Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BU yazıyı şayet yazıldığı günde yani 10 Muharrem 1439 Cuma günü okuyorsanız muhakkak sizin duygu dünyanızı oluşturan değerlerle birlikte sohbet ediyoruz demektir.

        İnsan zaman ve mekânla mukayyed bir varlıktır. Ama insanı diğer canlılardan ayıran önemli özelliklerden biri de tarih şuurudur. Köklerinden, yaşanmış insan hayatından, geçmiş nesillerden haberdar olmayan bir kişi hayatın anlamını kavramakta, kendisinin ve neslinin devamını sıhhatli şekilde temin etmekte başarılı olamayacaktır.

        Diğer canlıların böyle bir sorunu yoktur. Onlar içgüdüsel olarak hem kendilerinin hem de zürriyetlerinin hayatlarını bir şekilde sağlarlar. Köksüz, kimliksiz, şahsiyetsiz hayat sürmek insana yakışır ve insanın değerlerine uygun bir yaşayış tarzı hiçbir zaman olmamıştır.

        Zulümle, fitne, fesat, çekişme, hırsla hayat sürdürmeye “yaşamak” adı veriliyorsa buna bir şey diyemeyiz. Ama sürünmekten beter olan böylesi bir hayat; varlığı ve yokluğu arasında konuşulacak, tartıya gelecek bir değer bile ifade etmez.

        10 Muharrem; bize nasıl bir hayat yaşamamız gerektiği hakkında en önemli hatıraları, hadiseleri barındıran, bizi bu noktada düşünmeye sevk eden en önemli insani değerlerimizi barındırır.

        10 Muharrem; sadece zevk ü sefa içerisinde gününü gün etmenin ve “Ne olursa olsun, bana bir şey olmasın” düşüncesinin tarihi süreç içerisinde nasıl iflas ettiğini gösteren bir olgudur.

        10 Muharrem; güzel, mesut, bereketli bir hayat yaşamak için can vermeyi, candan geçmeyi, canana, sevgiliye kavuşmak için “Önce canan, sonra can” düşüncesinin hâkimiyetini ilan eden bir tarihtir.

        ÖNCE CANAN

        İster maddi sahada isterse manevi mecrada olsun hiç şüphesiz peygamberlerin hepsi insanlık tarihinin en önemli nirengi noktalarını temsil ederler. Bugün tarih bilincinden konuşuyorsak, iyi kötü elimizde kendi köklerimiz hakkında malumat varsa bunların hepsi ya bir peygamberden intikal eder yahut bir ulu nebiden senet alınarak bizlerde farkındalık oluşturur.

        “Önce canan.”

        İlk önce yâr, sevgili... Hayatım için bir hedef, insanca, fıtratıma uygun gaye.

        “Sonra can.”

        “Yemek, içmek, zevk almak, mal mülk toplamak hatta kendi benliğim, şahsiyetim bunların hepsi daha sonraya kalması gerekenler.”

        Bu düşüncenin peygamberlerde nasıl hayat bulduğunu 10 Muharrem penceresinden seyrederek görmek mümkündür. Hazret-i Âdem’in (AS) tövbesinin kabulü, Nuh tufanının ve insanlar üzerindeki ilahi gadabın dua ve gözyaşlarıyla dinmesi, Hazret-i İbrahim (AS), Hazret-i Yakup (AS), Hazret-i Musa (AS) ve daha nice peygamberlerin hep “Önce canan” diyerek yaşayıp, 10 Muharrem’de nasıl hayatlarının bizlere örnek haline geldiğini bu sayede görmekteyiz.

        Peygamberlerin bu bayrağı elden ele sancaklar şeklinde taşıyarak hepsinin “Liva’ül-hamd” isimli Efendimiz’in (SAS) bayrağı altında halka halka, zümre zümre bir araya gelip; mana için maddeyi ve dünyayı bir imtihan, bir şükür ve kulluk yeri olduğunu en güzel şekilde İslam şuurunda göstermeleri elbette boşuna değildir.

        Nasıl bizim şanlı bayrağımızın hür şekilde kendi ufkumuzda dalgalanması birçok bedenin, kan ve terin bu yolda sarf edilmesiyle mümkün olmuşsa bugün yaşayabildiğimiz veya hakkıyla yaşayamasak da adabı, erkânıyla bozulmadan, tertemiz ve saf olarak karşımızda İslam ismiyle parıldayan bu dinin de bizlere gelmesi büyük emek ve fedakârlıklarla olmuştur.

