Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KIYMETLİ dostlar! Cuma günleri sıradan bir zaman dilimi değildir. Allah Teâlâ yaratmış olduğu canlılar içerisinden insanı seçti. İnsanlar içerisinden en faziletli olarak peygamberleri seçti. Peygamberler içerisinde de fazilet, şeref, derece olarak Efendimiz’e (SAS) müstesna bir makam ihsan eyledi.

        Aylardan Ramazan’ı, yerleşim yeri, şehir ve mekân olarak Mekke-i Mükerreme’yi, gecelerden Kadir Gecesi’ni, günlerden de Cuma gününü seçti ve faziletini ilan eyledi.

        İçinde bulunduğumuz bu Cuma’nın ayrıca bir güzelliği daha var. Hicrî takvimle bu senenin ilk Cuma’sı ve ne kadar güzel bir tevafuk ki 18 milyon talebemizin de ders başı yaptığı haftanın ilk Cuma’sı.

        İslâm; dünya ve ahireti dengeyle en güzel şekilde yaşamanın, Allah Teâlâ tarafından bahşedilmiş anlayış ve inancın adıdır. Bu Cuma, senenin ilk Cuma’sı, milyonlarca talebenin adeta besmele çekip eğitim ve öğretime başlaması; dünya ve ahiret dengesini bize ne güzel hatırlatıyor. Kıymetli dostlar! İnsan asla cehalete, Allah’tan (CC) uzak kalarak gaflete rıza göstermemeli. Hep daha iyisini, güzelini yapmak için; elinden ne kadarı gelebiliyorsa onu ortaya koymalı, her geçen gününü en iyi şekilde değerlendirmeli. İmân ve İslâm esaslarına şöyle bir baktığımızda insan; cehalete ve gaflete razı olmayan ve asla her ne durumda olursa olsun kötülüğü, uzaklığı, yanlışlıkları kabullenmeyen bir şahıs olarak karşımıza çıkar. Dinin şahsiyet kabul ettiği ve değer verdiği insan hep öğrenmeye, öğrendikleriyle kendisine, etrafına güzellikler bahşetmeye teşvik eder.

        MUHARREM AYINDA ÇOK ÖNEMLİ VAKALAR YAŞANMIŞTIR

        “Ben hiç duymadım, Muharrem ayı, hicri takvim olarak yılbaşıymış. Bunlardan hiç haberim olmadı” dememek lazım. Bakın bu Muharrem ayında Efendimiz’den (SAS) önce nice önemli hadiseler, bereketler ve günümüz insanının mayasına renk katan nice vakalar yaşanmış. Efendimiz’in (SAS) teşrifinden ve ahirete göçmesinden sonra ise fevkalade elim bir facia olan Kerbela vakası da gene bu Muharrem ayında kaydedilmiştir.

        Müjdelerin, bereket, muştu ve sevinçlerin acılarla harmanlandığı bir Muharrem ayı; tarihiyle, ruhuyla karşımızda. Her ne kadar birbirine zıt duygu ve hadiseler gibi görsek de Muharrem ayının bize düşündürdüğü en önemli nokta zulme, cehalete ve gaflete rıza göstermemektir. Çünkü Hazret-i Âdem’den (AS) Efendimiz’e (SAS) gelinceye kadar cümle peygamberler hep Hakk’a kulluk ve halka muhabbetle hizmet yolunu tutmuşlar, asla cehaleti ve gafleti kabullenmemişlerdi. Hazret-i Hüseyin (RA) Efendimiz de hem Efendimiz’in (SAS) hem de bu peygamberler ahlakının bir temsilcisi olarak zulme, fitne, fesada, toplumu birbirine düşürmeye eyvallah etmemiş, İslâm dininin hâkimiyeti için canını bile feda etmekte zerre tereddüt göstermemiştir.

