Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DOSTLAR! Esmâ’ül Hüsnâ denildiğinde pek çoğumuzun aklına Allah’ın (CC) yaygın olarak bilinen 99 ismi gelebilir, ancak Esmâ’ül Hüsnâ 99 isimle sınırlı değildir, sayısı çok daha fazladır. Kur’ân-ı Kerîm’in içinde, hadis-i şeriflerde Allah Teâlâ’nın pek çok ismi mevcuttur. 1001 isim, 10.000 isim, 100.000 isimden bahseden kitaplar vardır.

        Peki biz Allah’ın (CC) bu güzel isimlerinden ne anlamalıyız? Bir mümin ve Müslüman olarak bizlere düşen nedir?

        Esmâ’ül Hüsnâ’ya baktığımızda en başta biz Müslümanlara iki vazife düşmektedir:

        1- En azından lügat manası olarak o kelimelerin manasını bilmek.

        2- Mademki Esmâ’ül Hüsnâ’dan konuşuyoruz; dinin kaynakları olan Kur’ân ve sünnette bu esmaya yüklenen mânâları veya bu esmalara yüklenmiş olan ve bize anlatılan manaları anlamak.

        Esmâ’ül Hüsnâ denildiğinde karşımızda başlı başına müstakil bir ilim olduğunu anlamak durumundayız. Bugün insanların kullandıkları isim üzerinden bile bunun matematiksel, astrolojik hesaplarıyla keşifler yapan bilim dalları ortaya çıkmaya başladı. Sayıların hiçbir zaman tesadüfi olmadığı, şöyle bir serpiştirdiğimiz sayıların bile kendi içerisinde bir matematik düzeni olduğu hakkında ayrı ayrı ilim dalları mevcut. Öğrendikçe ihtisas sahası genişliyor, o ihtisas sahası artık bir yan kuruluş olmuyor, ana bir ilim dalı haline geliyor.

        Esmâ’ül Hüsnâ hakkında bilgi sahibi olmak durumundayız, bunu kabul ettik. Ama bilinmeli ki Esmâ’ül Hüsnâ artık bir ana bilim dalı gibidir, yani kendi içerisinde hususi bir ihtisas ister. Niye bu sözü söylüyoruz? Çünkü Esmâ’ül Hüsnâ’yı incelerken, üzerinde düşünürken pek çok farklı saha karşınıza çıkar. Lügat bilgisinden ıstılaha, Kur’ân ve hadise kadar farklı alanlarda bilgi sahibi olunması gerekir, ancak amiyane tabirle bu da sizi kesmeyecektir. Çünkü Esmâ’ül Hüsnâ dediğimizde Allah’ın (CC) kendisini bu âlemde tanıtmasından bahsediyorsak, biz bu âlem hakkında bilgili olmalı ve tabii ki Kur’ân’ı Kerîm hususunda derinleşmeliyiz.

        Peki bu yeterli midir? Hayır. Bir de bütün isteklerimizi O’nun (CC) isimleriyle söyleyip O’nun (CC) ismiyle anmalıyız. “Allah’ın ismiyle dua edin, kabul olur” mealindeki sözleri de birleştirirsek buranın ayrı bir ihtisas istediğini çok daha iyi görebiliriz.

        Peki bu bilgiler bize ne sağlayacak? Allah’ın Rahman, Rahim, Azim, Settar isimlerini dinlerken, okurken, O’nu (CC) öğrenmeye çalışırken yapılan tariflerin, açıklamaların ana bilim dalı gibi değerlendirilmesi gereken bir sahadan aktarıldığını insanlar bilirse; iki kelime öğrenmekle “Bunu çözdük” veya “Bunu ben anlamadım” düşüncesine girmezler.

        **************

        RABB’İMİZİN BİZİ NE KADAR SEVDİĞİNİ ANLAYIP O’NA (CC) YÖNELELİM

        KUR’AN-ı Kerim’de Zümer Sûresi’nde, “Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın (CC) rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah (CC) bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O (CC) çok bağışlayan, çok esirgeyendir” buyurulmuştur. Yine Nisa Sûresi’nde, “Allah (CC) kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah’a (CC) ortak koşan kimse büyük bir günah ile iftira etmiş olur” buyurulmuştur.

        Kıymetli dostlar! Fırsat eldeyken, Allah’ın (CC) değişmez kaidesi ölüm bize gelip can tenden gitmeden, hesap defterimiz önümüze açılmadan Rabb’imizin bizi ne kadar sevdiğini anlayıp O’na (CC) yönelelim. O’nun (CC) zikrini dilimizden eksik etmeyelim, zira kişi ancak sevdiğini çokça anar. Sevdiği ondan uzaklaşmasın, araları açılmasın diye meşru sahada her dediğini yapmaya çalışır, onun gönlünü hoş tutar, onun ricasını dahi emir bilip canına minnet sayar. Biz “Allah’ı seviyorum” diyoruz da acaba bu sevgimizi ne kadar gösterebiliyoruz? Ortada var olduğu iddia edilen bir sevgi var ama bu sevginin nişanesi, belirtisi nerede?

        Allah (CC) kulunun bir adımına 10 adımla karşılık verir, yeter ki kulu Rabb’ine yönelsin. O (CC) bize canımızdan daha yakındır.

        İbn-i Ataullah İskenderi, Hikem-i Ataiyye’de şöyle buyurur:

        “Her şeyi aşikâre ortaya çıkaran Allah Teâlâ iken bir şeyin onu perdelemesi nasıl tasavvur edilebilir.”

        Perde bizdedir, Allah’a (CC) perde atfetmek muhaldir. O (CC) bize yakın olduğu gibi biz de O’na (CC) yakın olmaya çalışalım. Hep beraber niyaz edelim ki bizi kulluğundan tard etmesin, huzurundan kovmasın. O’ndan (CC) başka kapımız, sığınacak limanımız yok. Bizleri kapısında, kulluğunda, eşiğinde daim kılsın.

        Cenab-ı Hakk’ın sizleri ve bizleri kendisine yakın kullarından eylemesi duasıyla Allah’a (CC) emanet olunuz.

        **************

        KISSA

        DERVİŞİN biri berbere gitmiş, tıraş oluyormuş. Tıraşın ortasında içeri bir kabadayı girmiş ve dervişin kafasına bir tokat atarak, “Kabak olmadı mı daha? Kalk bakalım oradan, önce ben tıraş olacağım!” demiş. Derviş hiç itiraz etmeden kalkmış, kabadayı oturmuş, berber de onu bir güzel tıraş etmiş. Tıraş bitince kabadayı atına atlamış fakat at huysuzlanmış ve şâha kalkıp dörtnala gitmeye başlamış. O ara kabadayı dengesini kaybetmiş, ayağı üzengiye takılmış ve yerlere çarpa çarpa kafası paramparça olmuş. At, kabadayının cansız bedeniyle gele gele dervişin bulunduğu berberin önüne gelip durmuş.

        Bu korkunç manzarayı görenlerden bazıları dervişe imalı imalı bakarak şunu demeye getirmişler: “Erenler, sen derviş adamsın, affetseydin keşke...”

        Dervişin cevabı pek dervişâne ve ârifâne olmuş: “Bana öyle bakmayın... Ben razıydım ama kabağın sahibi razı olmadı...”

        Diğer Yazılar