Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KIYMETLİ dostlar! Cenab-ı Hakk’ın “Eş-Şekûr” esması doğrudan ve kaynak, mastar olarak şükür kelimesini çağrıştırır. Türkçemizde artık bize mâl olmuş, teşekkür diyerek de kendimize özgü bir kalıba döktüğümüz bu kelimenin mastarını oluşturuyor şükür. Zaten Esmâ’ü’l-Hüsnâ’da bazı isimler var ki o isimleri anlamakta biraz zorlanıyoruz da, üzerinde fazlaca tefekkür edemiyoruz. İşte “Eş-Şekûr” ismi de böyledir.

        Şükretmek deyince “Allah mı şükrediyor, bizim şükürlerimizden haberdar mı, buna karşılık Esmâ’ü’l- Hüsnâ yok mu?” gibi düşüncelere kapılabiliyor insanlar. Kimisi bazı isimleri çok duyduğundan “Tamam işte, manası bu” dediğinden üzerinde düşünmez. Bazen de ne olduğunu kestiremediğinden, fazla yorulmamak için üzerinde düşünmez. Eş-Şekûr ismi az konuşulur... Bakın dikkat edin, dualarda bile böyledir. Bendeniz bin duâ dinlediysem bunun birinde rastlamışımdır; “Şekûr” ismiyle Allâh Teâlâ’ya duâ eden kişiye...

        Şekûr esmasının hâlbuki çok farklı bir manası vardır ancak çok anlaşılamıyor veya “Nasıl olsa o cepte” gibi düşünülüyor. “Şükretmek gibi bir şey herhâlde” deniyor ama üzerine kafa yorulmuyor.

        Eş-Şekûr; şükür kelimesinden kalıba döktüğümüzde, çokça şükreden, şükürle çok meşgûl olan, şükür kendisinde görülen gibi manalara geliyor. Bir şeyi çok yapmakla alâkalı yani; aynı Fettâh gibi, Ğaffâr gibi, Settâr gibi... Nasıl bunlar o setretmeyi, o mağfiret etmeyi, o fethetmeyi çokça yapan manasına geliyorsa aynı bu çokluk ifade eden kalıplardan birisi de Ra’ûf, Şekûr isimlerinin kalıplarıdır. Hepimiz birden toplanıyoruz, teşekkür ediyoruz Allah’a (CC). Şekûr; işte bu şükretmeyi duyan manasına geliyor.

        ALLAH (CC) KULLARINI MUHAFAZA EDER

        Bazen uzmanlar dediğimiz ama hiç göremediğimiz, medyada falan duyduğumuz kimseler vardır. “Uzmanlar böyle söyledi.” “Uzmanların yaptığı araştırmaya göre...” derler... Bendenizin de bu sahada yaptığım araştırmaya göre, yani uzman kabul ediyorsanız; bire bir gözlemlediğim bir hâdisedir ki şimdi konuşacağımız manalara birçok insanın hiç yaklaşmadığını hatta düşünmediğini görürsünüz. Hâlbuki ne muazzam bir şeydir Eş-Şekûr...

        Çokça teşekkür eden desen; Allâh Teâlâ şükretmez ki, şükredecek... Şekûr; kulun şirkle, küfürle imân arasındaki duruşunu fiilen gösterdiğinde o kişinin Allah tarafından muhafaza edilmesidir, şükrünün kabul edilmesidir, şükrünün geçerli kılınmasıdır.

        Şekûr; kuluna şükrü bildiren Allah (CC) demektir. Allah şükrü bize öğretiyor ve öyle bir şey ki bu; otomatik de değil. Yani hayatımızın her safhasında, bulunduğumuz her konumda şükretme şeklimiz de değişiyor. Bir nimete sahip olduğumuz için bugün şükrediyoruz. Yarın “Keşke olmasaydı” diyebiliyoruz. Allah Teâlâ şükürle, şükrettikçe bir şekilde bizi olgunlaştırıyor...

        Eğer biz gerçekten de O’nun (CC) muradı üzerine şükretmeye çalışıyorsak, bize adım adım şirkten kurtulacak bir şükür kapısı açıyor. Cenâb-ı Hakk’ın şükrü çokça öğretmesi, bize şükür için çok çok imkânlar vermesi; Allah Teâlâ’yı hatırlamamız ve O’na (CC) şükrân-ı nimet, zâtına şükretmek, tesbîh etmemiz için bir fırsat verilmesindeki çokluktan dolayı Eş-Şekûr diyoruz.

        Cenab-ı Hakk bizleri şükretmeyi bilenlerden eylesin.

        ************

        ‘BU DA GEÇER...’

        DERVİŞİN birinin yolu bir köye düşer. Kendisine kalacak yer arar. Köylülerin tavsiyesiyle köyün en zengin adamı Şâkir’in evine misafir olur. Çok iyi karşılanır, iyi misafir edilir, yer, içer, dinlenir. Şâkir de ailesi de hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlardır.

        Yola çıkma zamanı geldiğinde derviş, Şâkir’e teşekkür ederken, “Böyle zengin olduğun için hep şükret” der. Şâkir ise şöyle cevap verir: “Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen; gerçeğin ta kendisi değildir. Bu da geçer...”

        Şâkir’in bu sözü dervişin aklına takılır, bu söz üzerine uzun uzun düşünür. Birkaç yıl sonra dervişin yolu yine aynı köye düşer. Eski dostu Şâkir’i görmek ister. Ancak Şâkir’i bulamaz. Onun şimdilerde köyün diğer zengini Haddad’ın yanında çalıştığını öğrenir.

        Derviş büyük bir merakla Haddad’ın çiftliğine gider, Şâkir’i bulur. Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü giysiler vardır. Üç yıl önceki bir sel felaketinde her şeyini kaybetmiştir. Toprakları da işlenemez hâle geldiği için son çare olarak selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad’ın yanında çalışmak kalmıştır. Şâkir ve ailesi üç yıldır Haddad’ın hizmetkârıdır.

        Derviş bu kez Şâkir’in son derece mütevazı olan evinde misafir olur. Derviş vedalaşırken Şâkir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler ve Şâkir’den şu cevabı alır: “Üzülme... Unutma, bu da geçer...”

        Yedi yıl sonra Derviş’in yolu yine o köye düşer. Haddad birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı için de varını yoğunu en sadık hizmetkârı ve eski dostu Şâkir’e bırakmıştır. Şâkir; Haddad’ın konağında oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en zengin insanıdır. Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır: “Bu da geçer...”

        Bir zaman sonra derviş yine Şâkir’i arar. Ona bir tepeyi işaret ederler. Tepede Şâkir’in mezarı vardır ve taşında şu yazılıdır: “Bu da geçer...”

        Derviş ertesi yıl Şâkir’in mezarını ziyaret etmek için geri döner; ama ortada ne tepe vardır ne de mezar. Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katmış, Şâkir’den geriye bir iz dahi kalmamıştır.

        Bu arada ülkenin Sultan’ı, kendisi için bir yüzük yapılmasını ister. Öyle bir yüzük ki, mutsuz olduğunda umudunu tazelesin, mutlu olduğunda ise kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın. Sultanın adamları bilge dervişi bulup yardım isterler. Derviş, Sultan’ın kuyumcusuna bir mektup yazıp verir. Kısa bir süre sonra yüzük Sultan’a sunulur. Sultan önce bir şey anlamaz; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sultan’ın gözü üzerindeki yazıya takılır, biraz düşünür ve tebessüm eder.

        Yüzükte şu yazı yazmaktadır:

        “Bu da geçer...”

        Diğer Yazılar