        Bunlar bize bir şeyler anlatmalı. İnsan yaşadığı zamanın ve mekânın farkında olabilen varlığa denir. Zamanı ve mekânı salt insan benliği ve egosuyla fark etmek kişiyi adam yapmaz. Hayatını Hakk ile Hakk’a uygun ve Hakk nazarıyla görüp ona göre hareket eden kimse İslâm’ın “insan” olarak nazarımıza verdiği kimsedir.

        Niçin kendi medeniyetimizin, tarihin bize yüklemiş olduğu emaneti ve her kim ve ne olursak olalım Allah Teâlâ’nın kulu ve muhatabı olduğumuz gerçeğini öğrenmekten kaçınalım? Niçin böyle geldi böyle gider aymazlığıyla gafleti ve cehaleti kabullenir hale gelelim, asıl ihtiyaç duyduğumuz fıtratımızın, yaradılışımızın kodlarına yabancılık çekelim ve en önemlisi yabancı olduğumuzu kabullenelim? Bu; gafletten razı olmak, cehaleti kabullenmekten değil midir? Birbirimizi dinlemek, maneviyatımızı keşfetmek için öğrenmeye açık olmak, tüm siyasi, etnik ve sanal çekişmelerin ötesinde esas lazım olan manevi dünyamızı keşfetmekten bu kadar korkup kaçmamızın sebebi ne?

        **************

        ‘SAKIN ÖĞRENEMEM, OLAMAM DEME...’

        HAZRET-i Mevlânâ’nın Mesnevî-i Şerîf ismindeki muazzam eserini hemen hemen herkes duymuştur. Yakın zamana kadar bu mühim eser, ihtisas sahibi kişiler tarafından ders olarak okutulurdu. Bu derslere başlarken şu Farsça beyit insanları öğrenmeye ve gayrete teşvik etmek için de söylenirdi:

        “Tû megû mârâ bedân şeh bâr nîst

        Bâ kerîman karha doşvâr nîst.”

        “Sakın sen ‘Öğrenemem, olamam, kemale erişemem’ deme, ‘Yüce makamlara asla ulaşamam’ deyip ümitsizliğe düşme. Cömertlerle, kerîm olanlarla alışveriş zor değildir. O hâlde sen asla cehaleti ve gafleti kabullenme. Sana bahşedilecek bu güzelliklere ulaşmak için ümitvâr ol, çalış, çabala, kalbini, gönlünü, zihnini daha güzel olmaya ve güzellerle, güzel hâlli insanlarla sohbete beraber olmaya gayret et” mealindeki bu söz gerçekten de çok manidardır.

        Ya geçmişteki insanlığın seçkin simalarına bakarak kendimizi öğrenmeye teşvik edelim, bunu yapamıyorsak eğitim ve öğretim yılına adım atan milyonlarca talebeyi ve çocuklarımızı görüp ibret alarak bizler de yeni şeyler öğrenmek için biraz gayret sarf edelim.

        Öğrenirken de öğretirken de kimseyi üzmeyelim. Dinimizin ne dünyada ne de ahiret yurdunda cehalet ve yerinde saymaya rıza göstermediğini de aklımızdan çıkarmayalım.

        Muharrem ayının ve bu hicrî yeni senenin milletçe birlik, beraberlik ve muhabbetimize vesile olmasını Cenâb-ı Hakk’tan niyaz ederim. Allah Teâlâ’nın nesillerimizi nûr yüzlü, îmanlı, güzel çocuklarımızı her türlü beladan, musibetten, kötü ahlaktan, kötü alışkanlıklardan korumasını sizlerin de duâ ve aminleriyle isterim. Gaflet, cehalet, fitne, fesat ve şerlerden sakınan cümle kardeşlerimize de eyvallah ederek selam ederim.

        **************

        Hadis-i Şerif

        “Ramazan’dan sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı Muharrem ayında tutulan oruçtur.”

        Hadîs-i şerîf - Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesaî

        “Aşure günü orucunu tutun, fakat aşure gününden bir gün önce veya bir gün sonra da (9-10. veya 10-11. günü) oruç tutmak suretiyle Yahudilere muhalefet edin.”

        Hadîs-i şerif - İbn Hacer

        Diğer Yazılar