        **************

        ALLAH TEÂLÂ BİZLERE HEP DOĞRU VE HAKİKATİ BİLDİRMİŞTİR

        KUR’AN-I Kerim’e ve Efendimiz’in (SAS) hadis-i şeriflerine baktığınızda “Dünya yaşaması çok güzel bir yerdir, iman edenler bu dünyada hiç sıkıntı görmeden, bir elleri yağda bir elleri balda tatlı tatlı geçinip giderler, dünya cennet hayatıdır, zevk ü sefasıyla yiyin için eğlenin, çok rahat edebileceğiniz bir menzildir, hiç cefa ve sıkıntısı yoktur, bakın rahatınıza....” gibi ifadelerin hiçbirini bulamazsınız.

        Bilakis bu dünyanın safasından çok cefası vardır.

        “Sadece ten ve beden arzusuyla diğer canlılar gibi yaşayamazsınız. Onlar bile rahat edemezken siz bu ruhani emanetle, vicdan olarak size verdiğim hissiyat ve aşkla ruhunuzdaki kabiliyet, aklınızdaki teraziyle nasıl bu dünya hayatını tamamıyla bir mutluluk makamı, mevkii olarak görebilirsiniz? En güzel şeyin bile bu dünyaya ait ise nihayetinde solup pörsüdüğünü, fani olduğunu görmez misiniz?

        3 günlük 5 günlük rüya gibi bir dönemde kırmak, yok etmek, zulmetmek, hırs ve tamah ile ömrü çürütmek ve en önemlisi ebedi yurttan ve âlemlerin Rabb’inden gafil olarak yaşamak size zor gelmiyor mu? Allah’ın (CC) yoluna kaçınız, firar ediniz, bu dünya bir hapishanedir, bu hakikatleri ne zaman fark edeceksiniz, geçmiş ümmetleri, peygamberleri görmüyor musunuz?

        Namazla, Kur’an’la, insanlara iyilik yapmakla ömürlerini geçiren ashâb-ı kiramı hiç duymuyor musunuz? Böyle ölümlü varlıkların nasıl ölümsüz, ebedi ve yegâne ilah olan Allah Teâlâ ile yakınlaştıklarını, o rızayı kazandıklarını hiç düşünmüyor, hiç hatırınıza bile getirmiyor musunuz?

        Hem bu kimseler kaybolmuş gitmiş, tarihte nişaneleri bile kalmamış insanlar da değildir. İsmiyle, tarihiyle, günü ve saatiyle hepsini kaydettirdik de sizin insani nesil belleğinize tek tek yerleştirdik. İçinde yaşadığınız zaman, mekân alakalarıyla bile olsa hiç bu güzel insanlarla, manevi, akli ve gaye şuurunda ruhani bir alaka kuramıyor musunuz?” dercesine vahyin ve hep sözleri vahye dayanmış olan Efendimiz’in (SAS) hitabına maruz kalırız.

        NASIL YAŞARSAK ÖYLE ÖLECEĞİZ

        Kitabımız ve sünnetimizle bize yaşamanın sadece canla değil ancak cananla mümkün olduğunu bildirip, hayatın bizi ölümle buluşturduğu anda nasıl öldüğümüzün esas kimliğimizi ortaya çıkarttığını göstermektedir 10 Muharrem.

        Söylenecek çok söz var ama şu satırları okuyup da “Neticede herkes ölmüyor mu?” diyenlere şunu hatırlatalım. Hazret-i Hüseyin (RA) Efendimiz Hakk’a yürüdü. Yezid mel’unu da ecel vakti geldiğinde geberip gitti. Şimdi ikisine de “ölü” diyebilir misiniz?

        Âl-i Muhammed’e biz hâlâ namazlarımızda salat ve selam ederiz. Yezid’e lanet okumaya tenezzül bile etmeyiz. Nasıl yaşarsak öyle öleceğiz, nasıl ölürsek öylece ebedi hayata doğup diriltileceğiz. Gelin siz de 10 Muharrem’in size düşündürdükleri hakkında birazcık olsun kalbinizle, kafanızla tefekkür edin. Barış, kardeşlik ve selamete vesile olması duasıyla aşure günümüz mübarek olsun.

        Diğer Yazılar