerden biri de ‘Utanmadıktan sonra dilediğini yap!’ sözüdür.”

        (Buhârî, Ebû Dâvud)

        “İkindi namazını terk eden kimsenin işlediği amelleri boşa gider.”

        (Buhârî, Müslim)

        Diğer Yazılar